Peki, sizin kaçıncı?

Bir dizi tesadüf serisi sonrası karşılaştığımız bir astrolog ve yaşam koçunun söylediklerini düşünüyordum; kahvemin koyu kıvamı ve sigaramın dumanı ile İstanbul’un manzarasız alanlarının birinde otururken. Konuşma esnasında reenkarnasyondan kısaca bahsetti ve bir önceki hayatımda Keşiş, Manastırda bir Rahip ya da askeri bir konumda olduğum için tüm özgürlüklerimin kısıtlandığını bu sebeple bu reenkarnasyonumda tüm bu özgürlükleri tatmak için çok hevesli olduğumu, tabuları sevmediğimi anlatmıştı. Bir yandan mantıklı gelmişti çünkü, hatırladığım kadarıyla defterime karaladığım yazılarımdan biri “Tabuları yıkın yerine gecekondu yapacağız” cümlesiydi.

Reenkarnasyon kısaca; bir önceki hayatının mükafatını, cezasını, eleştirdiklerini, beğenmediklerini, hak ettiklerini, etmediklerini bir sonraki hayatına taşıman ve son reenkarnasyonunda “ben her hayatı gördüm geçirdim, hayat bir parçam ve ben hayatın bir parçasıyım” mantığını kavrayarak bu evrendeki görevini tamamlamak oluyormuş. Kaba hatlarıyla böyle en azından.

Bir önceki hayatın deneyimlerinin bilinci içimizde var olup tekrar dünyaya geldiğimiz bu hayata baktığımızda cezaları veya mükafatları görüyoruz. Bu bağlamda bakarak kendimden bahsetmem gerekirse; demek ki ben bir önceki hayatımda kadınları anlayamayan, anlamak için çaba göstermeyen biriydim sanırım. Ayrıca, bir heteroseksüel ya da gizli eşcinseldim ve bastırılmış duygularım yüzünden etrafımdaki insanlara hayatı zehir eden biriydim? Bu şekilde bakarsak evet, bu hayatımdaki cinsel kimliğim bana mükafat olmalı, en azından ben öyle düşünüyorum. Bunun yanısıra İnsanları anlamak için çaba göstermeyen, düz, sanatla alakası olmayan, kaba saba belki de herhangi bir inanca sıkı sıkı bağlanmış yobaz fikirli gaddar biriydim demek ki.

Bu ihtimalleri düşünmek bile beni üzemeye yetiyor aslında.

İnsandır hata yapar, anlayışsız olur, sinirli olur, kalp kırar, can yakar sonra yaşlanıp yalnız kalınca bunların değerini anlar, aklı başına gelir. Bu insanlardan çok var hatta bazıları kendilerinin şu anda bile farkında değiller. “Şimdi böyle olduğuna bakma gençken bu adam/kadın insanlara kök söktürürdü, yaşlandı burnu sürtünce insan oldu ama iş işten geçti bile!” Konuşmalarına hemen herkes şahit olmuştur.

İşin daha kötü, daha karmaşık, daha affedilmez yanları olduğu fikri ise aklıma işte o manzarasız İstanbul’u izlerken geldi.

Önceki hayatım-hayatlarımda ne kadar feci bir insan olabilirdim;

Atom bombasını Hiroşima’ya atan kişi ben olabilir miyim? Ya da atom bombasını icat eden?

AIDS, Frengi, H1N1 gibi hastalıkları bulan ya da bunların dünyaya yayılmasına sebep olan?

İdam cezası için reşit olmayan birinin mahkeme kararıyla yaşını büyüten?

Farklı dine, dile, ırka sahip olduğu için insanları katleden, sabun yapan, gaz odasına atan?

Kendi rejimlerini dikte etmek için diğer ülkerlere saldırıp yok ettiren?

Teninin rengi farklı olduğu için aynı tuvalete girmeyen biri nasıl mesela?

Alkol kullananları yakalayıp olduğu yerde hemen asan, astıran?

Kardeşlerini boğdurtan?

Köleliği legal sayan, köle kullanan, köle satan?

Cadı avını başlatan, cadı avına çıkan?

