Yapraklı Deniz Ejderi (2. Bölüm): ‘Sevgiliyle aynı evde yaşamak’

Hastaneden taburcu olduğum günün üzerinden bir aydan biraz daha fazla zaman geçmişti. Yaralarım çoktan kabuk bağlamıştı. Hatta o kabuklar dökülmeye başlamıştı ve bedenim yara izlerini kendi kendine iyileştiriyordu bile ancak ruhumun aynısını yaptığı söylenemezdi. İçimde hala yüreğimi yakıp geçen, kanatan bir zehir vardı. Kin ve nefret doluydum. Bu zehirden kendimi arındıramıyordum. Ben de herkes gibi bu dünyaya gelme konusunda seçme veya karar verme şansı olmayan insanlardan sadece birisiydim. Doğmayı isteyip istemeyeceği bile düşünülmeden, kendi “iyi temenni” tanımları üzerinden doğacak insan adına doğmasına karar verdikleri yetmezmiş gibi, yine kendi ”iyi-düzgün-hayırlı-ideal” tanımlarına uyup uymaması kıstasına dayanarak o dünyaya getirdikleri insanın hayatına, yaşantısına, bedenine dokunabilme, karışabilme, müdahale edebilme hatta cezalandırma haddini kendilerinde görebilecek kadar münasebetsiz, küçük tanrıları oynayan iki aciz insan tarafından, yine olmayı seçmediğim ve doğuştan sahip olduğum bir kimlik bilgim sebebiyle işkenceye uğramış ve bunu daima hatırlamama neden olacak izlerle işaretlenmiştim. Bunu bana yapan insanlar anne ve baba sıfatı taşıyan insanlardı ancak böyle bir olaydan sonra bana hissettirdikleri yegâne şey anne -baba-çocuk ilişkisinden ziyade eşya ve mal sahibi ilişkisiydi. Çünkü o gecenin ardından gözümü ilk açtığımda karşılaştıklarım, bana kendimi onların sahip olduğu bir eşyayken istedikleri işlevi yerine daha fazla getiremeyeceğimi anlamalarının ardından, yine onların değerlendirmelerince defolu olduğum anlaşılmış ve bana, bu kusuru belirginleştirecek bir “defoludur” etiketi yapıştırılmıştı. Bu; bir annenin, bir babanın, bir insanın yapacağı bir şey değildi. Yapıyorlarsa da bunu yaptırabilecek tek bir şey vardı, o da cehalet. Bir insanı anlayabilecek ve ona sevgi-saygı gösterebilecek kadar hoşgörüyü kazanabilecek kadar medeni olmayı sağlayacak bilinçten yoksun olmak… Bir insan için ne acı, ne büyük bir eksiklik! Peki gerçek beni bilemeyen, hakkımdaki gerçekleri öğrenemeyen kişiler bana gerçekten de aile olabilmiş miydi acaba? Hiç sanmam. Çünkü insan bilmediğinden, öğrenmediğinden korkar derler. Ki bu ailenin şimdiye kadar bilinmeyen ve öğrenilmeyen bir üyesi olarak, artık ortaya çıkan gizli bilgim bir korku ögesine dönüştüğüne göre benim böyle bir ailenin bireyi sayılmam neredeyse imkânsız hale geldi. İnsan ailesinin ferdi için korkar, ondan değil. Zaten o aile, yüreklerine indiği anda korkularından hemencecik kurtulmuştu.

