Eşcinseller her yerde olduğu gibi sanal âlemde de dikkat çekmeyi sürdürüyor. Her ne kadar varlıklarına tahammül olmasa da “Var olma savaşında biz de varız” demekte kararlılar. Neyse ki beyin hücrelerimiz henüz gazdan istifade etmedi de düşünen ve bu yanıyla ürküten ama diğer taraftan da dikkat çeken tarzıyla Ayı Sözlük nihayet “İnteraktif sözlükler haziran 2015 sıralaması” nda ilk 10’a girdi. “10. sırayla mı övünülüyor?” diye şaşırmamak lazım. Az sayıda kişinin sistematik şekilde uygulanan yıpratma politikasına rağmen hâlen bu tür platformlarda ses çıkarabilmesi özgürleşme yolunda atılmış büyük adımlardan biri. Eeee tabi ağaçların baharla birlikte tomurcuk açıp ormanlaşma eğiliminin yarattığı farkındalık da es geçilmemeli. Tam da bu bağlamda “Ayı Sözlük’ün homofobik saldırıya uğraması” şaşırtmayan ama Onur Yürüyüşü’yle birlikte tırmanan nefretin küçük ama mide bulandıran emarelerinden biri oldu. Penisinden salyalar akarak yazılmış olduğu her hâlinden belli saldırı notunda “Ayı oğlu ayılar, g*tünüzü s*keyim ibneler!” ibaresi nefretin yine erkekçe kusulduğunun su götürmez bir kanıtıydı. Keşke cesaretleri olsa da beynimize hâllenseler. Çünkü g*tümüzden s*kilmemiz beynimizde delikler açamıyor ne yazık ki. Toplum buna hazır değil, diyerek renkleri elinden alınan çocuklar gibiyiz. Oyuncaksız, hayalsiz, yitik… “LGBTİ‘ler sevişerek para kazanan sapıklardır” yine bir Yeni Akit tespitiydi. Çok umurumuzda olmasa da bizi insan yerine koymamışlar, yani Onur Yürüyüşü’nde yer almaya çalışan eşcinselleri. Demek ki parasıyla bile yüzüne bakılmadığı, insan yerine konulmadığı içindir bu tepki. Yoksa seviştiğin adamı bazen sabaha kadar zor tutuyorsun yanında, parasıyla olsa kaçıp gider mi? Neyse ki parasıyla ya da değil irademizle beraber oluyoruz yönelim doğrultusunda. Küçük kız çocuklarını parası neyse verip eve kapatmıyoruz. Ramazan’dı, toplumsal hassasiyetlerdi derken “LGBTİ birey ve kuruluşlara saldırıların artması” elbette kaçınılmazdı. Tüm yılını konu sıkıntısı çekmeme adına eşcinsellerle yatıp- çok seçiciyiz de neyse- kalkarak geçiren din âlimleri ve medyanın istediği yine oldu. Heteroseksüellerin her gün yürüdüğü yollarda kimliğini açıklayarak yürümenin artık suç olduğu bir dönemde bir varlığın, kimliğin bir yerlerde nefes alması bile suç sayılır oldu. “Kendi dünyanı yarat” sloganını yanlış anlamış cihat meraklıları da kendilerine eşcinselsiz bir dünya oluşturmaya and içmiş. “Genç İslami Müdafaa Grubu’nun LGBTİ’lileri Öldürün afişleri” de görüldüğü yerde şiddetin, meşru ve çıplak hâliyle tüyler ürpertici kılıklarda karşımıza çıkışıyla pes dedirtti. LGBTİ’nin açılımını yapmaktan bile imtina edecek kadar hassas ama eşcinselleri resmen öldürmek isteyecek kadar gaddar bir gruptan bahsediyoruz. Pek ironik. Bir de kişisel bazda eşcinselleri dert edinen insanlar var. “Ulan ibneler bizim sabrımızı zorlamayın”! diyebilecek kadar küstah, Osmanlı’dan antigay temalı asalet hikayeleri anlatacak kadar cahil, Ramazan’da kimine hoşgörü, kimine şiddet sunacak kadar ikiyüzlü olabilen “Mahmut Alan” üşenmeyip Facebook’tan salyalarını videolu olarak akıtıp açık tehditte bulunmuştur ve karşılığını Ayı Sözlük ekibi sayesinde şimdilik bu videoları kaldırmayla almıştır. Yok yok, tehdit etmiyoruz. Sadece bu tür hoyrat çıkışlara tahammülümüz yok niteliğinde bir uyarı bizimkisi. “Ankara‘da LGBTİ aktivisti Kemal Ördek‘e saldırı, tecavüz ve polis vahşeti” ise toplumsal arenada bize olan bakış açısını özetler nitelikteydi. Artık tecavüzün normalleştiği bir ülkede kadın, eşcinsel, transseksüel olmak adeta bir tecavüz nesnesi gibi algılanıyor. Sonrasında aynı erkek egemen