İkili cinsiyet sistemi ile ilgili tüm tabuları yıkan bir kavram Akışkan Cinsiyet. Sözlük anlamı: “toplumsal cinsiyet kimliği ya da ifadesi sabit olmayan, duruma ya da zamana göre kimliği değişen insan” olarak tanımlanıyor.
Bir cinsel yönelim değil. Cinsel Kimliksizlik.
Cinsiyetler sabit ya da durağan değil, akışkanlar cinsiyetlerini inkâr etmiyorlar ancak esnetiyorlar. Bir gün kadın gibi hissediyorlar, ertesi gün erkek gibi. Bazen kadın tarafları ağır basabiliyor, bazılarının ise erkek yanları. Ama asıl mesele şu: Akışkanlar bunu yadırgamıyorlar, sadece hissettikleri şeyi yaşıyorlar. Buna müdahale etmeleri, durdurmaları ya da inkâr etmeleri mümkün değil.
Cinsel kimlik ile bedensel kimlik ve cinsiyet kimliği ile seksüel kişilik bambaşka şeyler. Bu kadar tanımın olması, sorunun, sorunsalın, akışkan kavramının yanlış ortaya konduğunu baştan gösteriyor.
Bildiğim kadarı ile aşırı testosteron artışı hormon dengesini bozarak östrojen salgısının artışa geçmesine sebep oluyor.
Hormon dengesini bozan ve östrojen artışına sebep olan- dışarıdan gelen- pek çok etmen var.
• aşırı testosteron artışı
• aşırı alkol kullanımı
• çok fazla fast food
• kardiyovasküler hastalıklar
• obezite
• diyabet gibi insülin problemleri
• östrojen içeren ilaçlar
• steroidler
• uyuşturucu kullanımı
• doğum kontrol hapları
• sindirim sistemiyle ilgili problemler
• gıdalardaki pestisit gibi kimyasal ürünlere maruz kalmak
Bunlar başlıcaları.
Hamilelik sürecinde hormonlarını dış etmenlerle tehdit eden bu tür durumlara maruz kalan bir kadın bunu çocuğuna yansıtabiliyor. Muzun içinde bulunan potasyum kontrolsüz östrojen artışına sebep olmakta.
Biyolojik cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve toplumsal kimlik birbirinden bağımsız kavramlar.
Biyolojik cinsiyet ve cinsiyet kimliği farkını kısaca anlatmak gerekirse: Cinsiyetinize karar veren kromozomlar (x ve y) ile cinsel kimliğinizi şekillendiren hormonlar (testosteron ve östrojen) aynı pakete dahil değil. Cinsiyet olarak erkek (xy) olabilir ancak kendinizi kadın gibi (östrojen) hissedebilirsiniz.
Akışkanlarda ise sabit bir kimlik yok. Adı üzerinde ‘akışına’ bırakıyorlar.
Peki ‘Cinsiyet Akışkanlığı’ normal bir kimlik olarak tanımlanabilir mi? Cinsiyet akışkanlığının normal ya da anormal olduğunun kanıtlayabilmesi için önce Normal’in bilimsel tanımının yapılması ve anormalliğin buna göre temellendirmesi gerekir.
Öncelikle neye normal denir neye anormal onu tanımlayarak başlayalım.
Normal kelimesi norm kelimesinden ortaya çıkmıştır. Sözlük tanımı ile norm: “bir sosyal topluluğun kendi için ilke edindiği topluluk üyelerinin eylemlerini yönlendiren davranış ve uyumunun bütününe denir.” bu tanıma göre normal olan bütün toplum için en uygun olanıdır, yani onaylanandır. Norm tanımının dışına çıkan her şey ise anormal olarak tanımlanır.
Toplumların örf ve adetlerine göre normal ya da anormal tanımlaması birbirinden farklıdır. Örneğin; giyim tarzlarında genel normlara uymayan ve erkek kıyafeti giyen bir kadını ele alalım. Bu durum normalin dışına çıkmak demektir. Hatta anormal karşılamanın dışında o kişi akıl hastası olarak bile düşünülebilir.
