Aylarca beklendi. Acaba kız mı olacak erkek mi? İhtimaller, hayaller, koltuğun altına makas, bıçak ve bilimum alet edevat koyup kocakarı yöntemleriyle cinsiyet tahminleri… Babasının takımını mı tutacak? Yoksa bir formaya dayısına mı kanacak? Halası gibi cinsi kuruyasıca bir kenafir mi olacak? Yoksa Annesi gibi bir “melek” mi? Ve beklenen an geldi… Küçük burunlu, boncuk gözlü, minik elli… Ne kadar sevimli, ne kadar sizden bir parça değil mi? Onu sevdiniz, korudunuz ve hâlâ seviyorsunuz. Sahi seviyorsunuz değil mi?
O minik, sevimli çocuğunuz ergenlik dönemine girdiğinde -yani yaklaşık 12 yaşlarında- değişti sanki. Bir durgunluk ya da bir saldırganlık, asilik… Özellikle daha çok arkadaşlarla daha fazla vakit geçirmeye başlamak. Bunlar ergenlik döneminde yaşanması gayet “normal” (bu yazı dahilinde kullanılan tüm normal kelimeleri, evrensel gelişim psikolojisinde norm değerlerinin karşıladığı “ortalama çokluğa denk düşen” anlamında kullanılmıştır) olan durumlar. Çünkü çocuklar ergenlik dönemlerinde Erik Erikson’un bahsettiği kimlik kazanımına karşı rol karmaşası evresine girer. Bu dönemde çocuk, kendini tanımaya, kendini anlamlandırmaya, kendi doğrularını oluşturmaya başlar. Artık bağımsız bir birey olma yolunda ilk adımını atabilmek için temelini oluşturmaya başlar. Bu dönem, yaklaşık yirmili yaşların başına kadar sürmektedir. Neyse yazının ilerleyen kısımlarında bu amcalardan bol bol bahsedeceğiz zaten.
Ergenlik dönemi içerisindeki ergen birey hem bilişsel, hem duyuşsal, hem de cinsel olarak kendini tanımaya başlar. Bilişsel olarak farklı açıdan düşünebilir, olasılıkları hesaplayabilir, duyuşsal olarak kendi doğrularını, kendi ahlak sistemini oluşturabilir. Bunları yaparken çevresinin desteği ne kadar çoksa ve seçenekler ne kadar çeşitliyse ergen, o kadar geniş bir bilişsel kapasite oluşturma ve duyuşsal olarak kendini geliştirme şansına erişir. Bunların yanında bireyin kendini anlamlandırmaya başladığı başka bir alan daha vardır. O da cinsel gelişim alanı.
Yetişkin bireyler olarak her ebeveynin yaşadığı ve bildiği bazı durumları çocukları da yaşamaktadır. “Memelerim büyüyor, sesim kalınlaşıyor, adet kanamalarım var, sakallarım çıkıyor, kalçalarım büyüyor… Korkuyorum, bunlar ‘normal’ mi?”
Bu sorulara cevap verirken ebeveynler çekinebiliyor ama ergen birey, aile bu sorulara cevap vermezse çok yanlış yerlerde, yanlış bilgiler edinip depresyona girebiliyor, hayata küsebiliyor hatta işi intihara vardırabiliyor. O yüzden ailelerin bu tarz istenmeyen durumları yaşamaması için en doğru ve bilimle örtüşen bilgileri edinip açık yüreklilikle bu bilgileri çocuklarıyla konuşması çok önemli. Şayet aile bunları nasıl konuşması gerektiğini bilmiyorsa psikologlardan ya da okuldaki rehber öğretmenlerden bunun yardımını almalıdır. Bu tarz birincil (yumurtalık ya da sperm üretimi gibi üreme fonksiyonuyla ilgili değişimler) ve ikincil cinsiyet özelliklerine (vücudun kıllanması, göğüslerin büyümesi gibi görülebilir özellikler) ait soruların cevaplanması konusunda ebeveynler eskisine oranla çok daha iyiler. Olması gerektiği gibi bu konularda çocuklarıyla konuşmaktan fazla çekinmiyorlar ama bunun yanında cinsel gelişim alanıyla ilgili bir konu var ki tüm aileler konuşmayı bırak, adından dahi söz etmekten çekiniyorlar. O yasaklı bahçemize ise buyurun şuradan girelim: çağımızın çiçek çocuklarını kapsayan popüler konu “LGBTİ”.
