İlk Onur Yürüyüşü bir isyandı

Onur Hareketi’nin 1950-1960’lı yıllara  eşcinselliğin hastalık kabul edildiği, “conversion therapy” yani dönüştürme/düzeltme terapilerinin çok yaygın olduğu, Amerika’da LGBTQ bireylerin temel insan haklarından yoksun olduğu zamanlara kadar uzanan bir geçmişi var.

Bu yıllarda eşcinsel barlarına polisler düzenli olarak baskınlar düzenliyordu. LGBTQ bireylere içki servisi yapmak ve onların birlikte dans etmesi yasaktı. Baskınlar sırasında ışıklar açılır, üzerinde kimlik olmayan, drag içinde olan (bkz. karşı cinsiyetin kıyafetlerini giymek; bkz. Huysuz Virjin), mekanın sahibi ve orada çalışan herkes tutuklanırdı. Kadınların minimum 3 parça “feminen” kıyafet giyiyor olmaları gerekiyordu. Yoksa onlar da tutuklanıyordu.

28 Haziran 1969’da Greenwich Mahallesi’ndeki Stonewall Inn’e rutin baskınlardan biri düzenlendi, Fakat mekândaki müşteriler bu defa iş birliği yoluna gitmedi. Durum böyle olunca polisler orada bulunan herkesi tutuklamaya karar verdi. Mekânda 200 kişi olduğu ve yeterli sayıda araçları olmadığı için insanları hareketsiz bir şekilde sırada bekletmeye çalıştılar. Bu da yolunda gitmeyince bir grup insanı serbest bırakmaya karar verdiler.

Dışarıya bırakılan kişiler gitmek yerine kapının önünde beklemeye başladılar, bu hareketleri de daha fazla insanın onlara katılmasına sebep oldu. Kısa bir süre içinde barın önünde 150-200 kişi beklemeye başladı. İlk polis aracı olay yerine vardığında dışarda bekleyen kalabalık, tutuklanan kişi sayısının 10 katına ulaşmıştı bile.

Tutuklanan bir lezbiyen kelepçelerinin fazla sıkı olduğundan şikayet ettiği için polis tarafından şiddet gördü ve kadın buna tepki verince polisler öfkelendi, onu zaptedip zorla aracın arkasına attılar.

Bu noktadan sonra zaten gergin olan kalabalık tepki vermeye başladı.

(İlk hareketlenenlerden biri de siyahi bir drag queen, Marsha P. Johnson, sevgi ve saygıyla anıyorum.)

Polisler ve onların sayısından yaklaşık 600 kişi daha fazla olan kalabalık arasında çatışmalar başladı. Bazı polisler kendi güvenlikleri için Stonewall’a sığındı ve mekânı kapadılar. Stonewall Inn bu süreçte ciddi zarar gördü, isyancılar tarafından da, polisler tarafından da hasar verildiği düşünülüyor.

Sonraki günlerde isyanlar gittikçe katılımcı sayısı artarak devam etti.

Stonewall İsyanları olarak tarihe geçen olay, Amerika’daki modern LGBTQ hareketinin başlangıcı olarak kabul ediliyor.

Greenwich Mahallesi sakinleri organize olup LGBTQ bireylerin rahatça kendileri olabilecekleri ortamlar ayarlamaya başladılar, günümüzde de aktif olan pek çok aktivist topluluğun temeli o günlerde atıldı.

Tam 1 sene sonra, 28 Haziran 1970’te ilk Onur Yürüyüşleri yapıldı. Üzerlerindeki baskıya ve ayrımcılığa karşı durdukları ilk günün, Stonewall İsyanları’nın anısına. “Biz hâlâ buradayız, bizi görmezden gelemezsiniz, bizi artık ezemezsiniz.” şeklinde bir mesaj veriyorlardı.

Evet, gelelim Türkiye’ye ve günümüze.

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de Onur Yürüyüşleri 2003te İstanbul’daki 20-30 kişilik bir toplulukla başladı, 1993 yılından beri yapılmaya çalışıyordu, fakat sürekli olarak valilik ve belediyeler tarafından önleri kesiliyordu.

