Röportaj: Simge Sağın

2011 yılında kendi kanatlarıyla uçmaya başlamadan önce tanıyordum Simge’yi. Sahnede olmaktan büyük keyif alan ve bunu seyirciye yansıtan bir vokalistti ve şimdi bunu her Single’ıyla bir adım ileriye taşıyan bir solist. Müziğin ustalarının fabrikasından geçmiş, demlenmiş, her adımda yenilik peşinde koşan, bulunduğu yeri hazmetmiş bir solist Simge. Tek hırsı daha iyi şarkı söylemek ve daha güzel şarkılar bulmak ve o kulvardaki çoğu şarkıcının aksine, beraber aynı piyasada olduğu müzisyen dostlarına her daim destek vererek ilerleyen isimlerden. Geçen senenin Pantene Altın Kelebek Yıldızı Parlayanlar Ödülü’nün sahiplerinden biri, sıcacık bir dost… Anlatmakla bitmez. Bu sayıda eskiden yeniye her telden konuştuk, ben zaten çok sevdiğim Simge’ye bir kez daha hayran oldum ve birçok yeni yönünü öğrenmekle benim için de çok keyifli bir söyleşi oldu.

Röportaj: Tunca Tutkun

 

Sen uzun süre sahne ve vokalistlik deneyiminden sonra 2011 yılında “Yeni Çıktı” ile aslında dijital çağda çıkmış bir müzisyensin, sence plak mı kaset mi cd mi dijital mi? Müziği nerden dinlemeyi seviyorsun?

Dinlediğim müziğin her zerresini duyabilmek adına kesinlikle plaktan dinlemeyi tercih ediyorum. Analog kayıt seviyorum.

Dijital müzik bir yandan geniş kitlelere daha rahat ulaşma imkânı sağlarken bir yandan sunulan ürünün bolluğundan ve sabit bir basılı kopya olmadığından eserleri kolay unutulmaya müsait bir hale getiriyor. Dijitalde platformlarda sunulan müziğin sence avantajları ve dezavantajları neler?

Dijital platformların en büyük avantajı sunduğunuz projenin herkese aynı anda ve hızlı bir şekilde ulaşabiliyor olması. Mesela, eskiden bir kaset çıktığı zaman ön sipariş verip, alınıyordu. Avantajları olduğu kadar bu durumun dezavantajları da var. Dijital platformların arşivciliği öldürdüğünü düşünüyorum. Eskiden bir albüm çıkardı, heyecanla alır, dinler ve saklayıp arşivimize koyardık. Yıllar sonra onu tekrar oradan alıp dinleme lüksümüz olurdu. Şimdi ise bir albümü dijitalde satın aldığımız zaman telefonumuzda istediğimiz anda açıp dinleyebiliyoruz. Tabii ki bu kaset ve plakların evde birikmiş ve arşivlenmiş hali gibi olmuyor. Ben mesela fotoğraf basmayı da çok severim. Her şeyin analoğu ve eskisi hoşuma gidiyor. Vintage yaşamayı sevdiğimden dolayı elimde bir albümün elle tutulur bir şekilde olmasını tercih edenlerdenim.

Bir de sosyal medya sorusu gelsin o halde. Sosyal medya yokken insanların sanatçılara erişimi yok denecek kadar sınırlıydı, sanatçının bir büyüsü, gizemi, çıkaracağı albüme dair bir merak olurdu. Halbuki günümüz sosyal medya çağında sanatçılar nerdeyse albümlerini hayranlarının isteği doğrultusunda çıkarıyor, sanatçının büyüsü kalmadı ama öte yandan beklentinin bilinmesiyle başarı garantili işler yapılmaya başlandı. Sen ne düşünüyorsun sosyal medyanın sanatçı-hayran etkileşimi üzerindeki etkisine? Sence daha mı iyi oldu, yoksa keşke olmasaydı mı diyorsun?

