18 yıllık sessizliğinin eseri “Fatih Erdemci – Kapılar”

2017 müzikal açıdan beni fazlasıyla tatmin etmişken ve yılın sonlarına doğru artık bir sürpriz çıkmazsa 2017 yılı En’ler listem tamamdır dediğim noktada, 18 yılın ardından bir albüm düştü ki raflara, bütün listelerimi alt üst etti. 1998 yılındaki karma 9’da 9 albümünde sesini soluğunu duyup, 99 yılında çıkardığı Yaşamak Zor albümüyle müptelası olduğum Fatih Erdemci’nin 18 yıl sonra raflara inen albümü Kapılar’ı elime aldığımda hissettiğim mutluluk, eski bir dosta kavuşmak, nihayet içimde hakkında yazmaya değer bir albüm geçtiği düşüncesi oldu. Bu yazı o düşüncelerin ürünü. Öncelikle 18 yıl sonra böylesi şahane ve sağlam bir tam geri dönüş albümü geldiği için Fatih Erdemci’ye teşekkür etmeli. Tam geri dönüş gibi geri dönüş albümü olmuş. Beyler bayanlar, karşınızda Kapılar albümü…

Yazan: Tunca Tutkun

Albüm şarkılarına geçmeden önce, albüm yazılarımın klasiği olduğu üzere, albüm hakkında birkaç şey söyleyerek başlayayım. Biri bir intro olmak üzere 9 şarkıdan oluşan albüm 17 Ekim’de Ada Müzik etiketiyle çıktı. Albümün biri hariç tüm söz ve müzikleri Fatih Erdemci’ye, bir şarkının sözü Özlem Erdemci’ye ait. Düzenlemelerde Murat Cem Orhan adını görüyoruz ki, kendisi çok ünlü bir koro şefi olarak albümdeki çok sesliliğin mimarı olarak kendini belli ediyor. Sırlarım Var’da gitarıyla Akın Eldes, Susma’da vokaliyle Pamela albümün konuk sanatçıları oluyor.

Albüm genel olarak gri ve koyu tonlarda. Gri hareketleri yavaşlatır, kesinlikle ağırlığı ve ciddiyeti temsil eder. Bu renk bu albümün eğlenceli müzikler arayanlara göre olmadığını da ifade ediyor. Sözleri derinlikli, üzerinde düşündürücü ve derdi olan şarkılar bunlar çünkü. Kapağında adeta bir labirent misali iç içe geçmiş kapılar var. Bu kapılar hatıraları, bir formdan başka bir form geçişi, o manevi kapılardan geçmiş ve geçecek insanları aklıma getirdi. Tam da albüme ve Fatih Erdemci ruhuna uygun bir tasarım. Zira Fatih Erdemci şarkılarında aşk meşk kadar hayatla derdi olan, yüzleşme, kendiyle hesaplaşma gibi temalarda şarkılar yazan bir adam. 18 sene önceki çıkış şarkısında hikayesini ölmüş bir adamın dilinden anlatıyor ve hayatla hesaplaşmasını konu ediyordu. 18 sene sonra bu defa kapılar gene iki dünya arasındaki geçişi simgeliyor gibi. Kapağı kaldırdığımızda gitarının tellerini titreten elleri görüyoruz, bu albümde görsellikten çok kulağa hitap eden bir albüm olduğuna atıf gibi. Kartonet çok sade ve Fatih Erdemci’nin 4 siyah beyaz fotoğrafını içeriyor. Bir de adeta günah çıkarma gibi kısa teşekkür yazısı var: uzun zaman olmuş, olsun!

İlk şarkı intro olarak belirtilirken, son dizesi ilk albümün adına bir atıf içeriyor. Yaşamak Hala Zor derken, metropol insanının telaşe çağında nasıl birbirine uzak düştüğünü sitemkâr ve iğneleyici bir dille anlatıyor. Adeta Ben Ölmeden Önce’deki adamın hayatından bir kesit gibi. “Bu yakada değişen bir şey yok dostum, aramasan da olur” derken aslında aranmamaktan doğan bir güceniklik seziyorum. Gene de “Yaşamak hala çok zor” diyerek aranmamayı gerekçelendirip anlayışını gösteriyor. Hayatımız hep aynı rutinde geçerken hep bir şeyleri erteliyoruz, her sabah akşam için planlar yapıp, akşam hiçbir şey yapmayarak geçiyor günler, derken bir bakıyoruz yıllar dakika gibi geçmiş, verilen sözlerin kimi tutulmuş, kimi tutulmamış, o “haftaya kesin buluşuyoruz” sözünün verildiği hafta hiç gelememiş, hep yetişecek bir yer var, bitirilecek işler… Bu şarkıda modern zamanların bu baş döndürücü telaşesine atıfta bulunuyor sakin sakin. Yaşamak Zor’un bıraktığı yerden bir devam filmi, bir “reprise” adeta.

