Minik, yumuşak eller; küçücük ayaklar; merakla bakan ışıltılı gözler; sevimli ve mıncırılası bir surat. Evet, evet bebeklerden bahsediyorum. Acımasız dünyanın kirletemediği, boş hurafeler ile kafalarını dolduramadığı; ayrımcılığın ne olduğunu bilmeyen, etrafına masum gülücükler saçan o şirin canlılar.
Hazırlayan: nikimsi
Peki, bu canlılar sadece bir zümreye mi ait? Yani sadece heteroseksüellere hatta ve hatta mümkünse Türk, Müslüman, Sünni heteroseksüel kişilere mi ait olmalıdır? Anlayışsız, sözde hoşgörülü, cahil kalmış bir toplum yapısında durum böyle maalesef. Gerçi her ne kadar büyük bir kesimin düşüncesi “Ya, bunlar üremesin mümkünse, toplumumuzu ve ahlakımızı bozuyorlar. Kendileri yetmiyor, bir de çocukları dert olacak başımıza” yönünde olsa da çok şükür ki Kürt, alevi, ateist ailelerin çocuk sahibi olmalarını engelleyemiyorlar. Tabi şimdilik(!) Ama bir de diğer bir azınlık grubu daha var. Çocuk sahibi olmayı geçtim, yasalarca hakları olmayan ve korunmayan. O azınlık ki tüm bilimsel otoritelerin “normal” kabul ettiği bir azınlık. Eşcinseller.
Eşcinseller için durum en az diğer azınlık grupları kadar zor ve çetrefilli. Hatta belki daha da zor. Çünkü dünyanın birçok yerinde hakları tanınmıyor, eziliyor ve bu da yetmezmiş gibi bazı ülkelerde öldürülebiliyor. Bu madalyonun kötü yüzü. Bizim ülkemizin de dahil olduğu birçok ülkede durum ne yazık ki böyle. Madalyonun bir diğer tarafı da iyi yüzü. Bu tarafta yer alan ülkeler, homoseksüelliğin de heteroseksüellik gibi doğuştan gelen bir yönelim olduğunu kabul ediyor, onlara ayrımcılık yapmanın saçma ve insanlık dışı olduğunun farkında.
Eşcinsel İlişkileri Kanunen Tanıyan Ülkeler
|
Eşcinsel Çiftlerin Çocuk Sahibi Olabildiği Ülkeler |
İsrail | İsrail |
Réunion | Réunion |
Güney Afrika | Güney Afrika |
Meksika’nın Bazı Eyaletleri | Meksika’nın Bazı Eyaletleri |
Saint Pierre Et Miquelon | Saint Pierre Et Miquelon |
ABD | ABD |
Guadeloupe | Guadeloupe |
Martinique | Martinique |
Arjantin | Arjantin |
Brezilya | Brezilya |
Şili | Şili (sadece yalnız yaşayan eşcinseller) |
Kolombiya | Kolombiya (sadece yalnız yaşayan eşcinseller) |
Ekvador | – |
Fransız Guyanası | Fransız Guyanası |
Uruguay | Uruguay |
Danimarka | Danimarka |
Finlandiya | – |
Grönland | Sadece üvey çocuk evlat edinilebilir |
Estonya | – |
İzlanda | İzlanda |
Norveç | Norveç |
İsveç | İsveç |
Belçika | Belçika |
İngiltere | İngiltere |
Hollanda | Hollanda |
İrlanda | – |
Almanya | Sadece üvey evlat edinilebilir |
Avusturya | Sadece üvey evlat edinilebilir |
Çek Cumhuriyeti | – |
İsviçre | – |
Macaristan | – |
Litenştayn | – |
Slovenya | – |
Andorra | Andorra |
Hırvatistan | – |
İspanya | İspanya |
Kıbrıs | – |
Yunanistan | – |
Avustralya | Sadece yalnız yaşayan eşcinseller evlat edinebilir |
Yeni Zelanda | Yeni Zelanda |
Yeni Kaledonya | Yeni Kaledonya |
Guam | Guam |
Lüksemburg | Lüksemburg |
Kanada | Kanada |
Eşcinsellerin haklarını yasal olarak güvence altına alan bu ülkelerin bazıları ise -yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere- “Sağlıklı bir çocuğun yetişmesinde anne ve baba rolleri çok önemlidir. Bu iki rolün net bir şekilde belli olmadığı ortamlarda yetişen çocuklar başta cinsel kimlik bunalımı olmak üzere birçok konuda kafa karışıklığı yaşarlar ve sorunlu bir kişilik yapısı oluştururlar.” gerekçesiyle eşcinsellerin evlat edinmesine soğuk bakıyorlar. Peki bu yaklaşım ne kadar doğru? Bir anne ve bir baba figürü bir diğer deyişiyle bir kadın ve bir erkek figürü birlikte olmadan yetiştirilen çocuklar psikolojik açıdan sorunlu bir şekilde mi yetişiyor? Bu sorunun cevabını hep birlikte inceleyelim.
