Renkler de canlıymış meğer. Etrafımda kırmızı bir duman hüzmesi sanki bana eşlik ediyor. Kimsenin iç sesini dahi duyamayacağı kadar yüksek müzik eşliğinde benimle dans eden kimse yokken, bu kırmızı duman etrafımda bana kur yapıyor. Utangaç ama istekli bir gülümseyişle davetkar bakışlar atıyorum dumana. Hem geri geri gidiyorum hem de göz ucuyla takip ediyorum. Çapkın bu duman hemen fark ediyor benim evet der gibi hayırlarımı. Sanki tanıyor beni. Uzun zamandır kimseye bu kadar yaklaşmadığımın farkında. İçimizde yaşayan, görünmez dokungaçları ile tenimizin hemen altında yaşayan varlık, kana susamış bir vampir gibi içeriden tenime öyle yapıştırmıştı ki dokunduğumda tenim acıyor; kendi kanımı kabul etmiyor, başka bir sıcak ten dokunuşuna ihtiyaç duyduğunu belirtir gibi sürekli kızarıyordu. Ve hiç bir soğuk duş bunun etkisini geçirmediğinden duman da olsa birilerine ihtiyacımın farkındaydı duman. Kırmızı duman çoğalıp bir yerde toplanıyor şimdi, tam karşımda ve şekil alıyor. Sanki bulutlu bir günde çimenlere uzanmış bulutların şekilden şekile girişini izler gibi karşımda dans eden bir figüre dönüşmesini sabırlı bir heyecanla bekliyorum. İşte oluyor biraz daha uzun olabilir mesela evet işte böyle. Biraz da genişler mi; geniş omuzlar evet bu da tamam. Tek yapması gereken biraz daha yakınlaşmak.
Sen bir dumansın ben bir insan olur mu? Neden olmasın? Kimse seni görmüyor zaten kimse seni bilmiyor. Ve ben onlara göre kendi kendime dans ediyorum. Sabah uyandığımda hala yanımda uzanıyor olur musun?
Efendim?
Peki susuyorum geleceği düşünmüyorum. Şu anı yaşıyoruz.
Evet sana biraz daha yaklaşabilirim.
Kırmızı bir dumansın sen neden kalbim yerinden çıkacak gibi? Neden titremeye başladım. Alkol mü? Çok içtim evet ama hala mantığım yerinde senin bir duman olduğunu ve senin için şu anda delirdiğimin farkındayım. Yalnız olsaydım soyunabilirdim!
Ne? Evet gömleğimi çözebilirsin.
Ben mi? Peki. Sen nasıl istersen. İstediğin gibi yavaş yavaş zaten çok sıcak oldu burası. Ter içindeyim su istiyorum. Garson geçerken elindeki şişeye uzanıp içiyorum.
Para mı? İşte al hadi git!
Hayır!
Kırmızı dumanın içinden geçip giden garsona bakıyorum. Elimde bira şişesi ve gömlek. Ayıldım mı? Hayır hayal kırıklığına uğradım. Yutkunup kabullendim kırmızı dumanın gidişini. Köşeme çekilirken birinin elimden tuttuğunu fark ettim. Kafamı kaldırıp baktım; geniş omuzlar, uzun boylu, gülümsüyor bir de… Kulağıma eğildi;
“Kırmızı dumanın ilk terkettiği sen değilsin. Üzülme” dedi.
Sabah uyandığımda sıcak bir tenin tenime değdiğini hissetmenin keyfi yüzümde gülümsenin olduğunu hissetmek. Öyle sıkı sarılmıştı ki kaçıp gitmemden korkar gibiydi. Bense sarılmayı bırakmasından korkar gibi iyice sokuldum. Çıplak tende üşümüş ayaklar benim lanetimdi sanki, hep ayakları soğuk olur mu bir insanın? Kahvaltıda da gülümsemeye devam etti. Caddeleri dolaşıp mağazalara bakarken de. Sonrası malum; Pazar akşamını tamamlamak için vazgeçilmez seramoni, gömlek yıka, ütü yap, saati kur ve yaşananları unut. İyi geceler mesajı geldi mi hayır. Gerek de yok.
Pazartesi sabahı koşuşturmacası yetmezmiş gibi bir de kilodumda beliren beyaz leke ve hafif yanmalı tatlı tatlı kaşınan idrar ile doktor yolları göründü dedim kendi kendime. Yılların verdiği alışkanlık, sistit ya da gonore (belsoğukluğu vakası) ihtimali ve alınması gereken antibiyotik ile üç iğne gerçeği ile yüzleşmenin zamanıdır. İşyerinden izin işlemleri ve hastaneden randevu da alındıktan sonra hastanenin geniş bahçesinde sakinleşmek için bir sigara yaktım. Ya kötü bir şey varsa dedim kendi kendime. Sanmıyorum korundum ama umarım yetmiştir. Neyse göreceğiz sakin ol panik yapma. sakın anksiyete krizine girip doktorun odasında saçma sapan konuşma. Umarım hoşuma giden bir doktor olmaz erekte halde muayene olmak istemem elin üroluğuna. Birkaç arkadaşım endişe ile aradılar ama benim içimde bir huzur denizi, içinde yüzmekteyim. Arkadaşlarımı sakinleştirmek ise benim görevim oldu. Hayır korundum. Evet bence sadece üşüttüm. Evet çorabım yoktu. Hayır seks yaparken üşütme ihtimalimi hiç düşünmedim. Ne? Bacaklarımı kaldıracağıma örtse miydim? Terbiyesiz.
