faredir fare yazdı: Savaş ve Çocuk / Hayata travma yaşayarak başlamak

İnsanlık tarihi boyunca savaşlar olmuş, çatışmalar çıkmış, kanlar akmış, tarih kaos ortamında süregelmiştir. “Savaşlar neden çıktı” sorusunun yanıtı her ne kadar belirsizliklerle dolu olsa da her savaşın sonuçları birbirlerine benzer olmuştur. Yıkım, ölüm, kaos, acı, keder, kayıp, hastalık ve sonu gelmek bilmeyen travmalar…

Evlerinden ayrılmak zorunda kalanlar ya da zorunda bırakılanlar, açlık ve yoksulluk ile mücadele edenler, aile ve tanıdıkların bir bir hayatını kaybetmesi ile yaşanan derin üzüntüler…  Kişi sağ kaldığına mı sevinsin, kaybettiklerine mi üzülsün? Duyguların en derin şekilde yaşandığı ve diğer yandan çatışan derin ve yoğun duyguları dize getirme çabasının verildiği andır savaş. Freud’un bahsettiği yaşam ve ölüm içgüdülerinin tavan seviyesinde hissedildiği anlardır. Savaşların kaçınılmaz sonucu acıdır. Masum insanların çektiği acılardır.

Çocuk dediğimiz nedir, ne değildir? Birleşmiş Milletlerin Çocuk Hakları üzerine hazırladığı sözleşmede çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk kabul edilir. Türkiye’de 18 yaş reşit olma yaşıdır. 12 yaşına kadar çocuğa hiçbir şekilde ceza uygulanmaz. 12-15 yaşları arasında bir çocuğun hareketleri hukuka ters düştüğünde ise çocuğun karıştığı eylemin hukuki ve cezai sonuçlarını düşünebilmesi, anlamlandırabilmesi ve davranışlarını buna göre denetleyebilmesi göz önünde bulundurularak hukuki süreç devam ettirilir. Burada demek istediğim şey çocuk yetişkin gibi değildir. Henüz gelişimi devam etmektedir. Fiziksel, sosyal becerileri tam gelişmemiştir. Çevre koşullarına göre bunlar şekillenecektir. Bu yüzden olabilecek herhangi bir aksaklık çocuğun hayatına mal olabilir ya da gelişimini sakatlayabilir. İşte bu aksaklığa sebebiyet verebilecek nedenlerden bir tanesi savaşlardır. Savaşın olduğu mekanda çocukluğunu yaşamak için mücadele veren çocuğa dönersek aslında pek de çocukluktan bahsedemeyiz. Onların gelişimi sekteye uğramış çocuklar olarak görmek gerekir belki de. Savaş belki de hayatı boyunca kapatamayacağı bir açıklık oluşturur savaş mağduru olan çocukta. Savaş sadece çevresel anlamda bir yıkım getirmez. Ölümü getirir, yoksulluğu, açlığı getirir, acıyı getirir, kayıpları getirir, yani travmayı getirir. Bunların hepsi savaş durumuna nasıl tepki vereceğini bilmeyen çocuğun travmatik yükünü daha da ağırlaştıracaktır.

