LGBTİ Kitaplığı

“Sen, utanılacak bir insan değilsin, utanç duyulacak bir toplumun eserisin…”
Kasım Uçkan

Hazırlayan: Yıldırım Şimşek

“…onlar sonra insandır” Benim okuduğum ilk LGBTİ temalı kitaptır. 1990 yılında basılmış Kasım Uçkan’a ait kitabın ilk sayfasını açtığınızda yukarıdaki cümle karşılar sizi. Sen, utanılacak bir insan değilsin, utanç duyulacak bir toplumun eserisin. Galiba bu ülkede yaşananları en iyi özetleyen cümleydi bu okuduğum. Ne olduğumu anlamaya çalıştığım bir dönemde, yani on beş bilemedin on altı yaşındayken, bana ne olduğumu anlatan ve olduğum şeyden utanmamayı öğreten bir öğretiydi “…onlar sonra insandır”. Sonra başka kitaplar başka filmler girdi hayatıma. Sonra başka başka insanlar… Ve bende kendi romanımın kahramanıydım artık.  Kitaplardan ve filmlerden çok şey öğrendim. O yüzden benim için çok değerlidir kitaplar ve filmler… Yaşım itibariyle şöyle bir cümle kurmaya hakkım var sanırım. “Bizim zamanımızda böyle bilgisayarlar, internet,  televizyon dizileri, sosyal medya falan yoktu. Biz aşkı kitaplardan, filmlerden öğrenmiş bir nesiliz. Ve bana göre hem edebiyat hem de sinema daha doyurucu ve daha gerçekçiydi. Teknoloji gelişti, mertlik bozuldu…”

Hem ülkemizde hem de dünyanın geri kalanında LGBTİ bireylerin hikayelerini anlatan onlarca film yapılmış, yüzlerce kitap yazılmış bu güne dek.  Hiç de öyle azımsanmayacak kadar çok üstelik. Öncelikle biraz ülkemizde kaleme alınmış kitaplara göz atalım isterseniz. Mutlaka gözümüzden kaçanlar, atladıklarımız olacaktır. Onlardan şimdiden özür dilemek lazım, çünkü bu ülkede bu işe kalkışmak bile başlı başına cesaret ister. Emeği geçen herkese selam olsun o halde…

Türkiye’de LGBT temalı ilk roman olarak kabul edilen “Fena Halde Leman” bir büyük ustaya, Atilla İlhan’a ait. 1980 yılında ilk basımı yapılan roman LGBT tarihinde önemli bir yere sahip aslında. Cinselliği tabu olmaktan çıkartıp “suç olmayan bir insanlık durumu” olarak resmetti. “Bu cesur roman cinsellikle ilgili tabuları şiddetle sarsıyor ve okurları yeniden ve başka bir düzlemde düşünmeye çağırıyor” der kitabın tanıtım yazısında. Uzun yıllar sonra 2004 yılında Atilla İlhan karşımıza “Yanlış Kadınlar, Yanlış Erkekler” isimli kitabıyla çıkıyor bu kez. Bu kitap biraz daha araştırma ve derleme tarzında aslında. Tabi ki yine çok kıymetli bir eser bırakmış bize 2005 yılında hayata gözlerini yuman büyük usta Atilla İlhan.

2000’li yıllara gelene kadar tek tük yazılan ama bir o kadar da sağlam, ancak yazarına para kazandırmayan kitaplar da var. Bu kitapların baskılarını bulmak bu günlerde pek kolay değil gerçi ama bir yerlerde denk gelirseniz edinmenizi tavsiye edebileceğim iki yazar, iki kitap daha var. İlk basımı 1997 yılında yapılmış olan Aydın Tözeren’e ait olan “Yeni Bir Hayat” ve ilk basımı 1999’da yapılmış olan İbrahim Altun’un “Romantik Salgın” isimli kitapları. Her iki hikayede de HIV pozitif eşcinsellerin hikayeleri anlatılıyor ve okurken göz yaşlarınızı tutmakta zorlanıyorsunuz. Yaşananlar ne yazık ki ülkemizin gerçeklerini gözler önüne seriyor. Bir HIV birey olarak toplumda kabul görmek çok kolay değil. Aslında durum tam da “ötekinin ötekisi” olmak galiba. Okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi kavrayabilirsiniz.

Aynı dönemlerde yazılan bazı araştırma kitaplarına da rastlamak mümkün. Ali Kemal Yılmaz’ın 1999’da yazdığı “Eşcinsellik” ve 2002 yılında Murat Hocaoğlu tarafından kaleme alınmış olan “Eşcinsel Erkekler – Yirmi beş tanıklık” isimli kitaplarından bahsetmek lazım. Ali Kemal Yılmaz sosyolojik ve psikolojik bakış açısıyla yazmış olduğu kitabı ile durumu sorgularken Murat Hocaoğlu yirmi beş kişi ile yaptığı röportajları derlemiş kitabında. Bu kitapla yine gerçek hayatların içine dalıyorsunuz ve kendinizden izlere rastlama olasılığınız çok fazla.