Hakikaten ne menem şeydir yahu şu herkesin ağzındaki terimler? “LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transeksüel, İnterseks) ne ola ki? İyi bir şey midir? Hastalık mıdır? Eksiklik ya da fazlalık mıdır? Başımıza gelirse ne yapmalıyız? Ya da başımıza gelir diye dertlenmeli mi? Hatta başımıza gelmiş de farkında mı değiliz?” gibi aslında cevaplarını çok iyi bildiğiniz bu soruların muhattabı ebeveynler. Bu yazı sizin için okuyun, okutun efendim!
Gelişim psikolojisinde ünlü kuramcılar ve psikolojiye yön veren kuramları çerçevesinde “insan gelişimi” detaylı bir biçimde incelenmektedir. Bireylerin sperm hücresi olarak yumurtaya düştüğü andan hayatlarının son gününe kadar bu denli kapsamlı inceleyen bilim dalı içerisinde çocuk gelişimi, çocuk ergen psikopatolojisi, ebeveyn olmak, endüstri ve örgüt psikolojisi, sosyal psikoloji, klinik psikoloji, bilişsel psikoloji ve nöropsikoloji gibi bir çok disiplini barındırmaktadır. Bu şekilde bakıldığında bile ne kadar önemli bir disiplin olduğu tekrar tekrar vurgulanmalıdır.
1993 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından LGBTİ bireyler hasta olarak tanımlanmaktan çıkarılmıştır. Bilimciler davranışsal ve sosyal faktörlerle bir bireyin LGBTİ olamayacağına karar vermiş bu konudaki ısrarlarından vazgeçmişlerdir. Hastalık kavramını basitçe tanımlayacak olursak “tedavi edilebilir ruhsal ve fiziksel gereksinimlerin azlığı ya da fazlalığı” diyebiliriz. Basit bir mantıkla henüz tedavisi olmayan bir durumun hastalık olarak tanımlanması dünyanın bilim otoriteleri tarafından kabul edilmemiştir ve araştırmalar sosyal öğrenme, sosyal gözlemin LGBTİ varlığıyla alakalı olmadığını göstermiştir. Yapılan araştırmalarda LGBTİ bireylerin daha çok heteroseksüel ailelerde yetiştiği sonucuna varılırken, LGBTİ ailelerde yetişen çocukların çoklukla heteroseksüel olduğu saptanmıştır. Buradan şu sonuç gayet güzel çıkarılabilir; değerli ebeveyn yıllardır yoğun şekilde Zeki Müren ve Bülent Ersoy’a sosyal öğrenme yolu ile maruz kaldınız. Peki, şimdi soruyorum hanginiz bir sabah bahsi geçen kişileri rol model alarak transeksüel ya da eşcinsel olmaya karar verdiniz? Hiçbiriniz mi? Şaşırmadım! Çünkü bu iş öyle “Ay bu sabah bir translığım üzerimde sormayın. Erkek hâlimle sokağa kadın kıyafetiyle çıkayım da yer yer ağız dolusu küfür, yer yer bir araba sopa yiyeyim.” gibi bir düşüncenin fersah fersah uzağındadır.
Ebeveyn ve ebeveyn adaylarının LGBTİ oluşumuna karşı tutum ve tavırlarını sağlıklı bir çerçevede tutmak adına ülkemizde canla başla çalışmalar yapan ve emek veren yegane kurum LİSTAG (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği)’ı da yazı kapsamında anmak ve buradan sevgiyle kucaklamak isterim.
Şimdi küçük çapta yapmış olduğumuz bir ankete gelen erkek ve kadın bireylerden derlenen cevaplara bakalım sonrasında da kuramlarla birlikte olayı biraz daha genişletmeye çalışalım.
SORU: 9 yaş veya altında bir çocuğunuz var ve transseksüel veya eşcinsel davranışlar sergiliyor. Bu durumda neler yapardınız? Çocuğunuza davranışınız nasıl olurdu? Çocuğunuzu çevrede toplumdan izole etme çabasına girer miydiniz?
