Hayatını Bilime Adayan Kadın: ‘Marie Curie’

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de içine alan bu sayıda bir kadın bilim insanını daha yakından tanımak en mantıklısıydı. Doğal olarak akla ilk gelen kişi zor koşullarda eğitimini devam ettirmeye çalışanların ilham kaynağı olmaya yıllardır devam etmekte olan iki Nobel ödülü sahibi Marie Curie oldu. Artık dilimize bile yerleşmiş bilim adamı kavramını daha orta okul sıralarında aldığımız kimya derslerinde yıkan kadındı Marie Curie. Demek ki hepsi erkek olmak zorunda değilmiş dedik.

 

Marie Curie, Maria Salomea Sklodowska adıyla 7 Kasım 1867’de Polonya’da dünyaya gelir. Eğitimci bir anne babanın kızı olmasının etkisiyle hem başarılı bir öğrenci hem de sosyal anlamda oldukça aktif biri olmasıyla dikkat çeker. Bilime olan ilgisi daha çocukluk yıllarında lisede fizik ve matematik dersleri veren babası sayesinde başlar. Polonya’da o dönemde kızların üniversite eğitimi almasının yasak olması nedeniyle ablası ile birlikte çalışarak para biriktirip yurt dışında eğitim görmeye karar verirler. Ardından Marie Curie tıp eğitimi için yurt dışına giden ablası Bronya’nın eğitimi süresince ona maddi destek sağlamak için çalışmaya devam eder. Ablasının tıp eğitimini tamamlamasının ardından Paris’te fizik eğitimine başlar ve 1893 yılında okul birincisi olarak mezun olur. 1894 yılında matematik yüksek lisansını da tamamladıktan sonra matematik öğretmenliği için gerekli olan eğitimini tamamlamak amacında olan Marie Curie fizik okulunda profesör olan Pierre Curie ile tanışır ve bir yıl sonra da evlenirler.

1896 yılında matematik öğretmenliği diplomasını alan Marie Curie 1897 yılında daha önce Henri Becquerel’in duyurduğu uranyum tuzlarının yaydığı ve sonraları radyoaktivite olarak adlandıracağı ışın üzerinde çalışmaya başlar. Eşinin de yardımlarıyla çalışmalarına devam eden Marie Curie 1898 yılında uranyumun radyoaktif bozunmasından elde ettiği yeni bir radyoaktif element bulduğunu duyurur ve bu yeni elementi polonyum olarak adlandırır. 1898 yılının aralık ayında ise doğal bir radyoaktif element olan radyumu bulurlar. 1903 yılında doktorasını vererek Fransa’da doktora ünvanına sahip ilk kadın olur. Aynı yıl kocası Pierre Curie ve Henry Becquerel ile birlikte radyoaktivite alanında yaptıkları çalışmalar nedeniyle Nobel fizik ödülünü alırlar. Marie Curie Nobel ödülünü alan ilk kadın olmayı da başarmıştır. Bu başarısı sonrası Pierre Currie Sarbornne’daki fizik laboratuvarı başkanlığına atanırken Marie Currie ise fizik öğretmenliğine başlar. Radyasyon maruziyeti sonrası sağlık sorunları yaşamaları nedeniyle radyumun kanser tedavisinde kullanılabileceği düşünülür. Karanlıkta ışıma yapması nedeniyle saatlerden krem ve diş macunu yapımını kadar birçok alanda kullanılmaya başlanan radyum elementi fabrikalarda çalışan birçok insanın sağlık sorunları yaşaması sonrası bir kez daha dikkatleri üzerine çekmiştir. Vücuda bir kere girdiğinde kemiklerde, sinirsel iletimde ve kas kasılmasında yaygın olarak görev alan kalsiyumun yerine geçen radyum, kemikleri tahrip etmekte kemik iliğine zarar vererek kansere neden olabilmekteydi.

1906 yılında Pierre Curie at arabası çarpması sonucu trajik bir şekilde hayatını kaybeder. Kocasının ölümü sonrası onun görevine atanarak fen bilimleri fakültesinin ilk kadın profesörü olur. 1911 yılında bir elementin radyoaktif bir element ile etkileşime geçmesi sonucu başka bir elementin oluşabileceğini gösterdiği çalışması Nobel kimya ödülüne layık görülür ve tarihte iki Nobel ödülü almış ilk kişi olur. 1914 yılında Paris Üniversitesi’nde kurulan kimya laboratuvarına atanır ancak tüm başarılarına rağmen tamamı erkeklerden oluşan Fransız Bilimler akademisi üyeliğine kabul edilmez.

Hayatı boyunca radyumun tıptaki önemine dikkat çeken Curie birinci dünya savaşı sırasında taşınabilir ilk röntgen cihazının geliştirilmesine önemli katkılarda bulunmuş, keşfettiği elementlerin patentini almayı reddederek nasıl bir bilim aşığı olduğunu kanıtlamış ve her zaman kazancını bilim adına yaptığı çalışmalara aktarmayı tercih etmiştir.

1934 yılında kan kanseri tanısı alan Marie Curie kemoterapi sonrası aynı yıl içinde hayata gözlerini yummuş. Hastalığı ise aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlanmıştır. Bu yüzden ona bilim için ölen kadın yakıştırması yapılır.

 Marie Curie’nin bulduğu radyoakif elementlerin özellikleri:

Polonyum-210: Polonyum’un atom numarası 84 atom ağırlığı 210 olan en bilinen izotopudur. İlk tanımlanan radyoaktif elementtir. Polonyum günümüzde nükleer silahların ateşlenmesi, uydular ve uzay araçları için enerji kaynağı olarak kullanılıyor. Vücuda girdiğinde toksik şok sendromu, çoklu organ yetmezliği ve kansere neden olarak günler içinde kişinin ölümüne neden olan polonyumun sigaranın içinde bulunan toksik maddelerden biri olduğu da sigara içenlerin akciğerlerinde normalden iki kat polonyum bulunması ile kanıtlanmış.

Radyum-226: Radyum’un atom numarası 88 atom ağırlığı 226 olan Curie’lerin keşfettiği temel izotopu. Bulunduğu ilk yıllarda karanlıkta parlama özelliği nedeniyle saatlerden bakım kremlerine kadar pek çok alanda kullanılır. Sonrasında fabrika çalışanlarında kemik kırıkları ve lösemi gibi pek çok hastalık gelişmesi ve genç yaşlarda trajik bir şekilde ölmeleriyle toksik özellikleri fark edilmiş ve bu alanlarda kullanımı yasaklanmıştır. Daha sonra yapılan araştırmalarda Radyum’un kemik mineral matriksinin temel elementi olan kalsiyumun yerine geçtiği ve kısa süre içinde kemik yıkımına yol açtığı tespit edilir. Günümüzde görece daha stabil radyum-223 izotopu başka dokulardan kemiğe sıçramış kemik kanserlerinde kemoradyoterapide kullanılmaktadır.

Hazırlayan: justsin

HOMOJENOku

İndir