muahhhh yazdı: Eşcinsellik ve Din

Geçmişi düşününce, daha küçücükken içimde sadece ruhumun sesini dinlerken kendi sesimi bastıran ne kadar çok ses vardı. Henüz 13 yaşımdayken ruhumu bile parçalayacak kadar derin sorularla uğraşıyordum. Hislerim benim cehenneme mi götürecek?

LGBTİ’ler dışında kaç çeşit insan 13 yaşında cehennemle sınanır bilmiyorum. Kendimce bir çözüm bulmuştum:

Bir yaz gecesini hatırlıyorum, yalnız başıma ıstırap içinde günah dolu ruhumla erkenden yatağa girmiştim. Allah’la, beni yaratanla, konuştum ve tam bir teslimiyetle şöyle dedim: “Allah’ım bu gece sabahı görürsem yaptığım günaha devam edeceğim, eğer sen bunu sevmiyorsan bu gece canımı al, hiçbir şekilde mutsuz değilim bundan, kabul ediyorum yeter ki senin sözlerinden dışarı çıkmayayım.” O yaz gecesi öleceğime o kadar inanmıştım ki sabah gözlerimi açtığım ilk anda şaşkınlığımı herhangi bir kelimeyle anlatmam, kimsenin görmediği bir eseri anlatmam gibi çok başka tahayyüllere sebep olabilir.

Gözlerimi açtım, düşündüm, yaşıyorum, ölmedim. Gülümsedim. Sonra o güzel sabahta ne dediğimi de hatırlıyorum;

“Allah’ım sen kaşındın.”

Peki şimdi düşününce 13 yaşında bir çocuğu , bütün bu ağır sorularla baş başa bırakan ve sırtını dönüp uyumaya çalışan bu sistem niye bu kadar eksik, anlayışsız ve acımasızdı? Neden LGBTİ çocukların örnek alabileceği, cevap bulabileceği, rol model yapabileceği hiçbir insan, araç, anlayış yoktu?

Çocukların cinsel kimliği olmaz diyen sevgili yetişkinler için küçük bir anımı daha paylaşmak istiyorum: Ben bir sabah uyandığımda eşcinsel olmadım, zaten böyle doğdum. O zamanlar her büfede satılan porno dergilere arkadaşlarımla beraber bakardık, ben her zaman erkekleri süzerken dergiyi tutan arkadaşımın sorduğu hala aklımda;

-Dikkat ettin mi, biz hep kadınlara bakıyoruz, sense erkeklere?

Tabi o yaşlarda arkadaşına dönüp:

-“Bak tatlım, şimdi şöyle bir şey var.” deyip aktivist bir gay edasıyla lüzumlu bir açıklama yapamıyorsun. Veeeee ilk kez sustum. İlk kez konuşmamam gerektiğini anladım, zaten yıllarca da bu konuda hiç kimseyle konuşmadım. Tam 12 yıl…

Aradan geçen 12 yıl sonra psikiyatrın karşısında otururken aramızda şöyle bir konuşma geçti:

-Peki ne zaman homoseksüel olduğunu fark ettin?

-“Bak tatlım şimdi şöyle bir şey var.” Tamam tamam, böyle başlamadım ama:

-Aslında ben herkesi homoseksüel sanıyordum ama diğerlerinin heteroseksüel olduğunu 12 yaşımda fark ettim.

Demek ki neymiş, cinsel eğitim gerekliymiş; demek ki neymiş, çocuklar da eşcinselliğinin farkında ve bu yükün altında olurmuş.

Şimdi anlıyorum galiba. Bir sürü şey okudum, izledim, öğrendim. Bu yazı,  henüz 12 yaşında, arkadaşlarıyla porno dergiye bakan kardeşlerimin, yanındaki arkadaşı,  “Dikkat ettin mi, biz hep kadınlara bakıyoruz, sense erkeklere?” derse, dönüp şunu söylemesine adıyorum:

-“Bak tatlım şimdi şöyle bir şey var; öncelikle çok cahilsin, şu porno dergiye ayırdığın vaktin yarısını ilime, bilime adasan bu soruyu sormazdın.”

Ama soruya dönersek neden eşcinsel bireylerin önünde bir rol model, bir bilgi birikimi yoktu? Tabi ki son 50 yıldan fazlasında bir hayli model var ama hala eşcinsel dünya evrimini tamamlamış değil. Heteroseksist dünyadan kaçalım derken homoseksist dünyayı ne kadar yaratabildik, normalleştirebildik ve güzelleştirebildik? Öncelikle bugün eşcinsel aktivizm bir lüks veya bir tutku değildir, bir zorunluluktur. Bunu kadın hakları içinde söyleyebiliriz ve hatta kadın hakları üzerinden daha somut devam edebiliriz.

Aslında her şey sanayi devrimiyle başladı. Sanayi devrimi insanları başkalarıyla beraber çalışmaktan daha çok başkaları için çalışmaya itti. Bundan yaklaşık yüz yıl önce ABD’de insanların yaklaşık % 5’i başka bir insan için çalışırken bugün yaklaşık % 95’i başka bir insan için çalışıyor. Birçoğumuz gibi… Artık sabah uyanıp “Neyse tarla bugün kalsın, hastayım; yarın sularım.” diyemiyoruz. Ya da “Bugün inekleri sen sağ kızım, ben komşuya geçmiş olsuna gideceğim.” diyemiyoruz.