Erkek: Durumdan dolayı rahatsız olurdum kesinlikle. Fakat Kanada’da yasadığımdan dolayı normal algılardım ve kesinlikle toplumdan izole etmezdim. Ama Türkiye’de yasasaydım sana aynı cevabi verebileceğimi sanmıyorum.
Erkek: Zarar görme ihtimaline karşı ben ve eşim durumu net olarak anlamaya çalışırdık. Sanırım bu konu ile ilgili danışabileceğimiz bilgili birini bulmaya ve anne baba olarak nasıl davranmamız gerektiğini bulmaya çalışırdık. Zira bazı zorluklar yaşayacaktır kendi içinde ve sosyal çevresinde. Toplumdan izole etmeyi asla düşünmezdim ancak bu durumla karşılaşmadığım için büyük laflar etmemem lazım sanırım. “Onu mutlu ve güven içinde kimliğini kabul etmeye yönlendirebilir miyiz acaba?” diye düşünürdüm sanırım. Bizim ülkemizde zor bir konu.
Erkek: Öncelikli olarak bir uzmana ya da bir psikiyatra başvururdum. Çözüm yollarında sonuç alana kadar şiddet uygulamaz ve eğer fazla zaman geçirmiyorsam onunla daha fazla zaman geçirirdim. Sonuca kadar uzman görüşlerini uygulardım. O yaş gurubunda bir çocuğun tedaviye olumlu cevap vereceğine inanırdım ya da inanıyorum şu an diyebilirim. Bunun içinde profesyonel bir destek almak isterim. Dediğim gibi yaş gurubu önemli burada. O yaşta bir çocuğu istediğin şekilde eğitebilirsin ne istersen o olur. Bu ebeveyne kalmış. Ben mahalle baskısına dayanamıyorsam eğer alır çocuğumu başka bir şehirde yaşardım, yeni bir hayat kurardım.
Erkek: Öncelikle özenti davranışlar mı, yoksa doğuştan hormonları ile alakalı olup olmadığını doktor yardımıyla tespit etmeye çalışırım. Çıkan sonuca göre yine doktor yardımıyla nasıl davranmam gerektiğini öğrenirim. Ama kesinlikle ve kesinlikle toplumdan izole ederdim. Bu çocuğumdan utandığımdan değil, toplumun sapıklıklarından onu korumak için yapardım.
Kadın: Yani bu durumda bir araştırma içerisine girerdim. Hekim yardımı alırdım. Devletin LGBTİ’ler için yaptığı tek şey ötekileştirmek ve yok saymak olduğundan evladımı toplumda yer edinmesi için iyi bir mesleğe yönlendirmek olurdu. Ben mesleğimden (lazer uzmanı) dolayı bu insanlarla çalıştım ve bu insanların çok hikayelerini dinledim. Kesinlikle tercihleri ve hissettikleri ne ise onun yanında olurdum.
Erkek: Sanırım öncelikle bunun sadece bir “durum” olduğu ve utanılacak, anormal görülecek bir konu olmadığını içselleştirmesi için elimizden geleni yapardık. Pratiğe dökersek kendi cinsiyet ve cinsiyet kimliğini keşfetmesi, keşfetmemiz için destek olmakla birlikte kendisini olumlu ya da olumsuz yönde anormal hissetmesine neden olacak şeylerden kaçınırdık. Kısacası ebeveynleriyle iletişimi bağlamında heteroseksüel bir çocuktan pek farkı olmazdı büyürken. İşin zor kısmı ise bence içinde bulunduğumuz toplum dinamikleri dolayısıyla sosyal hayatında karşılaşacağı zorluklar olacaktır. Buna karşı cinsel kimliğinden ödün vermeden, hayatını dilediği gibi yaşaması için gereken desteği sonuna kadar vermeye gayret ederdik. Fakat bunu nasıl yapardık henüz tamamen somutlaştıramıyorum, daha çok kaynak-know how ve öğrenmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum transeksüel-eşcinsel bireyler hakkında. Özellikle ebeveyniysek.
Erkek: Zaman her şeyin ilâcıdır bir şey yapmam. Hemcinsleriyle oynaması için teşvik ederim sadece. Biliyorsun çocuklar acımasızdır.
