Röportaj: Buse Kılıçkaya

Homojen Dergi’nin 13. Sayısında Buse Kılıçkaya röportajıyla karşınızdayım. Pek çoğumuz Buse’yi tanıyoruz fakat yine de kısaca bahsetmem gerekirse Buse 1977 yılında Ankara’da doğmuş, lise mezunu, Kaos GL ve Pembe Hayat gibi sivil toplum örgütlerinde örgütlenmiş, Pembe Hayat kurucu başkanlığını yapmış, uzun yıllar Pembe Hayat’ta yönetici olarak devam etmiş, şu an aktif olarak örgütlenme sorumlusu olarak çalışmalarına devam etmekte olan Türkiye’nin en önemli LGBTİ+ aktivistlerindendir. Zeki Demirkubuz’’un “Yeraltı”, Emre Yalgın’ın “Teslimiyet” filmlerinde, Behzat Ç. dizisinde yer almış şu an “Abla Deme Lazım Olur” isimli belgesel filmi için bir ekiple çekimlerine devam ediyor. Dilerseniz röportajımıza geçelim, keyifli okumalar diliyorum.

Hazırlayan: İlker Bozkurt

 

Pembe Hayat Türkiye’deki LGBTİ+ ve Trans mücadelesinin en önemli parçalarından biri. Geçmişten günümüze hem trans görünürlüğünü sağlayan hem bir araya gelebilme ve örgütlenme becerisini geliştiren hem de mücadele konusunda birçok oluşuma örnek olan bir yere sahip. Kurulduğu günden bugüne içinde var olduğun Pembe Hayat’ın geldiği son noktayı anlatmanı istesek?

Pembe hayat Ankara’da 2005 ortalarında trans seks işçisi kadınların örgütlenme ihtiyacından doğan bir sivil toplum örgütüdür. Esat ve Eryaman dava sürecinde Eryaman ve Esat’ı biraz anlatmak gerekirse; bir zamanlar translara ilişkin bir saldırı başlatıldı oradan Eryaman’da başlayan saldırılar Esat’a da sıçradı. Eryaman’dan kaçan trans seks işçisi kadınların bir kısmı şehrin merkezine taşındı kimisi de göç etmek zorunda bırakıldı. Eryaman’daki olayların failleri bu kez Esat’ta da saldırılarını gerçekleştirdi. Burada örgütlenen trans seks işçisi kadınlar kişiler yakalanana kadar eylem yürüttü. Bu failler kişileri tehdit, mallarına canlarına kastetmeye çalıştı. Kuaförlerine vs baskın yapıldı ama bu saldırganların ev adresleri, araç plakaları, kişilerin isimleri belli olmasına rağmen yakalanmadılar. Eylemler devam ederken trans kadınlar alandan çekilmeme kararı alarak eylemlerini İnsan Hakları Ve Özgürlük Anıtı önünde failler yakalanana kadar sürdüreceklerini bildirdiler. Dava sürecini ise kazandılar.

Pembe Hayat Türkiye’nin ilk trans öz örgütü olarak kurulmuştur. Şu anda farklı alanlarda çalışmalar yürütmektedir. “Trans hakları insan haklarıdır” diyerek temel kuruluşunu ise insan hakları üzerine inşa etmiştir.

Sosyal hizmet alanında; Dilek İnce Giysi Bankası’nın düzenlenip ihtiyacı olan trans mahpuslara temin edilmesi, derneğe telefon yoluyla ulaşarak veya bizzat gelerek danışmanlık almak isteyen kişilere danışmanlık verilmesi, Ali Gül Kütüphanesi’nin düzenlenmesi ve kayıt altında tutulması, talep eden kişilere cinsiyet geçiş süreci hakkında bilgilendirme yapmak ve gerektiğinde hastanede eşlik etmek, askerlik konusunda danışmanlık vermek gibi sıralanabilir.