Bu kısa girişin ardından, albüme adını veren Kapılar ile gaza basıyoruz. Yer yer kişinin karşısındaki kişiyle yer yer kendiyle konuşmasından oluşuyor. Yaşamak hala zorken, ister dostluk ister romantik ister günlük, her anlamda ilişkiler de bundan payını alıyor. Sabırlar tükeniyor, alttan almıyor kimse artık. Kimsenin kimseye tahammülü yok ve herkes kendi dünyasının yalnızı: hoşgörümüz nasırlaştı. Adam bunu çözmek istiyor. Karşısındakine her şeyi kolayca kabullendiği için serzenişte bulunurken, kendine de çuvaldızı batırıyor.

Nereye böyle’de de bir sistem eleştirisi var. Bir yandan modern zamanların insanları gitgide düşünmekten, sevmekten ve sevişmekten uzaklaştırırken, birilerinin bunları kasıtlı olarak yaptığını, insanları aptallaştırıp, bağımlılaştırıp, bunları kadere bağlayıp davranışlarını gerekçelendirerek sistemin devamlılığına hizmet ettiğini haykırıyor ve insanları sarsıp kendine getirmek istiyor. Bir yandan düşünmeyip her şeyi kadere bağlayanları, bir de tepeden bakıp nasihat verenleri işte siz bu kadarsınız diye eleştiriyor. Hani deriz ya, ele verir talkımı kendi yutar salkımı, toplumun genelinde bu iki yüzlülük çok yaygın, kimse kimseyi sevmiyor, herkes herkesin hayatına karışmakta sakınca görmüyor, kimse kapısının önünü süpürmüyor ama ahkamlar diz boyu, her dakika şiddet olayları, 3. sayfa haberleri, cinnetler…

Şarkılarım albümün beni en çok etkileyen şarkılarından. Bu defa hayat memat işlerinden uzaklaşıp, acı bir aşk hikayesine götürüyor bizi. Her şeyi içinde yaşayan bir adam, yalnızlığından dem vuruyor. Önce derdini anlamıyoruz. Yalnız gezen bir adam oradan oraya gidebildiği kadar uzaklara gidip bir şeyleri unutmak istiyor, ama “Başkasının aşkısın” dediği noktada adamın eski sevdiğini unutamayıp, bir de onun başkasıyla olduğunu gördüğü için acı çekiyor olduğunu anlıyoruz, adam bir zamanlar birlikte gittikleri o tatillere ve sahillere artık yalnız gidiyor. Belli ki hiç istememiş ayrılığı. Aşkının acısını içinden haykırırcasına yaşarken, dışarıdan hissettirmiyor. Belki de gururdan bir şey diyemiyor. Kabullenmek de istemiyor: Çekip gitsem ansızın kibarca olur. Ancak ona yazdığı şarkılar bir yerde kulağına işte o noktada içinde tuttuğu ne varsa dışarı akıyor: Ah bu şarkılar, bu şarkılar, benim de olsalar acıtıyorlar… Ona şarkılar yazmış zamanında ama bir zamanlar onu mutlu eden şarkılar artık onu hatırlattığı için canını yakıyor. Sessizce acı çekerek yaşıyor, ama sevmekten vazgeçemiyor: Elimde olsa bu kadar sever miydim? Şarkılarını her duyduğunda aynı acıyla içi yanıyor.

Sırlarım Var, bir lunapark ambiyansını andıran akordeonlu bir intro ile başlıyor. Bu açıdan anlamlı buldum, lunaparklar ardında binlerce sırrı taşır ve çok gizemli gelir bana. Eğlenceli çığlıkların art hikayelerini görmeyiz, mesela biz hiç bilmeyiz yüzü her daim gülümseyen palyaçonun maskesinin ardındaki hüznü ya da hayat kavgasını. Şarkıyı söyleyen adamın sırları, lunapark sırları teması ile çok uyumlu olmuş. Biz o sırrın ne olduğunu bilmiyoruz, sadece bir aşkın bitişiyle adamın kendiyle yüzleşmesine tanık oluyoruz. Fatih Erdemci şarkıda hepimizi ters yüz ediyor, şarkıyı dinleyenler arkasına saklandıkları maskelerini atıp kendi sırlarını düşünüyor ister istemez. Bence lunapark temasının bu şarkının klibinde de kullanılması çok güzel bir tema olur.