Ben her zaman gizemden hoşlanıyorum fakat aynı zamanda bunun iki türlüsünü de yaşayanlardan biriyim. Mesela 2011 yılında yapmış olduğum ‘’Yeni Çıktı’’ albümü CD olarak basılmıştı. O zamanlar dijitalde satışı yoktu ve sosyal medya platformu olarak Facebook ön plandaydı. Şimdi insanlara Twitter, Instagram gibi bir çok sosyal platformdan ve Fizy, Itunes, Spotify gibi müzik platformlarından ulaşabiliyoruz. Eskiden dinleyicilere ulaşmak daha zordu. Daha gizemliydik belki ama yaptığımız işlerin insanlara ulaşması çok zor oluyordu. Günümüzde bir albüm veya tekli çıktığı zaman milyonlarca insana aynı anda ulaşabilme lüksüne sahip oluyoruz. Bunun da yine avantajı ve dezavantajı var diye düşünüyorum. Çünkü hepimiz sosyal medya hesaplarımızdan günlük hayatımızda neler yaptığımızı da paylaşıyoruz ve sosyal medyayı kullanmamız gerekiyormuş gibi hissediyoruz. Bazı insanlar sosyal medyayı çok fazla kullanıyor. Ben ortalama düzeyde kullananlardanım. Bu etkenlerin hepsi gizemli olmamızı engelliyor fakat yeni projelerimizle veya yeni çıkan bir şarkımızla ilgili insanlara neler yaptığımızla ilgili fikirler verebiliyoruz. Bunu aslında bütün dünya starları günümüzde uyguluyorlar.

Yeni Çıktı albümünü yaptın, sonrasında Bip Bip geldi, ama esas çıkışını bir Riff Cohen aranjmanı olan Miş Miş’le yaptın. Büyük başarı elde ettin, çok beğenildi ve seni bir üst lige taşıdı ama beğenmeyenler ve “böyle de şarkı sözü olur mu” diyen bir kesim de (ki onlar burunlarından kıl aldırmazlar) oldu. Bu eleştirilere yorumun ne oldu? Sen şarkılarını ilk kime dinletirsin ve kimlerin düşüncesi senin için önemlidir?

Söylediklerine katılıyorum. Bu yolculukta Miş Miş beni Türkiye’ye tanıtan şarkı oldu. Ben şarkıları düğün gibi görüyorum. İnsanlar sürekli düğünlere giderler ama günün sonunda o kadar emek harcanarak yapılan düğünü beğenmezler ya, aynı o mantık aslında. İnsanları gerçekten memnun etmek çok zor. Özellikle de sosyal medyayı çok yoğun bir şekilde kullanarak oturdukları yerden istedikleri gibi yazıp, istedikleri gibi eleştirme hakkına sahip oldular. Şarkının sözlerinde eleştirilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Miş Miş sözlerini Sibel Algan’ın yazmış olduğu ve Sezen Aksu’nun dokunuşuyla da taçlanmış olan bir şarkı. Şarkılarımı ilk olarak birlikte yaşadığım ve birlikte iş yaptığım erkek arkadaşım Ozan’a dinletiyorum. Ozan’dan sonra dinlettiğim ilk kişi asistanım Alper Sertman oluyor. Son 1 yıldır da müzisyen olmayan ve müzikle sadece duygusal bağ kuran evdeki yardımcım Emine Abla’ya dinletiyorum. Onun dışında da tabii ki ailem ve yakın arkadaşlarımla paylaşıyorum ama ilk dinlettiğim her zaman Ozan ve Alper oluyor.

Senin albümlü 6 sene ve albüm öncesi vokalistlik dönemin var, ben de seni o yıllardan bu yana takip ediyorum ve ne kadar tırnaklarınla kazıyarak bugünkü konumuna geldiğini biliyorum. Sen şu an nihayet insanlar Simge’yi tanıdı ve anladı diyor musun? Ya da hala daha var mı albümlü şarkıcılar arasında rüştümü ispat ettim demene?