Erkek: Çocuğum olmadığından tam olarak nasıl davranacağımı bilmiyorum ama ne yapabileceğim konusunda çocuk gelişimi konusunda uzman birinden yardım alırdım. 9 yaş altının cinsel kimliğini, tercihini belirleme konusunda çok erken bir yaş olduğunu düşünüyorum. Kişiliği oturana kadar desteklemem ama hoşlanmadığı istemediği bir şeye de zorlamam, toplumdan izole etme çabasına girmem.
Kadın: İş yerinizde cinsiyet değişikliğini tamamlamış bir trans kadın çalışıyor hem de fabrikanın en zor departmanında. Aslında onu tanımadan önce de sorguladığım bir konuydu ve cevap verememiştim ama bugün evladımın ruh sağlığının daha önemli olduğunu ve bir birey olarak tercihi buysa saygı göstermem gerektiğini düşünüyorum.
Erkek: İlk yapacağım bir pedagoga danışmak olurdu. Toplumdan saklama fikri çok cazip değil. Ama sorun yaşanma ihtimali oldukçaa yüksek.
Kadın: Önce evladımı takip ederdim. Özenti mi? Farklı olup ilgi çekme mi? Gerçekten hissel ve ruhsal bir durum mu? Kendimce bu durumu analiz etmeye çalışırdım. Bilgili, konu hakkında tecrübesi olan insanlarla iletişim kurup evladımı doğru anlamaya çalışırdım. Çocuğumla konuşurdum. Hiç bir şekilde onu bırakmam. İzole bir yaşama yönlenebilirim, hiçbir insan sevdiklerinin diğer insanlar tarafından üzülmesini istemez..
Cevaplardan da görebileceğiniz üzere ebeveynler ve ebeveyn adayları tarafından hep iki dinamik üzerinde durulmuş “TOPLUM” ve “BİREY”. Aslında sorunun kendisi de çözümü de aynı. Bireyi geliştir, toplumu geliştir; bireyi eğit, toplumu eğit!
Gelişim psikolojisinde iki isim vardır ki değineceğimiz konuda büyük önem taşımaktadır. Hepimizin mutlaka duyduğu Sigmund Freud ve öyle çok duymasa da zamanının ünlü telefon markasından belleklerimizde çağrışım yapan Erik Erikson. Yaptıkları çalışmalarda insan gelişimini Freud psikoseksüel, Erikson ise psikososyal olarak incelemiştir. Freud’a nazaran Erikson’un araştırması ileri yaşlılık dönemini de kapsamasından ötürü hayat boyu (life span) gelişim hakkında bilgi vermektedir.
Psikoseksüel Gelişim Evreleri (Sigmund Freud)
Oral Evre
Birey bu evrede basit olarak güven ve güvensizlik duygusu arasında köprü kurar ve bu etkileşim Freud’da göre egonun oluşumu için bir başlangıç noktasıdır. Her ne kadar egonun oluşumunun başlangıcı olsa da aslında tam olarak bireyin ilkel ihtiyaçlarını tamamen tatmin ettiği “id” dinamiklerinin baskın olduğu evredir. Kişi bu dönemde herhangi bir cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği taşımamaktadır. Hatta birey bu yaşlarda toplum tarafından şekillendirilen bir tabu anlayışına sahip olmadığı için Freud’a göre hayvanları da içine alan geniş bir seksüel kimliğe sahiptir. Keskin ve net bir cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği yoktur. İlgili yaş aralığı 0-1 yaş arasıdır.
Anal Evre
Birey bu evrede baskın şekilde süperego gelişimi gösterir. Süperego özetle bireyin “ahlak” davranışlarını ego (sosyal benlik) ve id (ilkel benlik) arasında köprü kuran bir evredir. Anal dönemde bireyin temizlik alışkanlığı, tuvalet eğitimi gibi birtakım yetkinlikler kazanması beklenmektedir. Otorite ile çatışma bu dönemdeki ebeveyn çatışması ile doğru orantılıdır. Birey henüz egosunu oluşturmuş ve bir sonraki basamağın başlarındadır. “Tabu” ile yavaş yavaş tanışmaya, otorite ile ilk sorunlarını yaşamaya başlar ve bu da bir sonraki evreye geçişi kabullenişi kolaylaştırır ya da ebeveyn tutumuna göre daha zor hâle sokar. İlgili yaş aralığı 1-3 yaş arasıdır.