Olsun Varsın naif bir platonik aşk şarkısı. “Herkesin haberi var olanlardan, sağır sultan bile rahatsız yüreğimdeki fırtınalardan, bir tek senin haberin yok” diyor. O kadar seviyor ki, bir araya gelemeseler bile varlığıyla mutlu oluyor. Bu nasıl güzel bir sevgi ifadesidir: Olsun varsın ya, biz diye bir şey hiç olmasın varsın… Sadece varlığı yeter, görmek bile yeter… Bazen sevmek fedakarlıktır misali ya da “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” misali, uzaktan uzaktan yaşıyor aşkını. Birlikte olamayacağını bile bile ama hep bir umut taşıyarak, o insanın geçtiği yerlerden geçip, onun soluğu havayı içine çekmek, onun mutlu olduğunu düşünerek mutlu olmak, hayaller kurmak, onun şu an ne yaptığını düşünmek, o an hangi şarkıyı dinlediğini düşünmek ya da kendinle ortak paydalar bulmak insana acıyla birlikte keyif de verebiliyor. Yaşadım ordan biliyorum. Şimdiye kadar dinlediğim platonik aşk şarkılarının en içime dokunanlarından biri, belki de kendimden çok şeyler bulduğum için. Bu şarkının piyano introsu Coldplay’in o tatlı piyanolu akustik şarkılarını anımsattı. Çok ama çok iyi.

Anlat Hikayeni’de, Ben Ölmeden Önce’ye referans var diyebiliriz. Hatta Ben Ölmeden Önce’nin akustik part 2’si bile diyebiliriz. Şöyle ki, canı sıkkın bir dostla bir muhabbet var ve ondan onu düşündüren, üzen, şeyleri anlatmasını istiyor, derdini dağıtacak çareler bulamasa da, anlatıp rahatlaması için bir el, bir dost sıcaklığı sunuyor ve sonra “bilsen neler neler yaşadım ben de”, diyor, bu noktada aklım Ben Ölmeden Önce’deki adama gitti, orda adam ölmeden önce yaşadıklarını anlatıyordu, bunda “şimdi sıra sende, gel otur yanıma, anlat hikayeni” diyor. Yani bu bir nevi soru-cevap terapisi gibi bu şarkı.

Susma, biten bir aşkın hüznünün öfkeye dönüştüğü noktadaki bir çığlık. Sözleri Özlem Erdemci’ye ait bu şarkı, artık içine atılanların patlama noktası. Fatih Erdemci’nin şarkılardaki her şeyi içine atan adamı, bu şarkıda tüm duygularını, hıncını, öfkesini, içine attığı ne varsa dışarı püskürtüyor. Yeni kararlar, pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, nafile çabalar… İlişkiyi kurtarmak için her çabayı göstermiş, ama son noktada artık umutları bitmiş bir adamın vazgeçişi.

Siz Ne Anlarsınız da elinde kara bir toprak parçası tutan adama anlamsızca bakan birine sen ne anlarsın diyor, şarkıda hissettiğim; şehirleşmenin ve betonlaşmanın meydan getirdiği sıkkın ruh hali. Her yer beton, yeşil alanlar sadece bilgisayarların masa üstü resimlerinde kalmış, gökdelenlerden dolayı gökyüzünü göremez olmuşuz ve geceleri florasan lambalar yüzünden yıldızların ışığını unutmuşuz. Adam elinde balonla geziyor ama kimse onun içinde yaşatmaya çalıştığı çocuğu görmüyor, çünkü hayatın telaşesi içinde insanlar insanı insan yapan değerleri unutmuşlar, adam bu duyarsızlığa ve bu duruma “Güneşimi bana geri verin, denizimi verin, gökyüzümü, Umudumu geri verin, bana geri verin, düş gücümü” diyerek isyan ediyor ve insanları silkip kendine getirmek istiyor. Metropol hayatının insanların ruhunda yarattığı tahribatı göstermek istiyor. Öte yandan insanları başka bir konuda uyarmak isteyen bir adam var orada. Adamın elinde kara bir toprak parçası tutması insanların dünyevi heveslere kapılıp ötesini düşünmemesine bir atıf gibi geldi.

Bu şarkıyla albüm kapanıyor, ama insan bir süre etkisinden çıkamıyor, 37 dakika boyunca sorguladığı tüm duyguları, düşünceleri, hayatını şöyle bir gözden geçiyor.

Şarkılarını dinlerken tatlı bir MFÖ-Ortaçgil-Kızılok havası da geldi kulağıma, öyle ki yer yer kulağımda Fuat Güner’in vokali bile canlandı bu şarkıları dinlerken. Çok hoşuma gitti bu andırış. Olgunlaşmış bir Fatih Erdemci yorumundan uzun süre demlenmiş şarkılar ayrı bir lezzet verdi. 18 sene sonra zımba gibi bir albümle ve benim için 2017’nin en iyi ilk üç albümünden biriyle yeniden gönlümüze kilitlendi Fatih Erdemci. 18 sene mi geçmiş, olsun varsın, bu albüm silip atıyor o 18 seneyi. Yeter ki bir daha bu kadar özletmesin kendini…

11. SAYI

HOMOJENOku

İndir