Ahlak ve Erdem Üzerine Kavramlar ve Sorular

Jen(1) insanı, kendisini muhafaza etmek isterken başkalarını da muhafaza eden ve kendisini geliştirmek isterken başkalarını da geliştirebilen kimsedir.” diyen Konfüçyüs’ün ve “Kötülük yapmaktansa, kötülüğe uğramayı yeğlerim” diyen Sokrates’in antik ahlakı nerede? Yoksa buralara hiç mi uğramadı o erdemli insanlar? Anadolu hep böyle riyakâr yobazlık, vicdansızlık, fırsatçılık, bin yüzlülük ve sapıklıklarla mı yoğrulmuştu?

Hazırlayan: horizonmersin

Tabi ki, hayır! Milat öncesi atalarımız Hint’den, Çin’den, Pers’ten, Ermeni’den, Arap’tan, Kürt’ten, Türk’ten ve daha nicelerinden toplanan değerleri, Romalı (Rumi) kimliğine katıp sentezlemişti Sufiler, Kalenderiler, Babailer, Ahiler ve cümle dervişler! O halde, esas soru, neden ve nasıl yitirildi o yıllanmış eşsiz şaraplar gibi sentezlenmiş ve zenginleştirilmiş birikimler ve kazanımlar?

Ahlakın felsefi kökenlerine baktığımızda, kişinin, “kendisine yapılmasını istemediği şeyleri başkasına yapmaması” ilkesi karşımıza çıkar. Tek başına yeterli değildir bu ilke hiç şüphesiz! Sadece başkalarına zarar vermemeye çabalamak yeterli olabilir mi hiç? Peki, başkalarının çıkarlarına ve yararına bir şeyler yapabilmek ve bundan haz alabilmek nedir? Tüm ömrünü başkalarının hakkını hem yememek hem de yedirmemek için mücadele etmeye adayabilmek nasıl bir şeydir?

Günümüz dünyasındaki toplumların kangrenleşmiş-çözümsüzleşmiş sorunlarının kökenlerine inildiğinde görülebilecek ilk olgulardan biriyse ahlaksızlık veya düşük ahlak anlayışı, çaresi-devası iyi ahlak ve kötü ahlak ayrımı yapmak mıdır, yoksa erdemliliğin egemenliği için mücadele etmek midir? “Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı” olarak nitelendirilen erdem, bir felsefe terimi olarak insanın iyiye yönelmesini anlatır. Dolayısıyla, erdemsizlik, aynı zamanda ahlaksızlığı da içerir. Hegel’e göre erdem “varlığın bilinci”,Nietzsche’ye göre “insanın insanüstüne ulaşmak için harcadığı çaba“dır.Ama böylesi bir çabanın başarıya ulaşmasının altında yatan giz nedir?

Peki, Türkiye toplumu geneline yayılmış olduğunu ileri sürebileceğimiz ahlak ve erdem eksikliği veya yoksunluğu ya da yetersizliği üzerine neler yapılabilir? Konfüçyüs’ün vurguladığı gibi, bir toplumda öncelikle isimleri ve kavramları ıslah edip, bunların doğru kullanılmasını ve dolayısıyla doğru tartışılıp öğretilmesini sağlayarak ilk adımlar atılabilir. İkiyüz yıllık meşrutiyet ve cumhuriyet kazanımlarını reddetmiş, mesleki değerleri yitirmiş, kültürel değerlerini çağa uyduramamış, kentlilik kimliğini oluşturamamış ve cinsellikle ilgili ilkellikleri aşamadığından dolayı sapkınlıklara batmış bir toplumda iyiyi, doğruyu ve insancıllığı öğretebilmek kritik bir öneme sahiptir. Fakat esas sorun, bir kişiyi, bunları öğrenmeye yöneltebilmenin zorluğudur. O halde, bir yetişkin birey, ne tür yöntemler kullanılarak, sahip olmadığını fak ettiğimiz değerleri, fikirleri ve tutumları benimsemeye ikna edilebilir? İşte, günümüz Türkiye’sindeki halk eğitimi, yetişkin eğitimi ve toplum kalkınması felsefelerinin çözmesi gereken çıkmazlardan biri de budur.

Sokrates’in savunduğu gibi, öğrenilebilen bir şey olan erdem bir bütündür, fakat bu bütünün kavranmasını ve öğrenilebilmesini kolaylaştırmak için parçalara ayırıp tanımlamak da mümkündür. Bu yöntem, günümüzün Anadolu koşullarında, yitirilmiş değerlerimizin hatırlanmasına ve yenilerinin kazanılmasına katkı yapabilecektir. Örneğin, aşağıdaki kavramların içeriğinin ve işlevlerinin netleştirilerek tartışılmasının sağlanması ve öğretilmesi önerilebilir:

Bu kavramları, bireysel ve toplumsal olmak üzere iki ayrı düzlemde tanımlamaya çalışalım…

Nedir siyasal ahlak? Bireysel düzlemde; kendinden farklı siyasal görüşlere ve farklı siyasal görüşe sahip diğer bireylere asgari saygı ve değer göstermeyi içerir. Ayrıca, kişisel görüşlerde tutarlılık ve bencillikten uzaklık da gerektirir. Toplumsal düzlemde ise, farklı siyasal görüşlerin, birbirlerini karalamaya ve yok etmeye çalışmadan birlikte var olabilmesini ve böyle bir düzenin korunmasını sağlayacak toplumsal kurumların varlığını içermelidir. Ayrıca, ele geçirilen iktidar gücünün, diğerlerine zarar verecek biçimde kötüye kullanılmamasını da gerektirir ki, günümüzdeki ak-cehennemin en büyük yoksunluğudur!!