2000’lere geldiğimizde artık eşcinsel temalı kitap sayısında daha cesur olduğumuz bir döneme giriyoruz. Duygu Asena’nın “Paramparça”sı önemli bir köşe taşı olarak karşımıza çıkıyor. Doğal olarak daha bilindik bir isim bu konu ile ilgili bir roman yazdığında etkisi daha fazla oluyor. Bu anlamda aşağıda Ayşe Kulin’den de bahsedeceğiz tabi ki. Duygu Asena Paramparça’da evli bir eşcinsel erkeğin yaşadıklarını anlatırken, aynı dönemlerde yazılmış Uğur Ziya Şimşek’in “Kıyıdakiler” ve Mustafa Samsunlu’nun kaleme aldığı “Özgürlüğe Uç” isimli kitapları da LGBTİ edebiyatındaki önemli eserler olarak çıkıyor karşımıza. Yine aynı yıllarda yani 2003 yılında ilk baskısı yapılan “Hergele Aşıklar” Niyazi Zorlu tarafından edebiyat sahnesindeki yerini alıyor.

LGBTİ edebiyatına hatırı sayılır sayıda eser veren yazarlarımızdan bir tanesi de Mehmet Bilal tabi ki… “Üçüncü Tekil Şahıs”, “Adresinde Bulunamadı” ve “Üvey” adlı romanları o kadar gündelik hayatın içinden hikayeleri barındırıyor ki, okurken kafanızı kaldırıp etrafa bakma ihtiyacı hissediyorsunuz.

Yine Perihan Mağden’in yazdığı “Ali ile Ramazan” 2010 yılında çıkmış ve çıktığı dönemde yazarın popülerliği sayesinde ses getirmiş kitaplardan bir tanesi. Bir üçüncü sayfa haberinden yola çıkılarak yazılmış olan hikaye yine acılarla dolu. Murathan Mungan’ın başta “Son İstanbul” olmak üzere “Erkekler İçin Divan” ve başka kitaplarında da doğrudan olmasa da dolaylı olarak LGBTİ temalarına rastlamak oldukça sık karşılaşılan bir durum. Yine popüler bir yazar olan Bilge Karasu’nun “Kılavuz” adlı romanı da yabana atılmayacak, hatırda olması gereken eserlerden bir tanesi.

Murat Renay’ın cümleleriyle ortaya çıkmış “Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim” ve “Söylenmeyen” de yine eşcinsel edebiyatının önemli metinlerindendir. Ahmet Tulgar’ın yazdığı “Volkan’ın Romanı” ve “Birbirimize” adlı kitapları da bahsetmeden geçemeyeceğimiz kadar önemli eserler. Son dönemin önemli yazarlarından bir tanesi de Can Çavuşoğlu. “Bağımlı” ve  “Bağımsız” isimli kitapları yine kütüphanenizde olmazsa olmazlardan…

Bahsettiğimiz tüm bu kitaplar genelde dram hikayeleri içeriyor. Benim için yeri bu anlamda apayrı olan bir yazar var ki, kitaplarını okurken sanki bir film izliyormuşçasına gözümde canlandırabildiğim ve yüksek sesle güldüğüm Mehmet Murat Somer. “Hop-Çiki-Yaya” serisi, “Kaderin Peşinde” ve “Pembe Tütülü Amiral” okurken size gülme garantisi verebileceğim kitaplar.

Gelelim Ayşe Kulin meselesine. “Gizli Anların Yolcusu” “Bora’nın Kitabı” ve “Dönüş” üçlemesi, çok konuşuldu ve haftalarca en çok satanlar listesinde kaldı ve hakkında çok şey yazıldı çizildi. Yerden yere vuranlar oldu, hormonlu domates ödülleri aldı, homofobik olmakla suçlandı ve daha bir sürü şey… Bunlar elbette kişisel yorumlardır. Hepsine saygım sonsuz… Ben başka bir pencereden baktım elbette bu olan bitene. Benim için önemli yanı, bu kitapların LGBTİ bireylerin amacına hizmet etmesiydi. Bu kadar görünür olma çabamızın içinde bize göz ardı edemeyeceğimiz bir desteği oldu bence. Hikayenin gerçekliği, eşcinsel dünyasını aslında olmadığı gibi yansıttığına dair iddialarda bulunuldu. Bu, yine göreceli bir durum bence. Ben kendi kişisel tarihim ve yaşadıklarıma bakınca anlatılan hikayenin aslında çok da bizden olmadığını düşünmedim. Yani bana göre haksızlık edildi biraz. Ama yine de okumayan ve ön yargılı yaklaşanlar varsa okumalarını tavsiye ederim.