İnsanlar kendilerinin normal olduğunu kanıtlamaya çalışırken genel normların dışına çıkarlar aslında kendilerini normal, kendi gibi olmayanları anormal görürler ya da ne kadar normal olduklarını ispatlamak için normal olmadığını bildikleri görüş/tutum/davranışlarını halde bu benim normalim diye kendilerini yansıtırlar. Onların normları aslında kendilerinin istedikleri doğru demektir. Onların normal anlayışları budur.
Zihinlerde yaygın olan görüşler toplumda normal olarak kabul edilmiştir. Bunun dışına çıkan ve aşırıya kaçan kişiler ise anormal.
Akışkan cinsiyet, sadece bir cinsiyet kimliği değil, cinsiyetler arasındaki kesin yargıları ve heteronormativiteyi ortadan kaldırıp, bu ikili cinsiyet sistemine mecbur etmiyor. Bir cinsel yönelim, bir parafili ya da bir fetiş türü değil bu. Ne olduğundan çok kim olduğunla ilgili.
Psychologytoday sitesine göre; ‘cinsel kimlik farkındalığı’ bazı bireylerde ileri yaşlara kadar ortaya çıkmamış olabiliyor. Başka bir deyişle, bazı bireyler deneyip keyif alana kadar cinselliğin belli yönlerini fark edemiyorlar, yetişkinlik dönemine kadar daha önce var olmayan histerik yanları olduğunu keşfedemiyorlar. Bunu bu kadar uzun süre fark edememelerinin nedeni basitçe, daha önce böyle duyguları açığa vurmadıkları, cinsiyet farklılıklarının medya da ki görünürlükleri, kabullenme süreci sancıları ve bu konu hakkında farkındalıklarının olmamasından kaynaklanıyor.
Aynı siteye göre; bu konuyu daha açık anlatmak gerekirse, eğer bir kişi cinsiyet kimliğinin yeni ve farklı alanlarını keşfetmek isterse, bunu ancak bağımsız ve bilinçli bir karar dahilinde başarabilir. Otoriter bir figürün dayatmasıyla olmuyor.
Sexual Fluidity: Understanding Women’s Love and Desire (Cinsel akışkanlık: Kadınların aşkını ve arzusunu anlamak) adında bir kitap yazan Lisa Diamond, “Zamanla kendini cinsel akışkan olarak tanımlayan daha çok insan olacak. Fakat bu artış daha fazla akışkan cinsiyetli insan olması anlamına gelmiyor. İnsanların deneyimlerini birbirinden ayırarak, tasvir edecek bir yol bulması anlamına geliyor” diyor.
Kaldı ki cinsel akışkanlık yalnızca heteroseksüellere özgü değil, her türde görülen bir kimlik. Lisa Diamond’un 159 kadın, 179 erkekle yaptığı bir araştırmada kendini lezbiyen olarak tanımlayan kadınların yüzde 35’i, gey olarak tanımlayan erkeklerin de yüzde 36’sı cinsiyet belirtmekten kaçınıyor.
Kendisini gender-fluid olarak tanımlayan Lezbiyen oyuncu Ruby Rose: “Kendimi bir cinsiyetle ifade etmiyorum. Bir erkek değilim ama öyle doğmuş olsam da bir kadın gibi de hissetmiyorum. Ortada bir yerdeyim, her iki cinsiyetin de en iyi taraflarına sahibim.” diyor.
Sadece Ruby Rose değil, kendini akışkan olarak tanımlayanlar arasında; model ve oyuncu Cara Delevingne, ‘androjen’ model Andreja Pejic, rapçi Angel Haze, müzisyen JD Samson, ünlü müzik grubu Aerosmith’in solisti Steven Tyler, Jaden Smith, Miley Cyrus, Kristen Stewart gibi ünlüler de var.
Cinsiyet akışkanlığı bu kadarla sınırlı değil. İnsanlar kendilerini tanıdıkça yeni kavramlar da ortaya çıkacak ve ikili cinsiyet kavramına dayanan ötekileştirmeler yerini farklılıkları anlamaya ve hoşgörüye bırakacak.
İnsan ruhunun cinsiyeti yoktur ve cinsiyet kimliği olmayan bir beden, ruhuyla en üst düzeyde uyum içindedir.
__________
Kaynak: Cumhuriyet yazarı Sinem Dönmez’in yazılarından ve psychologytoday.com’dan faydalanılmıştır.
Hazırlayan: çıldırdım
12. SAYI