Dünden Bugüne Eşcinsel Tiyatro

Tiyatroda “Coming-Out”

Eşcinsel karakterlerin olduğu piyesler tiyatroda her zaman bir sorun teşkil ediyordu; zira bu tarz prodüksiyonlar çoğunlukla “ahlak dışı” gösteriler olarak kabul edilmekteydi. Tiyatroda tabu olarak kabul edilen “eşcinsellik” temasının sahnede gösterilmesi de sessiz ve görünmez bir şekilde olmalıydı.

Hazırlayan: Merve Gezen

A.B.D’de “ahlak dışı” prodüksiyonlar sergileyen tiyatrolara çok ciddi cezai yaptırımlar vardı; ancak bu varsayılan cezalar iki skandal piyese kadar hiç uygulanmamıştı. Bu oyunlar 1926 yılında Fransız yazar Edouard Bourdet’in “Tutsak” (La Prisonnière) adlı eserinin Amerikan uyarlaması diğeri ise New York ve Hudson’da “ahlaka aykırı” diye yasaklanan Mae West’in “The Drag” adlı eseridir.

Amerikalı politikacılar, bu tür “genel ahlaka aykırı” oyunlar için New York eyaletinin anayasasına “ Wales Padlock Act” diye bir madde eklediler. Bu yasa, bu tür oyunların kanuna aykırı olduğunu ve bunları sergileyen tiyatroları bir yıllığına kapatma ve oyuncuları da suçlu kabul ederek başka bir tiyatro oyununda rol alamama cezasını içermekteydi.

Durum 1737-1968 yılına kadar İngiltere’de de pek farklı değildi. Dönemin ünlü sansürcülerinden Lord Chamberlain adeta eşcinsel avına çıkmıştı. Ancak tüm bu baskılara rağmen “eşcinsel tiyatro” sahnede var olmak için farklı yollara başvuracaktı.

Stonewall öncesi ve sonrası tiyatro oyunları

Eşcinsel tiyatro genellikle Stonewall öncesi ve sonrası yazılan piyesler diye iki döneme ayrılmaktadır. Stonewall öncesi piyesler 1900’den başlayıp 1969’daki Stonewall olaylarına kadar devam eden döneme denir.

1925 & 1939 yıllarındaki İlham kaynakları

Eşcinsel tiyatro yazını hiç kuşkusuz içinde “eşcinsel arzular”ın işlendiği romanlardan etkilenmiştir. Bu eserlerden ilki Marcel Proust’un “Kayıp zamanın izinde” diğeri de André Gide’in “Ahlaksız” adlı eserleridir. Gide’in bu eseri 50’li yıllarda New York ve Londra’da tiyatroya adapte edilerek sahnelenecektir. Joseph Conrad’ın “Zafer”, Thomas Mann’ın “Venedik’te Ölüm” ve tabi Oscar Wilde’ın “Dorian Gray’in Portresi” adlı eserlerini de unutmamak gerekir.

Oscar Wilde’in mahkemesi ve Bourdet’in skandal oyunu

Londra’nın artistik çevresi ve bütün Avrupa Oscar Wilde’in skandal mahkemesiyle çalkalanmaktaydı. Evli ve iki çocuk babası olan ünlü yazar, Queensberry Markisi tarafından sodomiyle suçlanmaktaydı. Şüphesiz ki 1892’de karşılaştıklarından itibaren, Markinin oğlu Lord Alfred Douglas, Wilde için bir büyük bir tutku haline gelmişti. Davanın sonunda 25 Mayıs 1895’te Wilde iki sene hapis cezasına çarptırılmıştı. Neticede Wilde’ın artistik kariyeri sona erecek ve bütün Avrupa gazetelerinin ilk sayfası sadece bu haberden bahis ediyor olacaktı.