Bu liste uzar gider. Kabullenebilir gibi değil; tabii bu hayatımdaki fikirlerime göre. Ama önceki hayatlarım? Belki de bunlardan biriydim ya da bunları destekleyen biri! Çünkü; kötü şeyler yapmak değildir sadece sizi kötü yapan; destekleyenler de, haklı görenler de, içten içe sevinenler de kötüdür aslında…

Hadi onları atlattık nihayet öldük de kurtulduk o kötü insan karakterinden. Bitmedi ki, empati kurmak için görmek, yaşamak gerekiyormuş bu inanışa göre.

Bir sonrakine bakalım beraber?

Yeni hayatımda bedensel engelli mi olmalıyım; empatimin yükselmesi için. Bu olmadığı için bedensel engellileri şu anda anlamayan vicdansız biri miyim? Kim bunu ölçebilir? Körlük? Sağırlık? Dilsizlik? Hepsi birden? (The Miracle Worker filmini izlerseniz eğer böyle bir hayatın zorluğunu anlarsınız ya da La Famille Bélier)

Doğar doğmaz mı ölmeliyim hayatın güzel olduğunu anlamak için? Şu anda kıymetini bilmiyor muyum yani?

Ortadoğu da bir kadın olup, tek suçu sevdiği adamın elini tutmak olduğu için taşlanan biri? Şu hayatımda kadınlara yapılan bu haksızlığı haklı mı görüyorum sanki?

Cinsel kimliği yüzünden etrafındaki insanların taciz ettiği, dayak attığı hatta öldürüldüğü biri? Hande Kader’i hatırlayan var mı?

Akşamları  eve para getirmek zorunda olan küçücük bir sokak çocuğu?

Bu liste de uzar gider. Ve listeyi her uzattığımda trajedi içindeki hayatları anlamayan ya da “bana ne!” diyip geçen biri olmadığımı bilsem de deneyim kazanmak için bunları yaşamam gerekiyor reenkarnasyon inanışına göre.

Tabii ki bir ihtimal zaten bunları yaşamış olmak da var. Ancak, caniler listesi olan ilk ihtimalleri düşündüğümde ve bir sonraki hayatta böyle canilerden biri olma ihtimalini düşününce insanın reenkarnasyon olası gelmiyor.

İhtimaller havuzunda yüzerken ne yapmam gerektiğini anladım aslında bu reenkarnasyonumda ya da aslında bu tezi ortaya atanların ne demek istediğini daha iyi anladım;

Yargıladığın kişi sen olabilirsin; iyi-kötü, saf-içten pazarlıklı, sağlıklı-sağlıksız, empati kuran-empati yoksunu farketmez. Önce anlamaya çalış, dinle hikayesini; sonrasında olmaktan korktuğun caniler listesindeki kişilerden biri ise hayatına dahil etme, uzak dur. Gücün, imkanın varsa bu kötülerin yaptıklarına karşı gel, cesur ol.

İnsanlar beni sevmezler çünkü fikirlerim kötü diyerek daha da derinlere gömülme; her şeyi değiştirebilirsin, çok geç olmadan. Yaşlandığında pişmanım bu yaptıklarıma dememek için şu an çok güzel bir an ve bunu kullan.

Özür dilemekten çekinme veya senden özür dilenmesi gerekiyorsa bunu istemekten çekinme.

Kaba olma, sana kaba davrananlardan kaçma, karşılarında yine nezaketle ama sağlam dur.

Kendini kabullen; ben hayatın bir parçasıyım, hayat benimle bir bütün.

Ve inanıyorum ki; bu şekilde yaşarsam yaşlandığımda kimse benim hakkımda artık burnu sürttü de insan oldu demeyecekler belki de hayat bana; “bu evrendeki görevini tamamladın” diyecek ve ben ihtimaller havuzunda kaybolduğum yeni bir hayatın sorumluluğunu almak zorunda kalmayacağım.

Mutlu reenkarnasyonlarınız olsun…

Hazırlayan: Ümit Gül

12. SAYI

HOMOJENOku

İndir