Röportaj: Dilek Sert Erdoğan

Dilek Sert Erdoğan 1976 İstanbul doğumlu, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Reuters, BBC, Kanal D gibi şirketlerde medya, spikerlik, habercilik, yayıncılık çalışmaları yapmış, tiyatro eğitimi almış, 2002 yılında düzenlenen bir yarışmada en iyi kadın şarkıcı ödülünü kazanmış. 2 çocuk annesi olan Dilek Sert Erdoğan en kalın kadın sesine sahip, yani bir alto. Zenci gırtlağına sahip olan Erdoğan soul ve Jazz şarkıları inanılmaz seslendiriyor. Müzik grubunun adı da Jazzeeba On Air. İstanbul Jazz Festivallerine de katılan Dilek Sert Erdoğan’ın ilk albümü “Moments / Jazz Soul Funk” ismiyle 2013 yılında çıktı. International Songwriting Competition’da 14 bin kişiden ilk 25’in arasına girmeyi başarmıştır. Türkiye’deki en güçlü kadın jazz müzik şarkıcılarından biri olarak gösterilen Dilek Hanımla harika bir röportaj gerçekleştirdik. Gelin beraber röportajımıza dalalım.

Hazırlayan: brossc

 

Birbirinden farklı iki kariyer yolculuğunuz olduğunu biliyorum, kariyerinizi müziğe kaydırırken ne gibi zorluklar yaşadınız? Buna değdiğini düşünüyor musunuz?

İnsanın hayattaki en büyük başarısı belki de yapmaktan en çok zevk aldığı işi mesleğe dönüştürebilmesi. Çok erken yaşlarda başlayan çalışma hayatımda özellikle medya ve yayıncılık sektöründe edindiğim tecrübelerin yaşantımı şekillendirirken bana çok büyük faydası oldu. Her şeyden önce emeğe olan saygınızı pekiştiriyor bu durum. Aklımdaki soru işaretleri açısından da çok gerekliydi. Tam olarak ne istediğinizi anlamaya çalışırken istemediklerinizi anlamak ve emin olmak açısından çok önemli. Size verilmiş bir hediye ile geliyorsunuz bu dünyaya. O çok değerli paketi evinizin bir köşesinde açmadan dekor olarak kullanmak ya da didik didik edip heryere sizinle götürdüğünüz ve hakkını vermeye çalıştığınız bir hediye olarak yaşamınıza katmak bir seçim. Ben didik didik etmeyi ve kendimi bu şekilde ifade etmeyi seçtim. Şimdi beni ofiste bir bilgisayar başına oturtsanız o mesai saatinin sonuna kadar zorlanırım ve ne zaman bitecek diye 10 dakikada bir saate bakarım. Ama bir stüdyoda aç susuz günlerce kalsam bugün günlerden ne demek aklıma bile gelmez. Zorluk kişiden kişiye değişiyor ve göreceli. Elbette ki bu iş tabiri caizse kan, ter, gözyaşıdır. Sadece yetenek yeterli değil. Kendinizi ifade edecekseniz taşın altına elinizi koyacaksınız. İç disiplin, cesaret ve adalet. İnançla ve samimiyetle yaptığınız her şey yerini bulur. Salt tanınmak ve popüler yaşantının size getireceği nimetlerden faydanlanmak için giriyorsanız bu yola hiç girmeyin derim. Bana gelince dışardan birinin zorluk olarak nitelendirebileceği tüm durumlar benim açımdan bir challenge/meydan okumaydı. Ve evet her saniyesine değdiğini düşünüyorum.

Bu değişimde sizi motive eden unsurlar nelerdi?

Bir gün durup benim burada ne işim var dedim. Tam olarak böyle oldu. Çok keskin bir virajı hiç frene basmadan son gaz dönmek gibiydi. Benim için en önemli dönemeç efsane olarak nitelendirilecek caz müzisyenleri ile yaptığım yolculuk oldu en başta. Yürümeden koşmaya başlamak gibiydi. O hıza yetişebilmek için insanüstü bir tempoyla çalıştım. Selçuk Sun, Elvan Aracı. Sünger gibi alabileceğim her şeyi içime çektim. Çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Minnettarım hepsine. Şarkı söylemek istediğini söyleyen ve bana bununla ilgili ne yapması gerektiğini danışan herkese ilk söylediğim cümle ise “Şarkı söylemek isteyen birini tutamazsınız, Eninde sonunda söyler.” ?

 

Genco Arı ile tanışmanız ve daha sonraki müzikal yolculuğunuzdan biraz bahseder misiniz?

