Bu hikaye kalbimin tek sahibine

Sırdaşım, ameliyat paramı biriktirmeye çalışırken o kadar çok evli erkekle beraber oldum ki inan sayısını hatırlamıyorum. Sayısını hatırlamayı bırak, bazıları gözümde hiç canlanmıyor. Bazı anları hatırlamaya çalıştığımda üzerimde gidip gelen, yüzleri şekilsiz bedenlerle beraber olduğum birkaç dakikayı gözümün önüne getirebiliyorum sadece. Yine de bu erkeklerin hepsi hayatlarında belki de bir kez görecekleri bir travestiye erkekliklerini kanıtlayacak şekilde hareket ediyordu. Cinsel arzularında ve hele ki kısa süreli bile olsa bir yarı tanrının performanslarını sergiledikleri o anlarda birazdan bahsedeceğim adama kıyasla sorunsuzdular. Bu adamların iki türünden de nefret ediyordum. Bunlardan ilk gruptakiler evde kendi karılarına sergileyemedikleri şeytani yanlarını benim bedenim üzerinde sergilemekten hiç rahatsızlık duymuyordu. Çoğunun en az bir çocuğu vardı ve o çocukların anneleri kutsaldı, cinsellikten azat edilmişlerdi. O annelerle gerçekleştirilen cinsel beraberlik o kutsal varlığa ibadet şeklinde olmalıydı, son derece narin ve şefkatli. Cinsellikten azat edilmeleri kendi istekleri dahilinde gerçekleşen bir şey mi, bu çiftler daha sonra bu durumun ceremesini çekiyorlar mı, bilemem. Bu benim mevzum değil. Dolayısıyla o kutsal varlığa yapamadıklarını benimle birlikteyken yapıyorlardı, diğer bir deyişle şeytan taşlıyorlardı.

İkinci gruptaki evli erkekler ise en az ilk gruptakiler kadar rahatsız ediciydi. Onlar tanımadıkları bir travestiden bir damla huzur bulmak için geliyordu. Çocuk gibi kucağınıza alıp, göğsünüze bastırdığınız yerden tekrar dünyaya geri dönmek istemez gibiydiler. Hele bazısı vardı ki o klişe yerli dramalardaki seni bu hayattan kurtaracağım der gibi davranıyordu, hatta bu cümleyi dudağının ucuna kadar getirmeyi bırak, bu ve türevlerini kuranlar bile oldu. Şimdi o dünyadan uzaklaştım ama yine bir klişe olarak bir parçamı o otel odalarında bıraktım.

Tüm bunların öncesinde bahsedeceğim adam ise bu iki gruptan da değil. Şimdi tekrar düşündüğümde bu adamın niye bu kadar aklımda kaldığını merak ediyorum. Bu üstü kadın, altı erkek görünümümle, bir kimerayla ilişkiye girmeyi kabul etmiş adamlarla bir fabrikanın seri üretim bandındaki birbirinin aynı ürünlere benzer şekilde girilmiş ilişkilerden biri olmadığı için mi aklımda kalmıştı. Doğruya doğru, bu adam daha henüz bedenimi de ruhum gibi kadın görünümüne kavuşturmaya karar vermeden önceki az sayıda ilişkilerimden biriydi. O orta yaşlı adamlardan biriyle üniversiteli genç bir çocuğun yakınlaşmasıydı söz konusu olan. Ama hayır, belki de mekân yüzünden hatırlıyorum onu. Otel odasında benim ruhumu sömüren o adamlardan farkı beni kendi evinde ağırlamış olmasıydı belki. Küçücük bir salonda, salonu daha da küçülten televizyonda adamın tutmadığı bir takımın futbol maçı, diğer kanadını da açmaya ihtiyaç duymayacağımız kadar az zaman geçirdiğimiz o eski yayları batan kanepe, duvarda karısının ve çocuklarının resmi.

Belki de esas neden bu adamın ne kusup rahatlaması gereken bir vahşetinin ne de saçlarının arasına ellerini dolayıp onu hayatın geri kalanı için güç toplamaya onu okşayarak zorlayan birine ihtiyacı olmasıydı. Kuşkusuz bahsettiğim her şey onu hatırlamam için fazlasıyla yeterliydi ama esas neden düşündükçe daha da korkunç bir hale geliyordu. Bu adam boş bir kalıptan ibaretti, gözlerinin arkasında hiçbir şey yoktu.

Onunla telefonda mesajlaşırken her şey yolundaydı. Geceyi geçirmek için, daha doğrusu biraz kafa dağıtmak için iyi bir adaydı. Biriyle yarenlik etmeye ihtiyacım vardı. Gel gelelim mesajlarda patır patır konuşan adam evine gittiğimde buz kesti. Evliydi, aklıma evli olup olmadığını sormak neden gelmedi bilmiyorum. İki oğlu da üniversite için şehir dışındaydı, karısı da hafta sonu için köye, ailesini ziyaret etmeye gitmişti. Kurulan bir iki cümle arasından oğlunun bilgisayar mühendisliği okuduğu ve benim yaşlarımda olduğu aklımda kalmış. Beraberliğimizin sonunda bu adam acaba hiç benim oğlumu da benim yaşlarımda bir adam böyle bir muameleye layık görebilir diye düşünüyor mu diye merak etmiştim. Sanırım tipik bir Yeşilçam kafası olarak öyle bir durumda muameleyi değil, oğluna yapılan eylemi düşünüp sinirlenmekle meşgul olurdu bu baba. Medeniyete çeyrek var, çünkü ben de bir başkasının oğluyum!

Telefonda vaat ettiği o güzel muhabbet ortamından eser yoktu. Ellerini başının arkasında kavuşturmuş, sen nasıl istiyorsan öyle yap demişti. Erkeklik organını dilimle uyardıktan birkaç saniye sonra beni arkadan becermek istediğini söylemişti. Kanepede üstündeyken bir dakika dolmadan ilgisi benden, televizyona kaydı, gitgide daha çok benden tiksiniyor gibi bir hal alıyordu yüzü. Yarım dakika sonra bir sorun olup olmadığını sorduğumda çoktan boşaldığını söyledi. Her şey bir buçuk dakika içinde olup bitmişti ama sorun bu değildi. Sorun benim bittiğini anlamamam da değildi, bunlar adamın cinsel performansıyla ilgili fiziki sorunlardı. Gözlerinin arkasındaki o boşluğu gördükten sonra o evden tatmin olup çıkmak gibi bir ihtimalim kalmamıştı. Soğuk bir vedalaşma süresi boyunca zoraki bir iki laf ettik. Gecenin rüzgârı yüzüme vurduğunda rahat bir nefes aldım.

Korkunç olan yaşadığım tecrübeden daha çok bu adamın nasıl olup da tükendiği, ruhunu önce bir çöle döndürüp ardından o çölün kumlarının her zerresinden kurtulduğu idi. Evliliği, çalışma hayatı yani bu zamana kadar kurduğu bütün düzen içini kurutmuştu. Başkaları tarafından herkes için çizilen yol her zaman iyi bir istikamete gitmiyordu. İşte demin gördüğüm bu adam tüm arzularını yitirmişti. İçinde kalan son hisler öyle mekanikti ki, artık hiçbir heyecan bir damla su serpmeyecekti kuraklığına. Başkalarının çizdiği yolu en sona geldiğinde lanetleyecekti belki, belki onun bile farkında olmayacaktı. Düğününde bu şarkı kalbimin tek sahibine diye şarkı söylerken, yıllar sonra ne kalbine ne sahibine bir şarkı tutturmaya dermanı bile olmayacaktı.

Hazırlayan: vaveyla93