İzin almamız gereken, haber vermemiz gereken kişiler ve planlamamız, organize etmemiz gereken işler var. Hemen her gün aynı saatte, aynı yerde olmalı, belki de aynı işleri tekrarlamalı, mesai dediğimiz saatlerde orda bulunmalı ve işlerimizi halletmeliyiz. Bunun karşılığında sistem de bize sosyal sağlık güvencesi verir, emeklilik hakkı verir ve hayatımızı düzenler. Yani kuralları vardır, kurallarımız var. Modern hayat dediğimiz bu hayat, düşe kalka bugüne kadar sistemleşti ve en önemlisi siyasallaştı. Çünkü insanlar haklarını aramaya başladı ve işçi hakları denildi. Kadınlar iş hayatına girmek zorunda kaldı, çünkü atalarımız gibi erkek çalışsın, kadın evde çocuklara baksın yetmiyordu; çocuğun geleceği, evin ihtiyaçları için kadının da çalışması gerekiyordu. Kadın evinden çıktı topluma daha fazla karıştı ve daha çok dini ananelerle gelen sistemin dışına çıkmaya başladı. Baş kaldırdı ve siyasallaştı. Feminizm oluştu ve kadın hakları mücadelesine girildi.

Çok muhtemeldir ki bundan 200 yıl öncesinde yaşayan bir kadına feminizmden bahsetsek büyük ihtimalle hiçbir şey ifade etmeyecektir. Çünkü doğum iznine, mobbinge uğradığında çalışacak bir kurum veya kuruluşa veya çocuklarını emzirmek için birinden izin almasına gerek yoktur. Bunlar modern hayat dediğimiz, kentli ve çalışan kadınların ihtiyaçlarıdır.

Peki, eşcinsel bunun neresinde?

Birkaç basit örnek verelim. Diyelim ki devlet memurusunuz ve Türkiye’nin doğusunda çalışıyorsunuz. Sevdiğiniz adam ise tam tersi Türkiye’nin batısında devlet memuru olan, İzmirli ela gözlü, son derecek yakışıklı İzmirli bir adam. Böyle bir adam 40 yılda bir gelir ve beraber yaşamak, yaşlanmak istiyorsunuz. Tayin istiyorsunuz ama bir türlü kadro açılmıyor. Böyle bir durum heteroseksüel bir çift için yaşansa ne olurdu? Tabi ki evlilik… Evlenirlerdi ve eş durumundan tayin hakları doğardı ama bu, eşcinsel bir birey için devlet münasip görmediğinden olmuyor. Bu insan hakları ihlali, ayrımcılık değildir de nedir? Görüldüğü üzere tamamen siyasal bir olay. Sevgili arkadaşlar, önemli olan kahramanımızın İzmirli, ela gözlü, son derece yakışıklı olması değil; evlilik durumunun siyasal bir olay olmasıdır. Lütfen dikkat dağıtmasın bu detaylar, o kısım tamamen benim fantezilerimle alakalı.

Bir diğer örneğe geçelim;

Beraber yaşadığınız ve kimseden izin almaya gerek yok söylemek için eşiniz olarak gördüğünüz bir sevgiliniz var ve ne acıdır ki bir kaza geçiriyor ya da hastalanıyor ve yoğun bakımda, belki de son anlarını yaşıyor. Hastanede son anlarına tanıklık etmek veya en azından yanı başında bulunmak istiyorsunuz ama bir hemşire sizi durduruyor.

-“Beyefendi sadece hasta yakınları hastayı görebilir.”

O saatten sonra istediğiniz kadar paylaştığınız güzel anları, beraber akıttığınız gözyaşlarını, sizin şarkınızı ve hiç kimseye hissetmediğiniz o derin, o büyük sevgiyi anlatın, işe yaramayacaktır. Çünkü onlara göre siz yakını değilsiniz.

Bir örnek daha verip hat trick yapalım;

Diyelim ki mal varlığınızı aslında sizi reddeden ve size hayatı zehir eden akrabalarınıza bırakmayı hiç hayal etmediniz. Ama hayatta size sormadı ve göçüp gittiniz. Sırtınızı yasladığınız, el ele yürüdüğünüz hayatınızı paylaştığınız hatta birikimlerinizi beraber yaptığınız adama ne bırakabiliyorsunuz? Hiçbir şey… Çünkü resmi olarak onun hakları, sizin mal varlığınız üzerinde yok.

Tekrarlamak gerekirse bugünkü eşcinsel aktivizm bir lüks veya tutku hatta sapkınlık değil, bir ihtiyaçtır. Eşcinsel bireyler evlilik izinlerinden yararlanabilmelidir.

Peki, tüm bu normları oluşturan din veya yasalar neden bu kadar anlayışsız? 3. sayımızda bu konuyu ele almaya devam edeceğim. Sağlıcakla kalın.

2. SAYI
HOMOJEN
Okumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!