Sosyal medyanın az kullanılması, müzik platformlarının çok fazla olmamasından dolayı ilk albümüm ‘’Yeni Çıktı’’ yı insanlara tam anlamıyla ulaştıramadığımızı düşünüyorum. Aslında sosyal medyanın bu kadar yaygın kullanılmamasının dezavantajını yaşamıştım. 6 tane çok güzel şarkıya imza atıp, ardından Bip Bip’i yapıp, sonrasında bütün Türkiye’nin anlayacağı bir esere imza attım. O da Riff Cohen’in Dans Mon Quartier şarkısının düzenlemesi olan Miş Miş’ti. Daha sonrasında ise yoluma Yankı ile devam ettim. Aslında bütün şarkılarım anlaşılmıştı ama insanlara ulaşmamıştı. Hala ilk albümüm için insanlar: ‘’Bu albüm nasıl patlamadı? Bu albüm nasıl istediğin noktaya gelemedi?’’ diye sorguluyorlar. Zamanında ben de bunu sorgulamıştım. Şimdilerde ise gittiğim her radyo programında ya da TV programında insanlar saygıyla çok güzel şarkılar yaptığımı, onlara çok güzel eserler verdiğimi söylüyorlar ve bu beni çok mutlu ediyor. Hiçbir zaman anlaşılmadığıma inanmadım. İlk albümde sadece PR eksikliğim vardı ve bununla ilgili bir sıkıntı yaşadığımı düşünüyorum. Onun dışında bugüne kadar yapmış olduğum tüm şarkılarımın insanlarla yürekten bir bağ kurduğunu düşünüyorum. Ve dinleyen herkese teşekkür ediyorum.

Gelelim Bip Bip’le başlayıp Üzülmedin Mi’ye gelen single dönemlerine, biliyorum ki Ozan Bayraşa ile çok uyumlu bir ortaklığınız var yıllardır. Ozan Bayraşa ile çalışmayı anlatır mısın? Bu şarkılar nasıl çıkıyor, fikir çatışmaları yaşadığınız oluyor mu? Ya da senin bu tutar dediğin onun tutmaz dediği ya da tersi durumlarda orta yolu nasıl buluyorsunuz?

Şarkılarda aslında ilk ben heyecanlanıyorum sonra Ozan’a: “Özellikle ben bu şarkıyı çok sevdim. “ diyorum veya “Böyle bir melodi buldum.” diyorum. Hazırlıkları içerisinde olduğum yeni albümümde besteci tarafımı da ortaya koyacağım. Arada Ozan’la fikir uyuşmazlıkları yaşadığımız oluyor. Ozan’ın müzik bilgisiyle zaman zaman beni yanlış yollardan döndürdüğü de oluyor. Genelde ortak bir paydada buluşuyoruz. Benim yapabildiğim, yapmış olduğum ya da onun beğenmediğini düşündüğüm şeyler olduğunda bunu tartışmaya açıyoruz. Ortak noktada bir şekilde buluşuyoruz.

Yeni Çıktı albümün çıktığında çok heyecanlanmıştım ama promosyon çağında yeterince duyurulamadığını düşünüyorum. Eksikler nelerdi sence ilk albümde?

PR eksikliğinden dolayı doğru yönlendirilmemiş olmam, tecrübesizliğim, insanların bu kadar yoğun bir şekilde sosyal medya kullanmaması sonucunda “Yeni Çıktı” yı insanlarla tam anlamıyla buluşturamadık. Albümü bugün çıkarsaydım milyonlara ulaşarak insanların en beğendiği albümlerden biri haline gelebilirdi.

Miş Miş bir Riff Cohen coverıydı ve birlikte sahne de aldınız. Nasıl gelişti bu süreç? Hala görüşüyor musunuz?