Mehmet Anıl tarafından kaleme alınan ve Can Yayınlarından 2012 yılında çıkan “Edep Ya Hu” ise kurmaca bir tarihi roman. Yeniçeri Ocağına mensup bir acem oğlanı olan “kız Ferhad’ın” hikayesi anlatılıyor. Özellikle Osmanlıda eşcinselliğin çok yaygın olduğuna dair birçok kaynak bulmak mümkün.  Bunlardan bir tanesi Reşad Ekrem Koçu’nun 1947 yılında ilk baskısını yaptığı “Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri” adlı kitabında benzer hikayelere rastlamak çok mümkün. Son olarak Murat Bardakçı’nın 1992 de yazdığı “Osmanlı’da Seks” isimli kitabının ilk sayfasında şöyle bir cümle karşılar sizi. “…Yaz olunca avradlara, kışın oğlanlara meylet ki, vücutça sağlam olasın. Zira oğlan teni sıcaktır…” Devamını size bırakıyorum.

Bazı araştırma kitaplarından da bahsettik aralarda. Bunlara birkaç örnek daha vermek gerek. Aysun Öner’in kaleme aldığı “Beyaz Yakalı Eşcinseller” adlı kitabı akademik bir kitap. Yüksek lisans bitirme tezinin kitaplaştırılmış hali. İş hayatında eşcinsellerin karşılaştığı sorunlar ve buna karşı geliştirilebilecek stratejiler üzerine hazırlanmış, röportaj ve bazı farklı akademik veri toplama yöntemleri ile bir araya getirilmiş bir çalışma. LGBTİ bireylerin toplum içinde ve iş hayatındaki yerine sosyolojik bir perspektiften bakıyor.

Son olarak Halit Erdem Oksaçan’dan bahsedebiliriz bu alanda. Oksaçan yazdığı üç kitap (Eşcinselliğin Toplumsal Tarihi, Sultanlar Devrinde Oğlanlar ve Hemcinsine Tutkun Bedenler) ile LGBT dünyasına geçmişten bugüne bir ışık tutuyor.

Dünya edebiyatına baktığımızda durum biraz daha umut vaat ediyor. Yazılmış onlarca araştırma ve romana ulaşmak mümkün. Martin Duberman tarafından yazılmış iki başucu kitabından bahsetmek gerek. İlki “Tarihten Gizlenenler”. Antik çağlardan günümüze kadar kadın ve erkek eşcinselliğinin geçirdiği evrimleri tarihsel ve sosyolojik bir bakış açısıyla ele almış çok kapsamlı bir eser. Baskısını bulmak mümkün mü hala bilmiyorum ama ben çok aradım. Yine Martin Duberman imzalı bir başka kitap ise “Stonewall İsyanı”. 1969 yılında New York’da gerçekleşen eşcinsel katliamını olayın tanıkları ile yapılan röportajlarla anlatan kitap aslında büyük bir hareketin hikayesi oldu. 1970 yılında ilki New York’da ölenlerin anısına gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü (Pride) bugün dünyanın birçok ülkesinde Haziran ayı içinde gerçekleştiriliyor ve orada hayatını kaybeden insanlara bir saygı duruşu olarak devam ediyor. Aynı olayları anlatan “Stonewall” film olarak da sinema tarihinde yerini almış durumda.

En önemli eşcinsel yazarlardan bir başkası ise Oscar Wilde elbette. “Dorian Gray’in Portresi – (1891)” ve “Teleny – (1892)” en önemli eserleri bu alanda yazarın. Hatta Teleny için “Gay ilişkinin ve aşkın İncil’i…” benzetmesi yapılır. Fransız yazar Jean Genet’ın kelimeleriyle ortaya çıkan “Çiçeklerin Meryem Anası”  okunması gereken çarpıcı bir roman olmuş. İtalyan gazeteci Marco Politi’nin kaleme aldığı “Eşcinsel Bir Rahibin İtirafları” ise oldukça ilginç anılar bırakacak türden. Bir rahibin 34 yaşında kendisini keşfetmesinin konu edildiği romandan bir ipucu vermek gerekirse rahibimiz bekaretini başka bir rahiple kaybediyor. Sonrası kitabın sayfalarında…

Amerikalı yazar James Baldwin ise “Giovanni’nin Odası” romanında Amerikalı David ile İtalyan Giovanni’nin Paris’te yaşadığı aşk hikayesine değiniyor. Yaşadıkları aşkın toplumsal değer yargıları karşısında yenik düşmesi ve “güvenli” bir hayat sürmek için David’in bir kadınla evlenmesi ve bu çabaların üçünün de trajik bir son yaşamasıyla sonlanan hikayeleri gerçekten okunmaya değer diyebilirim.

Marcel Proust’un “Sodom ve Gomorra’sı” ve Edmund White’ın “Ada Öyküleri’de”  çok önemli kitaplardan sadece bir kaçı. Daha adını buraya sığdıramayacağımız kadar çok LGBTİ temalı kitap var. Kalanları bulmak için sizleri internetin sonsuz derinliğine bırakarak hoşçakalın diyorum…

6. SAYI

HOMOJENOku

İndir