zihniyet erkekleri savunuyor ve yapılanın hak edildiğini düşünüyor. Bu sistem içinde var olma savaşı veren görece azınlıklarsa biraz daha ses çıkarmaya kalktıklarında örseleniyor, susturuluyor, hâlâ anlamamakta direnirlerse az sayıdaki yaşam damarları da kesiliyor ve tüm bu şiddet gösterileri sonucunda belki her gün düzenli olarak adliye koridorlarını aşındırması beklenen eşcinsellerin sabrı Onur Yürüyüşü sonrası iyice taştı. “LGBTİ‘ler Çağlayan Adliyesi’nde” çıkışı yürüyüşün gerçekleşmemesi için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen, sade ve renkli bir organizasyonu savaş alanına çeviren zihniyetten hesap sorma gayesini taşıyordu. Hiç şaşmaz şekilde her gün yapılan sözlü ve yazılı saldırılardan dolayı eşcinseller gerçekten sistematik şekilde sindirilmeye çalışılıyor ama bu olsa olsa dolaptan kafamızı uzatmamız için kamçı görevi görüyor.
Ayı Sözlük doğurdu. Bu zorlu koşullarda, bu sansürcü zihniyete rağmen Ayı Sözlük’ün hızla yükseldiğine inanıyorsun da doğurduğuna mı inanmıyorsun? Meyvenin adı: “Homojen Dergi”. Önce kitap fikriyle filizlenen düşünce daha ulaşılabilir olması açısından dergiye evrildi. İlk olacağı için heyecan büyüktü ve “Ayı Sözlük dergisi için önerilen fikirler ve entryler” başlığına yazarların büyük desteğiyle de ilgi çığ gibi büyüdü ve dergi genel hatlarıyla şekillendi. Tabii ki eşcinseller, transsekseüller, kadınlar, ayrımcılığa uğrayan tüm kimliklerin sesi olabilecek nitelikte bir dergi planlanmaktadır. Dergi, aklında eşcinsellerle ilgili küçük sorunlar olan, onları daha yakından tanımak isteyenler için sözlüğe göre daha renkli bir alternatif olacaktır. Röportajlardan, yazarların açılma hikâyelerine, sanattan modaya, gullümden çocuklarda görülen eşcinsel davranışlara kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkacak derginin ilk sayısının en dikkat çekici köşelerinden birinin “Aileye Açılmak” olması bekleniyor. Aileye açılmak bazen fazla karmaşık olan hayatımızı biraz daha zora sokmak için bir başlangıç, bazen de açıldıkça rahatlamanın getireceği maskesizlik için anlamlı bir gelişme olarak yorumlanabilir. Ailelerin yaklaşımı bilinçle ilişkili olsa da koşulsuz sevgi sizi kabullenmede en büyük sebebi oluşturmalıdır. “Ayı Sözlük ikinci Heybeliada zirvesi” nde de Homojene dair her şey masaya yatırıldı, el işi göz nuru hazırlanan yiyeceklere ilaveten. Zirveye katılanların dergi için çalışan ekip gibi istekli hâlleri gözlerinden okunabiliyordu. “Ayı Sözlük röportaj” da farkındalığımızı arttıracak, bizden de bahsedebilecek ve belki umudumuzu yeşertebilecek isimlere yer verme fikri başı çekerken, sözlük yazarlarının da yaşanmış hikâyelerine değinerek dramlara, heyecanlara dikkat çekmek hedefleniyordu.
“Erkeklerin yanaktan öpüşmesi eşcinselliğe yol açar” da da görüldüğü gibi tamamen köşeye kıstırılmış durumdayız. Kızlı erkekli bir arada yaşamamız doğru bulunmuyor, erkek erkeğe takılmak da yanlış anlaşılıyor. Peki, elini tutsam, gözüne baksam, konuşsam da eşcinsellik bulaşır mı diyerek öküz altında buzağı arayan, havadan nem kapan, ne görse tahrik olan pek dindar tayfadan uzaklaşıyoruz. Aynı tayfadan inciler dökülüyor adeta. “İleri derece oral ilişki haramdır.” Penisi ağzına almayı geçtim, oral seksi hiç dillendirmeyen muhafazakâr kesimin kendi kısıtlı alanında bu denli ileri gitmesi neyle açıklanabilir bilinmez ama ağza alınan penisin ok yaydan çıktıktan sonra nasıl durdurulacağı bilgisi verilmemiş. Artık kafayı iyiden iyiye seksle, fantezilerle bozmuş bu iflah olmaz çılgınların yatak odalarımıza sızan, bu tat kaçıran açıklamaları yatakta yaşanamayanların dışavurumu niteliğinde görünüyor.