Sigaramı söndürüp polikliniklerin olduğu binaya girdiğimde adımın seslendiğini duydum. Tabii ki her ihtimale karşı hastaneye gelmeden önce mastürbasyon yaptım. Rezil olmak içten değil. Kim bilir kaç tanesi ile karşılaşıyordur diyerek kendimi avuttum ve durumumu anlattım.
“Pantolonunuzu dizlerinize kadar indirir misiniz?” dediğinde yüzümdeki ifade görülmeye değerdi. Bugün aldığım en güzel teklif demek geldi içimden. Sustum.
“Akıntı görünmüyor o yüzden üre testine gerek yok ama idrar testi yapalım”
“Sen nasıl istersen yakışıklı” desem yakışık almaz değil mi? Demedim.
“kış aylarında çok üşütüyorum ben. Ne yapabilirim?” diye sordum. Demez olaydım.
“Bak dostum!” dedi. Baktım.
“30-40 yaş arası libidonun en tavan olduğu zamanlardır. Bekarsın ve karşına hep güzel bir teklif gelecektir. Seninle seks yapan başkasıyla da yapıyordur. Yani kim bilir kimlerle ne için…”
Adam ahlak dersi veriyor iyi mi?
“Şimdi yaşın genç. Evlenmenin tam zamanı bence.Geçen bir çocuk geldi 22 yaşında hiv pozitif. Hem de ilk seks deneyiminde kapmış. Yani ne kadar çok kişi o kadar risk” dedi ve ben kahkahayı durduramadım.
“Yani diyorsunuz ki evlen ve tek eşli ol.”
Şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı; “Evet!”
“Peki evli insanlar eşinin yan komşuyla ya da alttaki manavla kendisini aldatmadığından nasıl böyle eminler?” deyince ortalık karıştı. Gayet ciddi ahlak dersi veren yüz ifadesinin yerini birden dalgın bakışlar ve sessizlik aldı. Acaba kendi eşini manavla mı hayal etti birden? Ya da bu ihtimali hiç düşünmediğini mi far ketti. Fantezi dünyasını bölerek devam ettim.
“Ayrıca, yaşadığımız ülkede erkeklerin birbiri ile evlenmesini içeren bir yasa mevcut değil.”
Adama bir de “belki de eşler, o gün dedikleri buluşmalarda kadın sevgilileri ile arka odalarda kendilerinden geçiyorlardır” diyerek bir şok daha yaşatırsam kalp krizi geçirecekti ve ben vicdan azabından kahrolmuş bir şekilde elimde elektro şok cihazı adamcağızı hayata geri döndürmeye çalışmak istemiyordum.
“He senin bir de böyle bir durumun var”
Birden adamın yüzüne bir rahatlama geldi.O zaman dedi senin işin daha kolay. Siz (Siz ne demekse. Birden ötekileşiverdim!) daha sadıksınız birbirinize.
Karşılıklı şok geçiriyoruz. “Nasıl?”
“Sizler bizim gibi değilsiniz. Evlilik bir süre sonra monoton hale geliyor. Kadınlar zaten çok zorlar, kaprisi bilmemnesi. Ama siz ikiniz de erkek olduğunuz için birbirinizi daha iyi anlıyorsunuz. Zaten belli bir statüde ve hayat standardına gelince hayatınızdaki eksikliği yani eşinizi de bulunca onunla devam ediyorsunuz. “
Adamdaki iyimserliğe bak! Gel alnından öpeyim seni ben..
“Sanırım bir yanlış anlaşılma var”dedim. “Heteroseksüellerin iç karmaşası ve duygusal boşluklarını biz! lerde yaşıyoruz. Aldatılıyoruz, aldatıyoruz. Kıskanıyoruz. Hatta bazımız tıpkı sizin gibi iyi niyetli olup evde sevgilisini beklerken bir tesadüf eseri defalarca aldatıldığını öğreniyor ve psikolojik tedavi almak zorunda kalıyor.” Dedim.
Hayretle yüzüme baktı.
“Nasıl ya? Ciddi misin sen? Ben tam tersi biz! Heteroseksüellerin doyumsuz ve aldatan olduğunu siz! Eşcinsellerin sadık olduğunu sanıyordum.” Dedi.
“Ataerkil bir toplumda heteroseksüel ailelerce büyütülüyoruz. Ve babalar genelde bize “fırsatı kaçırma bacağını açanla yap” diyordu. Bu dikte ile büyüyen çocuk ister hetero olsun ister eşcinsel fırsatı kaçırmayacak bir karakter olabiliyor. İnsanız sonuçta ve bu karakterlere âşık olduğunuzda da sonuç hüsran.”
Elini masaya vurdu ve samimiyetinden zerre şüphelenmediğim bir ses tonuyla devam etti.
“Yapma be. Desene hiç bir şekilde huzur yok!”
Ne güzel söyledi o son sözü aslında.
Hiçbir yerde huzur yok.
Sonuçları aldım. Herşey negatif ve normal değerlerde olması gerektiği gibi.
İçim huzur! dolu seks yapabilirim. Unutmak için bir şeyleri…
Hazırlayan: Ümit Gül
10. SAYI