Riff Cohen’den şarkıyı aldığım zaman sözleri yazılmıştı. Fransa’da yaşadığı için onunla sadece Skype üzerinden mail ortamında konuşuyorduk. Sonrasında Savaş Biner -şarkıyı aracı olup da almamı sağlayan dostum- Riff Cohen’in burada konser vereceğini söylemişti. Ben de kendisine bunun üzerine mail atmıştım. Zaten o süreçte şarkıyla ilgili sürekli Riff Cohen ve avukatıyla birlikte görüşmelerimiz devam ediyordu. İstanbul’a geldiğini öğrenince tabii ki hemen koşup yanına gittim. O dönemde şans eseri Miş Miş’in klibini çekmiştik. Ben de gidip hem onu izlemek istemiştim hem de onunla tanışma fırsatı yakalamıştım. Aslında erken bir buluşma talebinde bulunmuştuk ve o da kabul etti. Taksim’deki bir otelin lobisinde buluştuk. Ben çok heyecanlandım. Gerçekten hayatımı değiştirecek kadının ellerini tutup, onu çok sevdiğimi ve bana beni çok heyecanlandıran bir şarkı verdiğini, her şeyin çok güzel olacağını söylemiştim. Riff Cohen de benim o halimi görünce çok heyecanlanmıştı. Beni o geceki konserini izlemeye davet etti. Konser esnasında onu izlerken bir anda “Aranızda olan bir Türk arkadaşımız benim şarkımı dinleyip, beğenip, şarkımı artık sizlere Türkçe söyleyecek.” deyip beni sahneye davet etmişti. Ben tabii o an inanılmaz heyecanlanmıştım ve Riff Cohen’in orkestrasıyla Dans Mon Quartier’i Türkçe sözlerle ilk defa söylemiştim. Heyecandan ölecek gibiydim. İçerisi çok kalabalıktı ve insanlar şoka girmişlerdi. Hem uzun bir süre boyunca şarkının Türkçe’sini kabul etmeyen bir tarafa hitap etmiştim hem de “Bu şarkının Türkçe’si mi? Biz zaten bunun Fransızca’sını çok seviyorduk. Şimdi de Türkçe okunacak ve bunu da bize Simge söyleyecek” diyen bir tarafa hitap etmiştim.

Senin de içinde olduğun yeni nesil sanatçıların çok hoşuma giden bir tarafı var. O da 90’lardaki dayanışma ve uyumu bulmuş olmanız ve 2000’lerin ilk yıllarına kıyasla birbiriyle daha iyi anlaşan, aynı fotoğraf karesinde görünmekten gocunmayan isimler olmanız. Geçenlerde bazı “kıdemli” ablalarınıza inat Ece Seçkin, Buray, Derya Uluğ, Tuğba Yurt, sen ve birkaç isimle birlikte daha bir biriz ve beraberiz’i gösteren bir fotoğraf gördüm. Bu anlamda bana 90’ları hatırlatıyorsunuz. O zamanlarda da sanatçılar birbirlerine vokal yapar, konserlerde eşlik eder, hiç olmazsa stüdyoya tebriğe giderlerdi. Müzik dünyasındaki çekememezliklerin nedeni ne sence? Neyi paylaşamıyorlar?