Onların benden kurtulduğunu göz önünde bulundurarak, gerçek beni tanımadıklarını düşündüğüm için aslında hiçbir zaman bağlılık hissetmediğim ailem hakkında düşünmeyi ben de bırakmaya karar verdim. Kasten adam yaralama suçundan hapishaneye yollanmışlardı. Suçlarının cezası benim için asla karşılık bulacak kadar ağır bir cezayla örtüşmese de tam olarak 13,5 yıl boyunca içerde olacaklardı. Bıçak kullanıldığından mütevellit silahla adam yaralamadan 4,5 yıl verilmişti. Duyularımdan veya organlarından birinin sürekli işlevini yitirmesine neden olunduğu için-kulağımdaki duyma kaybı- cezada iki kat artırıma gidilerek 9 yıla çıkartılmıştı. Ayrıca yoğun derece kemik kırığı veya çıkığı meydana gelmesi ve kalıcı iz bırakılmış olması sebebiyle de ½ oranında arttırılan ceza toplamda 13,5 yıla çıkarılmıştı. Bu daha önce de dediğim gibi her ne kadar yetersiz olsa da 56 yaşında olan o merhametsizler için canlı kalsalar dahi aynı zamanda ölü olmak anlamına geliyordu. Çıktıklarında yaşları hala yaşarlarsa 70 olacak ve hayatlarının geri kalanını dört duvar arasında çürütmüş olacaklardı. O saatten sonra da özgür kalmış olsalar da hayat hiç kolay olmayacaktı ki ben olmamasını temenni ediyordum. En azından bu detay, içimdeki nefreti söndürmeye olmasa da dindirmeye yetiyordu çünkü kötülüklerinin cezasının öteki dünya denen yere kalmasını beklemeyecek kadar sabırsızdım ve bu dünyada da bir sonucu olduğunu görmek isteyenlerdendim. Bu kötülüğün karşılığının birazını gözlerimle görmüş olmanın verdiği rahatlamayla onlarla olan yüzleşmemin geri kalanını, varlığı asla kanıtlanamayacak olan ama inançlarımızın dayanak noktası olan öteki dünyaya bıraktım. Artık aile hesaplaşmam tamamen tarihe karışmıştı. Ben ise bende kalan izlerle başa çıkabilmek adına psikolojik yardım almayı kabul etmiştim. Bu desteğin ardından estetik operasyonlarla bu izlerden kurtulma şansım varsa dahi kurtulmayacaktım. Bana bir daha bu duruma düşmeyecek kadar güçlü kalmam gerektiğini hatırlatacak bir şeylere ihtiyacım vardı. Ben de bu talihsiz işaretler serisini kılavuz olarak seçmiştim.

