Namı diğer ‘Psoriasis’ olan bu hastalık hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir ve kronik olarak seyreder yani hasta genellikle bu hastalıkla ömür boyu savaşmak zorunda kalır. Hastalığın fiziksel semptom ve bulgularının yanında bir o kadar önemli olan psiko-sosyal boyutu da vardır.
Hazırlayan: drmurti
Psoriasis toplumda hiç de azımsanmayacak oranlarda (%1,5 – 3) görülmektedir. Yukarıda da bahsettiğim gibi her yaşta görülebilir fakat sıklıkla (%30) çocukluk yaşlarında kendini gösterir. Bir erişkine nazaran çocukluk çağında hastalığın kendini göstermesi daha ağır psiko-sosyal sorunlara yol açmakta, çocuğun izole bir hayatın pençesine düşmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda hastalığın genetik geçişinden de bahsedilmelidir ki bu oranda %40 civarındadır. Hal böyle olunca kendinde hastalık bulunan ebeveynlerin kaygı düzeyi artmaktadır. Genetik geçiş özelliği toplum tarafından bulaşıcılık yapan bir hastalık olduğu yanılgısı ile karıştırılmaktadır fakat psoriasis bulaşıcılıkla ilişkisi olan bir hastalık değildir.
Psoriasis genel olarak deride kırmızı plak şeklinde sahaların üzerinde beyaz-sedefi renkli lezyonların varlığı ile kendini gösterir. Bu hastalığın diğer birçok yandaş hastalıklar ile bulunma riski normal popülasyona kıyasla artmış oranlardadır. Bu yandaş hastalıklardan en sık görüleni eklem tutulumudur ama bunun yanında Metabolik sendrom (bir önceki sayıda inceleyebilirsiniz), kardiyovasküler hastalıklar, karaciğer problemleri de sıkça izlenir. Psoriasis eski çağlardan beri hastaların damgalanması ve itelenmesine neden olmuştur. Günümüzde de benzer durum sürmektedir. Psoriasis olgularında depresyon, kaygı, özgüven eksikliği, değersiz hissetme, intihar düşüncesi sıklığı da artmıştır. Hastaların alkol ve sigara bağımlılıklarının da topluma kıyasla daha sık olduğu bilinmektedir. Sonuç olarak psoriasisli hasta, deri lezyonları, pullanma, kaşıntı, acı gibi belirtileri, yandaş hastalıkları, hastalığın yarattığı psikolojik, sosyal, ekonomik sorunları olan ve bu sorunları yaşam boyu göğüslemek zorunda olan bir bireydir. Sonuçta toplumsal izolasyona maruz kalan bu bireylerin intihar sıklığı da çarpıcı bir biçimde artmıştır. Hastalığın sık görülmesine karşın toplumda ciddi anlamda bilgi eksikliği bulunmaktadır. Sağlıklı insanlarla yapılan anketlerde ciddi oranda katılımcılar psoriasisli olgularla birlikte aynı ulaşım aracını kullanmak, aynı ortamda bulunmak veya tokalaşmak istemediğini ifade etmiştir. Aynı zamanda bu hastalığın bulaşıcı olduğunu veya hastaların öz bakım ve hijyen konusunda yetersiz olduğunu düşünmektedirler. Hal böyle olunca psoriasis konusunda hasta eğitiminin yanında toplumsal bilinç düzeyinin de artması gerekmektedir.
Sonuç olarak çevremizde gördüğümüz psoriasis (sedef) hastalığı olan bireylerin hastalığının bulaşıcı olmadığını bilmek ve onların topluma adapte olmalarını sağlamak bu hastalar için yapılabilecek en faydalı hareket olacaktır. Ayrıca hastaların kendilerini hayatın her alanında temsil edebilmesi için gerek psikiyatrik gerek sosyal destek açısından teşvik edici bir pozisyonda olmanın bu hastalar için çok kıymetli eylemler olduğunun unutulmaması gerekmektedir.