Türkiye’deki yürüşüyün çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yapılan ilk Onur Yürüyüşü olmak gibi bir de özelliği var.

Farkındasınızdır ki Türkiye’deki ataerkil toplum yapısının bir uzantısı da şiddetli bir homofobi. Eşcinsel erkekler kadınlarla bir tutulduğu, hatta “erkek olmak” avantajından vazgeçtikleri ve “erkeklik” kavramına hakaret ettikleri için kadınlardan da aşağıdalar ve daha fazla şiddete maruz kalıyorlar. (Lezbiyenler apayrı bir konu, kadınlar “erkeklerin görsel zevki için var olan ve sadece onların kutsal penislerini bekleyen” cinsel objeler oldukları için yaklaşım farklı.)

Bunu belirtmekteki amacım, LGBTQ bireylerin sürekli olarak baskı ve saldırı altında olduklarını vurgulamak istemem. Bu ülkede hâlâ birine edebileceğiniz en büyük hakaretlerden biri “ibne”. Trans bireyler, özellikle trans kadınlar kesinlikle iş bulamıyor, çoğu seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor ya öldürülüyor ya da kendilerini öldürüyorlar. 40 yaşını geçen o kadar az trans kadın var ki bu ülkede, istatistikler insanın kanını donduruyor.

Diyeceksiniz ki “Onur Yürüyüşü’nün buna ne katkısı var?” Önemini şöyle anlatayım.

*AİDİYET HİSSİ – Onur Yürüyüşü sadece LGBTQ bireylerin kendilerini heteroseksüel bir düzene kabul ettirme çabası değildir. Öncelikle bu mentaliteden çıkmak gerek. Onur Yürüyüşü heteroseksüel kişilerle ilgili değildir, LGBTQ bireylerle ilgilidir.

Şu an kendini tamamen kabullenmiş bir kuir birey olarak Pride Parade’leri görünce mutlu oluyorum çünkü eğlenceliler, ama ben 13 yaşındayken kendimi yapalnız hissederken ve ölmek isterken Pride Parade olsaydı, bunun benim için anlamı çok daha farklı olurdu.

Herkesin başkalarının işine burnunu sokmayı çok sevdiği güzelim homofobik toplumumuzda LGBTQ olarak büyümek çok zor, Onur Yürüyüşü ve benzeri etkinlikler genç LGBTQ bireylerin kendilerini öldürmemelerini sağlıyor. Yalnız olmadıklarını, ileride daha farklı bir hayatları olabileceğini hissediyor. Bu aidiyet hissi hayat kurtarıyor.

* CESARET – Ben bayağı bayağı bariz bir şekilde ibneyim. Kılık kıyafetim olsun, saçım başım olsun, ne bileyim, konuşma şeklim olsun. Kimliğini kesinlikle gizle(ye)meyen biriyim. Bu noktaya gelebilmem uzun yıllarımı aldı, fiziksel ve sözel tacize uğradım. Hem ailemle hem çevremle problemler yaşadım.

Cinsiyetimi anlamıyor insanlar, bazen kadın bazen erkek zannediyorlar. Bu yüzden de hayatıma müdahale etme hakkını kendilerinde görüyorlar. Ben daha feminen görünen bir kadın, veya daha maskülen olan bir erkek olsam herkes mutlu olacak. Onların kafaları karışmayacak, sınırlı bakış açılarına müdahale edilmemiş olacak, rahat edecekler. Ben bu sırada mutsuz olacağım, ama bunun ne önemi var?! (Bkz. Jeanette Winterson’ın son kitabı “Why Be Happy When You Could Be Normal? – Normal Olmak Varken Niye Mutlu Olasın Ki?”)

Heteroseksüel toplumun genel olarak sık kullandığı argümanlardan biri de “Ben eşcinselliğe karşı değilim ama yüzümüze vurmasınlar.”

Öncelikle, kimse kimseyi izlemek zorunda değil. Sen sokakta bir kız ile erkeğin el ele tutuştuğunu görünce rahatsız olmuyorsan, fakat iki kız el ele tutuşunca rahatsız oluyorsan bu seninle ilgili bir problem.

