Lola + Bilidikid / En kapsamlı eşcinsel Türk filmi

Kutluğ Ataman’ın ikinci uzun metraj filmi olan Lola+Bilidikid,  49.Uluslararası Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünün açılışını yapan filmdir. Almanya, Türkiye, Amerika ve başka bölgelerdeki başarılı vizyon döneminin yanında, festivallerde de çok ses getirdi.

Hazırlayan: joshua j

Turin, Oslo ve İstanbul’da ödüller kazandığı gibi New York’un The New Festival’inde En İyi Film ödülü ve Berlin Film Festivali’nde de Jüri Özel Ödülü’nü kazandı.

 Almanya’da Türk ve gey olmak; Azınlığın azınlığı…

 Bu filmin benim için en etkileyici yanı; tüm parametreleri, uzantıları ve gerçekliğiyle bu zamana kadar çekilmiş en kapsamlı eşcincel Türk filmi oluşu…

Homofobi, jigololuk, maçoluk ve şiddet ardına saklanan gizli eşcinsellik, cross-dressing, eşcinsellerin gelecek kaygısı, kadının ailedeki önemli yeri, Alman toplumu içerisinde konservatif bir konum alan ilk kuşak Türk toplumu ve Türk aile yapısı içerisine sıkışmış eşcinsellik kavramı… Bu konuların hiçbirini görmezden gelmiyor yönetmen. Ve tüm bu konuları o kadar gerçek bir şekilde ve izleyeni yormadan, tatlı tatlı veriyor ki, “hık” demeden çekiliveriyorsunuz filmin içine…

Her ne kadar filmin ismi Lola ve Bilidikid olsa da aslında filmde ilerleyen beş farklı hikaye görüyoruz. Filmin bir diğer hayranlık uyandıran özelliği de bu aslında. Çünkü tüm hikayeler iç içe geçmiş ve çok doğal bir seyirde veriliyor… Bu hikayelerin bir kısmına değineceğim sadece…

Lola, 15 yıl önce evinden kovulmuş bir Türk genci. Geceleri kendi gibi cross-dress iki arkadaşıyla birlikte gece kulüplerinde kabare şov yapıyor ve sevgilisi Bili ile birlikte yaşıyor. Bili de Türk. Maço ve baskın bir karakter. Aynı zamanda gerçek anlamda bir erkek orospu. Bence filmdeki en önemli anektodlardan biri, Bili’nin Lola’yı ameliyatla kadın olup evlenmeleri için baskılaması. Bili’ye göre bu, sonsuza kadar birlikte olabilmelerinin ve “normal” bir hayat sürebilmelerinin tek yolu. Lola’ya soruyor; “Ya yirmi yıl sonra ne olacak?” Daha sonraki sahnelerden birinde Lola’nın bu tutuma karşı tavrını, masal anlatır gibi verdiği replik çok başarılı. O cevabı yazmayacağım, filmi izleyince “ahan da bu!” dersiniz…

Bu arada Lola, sanki başı yeterince kalabalık değilmiş gibi, hiç haberi olmadığı bir erkek kardeşi olduğunu öğreniyor. Meğer babası onu reddedip evden kovduğu gün karısına bir erkek evlat daha ısmarlamış… Anne de kocasının bir lafını iki etmemiş çok da doğurgan olduğundan Lola’nın ardından hemen Murat’ı doğurmuş… Burayı alaycı bir üslupla yazmamın nedeni bu tür olayların gerçekten de oluyor oluşuna duyduğum tepkidir, yoksa yönetmen tüm unsurları son derece gerçekçi bir dramayla işlemiş, altını çizerek belirtmek isterim…

Neyse, bizim kız tüm saflığıyla kardeşi Murat’ı baskıcı abisinden kurtarıp himayesine almasının, onunla yeniden bir aile kurmanın hayallerini kuruyor… Bu arada Murat da kendi kişisel keşfini yaşamaya başlıyor… Yoksa o da hiç tanımadığı abisi gibi mi çıkacak?

“Sen Bir Denizkızı mısın?”

 Küçük bir Alman kızın bu sözleri, filmdeki iz bırakan, en ironik replik bence… İzlediğinizde “valla haklıymış!” dersiniz belki…

Bu filmi hala izlememiş olan özellikle genç okuyuculara sesleniyorum. Ben LGBTİ’nin harflerinden biriyim diyorsanız bu filmi izlemek yapacağınız ilk iş olsun.

Yönetmen hakkında…

 Kutluğ Ataman, 1961 İstanbul doğumlu film yönetmeni ve çağdaş sanatçı… İlki 1994, sonuncusu 2014’te gösterime giren 5 filmi mevcut. Tüm filmleri dünya çapında bolca ödül almış ve vizyonda da başarılar göstermiştir. Özellikle güçlü karakterleme ve insan doğasını işlemesiyle tanınır. Her biri ses getiren, ulusal ve uluslararası ödüller alan filmleri; Karanlık Sular (1994), Lola+Bilidikid (1998), İki Genç Kız (2005), Aya Yolculuk (2009), Kuzu (2014).

4. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!İndirmek İçin Tıklayın!