“Cinsiyet kimliğinizi nasıl tanımlarsınız” bizi zorunlu kalıplara sokar gibi görünse de ortak dışlanmışlık bazında birbirimizi anlama adına faydalıdır. Heteroseksüel erkekler dışındaki diğer kimlikler piramidin alt katmanlarında kendine yer bulmak durumunda kaldığından güç oluşturmak anlamında farklı kimliklere açık olmak ve güç birliği oluşturmak zorundayız.
“20 Temmuz Şanlıurfa Suruçta’ki patlama” Işid’in artık Orta Doğu’nun bizden tarafına da net göz kırptığı, hükümetin desteği, halkın da din duyunca cihat çığlıkları atmaya hazır tavrıyla birleşince insanın değersizleştiğini gözler önüne sermesi açısından tüyler ürpertici bir vakaydı ve yine hep o arzulanan çatışma ortamının sinyallerini verdi. Savaş çığırtkanlarına ortam sağladı, hükümetin de kurulmasını şimdilik rafa kaldırdı. Anlaşılan o ki AKP düşünen insanlardan hıncını henüz yeterince almamış durumda ki ekibi genişletme kararı almış. Elbette ki Işid sadece düşünen değil, seven, sevişen insanlara da musallat olmayı sürdürüyor. “Işid’in eşcinsel katliamı”, eşcinseller sadece eşcinsel oldukları için öldürülüyorlar. Maskelerle yaşayan onca insana rağmen zorunlu heteroseksüel rollerde yaşayan bizlerin sadece maskesi düştü diye öldürülmemiz yaşamın ucuzluğunu ve anlamsızlığını sorgulamaya itiyor. Dinde eşcinsellik yasak ama dünyada tanrılaşıp can almak var ve sınırsızca. Ya “yaşama hakkı”? O da şu meşhur toplumun çoğunluğunca uygun görülürse kullanılacak bir hak. Hakkın yoksa ölüyorsun ve bunu hak ettiğin belgeleniyor. “TSK’nin eşcinsellere bakışı” da eşcinsel erkeklerin haklarına kavuşmak için erkeklik testinden geçmesi gerektiğinin göstergesi. Eşcinseller olarak bize karşı sergilenen bu dışlayıcı tavırlar zaten hep şu erkeklikten ibaret: “Erkek bekliyordum, kadın çıktılar.” Su testisi su yolunda kırılırsa’ya yaslanarak sıyrıldığımız defolarımız.
Boston Gay Men’s Chorus konserinden ve Onur Yürüyüşü’nden sonra depreşen bir ayrım, “gerçek anlamda eşcinsel dostu olan şarkıcılar” ve “sözde eşcinsel dostu geçinen çöp şarkıcılar”. Hani eşcinselleri kabullenirken kurageldiğimiz meşhur kalıplar vardır ya.”Çok seviyorum onları, çok tatlılar.” gibi. İşte tam orada devreye giren “yanağından makas almalık” insan tiplemesini şarkıcılar da iyi keşfetmiş ki konu eşcinsellik olunca politik doğruculuk gereği sevgi pıtırcığı olarak hemen oracıkta bitiyorlar. Uzaktan bizi sevdiklerini, desteklediklerini söyleyip yakınlık kurmak adına da bizi kliplerinde oynatıp bize şarkı besteliyorlar. Ama gerçek bir destek gerektiğinde bize yapmak üzere oldukları yeni bestesi üzerinde çalıştıkları için orada olamıyorlar. Bu da bizi önce albüme, sonra çöpe atma girişimlerini ortaya çıkarıyor ve işte biz bu duruma çok fena hâlde bozuluyoruz.
“Ayı Sözlük günlük entry rekoru” da sözlüğün son dönemdeki yükselişini belgeleyen nitelikteydi. 487 başlık ve 953 entry ile başlık ve entry rekoru temmuz sonunda kırıldı. Ayı Sözlük ve sözlükle beraber yükselen sesimizin daha gür çıkması dileğiyle.
Hazırlayan: naringergedan
1. Sayı