Bir erkek feminen giyiniyor, veya bir kadın maskülen giyiniyor, veya sen o kişinin cinsiyetinin ne olduğunu anlayamıyorsun diye bu sana o kişinin hayatına müdahale etme hakkı vermiyor. O kişi sadece var olarak, kimliğini senin yüzüne vurmuş olmuyor.

Pek çok LGBTQ birey günlük hayatta tacize uğramamak adına kendilerini olmadıkları biri gibi göstermeye çalışıyor. Çok temel bir şey olan tuvalet ihtiyacını gidermek bile çok büyük bir problem. Alışverişe gitmek, bir cafede rahatça vakit geçirmek, insanların delici bakışlarına maruz kalmadan sokakta yürüyebilmek… Bu gibi şeylerin değerini insan kaybedince anlıyor.

LGBTQ bireyler kendileri olabilmek için pek çok şeyden vazgeçiyorlar. Toplumun sürekli olarak “benliğin utanılacak bir şey, bir hastalık” şeklinde üzerine geldiği ve seni değiştirmeye çalıştığı bir noktada kendin olabilmek isyanların en büyüğü ve ciddi bir cesaret göstergesi.

Onur Yürüyüşü burada büyük bir önem kazanıyor.

İnsanlar görmediği şeye alışamazlar. Benim sokakta bu şekilde gezmem, veya Onur Yürüyüşü’nde LGBTQ bireylerin kendilerini daha görünür kılmaları buna hizmet ediyor.

Toplumun sürekli olarak utanılacak ve gizlenecek bir şey olarak gösterdiği bir şeyi açıkça, herkesin görebileceği bir şekilde ve gururla yaşamak gerçekten cesaret isteyen bir davranış ve “Ya belki de o kadar kötü değildir” algısını uyandırabiliyor.

En azından bir kere görünce, ikincisinde insan daha az şaşırıyor.

* DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMA – İlk maddede belirttiğim gibi, LGBTQ olarak büyümek çok zor. Yetişkin olunca da hayat kolay değil açıkçası ama çocuk ve gençken özellikle zor. Onur Ayı (sadece yürüyüş değil) LGBTQ toplumu birbirine yakınlaştıran, dayanışma sağlayan bir dönem.

Aileleriyle problem yaşayanlar, tacize uğrayanlar, maddi problemleri olanlar vs. Pek çok genç LGBTQ birey çok zor dönemlerden geçiyor. Tahmin edersiniz ki bunlar çok ciddi problemler. LGBTQ toplum mükemmel demiyorum tabii ki, ama birbirimize yardım ediyoruz. (Temel olarak dışardan pek bir yardım alamadığımız için) Onur Ayı etkinliklerinin tamamı da bu dayanışma ve yardımlaşma hissiyle oluşturuluyor.

Film gösterimi olacak mesela, normalde para alacağım çeviri işini ücretsiz yapıyorum. Kadının mekanı var, yiyecek içecek dağıtıyor ücretsiz. Broşürleri biri ücretsiz tasarlıyor, diğeri sadece maliyetine basıyor, para ortak toplanıyor.

Onur Yürüyüşü LGBTQ bireylerin özgürlük mücadelesinde kendilerinden önce gelenleri andıkları, kazandıkları mücadeleleri kutladıkları, hâlâ uğrunda savaşmaları gereken haklar için seslerini çıkardıkları bir etkinlik. Sürekli olarak saklanmaya zorlanan, baskıyla susturulan kişilerin yalnız olmadıklarını gördükler, o coşkuyu hissetikleri, “Ben de buradayım ve olduğum kişiyle gurur duyuyorum.” diyebildikleri bir gün.

Onur Yürüyüşü yaşamı, insan haklarını savunmak ve esasen istediğin kişiyi sevebilmek, olduğun kişiyi gururla yaşayabilmektir.

Bu ise her zaman kutlanmaya değer.

Hazırlayan: kahpekader
1. Sayı

1. Sayı

Okumak için tıkla

İndirmek için tıkla

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 1. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.