Ayı Sözlük yazarlarından İtiraflar-9

Ayı sözlük yazarlarının itiraflarına 9. Bölüm ile devam ediyoruz. Tüm itiraflara sözlük üzerinden ulaşabilmek mümkün, tek yapmanız gereken “Ayı Sözlük İtiraf” başlığına tıklamak. Keyifli okumalar dilerim.

Hazırlayan: dark bear


her sorana iyiyim halimden çok memnunum diyorum, aslında memnunum da ama neden son iki hafta içinde hayatımda yasadığımın toplamından fazla anksiyete atağı geçirdim hiçbir fikrim yok. herhangi bir karar vermek zorunda kaldığımda ne karar verirsem vereyim yanlışmış gibi geliyor. kafayı yemek üzereyim ama yaşantımdan da çok memnunum. iyice sıyırdım sanırım…

aksam bos musun


bu dönemlerde insanlardan aşırı sıkılan biri olup çıktığımı hissediyorum sözlük. tamam bende sıkıcı biriyimdir çoğu zaman. bir ya da iki kez konuştuğum biriyle bir daha konuşmak istemiyorum ya da daha önceden tanıştığım kişilerle bir daha iletişim kurmak istemiyorum. sürekli yeni insanlarla tanışmaya çalışıyorum ama biraz yakınlaştıktan sonra, ertesi günü konuşmak içimden gelmiyor, adeta hevesim kaçıyor. ki genellikle iletişimi devamlı kılmaya çalışan ben, nasıl kaçarım nezaket çizgisinden çıkmadan diye düşünüyorum. crush larımdan bile o kadar sıkıldım ki, stalking yapasım bile gelmiyor. depresyonda değilim diye düşünüyorum ama bu durum da canımı sıkmıyor değil.

hunkalunka


2 yıllık sevgilimi aldatıyorum. ruhani olarak da boşladım artık sanırım yerini. biri var ama evli. onunla bir şeyler yaşamaya başladım. üzülmüyorum sevgilim için; kendi arandı böyle olmasını.

analoralfarketmez


şiddete eğilimim var sözlük. olur olmaz zamanlarda ortaya çıkıyor, dizginlemek için içiyorum, içtikçe daha çok köpürüyorum. ansızın elimde kağıtlarla kapıyı açmak istiyorum, karşıma çıkan kim olursa itmek karşısına geçmek bütün o kağıtları yere fırlatıp suratının ortasına okkalı bir osmanlı tokatını çarpıp çıkıp gelmek istiyorum. sonra yapamıyorum, birine bu kadar açmışken her şeyi bu derece sikmesini kaldıramıyorum, değmez diyorum ve gözlerimi açıyorum.

llsdd


geçen seneki kadar kötü olmasa da yine kötü bir yaz geçiriyordum. son 1,5 yılda da gerçekten tek arkadaşım-dostum diyebileceğim arkadaşımla konuşuyorduk. işte çok bunaldığımı, ince bir ipte dengemi sağlamaya çalışır gibi yürüdüğümü, bazen böyle herkesi her şeyi bırakıp gitmek istediğimi, yeni bir yerde sıfırdan başlasam mı diye düşündüğümü söyledim. o da her zamanki bana sakin ol telkinlerinde. ikimizde din hakkında konuşuruz, çok sıkı-dindar insanlar değilizdir ama sonuçta ben ortalama o ise baya donanımlıdır… bana böyle çok daraldığımda işte allah’la konuş dedi, bense allah beni unutalı çok oldu bence dedim. üstüne de bana allah işte sevdiği kulunu sınar senden ümidi kesmez gibisinden gitti. sonra işte bak biliyorum böyle çok dini şeylerden hoşlanmıyorsun ama tasavvufi bi şeyler okumak ister misin, bence bir göz at, belki sana iyi gelebilir dedi; bense tasavvuf ve ben? oldum ki… birkaç gün önce öylesine gezinirken mevlana’nın iki sözüne denk geldim:

”yalnızlığım, yanımda hiç kimse olmamasından değildir, beni anlayan birinin olmamasındandır”

”bir kez yalanını yakaladığın kişinin bin kez doğrusunu sorgularsın.”

bir anda böyle dedim, adam 500 yıl önce işi çözmüş benim bitch tavrımı yazmış. ufak bir şok yaşadım. siyah v yakamı giyip gülben ergen gibi kafamı sallaya sallaya kendimi ”tasavvufa veresim”, ellerimi havaya kaldırasım geldi. hala şaşkınlık içindeyim.

fatgalcga


tanıdığım en düz insanın kendim olduğunu bir süre önce fark etmiş ama hhmmh hmmm diye şarkı mırıldanarak farkında değilmiş ya da hazzetmediğim birini görüp uzaklara bakarak yürüyormuş gibi yaparak çaktırmamaya çalışıyordum; pes ettim.