Bütün bu süreçte gerçekten de en büyük şansım olduğuna inandığım adam Kalender yanımda olmuştu. Hastanede bir an olsun yalnız bırakmamış, sonrasında evine almıştı. Aslında buna da gerek yoktu. Çok uzun zamandır bana hapishane olan o evden ayrılma planım aklımın bir köşesinde hayata geçirilmeyi bekliyor olduğu için bankada istediğim düzeni kurmaya yetecek ve beni bir süreliğine de olsa idare edebilecek kadar birikmişim mevcuttu. Ancak Kalender buna asla müsaade edemeyeceğini söyleyerek büyük bir sıcaklıkla evini paylaşmak üzere beni yanına aldı. Ben ona duyduğum minnetle beraber biraz da mahcup hissediyordum. Bu sebeple fırsat buldukça ev bakmaya başlayacağımı ve en kısa zamanda kendi evime çıkacağımı belirtiyordum ancak bunu her söylediğimde beni öperek susturuyordu. Beni bu denli sahiplenmiş olması bütün direncimi kırmaya yetiyordu. Ailesinden göremediği yakınlığı, samimiyeti ve sevgiyi bir başkasından görmek, insanı o yakınlığı gösteren kişiye karşı tahmin edebileceğinden daha fazla oyun hamuru kıvamına getirebiliyormuş, bu vesileyle anlamış oldum. Beni bu bahaneyle her öpüşünde, bu faslı kasıtlı olarak uzatıyorduk ve yükselen hormon salgılamasıyla kendimizi yatağa geçmiş sevişirken buluyorduk. Bunu yaparken yeni iyileşmiş kırıklarım ve kesiklerim hala biraz acıtıyor olsa da bu düzeni sonsuza kadar sürdürebilirdim. Ki sürmesi için bazen kasıtlı olarak ev konusunu açtığım olurdu. Bunu kullandığımı fark ettiği halde oyunuma hemen ayak uydurur ve karşılık verirdi Kalender. Saçma sapan yaşanmışlıkların ardından nihayet her şeyin yoluna girdiğini ve güzelleştiğini düşünüyordum ara ara. Hasret kaldığım bu mutluluk düzeninin sarhoşluğuna kapılmış olmalıydım, çünkü bir şeyi çoktan unutmuştum. Tamam, acılar sonsuza dek bizimle kalmazdı ve her şey sadece ve sadece kötüye gidemezdi ama hayat hikayesi anlatılan filmlerin hiçbirisinde, her şey pürüzsüzce giderken öyle gitmeye devam etmezdi. Bu, hiçbir zaman unutmamam gereken bir gerçekti. Ancak unutuvermiştim. Ben yeni düzenime alışmışken ve her şeyi eskisinden daha da güzel yapmak adına yeniden çalışmaya başlayacakken, hastaneden tarafıma verilen rapor süresi bitmeden satış ve pazarlama uzmanı olarak çalıştığım iş yerinden çıkarıldığıma dair bir ileti aldım. Gerekçe olarak “sağlık durumum sebebiyle işe gelemediğim süreçte, departmanımdaki işlerin aksıyor olması ve yokluğumun devam edeceği geriye kalan zaman zarfında firmanın potansiyel müşterilerinin kaybından kaynaklı doğacak zararların katlanacak olması” açıklaması gösterilerek işten çıkarılmama karar verilmiş ve tazminatım için muhasebeyle iletişime geçerek çıkış işlemlerini tamamlamam istenmişti. Bu büyük bir moral bozukluğu yaratsa da alacağım tazminat yeni bir iş bulana kadar bana rahatlık sağlardı ve Kalender’e daha fazla vakit ayırarak bizi birbirimize daha da yakınlaştırmayı sağlayabilirdim. Zaten evli çiftler gibi olmuştuk bile. Yemekler yapıyor, yiyor, içiyor eğleniyor, sevişiyor, geziyor, tozuyor çoğu şeyi beraber yapıyorduk. Onunla beraber geçirdiğim süre içerisinde ona çok çabuk alışmış ve bağlanmıştım. Başlarda korkarak yavaşça attığım adımlara rağmen şu an ona çok güveniyor ve artık onu ciddi bir eş adayı olarak değerlendirebiliyordum. Bu yüzden onu sadece sorunlarımla boğmak istemediğime kanaat getirerek iş görüşmelerine gitmeye başlamıştım vakit kaybetmeden. Birçok iş görüşmesine gittim ve bir önceki iş yerimden sağlık sorunları sebebiyle uzun izin kullanmak zorunda olduğum için çıkarıldığımı belirttiğimde, sağlık sorunlarımın ne olduğunu açıklayamıyor olmak, işe alınmamı oldukça zorlaştırmıştı. Süreç tahmin ettiğimden daha zor ilerliyordu ve üzüldüğümü gören Kalender istersem onun galerisinde onunla beraber çalışabileceğimi, satış ve pazarlama uzmanı olmamın ona da büyük fayda sağlayacağını defalarca şakayla karışık olarak söylüyordu. Ancak ben halihazırda bir başvurunun son aşamasına kadar gelmiştim ve son görüşme için verilen randevuya gideceğim zamanı bekliyordum. Özenle hazırlanarak görüşmeye gittim ve olumlu geçen bir saatlik mülakatın ardından nihayet tekliflerini sundular ve işi istediğim şartların sağlandığı haliyle kabul ettim ancak gel gör ki heyecanlanamıyordum bile. Bir an evvel çıkarak Kalender’in ofisine gidip ona sürpriz bir şekilde haberi vermek beraber kutlamak istiyordum. Heyecan ve sevincimi, zor günlerimde yanımda olan bu güzel adamla yaşamak istemiştim.

