Çocuk nedir? Neredeyse bilinen tüm toplumlarda bebeklik ve ergenlik çağları arasındaki insana çocuk denir fakat çocuk kavramı görecelidir. Hukuki terimle açıklarsak dünya üzerinde en fazla kabul görmüş (ABD ve Somali hariç) sözleşme olan, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (BMÇHS) ışığında çocuk; 0-18 yaş arasındaki insanlardır.
Hazırlayan: himbil
Hak; hukuk düzeni tarafından korunan, bireyin diğer insanların kendi hayatlarını yaşama şekline müdahale etmeden ve kimsenin müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi yaşamına yön verme özgürlüğüdür.
Tüm bireylerin özgür olduğu ve acımasız kurallarla örülmüş dünyamızda çocuk ve hak kavramı birlikte ele alındığında Ulusal ve Uluslararası tüm sözleşmelerde en önemli husus “çocuğun yüksek yararı” prensibidir. Her madde özünde bu ilkeye göre düzenlenmiştir. Ve çocuk haklarından bahsedebilmek için çocuğun toplumdaki yerini bilmemiz ve özümsememiz gerekmektedir.
Çocuk, özel durumundan ötürü korunmasız olabilir; ancak savunmasız değildir! Konu çocuk hakları olduğunda içinde bulunduğu özel durumdan ötürü, öncelikle ve özellikle dikkate alınması gereken hususlar olduğu unutulmamalıdır. Çocuk, hak ve sorumlulukları olan, toplumun üyesi ve süjesidir. Onlar bizim geleceğimiz değillerdir. Bu şekilde gördüğümüz ve bu tabirle andığımız sürece onları metalaştırmış, kendi çıkar ilişkimiz için istismar yolunu açmış olacağız.
Hukuk düzeni tarafından koruma altına alınan haklar, ihtiyaçlardan (eğitim, çalışma, gıda…) doğmuştur. İşin içine çocuk girdiğinde temel ihtiyaçların yanına en az onlar kadar önemli ve kimi zaman büyükler tarafından unutulan yan ihtiyaçlar da (oyun oynama, karar alma, spor yapma..) girmektedir.
Çocuk, hak ve sözleşmeden biraz da olsa bahsettikten sonra teori-uygulama kısmında neler yapılıyor/yapabiliriz kısmına değinmek istiyorum.
Çocuk haklarından bahsedebilmek için öncelikle yetişkin bireylerin ve kurumların bu konuda bilgi sahibi olması gerekmektedir. İlgililer zamanında eğitilse belki de çocuklara “çığlık atmayı öğretmek” zorunda da kalmayabiliriz! (BMÇHSm.28) Aslında ülkemizde birçok sorun (çocuk gelin/işçi/mülteci..) avazı çıktığı kadar bağırmakta; fakat her sorunda olduğu gibi hiç bir çığlık ya hiç duyulmadı ya da zamanında dikkate alınmadı.
Bölgesel sorunlar ve ihtiyaçlar ne kadar fazla ise, çocuklar da bir o kadar hak ihlaline uğruyor. Sözleşmelerle teminat altına alınan en önemli hak “yaşam hakkı”dır. (BMÇHSm.6) Bu maddenin içerisine sadece hayatta kalmak değil; o hayatta nasıl ve ne şekilde kaldığın da girmektedir. Özellikle çocuklar söz konusu ise, hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan, gelecek kaygısı çekmeden, fırsat eşitliği sağlanarak bu haktan yararlandırılması gerekmektedir. (BMÇHSm.2 ve AYm.2). Çocuklar yaşamaya çalışırken başta yetişkinlerin yaptığı savaş ve toplumu ilgilendiren tüm konularda her zaman mağdur olmaktadır. Hiç olmayacak bir zamanda hiç bilmedikleri bir rolde (ya asker ya mülteci ya da seks işçisi vb.) kendilerini bulabiliyorlar. Onlar kimsenin askeri veya sığıntısı olmamalılar. Fakat tüm dünyanın kabul ettiği o sözleşme çocuktan asker olabileceğine karar vermiş ve yaş sınırını 15 olarak belirlemiştir. (BMÇHS m.38)
LGBTİ çocuklar hakkında ise, Dünya’da kuzey ülkelerinde diğer ülkelere nazaran daha etkin çalışma yürütülmektedir. Ülkemiz açısından baktığımızda ise, yetişkinlere bile cinsel yönelim ve kimliği üzerinde söz hakkı tanımazken, çocuklar açısından böyle bir durumdan söz etmek abesle iştigal etmektir! Yine de toplumun cinsiyet algısı ile oynamak gerektiğini düşünmekteyim.