Çocuk ihmali ve istismarının en fazla yaşandığı anlar savaş dönemleridir. Çocuk yetişkinden daha fazla etkilenir savaştan. Aksine en büyük bedeli bu savaş ortamında gözünü yeni açmış bebekler ve yine bu savaş ortamında erken olgunlaşmak zorunda bırakılan çocuklar öder. Yetişkin bireylerin etkilenmesinden daha ağır bir şekilde etkilenirler. Dünyayı çok farklı bir şekilde tanır bu çocuklar. Çünkü; birincisi, çocuk dediğimiz kişi yetişkinin bakımına ihtiyaç duyan kişidir. Yani yetişkine bağımlıdır. Savaş ortamındaki yetişkinin duygusal çökkünlük ve ailenin geçimini sağlama meşguliyetinden dolayı bu bağ bozulabilir. Ya da Çocuk bu bakımı veren yetişkinleri kaybedebilir. İkincisi, çocukken yaşanan travmalar çocuğu yetişkinlikte yaşanan travmalardan daha fazla etkiler. Savaştan dolayı eğitim haklarından mahrum bırakılan çocuklar, savaştan kaçıp bir gün düzelecek umudu ile göçmen kamplarında, perişan koşullarda yaşam mücadelesi verirler. Ya da savaş döneminde meydana gelen bir patlamadan bacağını kaybeden bir çocuğu düşünün. Ötesi bu patlamanın bilişsel bir hasara sebebiyet verdiğini ve tüm yaşamı boyunca eğitim ve sosyal hayatı sıfırlanan çocukların var olduğunu unutmayalım. Tecavüze uğrayan ve hayatı boyunca bu damga ile yaşayacak çocuklar var. Bunların hepsi birer travmatik yaşantıdır. Travma üzerine travma yaşamaktır. Savaş öncesinde sahip oldukları potansiyellerini bir daha belki de hiç elde edemeyecekler.

Çocuk gittiği yere travmasını da götürür, travmalar lanetlidir bir anlamda. Travma sadece travmaya mağdur olan kişiyi etkilemez. Travmaya göz yumanları da etkiler. Hele travmayı yaşayan bir çocuksa, toplumun geleceği de bu travmadan payını alır.

Çocuğun istismar edildiği durumlardan bir tanesi de çocuk yaşta savaşmaya, asker olmaya zorlanan çocuğun durumudur. Asker çocuklar olarak da bilinirler. Savaş ortamında bulunan çocuklar istismara açık çocuklardır. Güven bağını kaybeden ya da güven bağı koparılan bu çocuklar hala dünyaya güvenmek isterler. Bunun için de savaş ortamında en güçlü olana tabi olma yönelimine sahiptirler. En patolojik olanı rol model alırlar. Akan kanlara, yaşanan dramlara, ölümlere, yaralanmalara şahit olmak yetmiyormuş gibi bu kez kendisi bunları yapmak zorunda bırakılır. Savaşan gruplar bu durumu çok rahatlıkla kullanabiliyorlar. Kullanılmaya müsait durumdadır çocuk. Çünkü çocuğun korunma kalkanları ya da sığınacağı kanatlar yoktur artık. Bu yüzden çocuk kullanılmaya başlamadan önce çocuğa ulaşabilecek organlar yaratılmalıdır.

UNICEF’in 1996 yılında “Dünya Çocuklarının Durumu” başlıklı rapora göre 1986 – 1996 yılları arasında gerçekleşen savaşlarda 2 milyon çocuk öldü, 5 milyon çocuk saka kaldı, 12 milyon çocuk evsiz kaldı, 1 milyondan fazla çocuk anne ve babasını kaybetti, 10 milyondan fazla çocukta ise ruhsal sarsıntılar mevcut.

Eğer çocuk gelecek ise o zaman geleceği korumaya yönelik daha sağlam çalışmalar yapılmalıdır. Eğer çocuğun yaşadığı travmayı iyileştirmeye yönelik bir müdahalede bulunulmaz ise çocuk yaşamı boyunca bu travmayı yaşayacağı gibi bu travmayı gelecek nesillere de aktaracaktır.

Çocuk hakları bildirgesi her ne kadar çocuğun en doğal haklarından olan yaşama ve korunma haklarından bahsediyor olsa da uygulamada maalesef sıkıntılar var ki bu kadar uç sayıda ölümler meydana geliyor. Sivil Toplum Kuruluşları ve devletler savaş sonrası yaraları sarmada eksik kalıyor.

Bütün savaşlar çocuklara karşı açılan birer savaştır.

Eglantyne Jebb

4. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!İndirmek İçin Tıklayın!