Fallik Evre
Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim açısından en önemli evredir. Freud bu evreden bahsederken bireyin bu yaşa kadar her bir cinsiyete karşı ilgi duyabileceğini, hayvanlar, hemcinsleri, karşı cinsler ve ebeveyni kapsayan geniş bir kitleye hitap eden cinsel yönelimi bulundurabileceğini savunur. LGBTİ yönelimine ait de en iddialı açıklamasını bu dönem için yapar. Freud’a göre LGBTİ bir birey ya da heteroseksüel bir birey olmak bireyin yaradılışında tümü ile mevcuttur fakat yetiştiği toplumun dinamiklerine göre birey küçük yaştan yönelimlerini şekillendirir. Eğer ki birey yönelimine denk düşmeyen bir toplumda yaşar, libido tatmin edilemez ise bu nevrotik durumlara zemin hazırlar. Buradan yapabileceğimiz çıkarım aslında LGBTİ yönelimi kişinin doğal olarak yaradılışında var olduğu ama bunu yaşayamadığı takdirde sorunlarla yüzleşebileceğidir. Vurgulamak isterim ki doğal olmayan şey “HOMOFOBİDİR”, sonradan öğrenilir ve “ÖLDÜRÜCÜDÜR!” Freud yine homofobik bireyler için de bir açıklama yapmaktan kaçınmamış şu cümleyi kurmuştur: “Sanki insanlar onları baştan çıkarıcı buluyorlarmış ve en derinden bunlardan hoşlananlara karşı gizli bir kıskançlığı bastırmak zorundaymışlar gibi.” Bu cümle Freud’un bakış açısına göre gayet şu şekilde özetlenebilir “Bir insan ne kadar çok homofobik ise o kadar çok LGBTİ yönelime sahip olma ihtimali vardır!” İlgili yaş aralığı 3-6 yaş arasıdır.
Latens Evre
Birey örtülü dönem olarak tanımlanan bu dönemde cinsellikten uzak daha çok “savunma mekanizmaları” ve genel hayata dair kavramlarını “akran dayanışması”, “toplumun bir parçası olma” gibi alışkanlıklarını bundan önceki üç ana dönemden getirmiş olduğu alışkanlıklarıyla harmanlayıp kategorize eder. İlgili yaş aralığı 6-12 yaş arasıdır.
Genital Evre
Birey bu evrede (idealde olması gereken) cinsel yönelimini ve cinsiyet kimliğini kabul etmiş ailesi tarafından artık bir birey olarak kabul görme isteğinde bir vaziyettedir. Örtük dönemdeki saklı kalmış cinsel arzuların tamamını gün yüzüne çıkarmıştır. Ergenlik dönemi ve aileyle çatışma belirtilerinin çokça görülmesinden dolayı en hassas olunması gerekilen dönemdir. Özellikle Türkiye gibi konservatif toplum yapısında yetişen LGBTİ bireyler bu evrede sık sık intihara teşebbüste bulunabilir. Sıklıkla rastlanan bu gibi vakalarda genelde sebep çoğu zaman toplum ve aile baskısından kaynaklanmaktadır. İlgili yaş aralığı 12’dir, kişisel özellikler ve topluma göre değişmektedir.
Buradan hareketle aslında görülmektedir ki LGBTİ bireyler aileleri tarafından hastalıklı ya da sapkın olarak ele alınmadığında ya da toplum tarafından ötekileştirilmediğinde herhangi bir nevroz ve psikoz belirtisi göstermemektedir. Yukarıda ebeveyn ve ebeveyn adaylarından alınan cevaplardan da gördüğümüz üzere toplum ve birey arasındaki kaygılanma aslında en basit düzeyde bireyin kendisiyle çözmesi gereken bir hadisedir. Hiçbir heteroseksüel, heteroseksüel olduğunu ne zaman anladığını bilmez. Dönüp sorun kendinize, sahi ne zaman “Ben heteroseksüelim.” dediniz? Siz zaten yaradılışınızdan baskın bir heteroseksüel kimliği getirmiştiniz ve bunun farkına hiç varmadınız. Elinizde ya da kontrolünüzde olan bir şey olmadı bu hiçbir zaman. Aynı şekilde homoseksüellik de böyle. Bu durumun da sizin kontrolünüzde olmadığını bir soru ile açıklamaya çalışalım. Bir heteroseksüel olarak hiç hemcinsinizle cinsellik istediniz mi? Yoksa isteseniz de başaramadınız mı? Sorunun cevabı aslında her şeyi açıklamakta. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin 3-6 yaş arasında oluştuğunu ve ömür boyu bizimle kaldığını aksi takdirde verilen savaşların, başvurulan tedavi yöntemlerinin hepsinin nafile olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Şimdi bir de isterseniz konuya Erikson’un psikososyal gelişiminden kısa bir özetle bakalım.