fena halde düz bir insanım ve ilginç insanları kınıyorum. çok ayıp.

tein


altından kalkabileceğime inandığım zaman karışıklığa hep varım ama artık biri bitti derken diğeri başlıyor ve ne zaman ardı arkası kesilecek bunların diye düşünüyorum. pause tuşuna basıp her şeyi dondurmak, uzun uzun derince düşünüp taşları yerine oturtmak istiyorum ama olmuyor çünkü zaman yok. bir yandan okulla uğraşırken diğer yanımda saniye saniye tanık olduğum ve tahminen, en azından bu ülkede sahip olamayacağım, mutluluğa tanık olmak beni iyice mutsuzlaştırıyor. mutsuzlaştırıyor çünkü bu konuyu normalde pek önemsemeyen biri olarak, zamanla herkesin işini, gücünü rayına oturtup ”normal” hayatlar sürüyor olması kendimi raydan çıkan, geride kalan hissine itiyor.

hiç ilişki meraklısı biri olmadım, zaten o kişi diyeceğiniz biri olacaksa zamanı gelince olacaktır diye düşündüm ama beklemekten de çok sıkıldım. hele de böyle şeylerle boğuşurken. insan yanında olacak, uğruna dövüşeceği birilerine güvenmek, en azından toparlanmasına destek olacak birilerine ihtiyaç duyuyor elinde olmayarak akıntıya kapılıp gittiği zamanlarında. bunun ne kadar iyi yüzücü olduğunuzla alakası yok çünkü bazen kollarını açıp suya kendini bırakmak belki de son noktadır yapılacak. kendi kendinizi yerden kaldıramadığınız ya da kaldıracak takatiniz kalmadığı zaman ne yapmak gerekir, olana razı olmaksa, o da hiçbir şeyi çözmüyor. başladığımız yere geri dönüyoruz.

fatgalcga



nevizade’nin girişinde soldan ilk dükkandaki esmer garsonumsu. kısacık t-shirt altından verdiğin göbek frikiğini seyrettim durdum saatlerce. sırf senin için ordaydım zaten. yine seni seyretmek için geleceğim. zaten nevizade’ye senin için geliyorum. bul beni. sana hayatın anlamını öğreteyim.

bozosnn


son 1,5 yıldır aileye açılma konusu kafamda dolaşıyor ama hiçbir zaman tam emin olamadım, nedense o an geldiğince, her şeyin yerli yerinde olduğu zaman kendiliğinden göğsüm kabarmış içim rahat şekilde söyleyebileceğime inanıyordum. özellikle de şu son 6 ay, hele de bu yaz. ne yazık ki her şey düşündüğüm gibi olmadı.

yine kötü bir yaz geçirirken bir yanda oturup mızıklanmaktansa elimdeki durumu nasıl kontrol edebilirim diye uğraşmaya başladım bu konuyu rafa kaldırarak, en azından bir süre için. çünkü ben ne zaman açılmaya adım adım yaklaştığımı hissetsem de ailemin hala tam anlamıyla bunu kabullenemeyeceği, daha doğrusu görmezden geleceği izlenimine kapıldım. neyse, yazın ortaları, sonu biraz kendimi topladığımı düşündüğümden konuyu açmaya kendimi hazırlıyordum ki kuzenimin düğünü çıktı başıma. ilk başta açılıp toptan kurtulsam dediysem de, sonrasında bu adapte süreci, bu süreçte düğün dernek olayları derken doğru zaman gibi gelmedi. özellikle de insanlar mutluluklarını inşa ederken olayı baltalayacak, içine edecek gibi hissettim. bunu kimse için yapmak istemem, her insanın mutlu olmaya hakkı var.

ama son zamanlardaki olaylar da artık biraz beni sıkmaya başladı. zaten hiçbir zaman aileci biri olmadım, zaten ne olduğumu bildiğimden sevgilim bile olmadı çocukluk dışında. o yüzden hep yalnızdım. bu düğün hengamesinde, sürekli bir ”sıra sana geliyor” söylemleri kanıma dokunmaya başladı. susuyorum, hatta alttan alttan ”ben asla evlenmeyeceğim, benden beklemeyin kendinizi hazırlayın” diyerekten ortamı hazırlamaya çalışsam da ”2 sene sonra görücem seni evlenmeye hazırlanırken” denince, bu sefer daha da sinirleniyorum. sinirleniyorum çünkü zaten yalnızlıktan yorulmuş, ayakta durmaya çalışırken ve açıkçası herkes için birileri olduğuna pek de inanmazken, böyle laflarla iyice gıcık ediyor beni. ben bir yandan birçok şeyle boğuşurken bir yandan da bu, artık iyice rahatsız edici olmaya başladı gibi. diyemiyorsun da ben eve damat getiricem diye noktayı koymak için. kendi kendime içimden öfke kontrolü yapıyorum, yapıyorum ama o göğsümdeki bir şey çökmüş hissi gitmiyor, daha da ağırlaşıyor gibi.

