Pastör Andrew Brunson davası ekseninde mahkemelerin bağımsızlığı

Mahkemelerin Bağımsızlığı ilkesi 

Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılmaktadır ve mahkemelerin bağımsızlığı için Anayasa’nın 138. maddesinde ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar, anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Hakimlerin kararlarını etkileyebilecek tüm makam ve yetkilere korunmuş olması, diğer yargı organlarını da kapsamakla beraber, yürütme organının yürütülmekte olan bir dava ile ilgili bir genelge göndermesi, bir mahkemenin diğer bir mahkemeye kararını etkileme yönünde talimat veya tavsiyede bulunması yasaklanmıştır. Yargı yollarının işlemesi, kararın daha sağlıklı verilmesine ilişkin yüksek yargı yerleri ile ilk derece mahkemelerinin ilişkileri emir ve talimat içermeyen faaliyette, Anayasa ve kanunlarca belirlenmiştir. Yine Anayasa’ya göre görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı veya herhangi bir beyanda bulunulamayacağı belirtilmiştir.

Hakim ve savcılar azlolunamazlar, kendileri istemedikçe Anayasa’da gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz, bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar. Anayasa’nın 139. maddesinde belirtilen bu teminatla beraber hakimlerin, bağımsız karar alabilmeleri için tarafsız, tam bir serbestlik içerisinde, görevlerini yerine getirebilmeleri için kişi ve özlük hakları bakımından da korunmaları gerekmektedir. Ancak Anayasa’da geçen bu teminatların ortadan kalktığı durumlar, bir suçtan hüküm giyme sebebi ile meslekten çıkarmayı gerektirmesi ya da sağlık bakımından görevin yerine getirilememesi, meslekte kalmasının uygun bulunmadığı gibi istisnalardır.

Brunson davası eksininde Hakimler bağımsız mı? Ya da bağımsızlıklarını koruyabilirler mi? 

AY md 138 hükmü gereğince Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Peki Medyada Pastör Brunson davasının etkileri, ekonomik açıdan ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar ve nihayetinde ekonomik açıdan yaşanılan sektörel kriz, enflasyon artışı doğrultusunda herkesin fikrini, en azından sosyal medya üzerinden belirtmesi ve çoğunluğun Brunson iade edilirse ya da tahliye olursa doların düşeceği ve ekonominin rahatlayacağını belirtmesi, hakimlere görülmekte olan bir davayla ilgili verilen telkin değil mi? Bu davaya bakan hakimlerin vicdanlarının ne ölçüde rahat olduğu bu eksende bakıldığında tartışılır. Var olan yargılama sürecinde öncelikle Türk Hukuku’nu uygulamaları gerektiği doğrultusunda hakimler bağımsız bir şekilde Türk hukukunu uygulayabilir mi? Yasamanın yürütmenin sanki yargı yetkisi kendilerindeymiş gibi fikir beyan etmeleri yargının bağımsız olduğunu gösterir mi? Tanık beyanlarının medya organları tarafından mahkeme kararını vermeden kamuoyuyla paylaşabilmeleri kanaatimce yargının bağımsızlığını etkileyecek eylemlerdir. Davayla ilgili Hakimler ya da savcılar televizyon izlemiyor, sosyal medya hesabı kullanmıyor olabilirler mi? Davanın sonucunda ekonominin yolunda ilerleyeceğini herhangi bir vatandaşın herhangi bir şekilde beyan etmesi yargının bağımsızlığını, hakimlerin vicdanlarını etkileyebilir. Benim merak ettiğim Brunson Davası’nın sonucu değil Türk yargısının bağımsızlığını bu davada nasıl koruyacağız.

Kanaatimce dolar ne kadar artarsa artsın; Türk yargısının bağımsızlığı, Türk devletinin egemenlik hakları hepsinden daha önce gelmeli, her birey yargının bağımsızlığı için bireysel duruş sergilemelidir!

Ve son olarak; Günün birinde yargının bağımsızlığına gerek duyacaklar ve keşke gerçekleştirseydik diye hayıflanacaklar! Yargıç bağımsızlığı yargıçlara tanınmış bir ayrıcalık değil de kendimize tanıdığımız bir gereksinim olduğunu fark edeceğiz!

Geçtiğimiz günlerde Pastör Brunson davası sonuçlandı. Daha önce tanıklık yapan üç tanıkta, mahkemeye sundukları beyanları değiştirerek iddialarından vazgeçtiler. Davanın tanık isimlerinden Levent Kalkan 15 Temmuz’da bazı askerleri Brunson’un evinde gördüğünü ve bu bilgiyi Yılmaz Demircan’dan duyduğunu söylemişti. Kalkan ve Demircan duruşmada yüzleştirildi. Levent Kalkan söylediklerinin yanlış anlaşıldığını, fetöcü askerleri gördüğünü söylemediğini söyledi.

Karar: cezası 3 yıl 1 ay 15 güne indirilen ve adli kontrol şartları kaldırılan Brunson, cezaevinde kaldığı süre de göz önünde bulundurularak tahliye edildi. Hakkındaki ev hapsi ve yurt dışına çıkış yasağı kaldırılan Brunson Türkiye’den aynı gün ayrıldı.

Gerek AİHM gerekse de AYM gizli tanıklığı hukuka aykırı bulmayıp, hükmün sadece gizli tanık beyanına göre şekillenmesi halinde adil yargılanma hakkının ihlali kararı vermektedirler. Brunson davasında karar duruşmasından önceki duruşmalarda adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir dersek haksız sayılamayız. Gizli tanıkların beyanları doğrultusunda son duruşmaya kadar Brunson aleyhine şekillendiği dava sürecinden anlaşılır nitelikte olup bununla beraber tanık ifadesinin değiştirilmesi Türk Hukukunda Yargıtay kararlarında iftira suçunu oluşturmakta ve mahkemeyi yanlış yönlendirmektir. Biz tanığın yanlış anlaşıldığını kabul etsek bile mahkemede tanığa, tanıklığın öneminin hakim tarafından anlatılarak, yemin etmesi istenerek tanığın yeminden çekinmesi hallerinde aleyhine sonuçların doğduğunu bildiğimiz için ve muhakeme hükümleri gereğinde hakimin tanıklara ilgili maddeler hakkında bilgi verdiğini göz önüne alırsak yalan yere tanıklık, iftira suçunu oluşturacaktır. Peki bu konuda, tanık beyanını değerlendirmede serbest, vicdani kanaatlerine göre hareket edecek hakimlerin daha özenli davranmaları gerekmez miydi? Peki Brunson davasında tanık beyanını geri çekmeseydi?

Hazırlayan: Evrim Paris

12. SAYI

HOMOJENOku

İndir