Medyanın; hem yazılı hem de Youtube üzerinden kendi medyasını oluşturarak trans gündemine dair bilgilendirici içerik hazırlamak gibi bir misyonu bulunmaktadır. Kuirfest; ulusal ve uluslararası alanda kuir perspektiften Türkiye’ye kuir filmleri taşıyan ve görünürlük kazandıran bir oluşumdur. 2011 yılından bu yana kuir perspektiften kuir filmleri seçkileri sinema severlerle görünür kılmaya devam ediyor.  Raporlama; transların yaşadıkları hak ihlallerine yönelik raporlamalarda bulunuluyor. Yaşanılan şiddet olayları gibi ayrımcılık ve nefret suçlarına yönelik raporlamalar yapar. Stratejik davalarda hukuki destek sağlar. Hukuk alanında yapılan çalışmalarda ise hak ihlaline uğramış veya hukuki danışmanlık talep eden translara yönelik danışmanlık ve stratejik davalarda destek sunmaya devam etmektedir. Sosyal araştırmalar departmanı olarak yeni açılan bir departmanımız da bulunmakta. Burada projelere öncülük edebilecek ve trans çalışmaları alanında literatür oluşturacak araştırmaları yapmak amaçlanıyor. Çalışmalarına yakın zamanda başlayacak. 3 Mart ve 20 Kasım gibi önemli günlerde çalışmalar ve etkinlikler yaparak aktif dayanışmasını güçlendiriyor. Trans ağı dediğimiz ağla sekiz yıldan beri translarla buluşup çalışmalar yapıyor ve deneyim paylaşımlarında bulunuyoruz. Böyle işte…

 

“Buse için adalet” etiketiyle sosyal medyada adalet aradığımız günleri hatırlıyorum. 2010 yılında hukuksuz gözaltı ve polis şiddeti yaşamış, üstüne bir de hakkında dava açılmıştı. O süreci ve yaşananları kısaca senden öğrenmek istiyorum. Neler yaşandı, nasıl sonuçlandı?

Örgütlenme dönemimiz polislerin translara yönelik kötü muamelesine karşı dava açtığımız bir dönemdi. Kolluk kuvvetleri tarafından yaşadığımız hak ihlallerini bir yandan raporluyor bir yandan ise dava süreçlerini yönetiyorduk. Biraz adaletin trans haliyle imtihanıydı galiba. O dönem sürekli şikâyetçi olmamızdan dolayı polislerin gözüne de çok batıyorduk. Ya bizi vazgeçirmeye çalışıyorlardı ya da şiddet uyguluyorlardı. Sadece Buse için adalet davası değil buna benzer polise mukavemet, polise direnme, kamu malına zarar verme suçlarından hakkımda dörde yakın dava açıldı. Hak arama mücadelesinde Ankara’da tanınan ve bilinen bir trans aktivist olduğum için polislerin doğrudan bana yöneldiği dönemler yaşadık. Bu süreçleri zaman zaman videoyla kayıt altına almaya çalıştım ciddi darplar ile karşılaştım ama adaletten ve hakkımı aramaktan da vaz geçmedim. Karakollarda yaşadığım hak ihlallerine karşı onlar da benim hakkımda dava açıyorlardı. Biraz işler emniyette böyle yürüyordu. Ben de onlardan davacı oluyordum. Bütün mahkemelerimden beraat ettim. Polisler de benimle uğraşmaktan vazgeçti herhalde çünkü yaşadığım her şeyi mahkemeye taşıdım. Ama polisler de hiçbir ceza almadı yaşadığım yanıma kar kaldı…

2011 yılından bugüne Kuirfest emin adımlarla izleyici ve katılımcılarıyla buluşmaya devam ediyor. En son Ankara Valiliği’nin LGBTİ+ etkinliklerine getirdiği süresiz yasak sonrasında Kuirfest’in Ankara’da yapılamaması nasıl hissettirdi? Kuirfest’i İstanbul’da düzenlemek Ankara’ya göre daha mı zor, daha mı kolay? Genel olarak Valiliğin bu yasaklarını nasıl değerlendiriyorsun?