90’lardaki o güzel dönemi yaşayanlardanım. O dönemdeki sanatçılar bana örnek olmuştur. Mesela Sezen Aksu’nun vokalistlerine albüm yapması, onları desteklemesi ve Levent Yüksel, Sertab Erener, Işın Karaca gibi isimleri keşfederek bugün hala güzel müzik dinlememize sebep olması, gençlere destek olması bana hep örnek olmuştur. Ajda Pekkan ve Sezen Aksu ikisi de harika ve büyük starlar. İkisinin dostluğu ve Sezen Aksu’nun Ajda Pekkan’a şarkı vermesi bizlere de örnek oldu. Biz bunlarla beslenip, büyütüldüğümüz için yeni jenerasyondaki tüm müzisyen arkadaşlarımızla aramız iyi ve birbirimizi destekliyoruz. Bir arada olmaktan keyif alıyoruz. Whatsapp grubumuz var, oradan da eğlenceli şeyler paylaşarak birbirimize destek oluyoruz. Birbirimize şarkılarımızı dinletiyoruz. Hatta birbirimize şarkı veriyoruz ve birbirimize şarkı yazıyoruz. Kendimden örnek verecek olursam yeni yaptığımız bir şarkının sözlerini İlyas Yalçıntaş yazdı, bu beni çok mutlu ediyor. Müzik dünyasındaki çekememezliklerin nedeninin ise rekabet olabileceğini düşünüyorum. Neyi paylaşamadıklarını bilmiyorum çünkü ben paylaşmayı seviyorum.

Yeni zamanda prodüktörler sanatçıyı sanat üreten kişiler değil de, ürün gibi pompalıyorlar, şarkı ve imajlarından kavga ve polemiklerine kadar hepsi ayarlanmış halde fabrikadan çıkıyorlar ve biz şarkılardan çok imajları ve polemikleri konuşuyoruz. Sen bu ortamda kendini nasıl konumlandırıyorsun? Senin farkın ne oldu?

Ben sadece evinde müzik yapan, iyi müzik dinlemeye çalışan ve insanlara iyi müzik vermeye özen gösteren birisiyim. Bir beste yaparken kendi yaptığım besteden bile memnun olmayıp, bu konuda asla egolu olmayan, iyi beste yapan arkadaşlarımdan da yardım almayı tercih eden birisiyim. Bu yüzden de dış dünyaya hiçbir konuda olumsuz bakışım yok. Herkesin yaptığı müziği dinleyen bir kitle var. Benim de yaptığım müziği dinleyen, beğenen veya beğenmeyen bir kitle var. O yüzden ben elimden geldiğince evimde sakin bir şekilde hayatımı sürdürüp güzel bir şekilde müziğini yapmaya çalışan, konserine gidip, parasını kazanıp, evine dönen bir insan olarak hayatımı sürdürüyorum.

Dijital müzik çağında sürekli trendleri takip ekip, eskisi soğumadan yenisini yaratıp sunmak zorundasın, yoksa silinip gidiyorsun ve anında yerin doluyor. Bu baskıyı üzerinde hissediyor musun ya da hiç hissettin mi? Bununla nasıl başa çıkıyorsun?

Bunu hissettiğim zamanlar oldu. Aceleci davrandığım zamanlar da oldu. Mesela bunu “Kamera” şarkısında yaşadım. Bir şey yapmam gerekiyormuş gibi hissettim. Halbuki Yankı iyi bir şekilde patlamıştı ve radyolarda sürekli çalıyordu. Ama ben bununla yetinmeyerek yazın acil bir şey yapmam gerekiyor diye düşündüm. Maalesef aceleci davrandığım için istediğim gibi olmadı. Devamında da kışın “Prens&Prenses”i çıkardım. Yazın hem bir şey yapmak zorunda hissetmedim hem de canım bir şey yapmak istemedi. Bir önceki yazdan dolayı da bunun tecrübesini yaşamıştım. O yüzden de albüme odaklanma kararı aldım. Şubat sonu mart başı gibi dinleyiciyle buluşmak üzere bir albüm hazırlıyorum. Şu an albüme hazırlandığım için aceleci tavırlardan uzak durmaya çalışıyorum. Bir şeyi yapmak için yaptığım zaman ya da bunun zorunluluğunu kendimde hissettiğim zaman sonuçlarının nasıl olduğunu tecrübe edindim. Daha sakin, kendinden emin adımlar atan ve ne yapmak istediğini bilen biri olarak yoluma devam ediyorum.

Son şarkında Üzülmedin mi? diyorsun, sen en son neye üzüldün? Neye sinirlendin ya da neye kahkahalarla güldün?

