Son Akşam Yemeği

Karşımda oturup öylece bakıyorsun bana! Sessizce izliyorsun; yolda yürürken de fark ediyorum vitrin camlarına şöyle bir yan gözle bakınca beni izlediğini görüyorum. Otobüs camlarından, banyodaki buharlı aynadan. Bana direkt değil ama çaktırmadan yan gözle izleyebileceğin her fırsatı değerlendiriyorsun. Bunu seviyorum biliyorsun. Yan yan gülümsememden, yüzümün kızarmasından anlayabiliyorsun bunu. Utanıyorum insanlar var yapma! diyorum içimden ama engelleyemiyorum da.

Şimdi de karşımdasın… sessiz sedasız… Az sonra olacakları biliyorsun. Neden böyle bir masa hazırladım? Neden şarap var masada? Neden direkt yüzüne bakamıyorum? Kırgınsın biliyorum. Bir şehvet anında tokatladığımdan beri kırıksın da aslında. Nasıl anlatayım? Detaya girmek doğru mu olur? İnan hiç bilmiyorum. Sonuçta sen benim ilk aşkımsın. Zaman içerisinde her gözyaşıma, her mutluluğuma dahil oldun; her akşam uykumdan önce dudaklarına öyle alıştım ki ve öyle şeyler paylaştım ki seninle bana dair, aşkım olmaktan hayatımın bir parçası olmaya evirildin. Akıl hocam oldun benim zamanla. Ne zaman başım dara gelse senin hep bir fikrin olur beni kurtarmak için. Minnet borcumu da katarsak aşkın içerisine konuşmak çok zor o yüzden…

Umarım anlarsın beni! Umarım çok beddua okumazsın bana! Umarım…

Neyse! Ne olacaksa olsun artık. Bak konuşuyorum seninle. Korkmuyorum! Beraber öğrendik ya hani korkmamayı! Lafını esirgememeyi, içinden geldiğin gibi olmayı…

O… O.… bana dokunuyor. Nasıl oldu ne ara oldu bilmiyorum. Öyle utandım ki önce teklifinden… Anlatamam. Ve öyle içim heyecanla doldu ki. İlk sana anlatmak istedim. Hatta O’na giderken sen de gel istedim. Ama seni götüremezdim ya! Şimdiki beni mi izleyecektin onunla öpüşüp sevişirken, inlerken, kan ter içinde… Orada gibi hissettin mi kendini? Çok mu detay verdim.

Anlasana beni dokunulmak o kadar güzel, sıcak, yumuşak, anlayışlı ki; sanki Mayıs ayında yağmur yağmış ben de ıslak çimlere umursamadan hiç bir şeyi uzanmışım da; güneş yüzümü ısıtıyor; hafif meltem baharın kokularını üzerimde dolaştırıyor; Dünya varmış, insanlar etrafımdaymış umursamadan karıncaları bile; yüzümde bir gülümseme ki engellenemez…

O da senin gibi sessiz aslında. Benim gibi biraz da konuşuyor ama çok değil yani; ikimizin arasında bir kıvamda. Hediye almış bana geçen gün, gözlerimin içine bakıp “görünce sen aklıma geldin” diyor. Sen hiç alamadın bana hediye! İşte geçen Cuma evine çağırdı beni. O yüzden seninle konuşmadım iki gün öncesinden. Bana baktığını beni izlediğini bir şeyler söylememi istediğini biliyordum. Sen görme diye ışığı kapatıp ağladım hep. İçim kıpır kıpır bir yandan bir yandan seni almadan nasıl giderim diyorum. İçime işlemişsin yıllardır, beni göremeyeceğin bir yerde bile varlığını hissediyorum ki ben; kafamın içinde konuşuyorsun zaten kendine has cümlelerinle; benimkilerin adalısı, kısa-öz ama aslında bana ait olan cümleler kuruyorsun. Biliyordum bana zorla okuttuğun ama ben hafızamda hiç yer etmesine izin vermediğim kitaplardan alıntı yaptığını!

Neyse Cuma oldu işte. Akşam işten çıkacağım, kalmış kırk beş dakika… Telefon açtım O’na. Geliyorum ama dedim bir şeyler isteyeceğim senden… Garipsemedi, anlayışla karşıladı. Sebebini dahi sormadı. İstediklerimi de yaptı. Evi çok güzel! görmen lazımdı ama ben engelledim! Tüm perdeleri sıkı sıkı kapattırdım. Ne kadar çerçeve, resim varsa hepsini indirmişti. Televizyonun bile üzerini kapatırdım bir örtü ile. Evde sadece mum yanıyordu, nerdeyse karanlıktı. Ama en özenle kaplattırdığım aynalar oldu! Sakince hiçbir şey sormadan beni dinledi ve izledi saatlerce. Senden de bahsettim seviştikten sonra. Hakkı vardı bunu öğrenmeye ne de olsa. Olur böyle şeyler dedi.

Sonra sabah olmadan çıktım evden… Seninle konuşmaya karar verdim sonunda. Şimdi şu saat oldu sana hala bakamadım… Birazdan sana direkt bakacağım gözlerinin içine ve sana diyeceğim ki;  “ Ben artık benimle sevişmekten keyif almıyorum.. Ben artık bana ne kadar ihtiyacım olursa olsun, başkasının da bana bakmasını istiyorum, bana dokunmasını, bir ses ya! Ufacık bir ses istiyorum. Beni çok ama çok seviyorum ama artık ben kendime yetemiyorum!”

Kaldırdım gözlerimi. Kendime baktım. Gülümsüyordum kendime. Anlayışlı ve şefkatli bakışlarım vardı üzerimde. Teşekkür ettim kendime. Kalktım yerimden, aldım elime tüm akşam karşımda oturup konuştuğum kendimi, önce son bir kez daha öptüm kendi dudaklarımı. Hatıralarımı; yıllarca yaşadığım yalnızlıkla geçerken kendime olan yol arkadaşlık anılarımı aklımdan geçirdim. Açtım camı uzattım ellerimle kendimi aşağıya doğru; son kez baktım kendime. Bir damla gözyaşı döktüm gözlerimden kendime. “Seni seviyorum” dedim kendime sonra, gecenin köründe bıraktım kendimi sokağa.

“Hayatımdan çıktın gittin biliyorum” dedim düşerken; “Ama biliyorsun ben hep yanında yakınında olacağım, ne zaman dilersen bir aynaya göz kırpışınla gelirim, tutarım elini, öperim dudaklarımı. Lütfen beni unu….”

Lafımı tamamlayamadan düşüp paramparça oldum aşağıda. Sabah işe giderken sokak temizlik görevlileri temizliyordu kendimi yerden. Sokağın orasına burasına dağılmış bir sürü ayna parçası! kalbime batıyordum kendimi geride bırakıp giderken…

Hazırlayan: Ümit Gül

 

 

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 14. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.