Öncelikle en basit haliyle incelemek gerekirse, şartlar gereği sadece annesi ya da sadece babası tarafından yetiştirilmek zorunda kalan çocukların kaçında cinsel kimlik problemi var? Tek ebeveyn tarafından yetiştirilen çocukların hepsi mi cinsel kimlik gelişimi açısından sıkıntılı? Cevap tabi ki hayır. Çünkü çocuk cinsel kimliğini bulmaya çalışırken sadece ailesinden yola çıkmaz bunun yanında çevresinden de gözlem yapar, deneme yanılma yöntemiyle kendisini en rahat ifade edebildiği kimliği bulmaya çalışır ve sonucunda kendine has bir cinsel kimlik geliştirir. Geriye kalan “erkek dediğin böyle yapar, kadın dediğin şöyle yapar” tarzı söylemler toplum tarafından dayatılan cinsel kodlamalardan başka bir şey değildir ki bu kodlamalar ülkeden ülkeye, yöreden yöreye göre değişebilmektedir. Cinsel kimlikte önemli olan çocuğun kendini mutlu hissetmesi ve başkalarına zarar vermemesidir.
Eşcinsel çiftlerin çocukları okul hayatında da en az heteroseksüel ailelerin çocukları kadar başarılı. Hatta eşcinsel ailelerin eğitim seviyesi genelde daha yüksek olduğu için onların çocuklarının da akademik anlamda başarılı olma olasılıkları da yüksek. Bamberg Üniversitesi Aile Araştırmaları Derneği’nin yapmış olduğu bir araştırmanın sonuçlarına göre eşcinsel çiftler tarafından evlat edinilen çocukların kişiliğinin, mesleki ve akademik kariyerinin gayet olumlu bir seyir izlediği belirtilmiş. Araştırmanın sonuçları değerlendirildiğinde ortaya çıkanlar gösteriyor ki; “Eşcinsel çiftler de heteroseksüel ebeveynler kadar iyi ebeveynler. Çocuğun gelişiminde cinsiyetlerden çok, ebeveynlerin çocuklara yaklaşımı önemli. Yani, heteroseksüel bir çiftin çocuğu da kötü bir ortamda yetişir, dayağa ya da fiziksel şiddetin başka bir türüne maruz kalırsa; bu çocuk, o çok çekinilen eşcinsel bir çiftin yanında yetişen çocuktan çok daha kötü psikolojik bir alt yapıya sahip oluyor.”
Yapılan araştırmalardan bir diğeri Iowa Aİle Davranış Envanteri’nin sonuçlarına göre çocuklarının ihtiyaçlarını giderme ve onlara karşı duyarlı olma konusunda eşcinsel babalar heteroseksüel babalardan daha iyiler. Ayrıca eşcinsel babalar, çocuklara doğru davranışların nedenlerini açıklama ve sürdürme konusunda heteroseksüel babalardan daha başarılılar.