fatgalcga


ev işlerinden nefret ediyorum, balkon ütülenmesi gereken perdelerle dolu ama ben burada takılıyorum, candy crush oynuyorum diyeceğim, kedi götünü görmüş yara sanmış diyeceksiniz. burada yazılanları okuyunca yüreğim acıdı. insanlar nasıl darda, acı çekiyor ama kimse kimseye yardım edemiyor. çok pis bir dünya bu be!

filizku


15 eylül’de iş kuracağım hakkında kendime söz verdim… tutmayacağımı bildiğimden korkuyorum.

her ay gelen düzenli bir maaş… sosyal güvence… olağan yaşam… sosyal hayat… arkadaşlar… apartmana saklanmadan girebilmek… “tanrım ne olur iyileşsin” diye dua edip durmak zorunda olmamak… bir kadına sahip olmak… bir kadını taşıyabilmek… geçmişinden kaçmak zorunda olmamak… bir yüz değil, bir insan olarak aranmak… bunları özlüyorum yıllardır. inek düşleri görerek! zırnık gücüm yok adam olmaya. aslında aklı başında biriyim, aydınım, iyi bir eğitimden geçtim… ama… ama… sanırım kahpe felek, ya da kozmik şakacı, belki de sadece şans beni lanetledi. kıramıyorum bu vicious cycle’ı. her gün kara vortex’e daha bir kapılıp ya batıyor; ya da eriyorum bir yerlerde.

metafizikte doğum, sadece ölümle gelir; bu yüzden tarot’ta death (ölüm)kartı aslında yeniden başlangıçtır. ölmeye gücüm yok her insan gibi. bu dünyada bu yüzden acı vardır… ölmeyi, sadece acıdan kaçmak uğruna göze alabilirsiniz. demek ki daha yeterince acı çekmedim.

cute guy


sivriliklerimi kaybetmiş, törpülenmiş gibi hissediyorum. hep aradan fırlayan, özgün, farklı bir insan olduğumu düşündüm, hep de öyle söylendi. ama son 1,5 yıldır sürekli depresif – mutsuz hissetmekle o sürekli söylenen mızmız, sıradan tiplere mi döndüm diye düşünüyorum. evet, sürünmeyi seven ama hemen de yenilgiyi kolay kabullenmeyen birisi oldum şu zamana kadar. hep aynı modda da olunca artık o beni ben yapan ne varsa yolda zımparalandım, böyle o sıradan geçici insanlardan oldum gibi hissediyorum bir süredir.

hayatta hep bir şekilde iz bırakacak birisi olmak istedim, belki evrende belki en azından bazı insanların hayatında. geri dönüp bakınca gülümseyip hatırlanacak, hani insanların özleyeceği cinsten. belki çok narsistçe ki kendimi öyle görmüyorum ama sanırım insan değer gördüğünü-sevildiğini görmek hissediyor. herhalde biraz da onun götürüsü bu.

fatgalcga


geçtiğimiz gün hornetten bir mesaj aldım. mesajda fotoğrafı olmayan bir kullanıcı bana ”naringergedan, senin seks düşkünü biri olduğunu zannediyordum ama geçen gün sözlükten yapılan buluşmaya katıldığını duyunca öyle olmadığını anladım, özür dilerim” dedi. kim olduğunu sorduğumda şaşırtmayacak şekilde yanıtlamadı. aslında birinin bana seks düşkünü deyip dememesi ya da beni öyle bilip bilmemesi önemli değil ama sözlükten fazla kişiyle diyaloğum yokken, üstelik özel hayatımı pek kimse bilmiyorken insanların bununla ilgilenmesi çok aptalca geldi bana. herhalde seks düşkünü insanın insan içine çıkmaya vakti yok, her saati randevuyla dolu. arada bir siz de dışarı çıkın da ”seks düşkünü” olmadığınız anlaşılsın.

naringergedan


vapurda hep o semte bakıyorum ve onu düşünüyorum. acaba hangi ev onunki diye 5 aydır her vapura binişimde bulmaya çalışıyorum. zaten yer yön duygum bok gibidir her yeri zor öğrenirim. ona karşı ne hissediyorum emin değilim çünkü duygularım çok değişken bazen derin bir sevgi bazen ise sıradan bir arkadaşlık gibi geliyor bana. kafamı kurcalayan bir soru da şu bir insan sarhoşken mi daha içten ayıkken mi? bütün bu saçmalıkları neden yazıyorum bilmiyorum belki de kimseye anlatamama durumunu bu şekilde atlatmaya çalışıyorum.

seeker

HOMOJENOku

İndir