Çocuklar çiçektir kelimelerde. Kadınlar çiçektir. Peki, sizce de durum böyle midir? Şimdi size çarşaf çarşaf haber başlıkları açıp göstermem lazım ama buda işe yaramaz. Araştırma ve istatistik firmalarının yaptıkları incelemelerdeki rakamlardan ağzımızın payını alıp bir daha bu durumlar yaşanmasın diye etrafımızda bilinçlendirme dersleri mi vereceğiz?
Hiç sanmıyorum. Belki okumayacağız bile bu satırları. O yüzden anlamsız geldi buraya azımsanmayacak derecede çok basamaklı öldürülen kadın ve çocuk sayılarını yazmak. Kendi hikâyemi anlatmak isterim bu yüzden. Etkileneceğinizi beklediğimden değil. Zaten amacımda bu değil. Belki tek isteğim yaşama gücünüzü biraz güncellemek.
22 Ekim 1990’da doğdum. Ailem ben 1 yaşındayken yollarını ayırdı ve annem kadın olmanın zor olduğu bir ortamda kendini dul ve kimsesiz buldu. Evliliğini onaylamayan ailesi de ona sırt dönünce iş başa düştü ve hiç aşina olmadığı bir şehirde yeniden ayağa kalkmaya başladı. Bu sürede evladını kreşe vermek zorundaydı fakat hayata sıfırdan başlayan kimsesiz bir kadının elbette takıldığı ilk evre maddi sıkıntıların yaşandığı o ilk süreçti. Oturduğu semt sıra dışı bir semt ve dışardan büyük bir huzur tablosu çizse de “evler ayrı dertler ayrı” lafının tam karşılığıydı. Annesi tarafından ona verilen bu evde kalmak zorunda olan annem aynı zamanda çalışmak zorundaydı da. Hem hayalleri vardı. Bir gün kendi evini alacak güçlü bir kadın olacaktı. Bu sırada kendisi için çok zor işlerde çalışacak ama yılmayacaktı. Kadındı çünkü o ve üstelik yalnız da değildi. Bir oğlu vardı kendisine ayak bağı olan. Kadın uzun süre çalıştığı iş yerlerine evladını götürse de bu durum patronları tarafından doğru bulunmuyordu. Yavaş yavaş tanıdığı semtinde dini bütün bir başka kadına evladını teslim etmeye karar vermişti. Nasıl teslim etmek istemesin ki? Kadın dışarıdan tam bir melek portresi çiziyordu. Bir kızı ve bir oğlu vardı güven duyulan dini bütün diğer kadının. Kocası İstanbul halinde tüccar idi. Karısı ise bir dini zümrenin kurulunda yer alan, kuran kurslarında eğitim veren, kermesler düzenleyip yaşlı ve yoksullar için para toplayan biriydi. Bir gün rüyasında bir dedenin onunla konuştuğunu ve ona, anneme yardım etmesi gerektiğini söylemişti. Zaten çaresiz olan annem ise hem işe gitmek hem de işten sonra gideceği kursa rahat yetişmek adına tüm bunları kabul etmek zorundaydı. Kadın tüm bakım işleri için kendisine değil fakat kendi cemaatlerine ufak bir ücret karşılığında bana bakacaktı. Zavallı annem… Kadının ilerleyen zamanda bana cinsel tacizde bulunacağını, kollarımda sigara söndürüp beni ‘’Eğer annene söylersen yarın seni bana tekrar bırakır. Çünkü mecbur. Seni başka yere götürürse para kazanamaz. Bende seni daha beter yaparım!’’ diyerek tehdit edeceğini nereden bilebilirdi? Kadının oğlunun bana tacizde bulunacağını, kızının beni sürekli dövüp enseme tüküreceğini nereden bilebilirdi? Bugün bile yağmur yağdığında ensem ıslanırsa aklıma gelir o kötü zamanlar. Yaşanılan acı şeyleri geride bıraktım tekrar anlatmak beni rahatsız etmiyor. Ama bir şey söylemek isterim. Dünya’da sır denilen şey yok. Her sır gün ışığına çıkmak için beklemekte kendi ininde. Ve sırlar ortaya çıktığında pekte güzel şeyler yaşanmadığını çok iyi bilen birisiyim kendi hayatımda. Bu yüzden sevmedim arkadan iş çevirmeyi sırlı biri olmayı. Şeffaf olmayı sevdim ben hep. Bana soru sorulduğunda cevabımdan şüphesi olmasın istedim hep karşımdakinin. Çünkü ben küçükken çok yalan söyleyip çok sır sakladım. Beni taciz eden komşumu söylemedim anneme mesela. Sigara yanıklarını söylemedim. Halam fark etti bir gün ‘’-Bunlar yanık izi!’’ diye. Bakan kadının korkutarak saklamaya çalıştığı sır aralandı böylece. Beni korkutan cümlelerinin yanında anneme de ‘‘-Sen yorgun geliyorsun işten. Ben yıkadım çocuğu. Birde uğraşma bu şeylerle zaten geç geliyorsun. Seni beklerken uyuya kalıyor küçük hemen, günah uyandırma geç saatte ufaklığı.’’ der annemde saf saf inanırdı bu sözlere. Yine böyle bir akşamda halam ziyaretimize gelmişti. Sürekli uyuduğum için bundan rahatsız olan halam ‘’-çocuktur bu uyur, uyanır yarın okula gitmeyecek ya ben yeğenimi sevmek istiyorum!’’ diyerek kolumdan tutup kaldırdığında acı gerçek ortaya çıkmıştır. Durduk yere kolumdan tuttu diye çığlık basmamı kabullenemeyen halam üzerimdeki beyaz uzun kollu fanilanın kolunun tuttuğu yerinin yavaş yavaş ve nokta nokta kan olduğunu fark eder ve beni soyundurur. Gördükleri manzara karşısında şoka uğrarlar ve acele ile doktora yetiştirirler beni. Hatırladığım şey çocuk doktorumun gözyaşları içinde kalması ve anneme nefret dolu sözler söylemesi. Polisin gelmesi derken bir gecede bir sürü olay yaşadığımız fakat düğümlerin hızlı çözülmesiyle az kalsın yuvaya verilecek olan benim anneme tekrar kavuşmamdı. Psikolog bir kadının beni özel sorular sorması ile benim de düğüm olan dilimin çözülmesi belki toplasanız 2 saat. Annen sigara içer mi sorusuna verdiğim cevabı hatırlıyorum sadece. ‘’-Annem beni yakmaz çünkü sigara insanları yakar.’’Belki bu yüzden hiç alışamadım ya sigaraya, bilmiyorum…
Çok kötü şeyler yaşıyor insanoğlu bu dünyada. Ama biliyor musunuz çoğunu kendileri yapıyor kendilerine. Fakat en büyük acılarımız bile bizi yıldıramaz. Annem yılmadı mesela. İşinde çok iyi bir yere geldi. Ben yılmadım mesela bana bunları yaptı diye küsmedim hiç kimseye. Hiç çocuk getirmek istemiyorum dünyaya ama sebebi yaşadığım korkular değil. Dünyanın benim çocuğumu hak etmediği. Ayrıca çok çocuk büyüttüm. Özellikle benden 10 – 15 yaş küçük bütün yeğenlerimi ben büyüttüm. Bana yapılanlardan ötürü aşırı korumacı oldum onlara. Gülden ağır söz söylemedim hiçbirine. Anneleri gönül rahatlığıyla emanet ederlerdi bana.
Fakat ülkemiz pekte bu sarsıntıları tekrar hatırlamamamı sağlayacak bir ülke değil. Zorluklar diz boyu. Yazımın başında da söylediğim gibi buraya yazılan rakamların bir anlamı yok… Buraya yazdığım isimlerin bile bir anlamı yok. Olmayacakta. Biz çocuklarımıza ve kadınlarımıza sahip çıkmayıp onların yaşamlarını bu kadar kolay harcadıkça hayatımız ve her şey anlamsızlaşacak. Evladı doğuran kadın büyüten kadın, bir evladın yetişmesi ise hiç kolay değil. Biz ise kadınlarımızı öldürüyor, çocuklarımızı taciz edip sahipsiz bırakıyor ve onların büyüdüklerinde psikopat olmalarına ön ayak oluyoruz. Ya da en basitinden daha çocuk yaşta asker edip şehit düşürüyoruz. Geleceğimizi kimlere emanet edeceğiz peki? Hangi huzur evinde bize iyi davranacak bugünün değersiz çocukları? Mağdur olan çocuğun dertlerini zaten biliyoruz. Peki, mağdur eden çocukları neden konuşmuyoruz mesela?
Evet, çocuklar ve kadınlar çiçektir. Son günlerde her biri ceset çiçekleri gibi… Yine de dünyada umutsuzluğa gerek yok. Sözlerin kuvvetine inanırım:
Neşet Ertaş çok güzel söylemiş. ‘’-Kadınlar insandır, erkekler insanoğlu…’’
Atalarımızda güzel söylemiş. ‘’-Bugünün çocukları yarının büyüğüdür.’’