Judith Stacey ve Timothy Biblarz tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre eşcinsel çiftlerin çocuklarının androjen kimlik oluşturmaları yani toplum tarafından erkek işi-kadın işi olarak adlandırılan birçok işi yapabilme konusunda heteroseksüel çiftlerin çocuklarına oranla daha başarılı olduğu görülmüştür. Ayrıca eşcinsel çiftler tarafından yetiştirilen çocukların geleneksel düşünce yapısına bağımlı olmaktan çok, açık fikirli olmaya eğilimlerinin daha yüksek olduğu görülmüştür.
Yapılan bir diğer araştırmada, gay babalar tarafından yetiştirilen çocuklar, lezbiyen anneler tarafından yetiştirilen çocuklar ve heteroseksüel çiftler tarafından yetiştirilen çocuklar ayrı ayrı ele alıp karşılaştırıldığında, gay babalar tarafından yetiştirilen çocuklar ile heteroseksüel aileler tarafından yetiştirilen çocukların alkol kullanma oranları eşit çıkarken bu durumun lezbiyen anneler tarafından yetiştirilen çocuklarda daha az olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca gay babalar tarafından yetiştirilen çocukların oy kullanma oranlarının daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Bunun yanı sıra eşcinsel aileler özellikle lezbiyen anneler tarafından yetiştirilen çocukların androjen kimlik geliştirip, toplumun cinsiyetlere bölerek yaptırtmaya çalıştığı birçok işte, cinsiyet ayrımı yapmaksızın başarılı olduğu gözlemlenmiştir.
Basit argümanların ve bilimsel araştırmaların yanında durumun bir başka boyutu daha var. Belki de en temel bilgilerin alınabileceği bir boyut. O boyut ise eşcinsel aileler tarafından yetiştirilen çocukların kendileri. Bu konuda Gabriela Herman’ın “The Kids” ismini verdiği proje birçok sorunun cevabı niteliğinde. Gabriela Herman, eşcinsel aileler tarafından yetiştirilen çocukları fotoğraflayıp onlarla röportaj yapmış ve röportajdan elde edilen bazı cevaplar şöyle:
-İki annemin olması; kendimi bulma çabam, ırk ve etnik köken konularından daha az sorun teşkil ediyordu. (Aaron)
-Bence ailemi tanımlayan şey LGBT olmaları değil. İkisinin de Packers taraftarı olarak tanışıp evlenmeleri ve sağlık sektöründe çalışmaları. Bunlar gay olmalarından çok da farklı şeyler değil aslında. (Zach)
-Annemin gay olduğunu kabul etmek benim için çok kolay oldu. Çünkü en başından beri herkesi kabul eden biri olarak yetiştirildim. Alışılmadıktı ama zor değildi. Eğer işler onun için daha zor olsaydı, onun hakları için savaşacağımdan eminim. (Lucas)
– Bence oğlumun şu anda iki dedesinin olması ve bir fark hissetmeyecek olması harika. Babam partnerinden daha fazla “dede” değil çünkü. İkisiyle birlikte büyüyen oğlum için ikisi de ayı derecede “dede.” (Lauren)
– “Başka türde aileler olduğunu biliyordum çünkü arkadaşlarımın ailelerini, amcalarımın, halalarımın ailelerini görüyordum. Hepsinin ‘anne’ dedikleri biri vardı ve benim yoktu. Yokluğu da sıkıntı yaratmamıştı. Biyolojik ailem ve özellikle biyolojik annem hakkında düşündüm, onları merak ettim. Ama kişisel gelişimimi düşününce bunun yüzünden sıkıntı yaşamadım. Bence ebeveynlerim gayet iyi bir iş çıkardılar, beni güçlü bir kadın olarak yetiştirdiler. Halen bazen nereden geldiğimi merak ettiğim zamanlar oluyor. Bazen bu soru yok oluyor ve hiç de önemli değilmiş gibi geliyor.” (Hope)
Gerek bilimsel çalışmalar gerekse de eşcinsel aileler tarafından yetiştirilen çocukların vermiş oldukları cevaplar gösteriyor ki; önemli olan heteroseksüel ya da homoseksüel bir ailede yetiştirilmek değil, önemli olan kişinin ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılayabilen, onun gelişimine katkı sağlayan ve ona sevgisini, güvenini karşılıksız sunan bir ailede yetişmesi.