“Çeşitli sosyal medya ve birtakım yazılı ve görsel medya organlarından LGBTT (Lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel veya travesti) ile LGBTİ (Lezbiyen, gay, biseksüel, transgender, intersex) adıyla çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından, ilimizin muhtelif yerlerinde birtakım toplumsal hassasiyet ve duyarlılıkları içeren sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi vb. etkinliklerin gerçekleştirileceği şeklinde bilgiler elde edilmiştir. Söz konusu paylaşımlarla halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edeceği, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkabileceği; ayrıca kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği göz önünde bulundurulduğunda yapılmak istenen organizasyona katılacak olan grup ve şahıslara yönelik olarak; birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle de bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği ve provokasyonlara neden olabileceği değerlendirilmektedir” şeklinde bir gerekçeyle yasak kararına maruz kaldık. Hem pembe hayat hem de kuirfest, Ankara’daki LGBTT ve LGBTİ+ derneklerine gelen yasak hala devam ediyor. Tabi ki ilk yasak kararı çıktığında hepimiz bu yasak kararını anlamakta zorluk çektik. Bizler, Türkiye’de yaşayan LGBTİ yurttaşlarız. Ve devletin temel yükümlülüklerinden bir tanesi LGBTİ+ yurttaşlarını korumak ve eşit haklardan yararlanmasını sağlamaktır. Benim şahsi görüşüm eğer bir ülkede ülke temsilcileri LGBTİ+ları koruyacak ve güvenliğini sağlayacak bir durumda değilse bunu politikacıların ayıbı olarak görürüm. Düşünsenize uluslararası bir toplantıya Türkiye’den temsilciler katıldığında LGBTT ve LGBTİ+ derneklerinin yasaklandığı yönündeki sorulara ne cevap verebilir? Bence bu şu an ülkemizdeki en büyük utançtır. Yıllarca bizim bedenlerimizi de kimlik ve yönelimlerimizi de yasakladılar. Belki Ankara, İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşamaya çalışan translar şimdi Türkiye’nin her yerindeler. Bu da yasakların ne kadar anlamsız olduğunu göstermektedir.

2018 yılının son çeyreğinde Pembe Hayat’ın Youtube kanalı açıldı, ben de keyifle takip ediyorum. Paylaşılan videolara dönüşler nasıl? Youtube üzerinde var olmak sizlere nasıl bir enerji sağladı?

Farklı alanlardaki transların görünürlüğünü sağladı. Bizim için iyi bir motivasyon oldu. Yazılı medyanın dışına çıkarak kendi kültürümüzü yaymaya başladık. Görsel medyanın bu güne kadar insanlara yansıttığı travestiler dehşet saçtı şeklindeki haber başlıklarının ötesine geçmiş olduk.

Geçtiğimiz yaz Trans Kampı’nın 7.si düzenlendi. Hatta Homojen Dergi’de de kampın nasıl geçtiğine dair bir yazı yayınlamıştık. Bu ve benzer etkinlik ve organizasyonları düzenlerken karşınıza çıkan zorluklar nelerdir?

Ankara’da yasak olduğu için bu dönemlerde yasaklar kalkana kadar Ankara dışında etkinlik yapıyoruz. Tabi ki bu kolay bir süreç değil çok daha zorlu bir süreç ama bunun da üzerinden geliyoruz. Güvenlikle ilgili sıkıntılar hala devam ediyor. Zaman zaman lgbt etkinliklerine bazı oteller izin vermiyor ama bunu da bir şekilde aşıyor.

 

Pembe Hayat “Seks işçiliği, işçiliktir” diyerek yola çıkan, Seks İşçileri’nin hakları için mücadele veren ve seks işçileri’nin SGK kapsamına alınmadığı için türlü zorluklar yaşadıklarını dile getiren bir dernek. Sen de Türkiye’de sanırım bu konuda en çok mücadele verenlerden birisin. Son dönemde genelevlerin de kapatılmasıyla mağduriyetler artıyor diye düşünüyorum. Bu mücadele ve hak arayışında ilerleme sağlanabildi mi? Önümüzdeki dönemde Seks işçileri haklarını kazanabilecekler mi?

