“Teslimiyet”
Bir teslim olmama gerçeğiydi.
Teslim olmayın!
Dostlar ve değerli usta oyuncularla başrolünü paylaştığım film.
Çektiğimiz son sahneyi açık seçik hatırlıyorum. Amiyane tabiriyle bir şeylerin kafama dank ettiği o son sahne, son plan.
Saçlarım kısacık, eğreti kesilmişti, Kocaman bir erkek gömleği, kocaman bir erkek pantolonu ve yine kocaman bir erkek ayakkabısı! Tüm ekip meşguldü ve dağılmak üzere bir koşuşturmaca hakimdi, etrafıma baktım, insanlara, sonra denize ve yavaşça üzerimdekilere baktım, ayakkabılarıma baktım, saçlarıma dokundum. Filmdeki gibi tıpkı ve şunu düşündüm bu çok ağır bir yüktü belki de bedel.
Tanıdığım o kadar çok trans kadın vardı ki! Bu şekilde kılık değiştirerek (korse, şapka, bol, büyük erkek giysileri…) başta aile olmak üzere sevdiklerini görebilmek uğruna bu ağır bedeli ödeyip özünden vererek İkiye Bölünen Kadınlar…
Tek başına da olsa bu açıdan bakılsa bile transseksüalitenin bir tercih olduğu söylenemez, söylenmemelidir! Ateşlerle sular arasında olmak gibi bir şey! Bana “Albert Nobbs” filmini hatırlattı. “Benim gördüklerimi sen de görseydin kendi kurallarına göre yaşardın.”
Lakin öyle olmadı!
“Ön yargıları kırmak atomu parçalamaktan zordur.” Dostum. Evet, buna ben de katılırım! Bana göre çok enteresan bir isim koymuştun kendine. Evet, bunu sen seçmiştin, kendin. Narin, nazenin, kırılgan, kabuğu sert içi yumuşak, bazen soğuk bazen sıcak, yumuşak, korkak…
Saygı duyardın sen ve saygı bulmak isterdin. Hayat senin için bir sahneydi bence rolünü kendin seçmediğin.
Çay içtiğimizde hesap için garsona seslenmeyi sevmezdin sen, saklardın sesini. Kendinden emin, ne istediğini bilen, kadın sesini…
Yaralanmıştın sen zamansız zamansız.
Son yazın, son notun sen giderken…
“…son 20…”
Belki dakika, belki saat, ay, yıl, asır…
Seni toplum olarak el birliğiyle çaresiz bırakmışlardı, senden aldıklarıyla kolunla, kanadınla.
Bu senin için, bilmiyorum.
Özay, Ceren, Emre, Felix. Emeği bulunan gönül dostlarına teşekkürler.
İtiraf: Fikrime düştüğünde tutturmuyor değilim bir “Rumeli Havası”.
Sevgiyle…