Psikososyal Gelişim Evreleri (Erik Erikson)
Psikososyal gelişim temelde bireyin kişilik oluşumundaki önemli evreleri kapsar ve her bir evre kendi içerisinde iki zıt ucu barındırmaktadır. Eğer birey olumlu olan uçta gelişim gösteremezse olumsuz uçta gelişim göstermektedir ve bu uçlar arasındaki çatışma çözülmez ise bunun adına “psikososyal kriz” denir ve ardından gelen diğer tüm evreleri de olumsuz etkilemektedir.
Psikososyal gelişim evreleri sekiz ana evreden oluşmaktadır:
- Bebeklik Dönemi, Temel Güven – Güvensizlik (0-1)
Birey bu evrede ebeveyne karşı temel güven özelliklerini pekiştirme ihtiyacındadır , gelişim evresi olarak Freud’un Oral Dönemi ile örtüşmektedir.
- Okul Öncesi Dönem, Özerklik – Kuşku/Utanç (1-3)
Birey bu dönemde sosyal kimliğini inşa etmeye başlama çabasındadır. Eğer ebeveyn tarafından kişi engellenirse kendisini yetersiz ve utanç duymak zorunda hissedecektir. Örneğin ebeveyn tarafından bireye yöneltilmiş “Karı gibi davranma!”, “Sen kızsın usturuplu ol!”, “erkek gibi kız” ithamlar sosyal kimliğe düşünüldüğünden fazla zararlar verebilir. Ebeveynler dikkat etmelidir. Artık çocuğunuz LGBTİ olarak bir benliği kazanmış ve bunu inşa edecektir. Sizden istenen sağlıklı bir biçimde bunu en az zarar alacağı şekilde desteklemeniz olacaktır.
- Okul Öncesi Dönem, Girişimcilik – Suçluluk (3-6)
Çocuğun merakının zirve yaptığı, öğrenme ve keşif duygusunu geliştirdiği bu dönemde yine çocuğunuzun size sormuş olduğu soruları ayıp, günah vs. şeklinde geçiştirmek yerine bilimsel bulgular ışığında o yaşa uygun biçimde izah yoluna gitmek çocuğunuzun kendisini suçludan ziyade girişime açık hissetmesini sağlayacaktır.
- Çalışkanlık – Aşağılık Duygusu (6-12)
Çocuğun kişiliğinde en önemli rol oynayan dönemdir. Çocuk, öğretmen ve aile ilişkisi yüksek derecede önem içeren evre denebilir. LGBTİ çocuklara sahip aileler bu dönemde okul rehber öğretmenleri ya da psikologlar ile iletişime geçip çocuğa karşı en doğru tutum hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Aksi takdirde çocuğun sosyal çevresindeki dışlanma, “Sen neden kız gibisin?”, “O giydiğin kız rengi!”, “Futbolu erkekler oynar!”, “Sen neden erkek gibisin?” gibi küçük yaşta toplum baskısını hissedebileceği akran etkileşimleri cevapsız bırakılır ve görmezden gelinir ise ileride daha büyük problemlere yol açabilir.
- Ergenlik Dönemi, Kimlik Kazanma – Rol Karmaşası (12-20)
Bireyin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimini tam anlamıyla yaşamaya başladığı dönemdir. Üç önemli kimlik sorgusu:
Ben kimim/neyim?
Ben toplumun gözünde kimim/ neyim?
İleride ne olarak, ne yapacağım?