Pembe hayat kurulduğundan beri “seks işçiliği işçiliktir” diyerek mücadele vermeye devam ediyor. Genelevlerin kapatılmasına gelince de denetlenebilirliği zorlaştı giderek. O dönemlerde de söylediğimiz gibi genelevlerin kapatılmasıyla birçok Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonların kontrol edilemeyeceğini vurgulamıştık. Şimdi de görüyoruz ki Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlarda ciddi bir artış söz konusu. Herkesin güvenli cinsel deneyim hizmeti alma ve verme hakkı vardır. Bu konunun takipçisi olmaya devam ediyoruz.

 

2015 yılında İstanbul Onur Yürüyüşü’ne yapılan polis müdahalesinin ardından 4 yıldır ramazan ayı, vatandaş güvenliği ve kamu düzeni gibi bahanelerle Valilik tarafından Onur Yürüyüşü yasaklanıyor. Bu yasakları nasıl değerlendiriyorsun? Bu yasaklarla birlikte yıllardır LGBTİ+ ve İnsan hakları aktivisti olarak Türkiye’deki mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsun? Daha farklı neler yapılabilir? Mücadele içindeki eksikler nelerdir?

Az önce de dediğimiz gibi yasaklar hiçbir şeyin çözümü olamaz. Ramazan ayına denk geliyor olması da ramazan ayı gerekçe gösterilen bir şey değil aslında. LGBTİ+lar o gün buradayım ve onurluyum yürüyüşü gerçekleştiriyorlar. Onurlu olmak ve alanda olmak nasıl yasaklanabilir ki bu konuyu anlamakta zorluk çekiyorum. Yasakların bir an önce kaldırılmasını talep ediyorum. Mücadele çok büyüdü. Şu an söylediğim gibi ülkenin her yanına yayıldı. Ve sadece İstanbul’da, Ankara’da değil Türkiye’nin her yerinde onur yürüyüşü devam ediyor.

 

Defalarca sorulmuştur belki ama yine de sormadan edemeyeceğim. Teslimiyet filmindeki oyunculuğuna bayıldım. Defalarca filmi izledim ve o kadar doğal, o kadar samimi, çok bizdendi. Film ilk gündeme geldiğinde ve sonrasında neler yaşadın? Oyunculuk konusunda eğitim alma fırsatın oldu mu? Genel anlamda filmden sonra nasıl geri dönüşler aldın?

Türkiye’de çekilmiş baş rol oynayan dört trans kadının görünür olması açısından film benim hayatımda önemli bir yere sahip. Hala filmi seyredenler tarafından çok beğeniliyor. Olumlu geri dönüşler alıyorum. Bu mesajları aldıkça filmin üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen çok mutlu oluyorum. Her hangi bir oyunculuk eğitimi almadım bazı üniversite projelerinde veya birkaç filmde yer aldım fakat kariyer planımda film çekmek yer alıyor. Yakın bir zamanda da “Abla Deme Lazım Olur” adlı filmle Türkiye’deki belgesel film çalışmalarına bir katkım olacak.

Son olarak bizi takip eden okuyucularımıza ve kendini yeni yeni tanıyan gençlere iletmek istediğin bir mesajın var mı?

Hepinizi çok seviyorum. Homojen Dergi’ye ve tabi ki İlker sana benimle bu röportajı yapmak istediğin için teşekkür ederim. Röportajı yaparken bütün sabrıyla destek sunan söylediklerimi metin haline getiren stajyerimiz Nur’a teşekkür ediyorum. Sevişme ve aşk kazanacak…

Biz de sana teşekkür ederiz Buse, sevişe sevişe kazanacağız. Mücadeleye devam.

 

HOMOJENOku

İndir

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 13. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.