Özellikle duygularıyla hareket eden birisi olarak birçok şeye üzülebiliyorum. Sokakta bir kediye veya köpeğe kötü davranıldığı zaman, bir çocuğa yanlış bir şey yapıldığını gördüğüm zaman tepki verip, üzülüyorum. Hatta ağlayabiliyorum. Birçok şey beni etkileyebiliyor. Sadece duygusal dünyasında üzülen birisi değilim. Sağduyulu bir insanım. Bunun yanı sıra güldüğüm şeyler de olabiliyor. Mesela kendimi iyi hissetmek istediğim zaman kedi videolarını açıp izliyorum ve çok gülüyorum. Dünya üzerinde hayvanların insanlara çok iyi geldiğine ve gülmenin iç organlara kadar titreşim yayarak vücuda iyi geldiğine inanıyorum . Kahkahalar atmayı çok seviyorum. Zaten yaşadığımız hayatta gerçekten mutlu olduğumuz anların, mutsuz olduğumuz anlardan daha az olduğuna inandığım için insanlara tek söyleyebileceğim şey bol kahkaha atın, bol bol gülün ! Bunun her şeyimize yansıdığına inanıyorum. Siz gülerseniz bütün dünya gülüyor. Etrafınızdaki her şeyin enerjisi pozitife dönüyor ve her şey güzelleşiyor. O yüzden olabildiğince gülmeye çalışıyorum. Şükürler olsun etrafımda da zaten pozitif, beni güldüren, komik insanlar var. Çok mutluyum.

Müzikal kariyerinde “ah ben buna geç kaldım, çok daha önce yapmalıydım” dediğin ukdelerin var mı? Yurtdışı planlar olur, Riff Cohen’le olduğu gibi yabancı bir sanatçıyla ortaklık olur?

2011 yılında yapmış olduğum albüm hakkında çok üzüldüğüm zamanlar olmuştu. Geciktiğimi ve istediğim gibi olmadığını düşünüyordum. Şimdilerdeyse o zamanlara geri dönüp bir şeylerin başlangıcının büyük ses getirememesinin ne kadar doğal olduğunu anladım. O zamanlar geç kaldığıma inanıyordum ama şimdilerde gerçekten bu düşünceden uzaklaştığımı hissediyorum. Aslında hiçbir şey için geç değil. Doğru zamanı kendimiz belirliyoruz. Bugün yolculuğuma doğru insanlarla, doğru ekip oluşturarak, doğru projeler yaparak ve doğru şarkılar besteleyerek güzel ve sağlam bir şekilde devam ediyorum. İnsan ufak yaşlardayken bunları göremiyor ama 30’lu yaşlarında farkındalığını da eline aldığında her şeyin aslında böyle olması gerektiğini anlıyor.

Vokalistlik mi, solistlik mi? sen ikisini de deneyimledin. İkisinin de senin gördüğün güzel ve dezavantajlı yanları neler?

Konservatuvarlı yıllarda hem okullu hem alaylıydım. Şimdilerde vokalistlik yaptığım dönemi gülümseyerek hatırlıyorum. Sorumluluk daha azdı. Orkestrayla turnelere gidiyorduk ve çok eğleniyorduk. Sahnenin önünde olmak çok başka bir şey. Sahnenin önünde olmayı hayal etmedim diyemem .Alkış almak farklı bir haz. Şimdilerde bunu yaşıyorum. O zamanlar işin mutfak tarafını öğrendim. Çalıştığım solistlerden de çok güzel şeyler öğrendim. Hepsinin kendine has özellikleri vardı. Tek ortak noktaları ise söz yazarı ve besteci olmalarıydı. Yani kendi şarkılarını kendileri yazıyor ve besteliyorlardı. Bugünlerde hoşuma giden kendi şarkılarımı söylüyor olmak, insanlardan da nakaratları duymak diyebilirim. Vokalistliğin dezavantajı bence yok. Sahneye vokalistlik geçmişi olarak, o atmosferi soluyarak, tecrübeli olarak çıkan insanların daha avantajlı olduğunu düşünüyorum.