1926’da Edouard Bourdet’in yazdığı “Tutsak” adlı eser yazılan en önemli “lezbiyen” oyunlardan biriydi. Bourdet, bu eserinde 25 yaşındaki Irène’in evli Bayan Aiguines’le olan tutkulu ilişkisinden bahis eder. Irène eşcinsel duygularını bastırmak adına sevgilisi Jacques ile evlense de, kendini cinselliğini doyasıya yaşadığı Bayan Aiguines’in kollarına atmaktan vazgeçemez. Kadınların ve erkeklerin birer “tutsak” olarak nitelendirdiği bu oyun Paris’te çok büyük sükse yapmasına rağmen Londra’da yasaklanmıştır. 1926 yılında oyun Broadway’de benzer bir isimle oynansa da medya patronu Willam Randolph Hearst oyunun yasaklanması için büyük bir polemik başlatır. Bundan 4 ay sonra Mae West’in “The Drag” adlı oyununun temsili sırasında polis tiyatroyu basar ve bu iki oyuna yasak koyar. New York’taki yasağın ardından Bourdet’in oyununa San Francisco, Los Angeles ve Detroit’te de yasak gelir.

“Kodlu” eşcinsel yazını

30’lu yıllardan Stonewall olaylarına kadar eşcinsel yazını tiyatroda var olabilmek adına çeşitli kodlara başvuracaktır. Bunlardan ilki hiç bir şekilde “eşcinsel” kelimesini sahnede kullanmamaktı. André Gide, Violette Leduc, Julien Green gibi yazarlar “eşcinsel tutkuları” farklı farklı kodlar kullanarak sahneye aktarmışlardır. André Gide “Corydon”, “Saül” gibi eserlerinde bu tutkuları yazarken kendi günlüğüne de “sonunda olduğunu düşündüğüm kişi oldum” diyerek kapalı bir şekilde eşcinselliğini de itiraf etmiştir.

Amerikan Rüyası ve Tennessee Williams

Hemen hemen bütün eserlerinde eşcinsellik temasının mevcut olduğu bu büyük tiyatro duayeni, eserlerinde “tolerans”, “çağdaşlık”, “adalet” gibi kavramları işlerken Amerikan tiyatro yazınına yepyeni bir soluk getirmiştir. “Bütün eserlerim toplumsal bir sağduyu içermektedir” diyen Williams kendi eşcinselliğini çok geç açıklayabilmiştir. Sorunlu çocukluğu, babasına duyduğu nefret ve kendini bir kadın olarak görme arzusu Williams’ın oyunlarını da tetiklemiştir. Ancak Williams’ın oyunlarındaki eşcinsel karakterler hep ölmüş kişilerdir. Onların hikayelerini hep başkalarının ağzından öğreniriz. Arzu Tramvayı’nda Allan Grey’in, Aniden geçen yaz’da Sebastien Venable’ın ya da Kızgın damdaki kedi’deki Skipper, Jack Straw ve Peter Ochello’nun öyküleri gibi.

Oyunlarında hiç bir zaman açık olarak “eşcinsel” kelimesini kullanmayan Williams’ın yazdığı birçok kelimede eşcinselliği anlatan bir alt metin yatar.

Edward Albee & William Inge

Tennessee Williams’la başlayan Amerikan eşcinsel yazınını Edward Albee ve William Inge’de takip eder. Onlarda Williams gibi bir takım kodlar kullanarak eserlerini yazarlar. Özellikle Albee’nin “Kim Korkar Hayin Kurttan” adlı oyunu Amerikan tiyatrosunun kilometre taşı haline gelecektir. Albee’nin oyunlarında da sorunlu evlilikler vardır. Onun oyunlarındaki kadınlar adeta kısırlaştırılmış erkekler ise hadım edilmiştir. Erkeklerin yapması gereken işleri kadınlar yapmaktadır. Evliliklerde kadın oynaması gereken rolden çıkar ve erkekler bastırılmış, pısırık karakterlere dönerler. Albee vermek istediği “gay” temalarını çok büyük bir incelikle işler eserlerinde.