BMÇHS’de çocukların kendilerini ilgilendiren konularda karar verebileceği dile getirilmiştir. (m.34) Bu durumu özellikle trans çocuklar açısından ele aldığımızda, şu husus ön plana çıkmaktadır: Cinsel kimliği konusunda kendisinin farkına varan çocuk, bunu açıkladığında ne yapılmalıdır? Gerekli psikolojik destek ve tıbbi müdahale ile yaptığı açıklama doğrultusunda destek olunmalı mıdır ya da geçerli irade beyanında bulunabilmesi için yetişkin olması mı beklenmelidir? BMÇHS m.16-29-30 ışığında genişletici bir yorumla olaya bakarsak; çocuğun kendini kabullenmesi, özgüven sahibi olabilmesi, topluma adaptasyon süreci ve kendi becerilerini kullanabilmesi için önündeki tüm engelleri kaldırmak gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki çocukluk dönemi, insanda erken müdahale dönemidir. Konunun uzmanları bu durum hakkında daha sağlıklı fikir beyan ederek uygulama için doğru yöntemi bulacaklardır. Yine de toplumun cinsiyet kurgusu ile oynanmalıdır!
Hak ihlalleri ve ortak bir bilincin gelişememesinin en büyük etkeni yoksulluk olarak görülmektedir. Çocuklar kural olarak çalıştırılamasa da belli şartlar (yaş, süre, koşul vb.) altında çalışabilmektedir. (m.32) Yoksulluk yüzünden; istismar, hak ettiği gibi yaşayamama ve suça sürüklenmeler başlıyor. Ülkemizde de SSÇ (suça sürüklenen çocuk) tabirini sıkça duyuyoruz. Bunun için Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) düzenlenmiştir. SSÇ tabiri aslında failin kim olduğunu içinde barındırıyor, çocukları suça iten, sürükleyen birileri ya da bir şeyler var! Rakel Dink’in de dediği gibi “bir çocuktan katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz.” Onlar bu suça sürüklendiğinde tekrar topluma kazandırmak adına çok uygun tedbir/kontrol olmasına karşın, ne yazık ki uygulamada pek esamesi okunmamaktadır. 12 yaşında ceza ehliyetine sahip ve kendilerine özgü kurallarla yargılamaya tabi tutulurlar. Tutuklama son çaredir, idam ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılamazlar.
Rehabilite etmek gibi bir durum aslına bakarsanız ilgililerin pek de umurunda değil gibi. Sosyal Hizmetler rehabilite açısından önemli bir faktördür. Ülkemize nüfus yönünden benzer ülke olan İngiltere ile yapılan kıyasta Sosyal Hizmetler alanında çalışan (psikolog, sosyal araştırmacı…) 100 binlerle ifade edilirken, bizde 1000’lerle sınırlı kalmakta olduğu görülüyor.
Devletler sözleşmede belirlenmiş olan hakların kullanılması için gerekli desteği vermeli, çocukların, ailelerin bundan yararlanmasını ve sözleşmenin herkes tarafından öğrenilmesini sağlamalıdır. (m.42)
Gündem çuvaldızı batırmak ise çocuk hakları konusunda fark yaratan ülkelere bakıldığında koruyucu aile sisteminin etkisi büyük ölçüde hissedilmektedir. Bu sebeple ülkemizde de bu bilincin oluşturulması için inandırıcı ve ciddi çaba sarf edilmelidir.
*20 Kasım Çocuk Hakları günü ve ayrıca Nefret Suçu Mağduru Trans Bireyleri anma günü.