Vokalist olarak Yaşar, Serdar Ortaç, Gülşen gibi birçok üstat isimle çalıştın. Çalışma temposu nasıldı? Hangisi zorlayıcıydı, hangisiyle daha rahattın? Bu sevdiğimiz isimlerin patron yanları nasıldır? İçerden tüyo versene.

Hepsini çok seviyorum. Hepsinden öğrendiğim farklı şeyler var. Hiçbir zaman bana patronummuş gibi davranmadılar. Bana her zaman yol arkadaşı gibi davrandılar. Her zaman bizim hakkımızı savundular. Birlikte çok güzel sahneler yaptık, çok güzel turnelere çıktık. Güzel tecrübelerim oldu diyebilirim. Hepsine gerçekten sizin aracılığınızla teşekkür ediyorum.

Bence sen uluslararası standartlarda bir şarkıcısın, yurtdışı planların yok mu? Mesela ben seni Eurovizyonda görmek isterdim. Böyle bir strateji geliştirdiniz mi şirketinle?

Eurovision’a katılmayı çok isterdim. Böyle bir teklif gelirse ülkem için elimden gelenin en iyisini yapmak isterdim. En iyi şekilde bestelenmiş bir şarkıyı icra etmek için çok heyecanlanırdım ve bunun için çok çalışırdım. Umarım bir gün tekrar o platformda yerimizi alırız.

Sahnede hala kendimi geliştirmem lazım dediğin yönler var mı? Kendini eleştirdiğin olur mu?

Kendimi her zaman geliştirmeye açığım. Bununla alakalı olarak şan dersleri alıyorum, günlük hayatımda egzersizler yapıyorum. Yoga yapıyorum. Şarkılarımı okuma koçlarıyla birlikte okuyorum. Dans dersleri alıyorum. Eksikliklerimi gün be gün tamamlayarak yoluma devam etmeye çalışıyorum.

Simge kimleri dinler? Şarkıcı olmadan önce duvarında kimlerin posterleri olurdu? Nasıl hayalleri vardı mesela 15 yaşındaki Simge’nin ve bu hayallerin ne kadarına ulaştın, ne kadarından vazgeçtin ya daha yolunun olduğunu düşünüyorsun? O yaşlardaki Simge’ye ne söylemek isterdin şimdiki Simge olarak?

Gelişim her zaman devam ediyor ve gelişimin bitmeyeceğine inanan insanlardanım. Fikirler değişebiliyor. 10 sene önce düşündüğüm şeyleri şu anda düşünmediğimin farkındayım. Önemli olan şeyin de kendini geliştirmek ve sürekli olarak kendini yenilemek olduğuna inanıyorum. Kendini yenileyen ve geliştiren insanların müzikte veya herhangi bir meslekte ayakta kalabileceğine inananlardanım. Ben kimsenin posterini duvarıma asmadım fakat severek dinlediğim insanlar ve kendime örnek olarak aldığım starlar vardı. Yerli sanatçılardan tabii ki her zaman söylediğim gibi Sezen Aksu vardı. Ajda Pekkan’ı ve Düş Sokağı Sakinleri’ni çok severek dinledim. Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok dinleyerek büyüdüm. Yabancı olarak o yıllarda rock müziğe merakım fazlaydı. Rock müzik sanatçılarını dinliyordum. Şimdilerdeyse genellikle klasik müzik dinliyorum. Rahmaninov’u severek dinliyorum. Yine eskilerden Erykah Badu’u çok severim.

Simge’nin toplumsal olaylara bakışı nedir? Sanatçı düşüncesini kendine saklamalı mı dersin yoksa söylemeliyim içimde tutamam mı dersin? En son hangi toplumsal olaydan etkilendin bir sanatçı olarak?