Daha hızlı olması için bir taksiye bindim ve derhal yola koyuldum. Yoldayken Kalender’i arayarak yoklamak istedim. Sevincimi içimde zor tutuyordum ama yine de kendimi kontrol edebildim. Nasıl geçtiğini sordu ve ben de yapacağım sürprizin sevincini katlamak adına işi alamadığımı söyledim. Çok yorgun ve üzgün olduğumu, eve geçip yatacağımı söyledim ki gelişim dahi sürpriz olabilsin istedim. Üzülmemem için güzel iltifatlar ederek beni neşelendirmeye çalıştı. Zaten işi almış olmanın sevinciyle çok da uzatmadan beni neşelendirdiğini düşünmesi için gülmeye başladım. Halihazırda beni yerimde durdurmayan bir coşkum vardı. Bu da onu inandırmak için yeterli oyunculuğu sergilememe yetmişti. Sonrasında biraz işi olduğunu, iki müşterisiyle daha randevusu olduğunu söyledi. Bir iki saat kadar daha kadar işlerinin uzayacağını ancak bitirir bitirmez yanıma geleceğini söyledikten sonra telefonlarımızı kapattık. Ben de bu meşguliyetinden faydalanarak onun iş yerine yakın bir AVM’ye giderek şimdiye kadar yanımda olduğu için teşekkür ve minnetimi göstermek adına hediye bakmaya gittim. Kutlama için de içki almayı da unutmamam lazımdı. AVM’de birkaç tur attıktan sonra ona güzel ve kaliteli bir puro seti almıştım. Tam alışveriş yaptığım mağazadan çıktığım esnada AVM’nin eczanesinden Kalender’in çıktığını gördüm. İşte olduğunu zannederken karşımda görünce şaşırmıştım ama eczaneye geldiğini görünce de endişelendim. Sürprizimi bozmak istemediğim için o beni görmeden saklandım. Neyi olduğunu öğrenmek için arayıp soramıyordum, bu yüzden o gider gitmez arkasından hemen eczaneye girerek Kalender’i tarif ederek “Beyefendi aynı ilaçtan bir tane daha almamı istedi de, verebilir misiniz rica etsem?” diyerek en azından aldığı ilaçtan neyi olduğunu anlarım diye düşündüm. Ancak eczacı kızın “Beyefendinin aldığı son orgazm jeliydi maalesef.” demesiyle “Nasıl yani?” diyebildim. Kız aynı cümleyi tekrarlayınca uzatmadan teşekkür ederek eczaneden çıktım. Rahatsızlandığını düşünmüştüm ancak onun akşam için birtakım etki yükseltici malzemelerle benim moralimi yükseltmeye çalıştığını anlayınca rahatladım. Yüzümde utangaç ve şımarık bir gülümseme belirmişti. Bu akşamın tahminimden daha güzel olacağına inanıyordum. Sonrasında kendime şarap Kalender’e viski ve çikolata alarak AVM’den ayrıldım. Kalender şarap sevmezdi, ağır içkileri severdi. Ağır adamlardandı vesselam. İşyeri yakın olduğu için yürümeye karar vermiştim. Elimde hediyem ve içkilerimle toparlanma sürecimde bana destek olduğu ve hep yanımda olduğu için bugün ona çok güzel bir akşam yaşatmak niyetiyle yola koyulmuştum. Galerinin önüne geldiğimde ışıkların kapalı olduğunu gördüm. Yolun karşısına geçmek üzereyken odasının kapısı açıldı, içeriden iki adam ve Kalender kahkahalar eşliğinde çıktılar. Bahsettiği iki müşteriyi hatırladım ve hemen saatime baktım. Konuşalı daha bir buçuk saat olmuştu ve belirttiği zamana göre yarım saat erken gelmiştim. Elimde içki, çikolata ve çiçekle yanlarına gidemezdim. Kalender bir açıklama yapmakta zorlanabilirdi. Bu yüzden çıkmalarını beklemeye karar verdim. Yolun karşısında beklerken Kalender beni gördü ve şaşkına döndü. Adamlar gülmeye devam ediyordu ancak Kalender beni gördüğüne şaşırdığı için gülmeyi bırakmıştı. Elimde çiçek ve poşetlerle görünce yanlarına gittiğim takdirde zor durumda kalmaktan çekindiği belli oluyordu. Ona el sallayarak beklemeye devam ettim. Hiçbir şey olmamış gibi oturduğu yerden ayağa kalktı ve adamlara bir şeyler söyledi. Adamlar ne olduğuna anlam veremeyen yüz ifadeleriyle Kalender’le el sıkışarak kapıya yöneldiler. Onlar kapıya yönelmişlerken Kalender hızla ofisine doğru yöneldi ve girdikten sonra arkasından kapıyı kapattı. Adamlar ise yüzlerinde sorgular bir ifadeyle birbirleriyle konuşarak çıktılar ve ikisi de galerinin önünde bekleyen bir arabaya binerek gittiler. Onların gittiğini görünce galeriye doğru yöneldim. İçeriye girdiğimde Kalender ofisinden çıkarak “Hayatım?” dedi sadece. “Sürpriiiiiiiz!” diye karşılık verdim. Kalender gergin gözüküyordu, zoraki bir gülümse ile “Bu ne güzel sürpriz. Hiç beklemiyordum seni.” Dedi. Gülerek “Sürpriz de böyle bir şey değil midir zaten?” diye sordum. Gülümseyerek yanıma geldi ve bir öpücük kondurdu yanağıma. Galerinin boydan camları rahatça öpmesine müsaade etmiyordu. “Seni görünce birden panik oldum, kusura bakma lütfen. Müşterilerin yanında geldiğini görünce bir şey düşünemedim aniden. Gelirsen ne şekilde tanıştıracağımı bilemedim. Bir de elinde bunlar olunca iyice şaştı kaldı aklım.” dedi. Ben de öpücüğüne karşılık vererek “Önemli değil hayatım, anladım zaten. O yüzden gelmedim karşı kaldırımda bekledim. Bu arada iyi hatırlattın, bunlar senin için. Son zamanlarda yaşadığım tüm kötü günlerimde yanımda olduğun için…” dedim. Olduğumuz yerde sarılı vermiştik. Kalender terler içindeydi. “İyi misin?” diye sordum. “İyiyim iyiyim. Yok bir şeyim.” dedi. “Tamam o zaman hadi gel ofisine geçelim kutlama için, sana viski ve çikolata aldım.” Diyerek elimdeki poşetleri göstererek salladım. “Yok yok çıkalım n’olur, daraldım bütün gün burada. Ayrıca ne kutlaması hayırdır?” diye karşılık verdi.