Genco ile çok uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Kendimi bildim bileli hep var. Biz hem dost olarak hem müzisyen olarak hep birbirini tamamlayan, sarıp sarmalayan iki Can’ız. Genco Arı bu ülkenin en büyük sanat değerlerinden biridir. Bu dünya için çok alternatif bir ruhtur. Müzikal dehası ve derin ruhu oldukça ilerde olduğu için zaman zaman anlaşılamaması çok doğaldır. Fakat inandığı her işe ruhunu koyar hatta teslim eder. Daha henüz demo aşamasındayken ilk Genco dinlemiştir şarkılarımı. Hoşuna giden bir şey duyarsa tatile gider gelirsiniz ve döndüğünüzde hala piyano başında olur. 2013 yılında “e hadi artık” dediğinde de aynen böyle oldu. Müthiş keyifli bir stüdyo serüveniydi. Sayısını hatırlayamayacağım kadar çok konser verdik birlikte. Özellikle albüm döneminde Genco, Turgut Alp Bekoğlu, Caner Üstündağ ve büyük usta Elvan Aracı ile beraber verdiğimiz konserler efsaneydi. İnanılmaz bir sinerji oluşuyordu birlikte. Genco ile sahnede müzik başladığı an hedefinizin çok ötesinde ve bambaşka bir yerde uyanırsınız şarkının sonunda. Nefes aldığımız sürece yol arkadaşlığımız devam edecek. Çay olacak ama mutlaka çünkü Genco çay içmezse sıkıntı.

Evrensel olarak bakarsak, birlikte çalışmayı düşündüğünüz isimler kimler olur?

Müziğin öyle bir birleştici etkisi var ki hangi dilde ne söylerseniz söyleyin anlaşır ve kaynaşırsınız. Tanınan ya da tanınmayan bu ortak dili konuştuğum herkesle çalışırım elbette.

 

International Songwriting Competition’da 14 bin kişiden ilk 25’in arasına girmeyi başardınız tekrar denemeyi düşünüyor musunuz?

Bu yarışma benim kendi şarkılarımla katıldığım bir yarışmaydı. Benim için tek önemi kendi şarkılarımı yazmam konusunda beni motive etmesi ve bu konuda kendime güven duymam gerektiğinin sağlaması oldu. Görevini layıkıyla tamamladı ve bitti. Müzikte yarışma olması çok saçma geliyor bana. Neye göre kime göre bu değerlendirmeler. Teknik konu ise anlaşılabilir ama müzik her ne kadar matematiğe dayansa da gücünü ruhtan alır.

İnternet sayesinde dünya küçüldü ve eskisi gibi müzik piyasasını domine edenler sadece prodocturlar değil youtube birçok kaliteli sesin parlamasına ve güçlenmesine vesile olurken birçok popüler ismin de youtube çalışmalarıyla gönüllerince pr yapmasını sağlıyor. Siz bu mecrayı biraz hareketlendirmeyi ve Youtube’a özel içerik üreterek daha geniş bir kitleye ya da mevcut kitlenize daha sık ulaşmayı düşünmüyor musunuz?

Ben bu konuda biraz tembel olabilirim. O anları o kadar yogun yaşıyor ve o süreci sonuna kadar tamamlıyorum ki sonra geri dönüp paylaşmak zor geliyor. Daha çok ‘An’la ilgiliyim ben galiba. Bu mecralarda yapılan işler mesai gerektiriyor biraz. Zaman zaman paylaşıyorum ama çok sıklıkla değil. Beni daha önce izlememiş dinlememiş insanlarla tanışmamız daha sürprizli ve daha sahici oluyor sanki böyle.

 

2016 Music Business Association konferansında sunulan araştırma ve oylamaların sonucunda LGBTİ+ topluluğunun müziğe yön verdiği sonucu çıkmıştır, sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? LGBTİ+ topluluğunun müziğe yön verdiğini düşünüyor musunuz?

Var olan bir durumu yok sayamazsınız. LGBT topluluğu hep vardı fakat insanlar cinsel kimliklerini meşrulaştıramıyordu toplumda. Fakat günümüzde insanlar bu konuda daha cesur olduğu ve öne çıkabildiği için ve açık olduğu için bu konu özgürce konuşulabiliyor artık. Toplumun ‘normal’ olarak belirlediği normların dışında olmak, sürünün dışında kalmak, kendini kabul ettirip ifade edebilmek için hep mücadele etmek zorunda kalmak zaten doğasında isyan ve yaratıcılık olan sanat açısından bakıldığında şaşırtıcı değil. İnsan ne hissediyorsa odur. Benim açımdan tek tercih ve cinsel kimlik insan olmak. Ayrımcılığın her şekline karşıyım.

Tüm dünyada bir bayram gibi kutlanan Onur yürüyüşü’nün Ülkemizde yıllardır yasaklanması konusunda düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

O meşhur pankart geçti gözümün önünden. Yasak ne ayol! Temel hakların ifade edilmesine ket vuran zihniyet için bilmedikleri bir konuya karşı duyulan korku diyebiliriz belki. Yasak olan yerde özgürlükten nasıl bahsedilebilir ki?

 

Tekrar müziğe dönmek istiyorum. Dilek Sert Erdoğan Moments albümü ile hayatlarımıza girdi ve iyi ki girdi, yaptığınız müziğin kitlesi göz önüne alınırsa Moments albümü tabi ki İngilizce olmalıydı peki bu ticari olarak bir kaygı yaratmadı mı? 