Toplumsal olaylara karşı duyarsız kalmıyorum. En son etkilendiğim toplumsal olaylar, kadınlara, çocuklara ve hayvanlara karşı şiddet, taciz ve tecavüz olayları. İnsanlık dışı olan her şeyden etkileniyorum. Dünya üzerinde yaşayan herhangi bir canlıya yapılan insanlık dışı her hareket için duruşumla, tavrımla veya sosyal medya paylaşımlarımla tepkimi gösteriyorum.

Kendi şarkı sözlerini yazma girişimlerin oldu mu? Kendini şarkı yazarlığı konusunda nerede görüyorsun?

Söz ve müzik çalışmaları yapıyorum. İleride bu yönümü daha yukarılarda görüyorum. Bundan yıllar önce yaptığım bestelerde hepsinin sözlerini de kendim yazıyordum. Ancak kariyer hayatımda yola Sezen Aksu, Alper Narman, Ersay Üner gibi başarılı isimler ile çıktım ve devam ettim. Ama bu albümde sözü müziği bana ait olan şarkılara imza attığımı görebileceksiniz.

Toplumun en çok kanayan yaralarından biri kadınlar ve çocukların yanı sıra LGBTi+’lerin de erkek egemen sistemde yaşadığı, çoğu zaman ölüme kadar giden insanlık dışı muameleler. Bunlar çözülmek bir yana şiddet ve nefret gitgide artmakta. Yakın vadede çözülecek gibi de durmuyor. 3 yıldır LGBTi+ yürüyüşüne izin verilmiyor, en son Ankara Valiliği tüm LGBTi+ etkinliklerini süresiz yasakladı. Simge’ye göre bu sorunun çözümü nerede yatıyor? Yaşam hakları elinden alınmaya çalışılan LGBTi+ gruplarına Simge nasıl seslenmek ister? LGBTi+ meselesine bakışı nedir?

LGBTİ ile alakalı olarak toplumdaki herkesin bu ülkeye faydalı bir şekilde çalıştığı sürece ayrıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden insanlara bu gibi ayrımlarla bakmaktansa insan olarak bakmayı tercih ediyorum. Kimsenin tercihinin kimseyi ilgilendirmediği, herkesin özgürce yaşadığı bir toplumda yaşıyor olmak gerektiğini düşünüyorum. İnsanların kendi özgürlüğünü isterken diğer insanın özgürlüğünü kısıtlamaması gerekiyor. Çünkü sanat da yeni nesil de özgürlükten besleniyor ve bu anlamda saygı ve sevgi çerçevesinde, kuralları ve düzeni bozmadan insanların birbirlerine olan bütün duygu ve düşüncelerini özgürce ifade etmesi gerektiğine inanıyorum.

LGBTi+’lere desteğini her fırsatta dile getiriyorsun, LGBTi+ sevenlerinle diyalogun nasıl? LGBTi+’lerden geri dönüş alıyor musun? Herhangi bir LGBTi+ derneği ile iletişim halinde misin? Ya da LGBTi+ etkinliklerinde ya da yürüyüşlerinde, kampanyalarında yer aldın mı ya da düşünür müsün?

Beni sevdiklerini biliyorum, ulaşıyorlar. Ben de onları çok seviyorum. Herhangi bir dernekle iletişimim yok ama onlarla iç içeyim, her zaman yanımda olduklarını biliyorum. Desteklerini can-ı gönülden hissediyorum.

Bundan sonrası için planların neler? Son söz olarak ne söylemek istersin?

Bu harika sorular için öncelikle çok teşekkür ederim. Gerçekten kendimi ifade edebildiğim, kendimi anlattığım sorular hazırlamışsınız. Bundan sonrası için tüm sevenlerimi yeni şarkılarımla buluşturmama çok az kaldı, güzel bir albüm geliyor.

10. SAYI

HOMOJENOku

İndir

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 10. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.