Ejder- Aaa… Doğru ya söylemeyi unuttum. Müjdemi isterim! İstediğim şartları sağlayan bir işyeriyle anlaştım bugün. Onun için sürpriz yapmaya geldim ben de.
Kalender+ Evet hakikaten de sürpriz oldu.
-Pek sevinmedin galiba?
+Olur mu öyle şey! Aşırı sevindim. Tebrik ederim canım benim.
-E hadi o zaman geçelim de ofiste kutlayalım bunu işte. Her şey giriyor yoluna yavaş yavaş, korkuyorum bir terslik olacak diye.
+Olmaz ofise girme, ofiste mi kutlayacağız böyle bir şeyi ya? Saçmalama. Hadi çıkalım hemen, gidelim güzel bir yere de öyle kutlayalım.
-Yahu ne var sevgilimle baş başa onun iş yerinde kutluyor olacağız işte, ayrıca çok sıkıştım tuvalete girmem lazım bırak da gireyim.
+Olmaz dedim. Tut biraz daha, oyalanmadan gidelim artık hadi.
-Kalender saçmalama. Sıkıştım diyorum, dışardayım kaç saattir tutamam daha fazla.
+Yeni kullanıldı tuvalet grime şimdi kötü koku vardır. Hadi çıkalım sıkılmaya başladım artık. Hadi dedim.