Sorgularının bireyde başladığı dönemdir. Türkiye toplumunda ele alınmış bir LGBTİ bireyden bahsediyorsak eğer ailenin tutumu bu dönemde çocuğun hem psikolojik hem de sağlıklı cinsellik açısından büyük önem arz etmektedir. Gerektiği takdirde psikolojik destek alınmalı. Çocuğunuzun hasta, öteki, başka ya da değişik olmadığının farkına varılmalı ona toplum çerçevesinde en az hasarı göreceği geleceği planlaması konusunda ebeveynlerin destek vermesi önerilir.
- İlk/Genç Yetişkinlik Dönemi, Yakınlık – Yabancılaşma/Yalıtılmışlık
Bireyin sağlıklı sosyal ilişkilerinin temelini attığı ve oluşturduğu dönemdir. Eğer bundan önceki dönemleri sağlıklı biçimde atlatamadıysa kişi kendine yabancılaşma ve çevresine karşı hırçın tutumlar sergiler. “Sevgi” ve bu sevgiyi paylaşmak bu evrenin en temel özelliğidir. Eğer kişi kendini kabul edememiş, kimliksiz olarak bu yaşa gelmiş ise ciddi problemler, yoğun şekilde depresyon vakaları görülebilir.
- Yetişkinlik Dönemi, Üretkenlik – Verimsizlik/Durgunluk
Birey bu dönemde daha çok “topluma faydalı” olmak düşüncesi ile yaşar. Heteroseksüel bireyler genel olarak evlilik, neslini devam ettirme gibi konulara eğilim gösterirken LGBTİ bireylerde de evlilik, çocuk sahibi olma duygularının ön plana çıktığı dönemdir. Bu aşamaya kadar gelişim süreçlerinde ailesinin desteğini almış ve kimliğini başarılı bir şekilde oluşturmuş heteroseksüel ya da LGBTİ yönelimli bireylerin sosyal konularda aktif, daha mutlu bir yaşam sürdüğü gözlemlenmiştir.
- Yaşlılık Dönemi, Benlik Bütünlüğü – Umutsuzluk
“Benliğin bütünlüğü”, “dün, bugün sorgusu” bu gelişim sürecinin ana konusudur. Kendini ciddi anlamda kabul etmiş, mutlu bir çocukluk geçirmiş, ailesi tarafından desteklenmiş bireylerin mutlu bir yaşlılık geçirdiği gözlenirken çocukluğu, ergenliği ve yetişkinliği travmatik geçen bireylerin mutsuz ve yaşadığı hayattan memnuniyetsiz bir tavırda olduğu gözlemlenmiştir. Ailenin tutumunun birey üzerindeki önemi burada bir kez daha vurgulanmalıdır. Sizinle birlikte ve sizden sonra çocuğunuzun yaşayacağı hayatın güzelliği büyük oranda sizin elinizdedir!
Psikoseksüel ve psikososyal olarak değerlendirdiğimizde ebeveyn tutumunun sosyal kabul görme içerisinde ne kadar büyük bir rol oynadığını bu yazıda bilimsel dayanaklarla göstermeye çalıştık. Çocuklarımıza “Farklı değilsin, farkındasın!”, “Ne yalnızsın, ne yanlış!” demek için aslında hiç bir zaman geç olmadığını, gelişimin yönünün hayat boyunca değişebileceğini, gelişimin sürekli devam ettiğini ve her şeyin aslında toplumun en küçük birimi olan, bir anlamda toplumu gerçekten inşa eden ailede başladığını göstermeye çalıştık.
Yazıya son vermeden önce biz toplumun ve ailelerin sahip çıkamadığı, bilinçsizliğimizden yok ettiğimiz, nice güzel LGBTİ’nin biricik çiçek çocuklarına, cennete kocaman sevgi ve selamlar yollamak isteriz.
Ahmet Yıldız (26) Öldürüldü, failleri belli!
Sinan Akyüz (24) İntihar Etti, failleri belli!
Mehtap Zengin (23) İntihar Etti, failleri belli!
İsa Şahmarlı (21) İntihar etti, failleri belli!
Okyanus Efe Özyavuz (17) İntihar etti, failleri belli!
Hazırlayan: nikimsi – hepberabear
1. Sayı