Nedir duygusal ahlak? Bireysel düzlemde; duygularda ve duyguların tetiklediği tüm davranışlarda iyi ve doğru olmayı ve başkalarının duygularını anlayabilme çabasını ifade eder. Başka bir deyişle, hem empatiyi hem de sempatiyi kapsar. Toplumsal düzlemde ise, bireylerin öznel istek ve özlemlerini engelleyici ve yasaklayıcı tepkilerin olmamasını içerir.

Peki, ya cinsel ahlak? Belki de en muamma sayılanı bu… Kimilerine göre, kendi cinsine sevgi ve ilgi duydukları için eşcinseller ve biseksüeller ahlaksız veya sapık sayılabiliyorken, kimilerine göre yetişkinliğe erişmemiş insan yavrularını taciz edebilen yaratıklar bile mazur görülebilmektedir. Oysa bireysel düzlemdeki cinsel ahlak, cinsinin elverdiği tüm sevgiyi ve şehveti, buna razı ve istekli olan bir başka yetişkinle birlikte olgunluk, ölçülülük ve özgürlük içinde yaşayabilmektir! Bu profilin toplumsal yüzünde, hür iradesi oluşmuş yetişkinlerin, birbirleri arasındaki anlaşmalara sadık kalarak yaşamasını sağlayacak toplumsal kuralların ve kurumların varlığı yer alır. Bu nedenle, bu kural ve kurumların olmaması veya yok sayılmasıdır ahlaksızlık!

Ekonomik ahlak ile mesleki ahlak, birbirlerinin yerine kullanılabilecekmiş görünebilir, fakat ayrılmalarına yol açan bir fark vardır. O fark, bir mesleği icra ederken uyulacak kurallar ve sergilenecek tutumların, mesleki faaliyet dışındaki ekonomik tercih ve kararlarımızdan farklı olması gerekliliğinden doğar. Fakat her halde ve doğal olarak, mesleki ahlaksızlar yapan birinin, parasal eylemleriyle ilgili ekonomik ahlakının da kötü olması kaçınılmazdır. Başka bir deyişle, başkasının hakkını maddi anlamda kasıtlı olarak yiyebilen biri, mesleğindeki birşeyi de kötü veya yetersiz yapabilecek potansiyele sahiptir. Buna dayanarak, bireysel düzlemdeki mesleki ahlak, bir mesleğe ilişkin teknik, duygusal, bilişsel ve beceriye dayalı tüm kuralların her koşulda eksiksiz-tavizsiz biçimde uygulanmasını ifade eder. Toplumsal yansımasında ise, meslek ahlakının oluşturulması, korunması, geliştirilmesi ve denetlenmesi için gereken kuralların ve kurumların varlığı aranır. Bunlar yoksa o toplum mesleki açıdan ahlaksız sayılır.

Nedir dinsel ahlak? Şüphesiz, günümüzün İslam dünyasındaki sorunların temelinde yatan kronikleşmiş çıkmazların çekirdeğidir! Bu kez tersinden açıklamaya çalışırsak: Kendi dininden olmayanı lanetlememektir; kendi mezhebinden olmayanı öldürmekten zevk almamaktır; kendi dini ve mezhebi dışındaki insanlara karşı ayrımcılık uygulamamaktır ve her halde ve koşulda, farklı inançlara sahip tüm insanlar arasında hoşgörünün ve dayanışmanın hâkim olması için çaba göstermektir! İşte bu ahlak türünün bireysel ve toplumsal düzlemlerinin tümüyle çakışması ve örtüşmesi de gerekir ki, bizdeki gibi arabesk dincilik türleri oluşamasın.

Sonuç yerine, bir Sümer bedduası gibi serzenişle bitirmek, 2016 numaralı yılı uğurladığımız şu günlerin Türkiye’sine uygun düşecektir: İstanbul’dan Kafkaslar’a bir şimal tufanı, İskenderiye’den Hatay’a bir marenostrum(2) dalgası vura vura temizlese genlerimizdeki yüce değerlere pas kaplatmış kirleri ve kötülükleri! Ne demiş bir düşünür? ” Filozofların aydınlatmadığı toplumu, şarlatanlar aldatır!”(3)

 

Kaynakça

www.tr.wikipedia.org, Konfüçyüs.
Beck, Sanderson. ConfuciusandSocrates- TeachingWisdom.
Yu-Lan, Fung. Çin Felsefesi Tarihi.,
Cemil Meriç. Umrandan Uygarlığa.
Reha Çamur. Tarih, Heterodoksi ve Babailer.
(1)Çince’dekiJen kavramı, insancıllığı ve insana atfedilen tüm güzel değerlerin toplamını yansıtır. Tam karşılığı olmadığı ileri sürülebilen bu kavram, iyilikseverlik ve erdem anlamlarında da kullanılmakta olup, Konfüçyüsçülüğün temel terimlerinden biridir.
(2)Roma İmparatorluğu döneminde Akdeniz, marenostrum-bizim deniz olarak anılırdı.
(3)Aydınlanma filozofu Marquis de Condorcet’e ait bir söz.

 
 

7. SAYI

HOMOJENOku

İndir