Aklımızın köşesinden bile geçmedi. Bu kaygıyla yola çıkmış olsaydım zaten böyle bir albüm çıkması mümkün olmazdı. Orijinal İngilizce sözlü ilk ‘soul’ albümü Moments. İyi ki böyle olmuş. ?

 

Akabinde gelen Artık Yoksun teklisinin soundu düşünülünce bunun pop için bir adım olduğunu söyleyebilir miyiz?

Artık Yoksun benim 12 yaşında yazdığım ilk şarkıydı. Yakın çevrem ve özellikle dostlarımın marş gibi ezbere bildiği şarkı. Herhangi bir yere adım atmak değil de ona bir hak teslimi yapmak istedim galiba. Genco’nun o güzel sound’uyla yeniden can verdiği eski değerli bir dost gibi. Tavrıma, sesime yakışan, severek söylediğim her şarkı tamamdır benim için. Ben caz söylerim başka da hiçbir şey söylemem gibi pencereden hiç bakmadım.

Projelerinizde Tribute’lere yer veriyorsunuz, bunlardan birini albüm projesine çevirmeyi düşünüyor musunuz?

Evet her an bir sürpriz yapabilirim.

 

Vee tabi ki Hükümsüz Jazz. Hükümlüler için zaman zaman projeler yapılıyor ama bu projenin bana göre diğerlerinden çok farklı bir yanı var. Siz elit kesime ait olduğu düşünülen bir müzik tarzını halkın her kesimine götürme cesareti gösterdiniz. Proje nasıl ortaya çıktı? gerçekleşirken bir zorluk yaşadınız mı?

Caz ülkemizde belirli bir zümrenin elit müziği olarak değerlendirilse de aslında bir alt kültür müziğidir. Yaşadığımız toplumdan kopuk bir şekilde varlığımızı sürdürme düşüncesi benim için kabul edilemez. Hükümsüz Caz projesi sadece ülkemizde değil dünyada da bir ilk. Müziğin en büyük birleştirici olduğunun ve evrenselliğinin kanıtı. Çeşitli yaş ve sosyal gruplardan binlerce kadın dinledi bizi. Kucaklaştık. Dışardan gelen her şeye ve herkese özlemle sarılıyorlar. Meşhur Blues Brothers filminin final sahnesini aratmayacak görüntüler vardı. Hükümsüz Caz gönüllü bir sanat projesi. Öğrenilmiş kalıpları yıkmak açısından çok önemli. Halk cazdan ne anlar mantığı kağıttan bir kale gibi yıkıldı cezaevlerinde verdiğimiz konserlerde. Pek çok hayal düşünce aşamasında kaldığından hayata geçemiyor. Sihirli değnek gibi bir şey yok, hayaliniz varsa ve buna inanıyorsanız aksiyon almanız, çaba göstermeniz ve çok çalışmanız gerekiyor. Ve ekip. Bu bir ekip çalışması. Hükümsüz Caz ekibi Soner Karadağ, Deniz Koğacıoğlu ve Ömür Uzel’den oluşuyor. Bunun yanı sıra ülkemizin çok değerli müzisyenleri ve sahne kurulumu için kalabalık bir teknik ekibimiz var. Çok ince detaylar içeren, çetrefilli bürokratik aşamaları olan bir iş elbette. Konuyla ilgili tüm bakanlıklar ve devlet yetkilileri bize çok yardımcı oldular. Olmaya da devam ediyorlar. Bu anlamda hiç zorluk yaşamadık.


Birçok hükümlünün pişmanlık duygusu yaşadığı varsayılırsa, karşınızda Sezen Aksu’nun şarkısında bahsettiği gibi bir pişmanlar ordusu var ve siz şarkılarla bir bağ kuracaksınız bu bağı kurabilmek için nasıl bir repertuar hazırladınız?

Kimimiz içeride, kimimiz dışarıda çekiyoruz hükmümüzü. Fakat nerede olursa olsun kadın toplumun ayrılmaz bir parçasıdır, üretmeye devam etmelidir. Orada başka bir dünya var. Islah olmak için oradalar. Biz yaptığımız müzikle bağ kurmanın yanısıra interaktif bir konser yapıyoruz orada. Konuşarak, onların arasına karışarak, zaman zaman hikayeler anlatarak. Klasik Cazdan, Blues ve Rock’n Roll’a kadar geniş bir yelpazede ama genel olarak temposu hiç düşmeyen enerjik bir repertuar. Sinatra’dan James Brown’a renkli bir yolculuk.

 

Gelecek 5 yılda Dilek Sert Erdoğan’ı Nerede görüyorsunuz?

Yolu doğru olana dünya yol verir. Aynı coşku ve samimiyetle yürümeyi hedefliyorum. Sürprizli olsun. Aydınlık olsun.

 

Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

 

HOMOJENOku

İndir