Kalender genel olarak sakin yapılı bir adamdır ancak anlam veremediğim şekilde aceleci bulmuştum onu o an. Sinirlenmişti ve sesi de yükselmişti. Bir an önce çıkmak istediği çok belliydi. “İyi…” dedim sesimin tonunu düşürerek, “…tamam. Şunları bırakayım o zaman içeri de, çıkalım sonra.” diye devam ettim. “Gerek yok ver ben bırakırım sen çık dışarda bekle geliyorum.” dedi, ofise girdi ve kapıyı yeniden kapattı. Tavrından rahatsız olmuştum ve beni bu şekilde bastırması çok tedirgin ediciydi. Dışarı çıkmadım ve galerinin içinde beklemeye devam ettim. Ancak bir dakikayı aşkın bir süredir geri çıkmamıştı. Poşetleri bırakıp çıkmak otuz saniye bile sürmezdi. Kontrol etmek için ofisine yöneldim ve kapıyı açtım. “Gelme!” diye bağırdı. Refleks olarak kapıyı hızlıca kapattım. Bunlar mantıklı çıkışlar değildi. Sonra şaşkınlığımdan kurtuldum ve kapıyı tekrar açtım. “Gelme dedim sana! N’olursun çık dışarı!” diye bağırmaya devam etti. Anlamaya çalışan gözlerle ona baktım. Bir eli arkasında bir şey saklıyordu. “O ne?” diye sordum. “Yok bir şey.” dedi. Sesi düştü bu defa ve kısık sesle “Nolur çık dışarı, sonra açıklayacağım her şeyi.” dedi. Artık istesem de çıkamazdım. İnsanın içini kazıyan o merak duygusu içime düşmüştü bir kere. Arkasında sakladığı şeyi öğrenmem lazımdı. Yanına giderek birkaç itiş kakış sonrası arkasında sakladığı şeyi elinden aldım baktım. Bir de ne göreyim! Bugün eczaneden aldığı orgazm jeli. “Bu muydu senin meselen?” dedim. “Öğrendin işte mutlu musun!” diye bağırdı yeniden. “Tamam ya sakin ol. Ben seni bugün AVM’de gördüm bunu alırken. Akşam için planlarını biliyordum yani utanma bu kadar.” dedim. “Na…Nasıl yani?” diye kekeledi. “Utanacak ne var bunda diyorum. Seni alırken gördüm. Ben de AVM’deydim. Kutlama için bir şeyler almaya gitmiştim. Yani zaten kullanacağını biliyordum. Bu kadar gurur yapma yani, onu diyorum.” dedim. Aydınlanma yaşarcasına “Haaaaa!” dedi. “Sen beni gördün ve akşam seninle olmak için kullanacağımı anladın yani öyle mi?” diye sordu. “Ben az önce duvara mı konuştum? Evet öyle olduğunu söyledim ya.” dedim. Beni kollarımdan tuttu ve kendine çekerek sarıldı. “Seni çok seviyorum.” dedi. Aptalca gülümseyerek “Ben de seni çok seviyo-” cümlemi tamamlayamadan, gözüm masanın altında duran çöp kutusunun kenarına yapışmış prezervatife takıldı. Kalenderi iterek çöp kovasına ilerledim hızlıca. “Dur!” diyebilmişti sadece. Çöp kutusunun içine baktığımda birden fazla kullanılmış prezervatif olduğunu gördüm. Döndüm ve benden geri alarak elinde tuttuğu orgazm jelini aldım. Kutunun ne kadar hafif olduğunu o an kavrayabildim, açıp baktım hızlıca, çoğu kullanılmıştı. “O iki adamla mı?” diyebildim sadece. Cevap vermedi. Ben cevabımı çoktan almıştım oysaki. Parçalar şimşek hızıyla yerine oturmuştu. Kahkahalarla odadan çıkışlar, beni görünce donup kalmalar, paniklemeler, bir hışımla odaya girip çıkmalar, beni sokmamalar, ben girince sinirlenmeler… Hepsi birleşip yapbozu tamamlamıştı bile. Tek bir kelime bile etmeden dönüp arkamı çıktım. “Ejder!” diye seslendi arkamdan. Karşılık vermedim. Ben kapıdan çıkıp gidene kadar seslenmeye devam etti. Ama hiçbirisine aldırış etmeden çıktım ve eve döndüm. Defalarca aradı ama yüzüme bakamayacak kadar utanıyordu ki çıkıp peşimden gelmemişti. Aldatmak böyle bir şeydi işte. Sen aldatıyorum zannederken esas aldanan sen olursun, bunu da ancak aldatacak kimsenin kalmayışıyla öğrenebilirsin. Başka da yolu yoktur. Bunu öğrenebilmesi için eşyalarımı topladım ve anahtarı kapının üzerinde bırakarak bir daha dönmemek üzere o evden çıktım. Ağlamamak için çok zorluyordum kendimi. Bir taksi çevirdim ve yolculuğa başladım. Ondan ayrılışım ve yalnız yaşayan gay oluşum, işte o gece başlamıştı. Radyoda Paşa’mız vardı, sanat güneşimiz. Şarkısını seslendiriyordu, ben ise Paşa’mızın sesiyle Kalender’in sözde aşk oyununa kanarak bana neler yaptığını onun mısralarından bir kez daha gözyaşlarıma hakim olamayarak gözden geçiriyordum:

Ne yaptım! Kendimi nasıl aldattım!
Elimle ruhumu ateşe attım.
Kırdım o ince kalbi, gönlümü ele sattım.
Çileli bülbül gibi dilimle derde çattım.
Bin ıstırap yarattım.

Değiştim dikeni nazlı gülümle,
Taptığım mihrabı yıktım elimle,
Vefasızlığımı dedim dilimle,
Yari feda edip her emelimle,
Aşka ihanetin zehrini kattım.

Hazırlayan: nstrgt

1 Comment on Yapraklı Deniz Ejderi (2. Bölüm): ‘Sevgiliyle aynı evde yaşamak’

  1. hikayenin ilk bölümünü okumuş çok beğenmiştim, dilediğim gibi devamı da gelmiş. sona doğru biraz tanıdığımız klasik hikayelerin esintisi var ama bizim bizi anlatan böyle hikayelere ihtiyacımız var. umarım bu yazar cesaretlendirilir ve desteklenir. dili gerçekten çok temiz ve bir şekilde okutuyor.

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 14. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.