Stonewall sonrası oyunlar ve tiyatroda Coming-out

New York’ta Christopher sokağında Stonewall Inn adlı bir barda başlayan Stonewall olayları tiyatroyu da etkiler. Birçok eşcinselin dövüldüğü bu olaydan sonra biraya gelen eşcinseller bir hafta içinde yapılanların kızgınlıklarını, kimlikleriyle utanç duymadan toplumda yaşayabilme düşüncesiyle “Gay Pride”ı (Onur yürüyüşü) organize ederler. 1972’de 2000 kişi Gay Liberation Front bayrağı altında Hyde Park’ta yürüyüş yaparlar. Bu olayların üzerine tiyatroda artık korkusuzca konusu sadece eşcinsel temalar içeren oyunları yazıp üretmeye başlar. Greenwich Village’daki Caffe Cino bunun başlangıcı olur.

Mekanın eşcinsel sahibi Joe Cino kafesinde Robert Patrick, Doric Wilson, Landford Wilson, William M. Hoffman’ın yazdığı eserleri oynattırır. Doric Wilson “Streek theater” adlı kumpanyasıyla Mart Crowley’in “Boys in The Band” adlı eserini sergiler.

 

 

 

 

 

Takımdaki oğlanlar (Boys in the band, 1968) – Mart Crowley

Mart Crowley’nin, Edward Albee’nin “Kim korkar hain kurttan” adlı eserinden etkilenerek yazdığı bu oyun tiyatroda bir coming-out teşkil etmektedir. Bu oyunla birlikte ilk defa sahnede cinselliklerinden utanmadan bahis eden, dans eden, öpüşen, hatta seks yapmak için odalarına çekilen eşcinsel erkekleri görürüz. Crowley oyunda sık sık Williams ve Inge’ye de göndermeler yapar. Oyunda eşcinsellikle ilgili her türlü karakter ve olay örgüsü mevcuttur. Annesi tarafından büyümesine izin verilmeyen Michael, oldukça efemine olan dekoratör Emory, hala açılamayan Alan, oldukça atletik bir vücuda sahip eğitimci Harry, karısını Larry için terk eden Hank ve daldan dala atlayan Cowboy.

Bu oyun bütün dünyayı etkileyecek ve diğer eserlerin de yazılmasına zemin hazırlayacaktı. 1979’da eser “Hart to Hart” adıyla televizyon dizisi haline getirilecektir.

Boys in the Bands’in etkisiyle yazarlar eşcinsellerin yaşadığı sorunları sahneye taşımaya başladılar. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz II. Dünya savaşında Naziler tarafından katledilen eşcinsellere adanmış olan Martin Sherman’ın “Bent” adlı oyunudur.

Yine aynı şekilde eşcinselliğin suç kabul edildiği İngiltere’de, Nazilerin yazdığı şifreli mesajları çözmek için tutulan ünlü matematik ve bilgisayar dâhisi Alan Turing’in eşcinselliğinin ortaya çıkmasıyla eve hapsedilip erkeklik hormonu verilmesi ve intiharını anlatan Hugh Whitemore’un “Breaking the Code” adlı eseri de oldukça önemlidir.

80’li yıllara gelindiğinde eşcinsel tiyatronun en önemli konularında biri de Aids olacaktır. Sahnede hayatlarını kaybeden sevgililer, oğullarına veda eden anneler göreceğiz. Terrence Mc Nally’nin “Andre’nin annesi” (Andre’s Mother-1988), Larry kramer’in Normal Kalp “Normal heart, 1985), Copi’nin “Beklenmedik bir ziyaret” (Une visite inopportune, 1987) ve tabi Tony Kushner’in “Amerika’daki Melekler” (Angels in America-1991) adlı eserleridir.

Günümüzde en aktif şekilde oyunlar üreten “eşcinsel tiyatro” gerek müzikal, gerek tiyatro oyunlarıyla dünya sahnelerinde yer almaya devam etmektedir.

10. SAYI

HOMOJENOku

İndir

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 10. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.