Bilinçaltıma Saldırı

Sırdaşım, bugün başıma gelenlere inanamayacaksın! Tüm gün etkisinden kurtulamadığım o dakikaları dilimin döndüğünce sana anlatmaya çalışacağım. Hala o anları düşündüğüm zaman baştan ayağa bir ürperme kaplıyor bedenimi. Bu dakikaların aralarında geçen başka zaman dilimleri de var ki o vakitlerde ne hissettiğimi veya ne yaptığımı hatırlamıyorum bile. Büyük ihtimalle hatırladığım en son saniyede hangi eylemi yapmakla meşgulse zihnim veya bedenim onu yapmaya devam ettim. Eylemin içinde eylemsizlik hali yani.

Sabah kafeye gitmeden önce kendi hayatımdan kesitleri aktardığım ve ismini de ‘Vaveyla’ koyduğum romanımı, yayın evlerine göndermeden önce karar verdiğim gibi notere onaylatmaya gitmek için Güven Abla’dan izin almıştım. Nedenini tam olarak anımsayamamakla birlikte gideceğim noterin liseyi okuduğum, memleketimdeki merkeze altmış kilometre uzaklıktaki o ilçedeki noter olmasını istemiştim. Lise zamanlarıma dekor olan bu ilçedeki küçük merkezi çarşıda dolaşırken anılarım tek tek ve bir trenin birbirini takip eden bağımsız ama nihayetinde bir bütün oluşturan vagonları gibi hafızamdan geçiyordu. Yine de bir gariplik vardı, ben sabahın köründe şu an yaşadığım İstanbul’dan kalkıp dokuz yüz küsur kilometre uzaklıktaki memleketime hemen nasıl varabilmiştim? Üstelik yine aynı hızla romanımı notere onaylattıktan sonra çalıştığım kafede öğleden önce iş başında olacaktım. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Uçağa binmiş olsam bile hatırlamıyordum, kendimi bir anda ilçedeki çarşıda buluvermiştim.

Sokaklarda da bir tuhaflık yok değildi. Her gün erkenden dükkanlarını açan esnaf bugün benim aksime hala evlerinden çıkmamışa benziyordu. Üstüne üstlük çoğu dükkânın giriş kapısını ve vitrinlerini sarmaşıklar kaplamış, dükkanların raflarından görünen ürünler çürümüştü. Çuvalların içindeki peynirlerin üzerinde sinekler uçuşuyor, kıyafetlerin kumaşları yavaş yavaş parçalanıp dökülüyordu. Noterin bulunduğu pasajın içerisine girerken ilçedeki tüm canlılığın nereye kaybolduğunu düşünüyordum.

Pasajın ikinci katında bulunan notere ulaşmak için geçtiğim koridorlar adeta bir labirenti andırıyordu. Pasajın alt katı ve noterin bulunduğu kat dışındaki diğer tüm alanları ilçe emniyet mensuplarına ayrılmıştı. Lisedeki bir arkadaşımdan aldığım habere göre benim sınıfımdaki erkeklerin çoğu üniversiteyi bitirdikten sonra ya da üniversite sınavını kazanamadıktan sonra polis olmak için bazı abilere başvurmuşlardı. Bu da demekti ki bir sürü arkadaşımdan bazıları büyük ihtimalle şu an bu binada bulunmaktaydı. İkinci kata ulaşmaya çalışırken gördüğüm bütün polisler aşağı yukarı benim yaşlarımda idiler. Hepsi istisnasız üzerlerine birer zırh giymişler, kafalarına ise kask geçirmişlerdi. Ellerinde çoğunu ilk defa gördüğüm çeşitli sopalar, yuvarlak toplar ve ateşli silahlar bulunmaktaydı. Alt katta yürürken gözleri benim üzerime çevrilmişti. Tüm pasajı birden fısıltılar sarmaya başlamıştı. Bilinçsiz bir hareketle üzerimdeki pardösü ile göğüslerimi kapatıp yürümeye devam ettim.

İkinci kata giden merdivenleri çıkarken aşağıda gördüğüm polislerden yirmi yaş kadar büyük bir polisin beni takip ettiğini fark ettim. Bu polis sivil görünümlüydü, onun polis olduğundan emin olmamı sağlayan tek şey pantolonuna iliştirdiği silahtı. Saçları üç numaraya vurulmuş, karizmatik bir adamdı. Dikkatimi ondan uzaklaştırmaya çalışarak geçtiğim odaların tabelalarını okumaya çalıştım. Noterin benim işimle ilgilenecek olan birimini bir türlü bulamıyordum. Nihayetinde benim peşim sıra yürüyen bu polise adres sormayı akıl edebildim. Böylece polis pasaja giriş amacımı öğrenecek ve şüpheleri üzerimden atacaktım.

Polise bu pasaja gelme niyetimi belli ettiğimde beni istediğim odaya götüreceğini söyledi. Bir süre sonra yine birçok genç polisle dolu olan bir odaya girdik. Genç polislerden kapıya en yakın olanı beni odaya getiren polisle selamlaştı. Genç polisin yüzündeki hınzır gülümseme hiçbir zaman gözümün önünden gitmeyecek. Uzunca bir süre beni getiren polisin beni oturttuğu yuvarlak masada tedirginlikle bekledim. O sıralar ne düşündüğümü tam olarak hatırlamıyorum. Bir süre sonra aynı polis masaya kalın birkaç dosya ile geldi. Yazdığım yazılar nedeniyle geçen günkü bombalı saldırının arkasındaki isim olduğumu düşündüklerini söyledi. Masaya gelen başka genç polislerle de yapılan uzun konuşmaların sonucunda mahkemeye çıkarılmadan saldırıyı planlayanın ben olduğum temyiz edildi. Bileklerime soğuk kelepçeler geçirildi ve masada bir süre daha yalnız başıma bırakıldım. O anlardan hatırladığım tek şey yüzümdeki korkunun gitgide belirgin bir hal alması ve gözlerimden bir sel gibi dökülen gözyaşları… Odadaki ışık ise gitgide daha sönük bir hal almaya başlamıştı.

Uykumdan aniden uyandığımda sabah ezanı okunmaktaydı. Yanımdaki komidinin üzerindeki yarım bardak suyu bir dikişte içtim. Tekrar uyku tutmadığı için kafeye gitmek üzere hazırlanmaya başladım.

Gördüğüm rüyayı Güven Abla’ya anlattığımda bana verilen tavsiye içler acısıydı. Bir süre televizyonda yayınlanan haberleri takip etmememi ve elime gazete almamamı öğütlemişti. Bana bir süre anılarımı yazmaktan vazgeçmemi salık vermediği için kendimi şanslı hissettim ama yine de bütün bir gün kafede ruh gibi dolaştım. Zira benim gördüğüm kâbusu gerçekten yaşayan onlarca insan vardı ve farklı bir şekilde vuku bulsa da bende onlarla beraber kendi hapishanemdeydim.

hazırlayan: vaveyla93

 

HOMOJENOku

İndir