Röportaj: Nuri Harun Ateş

2002 yılında 5. Sokak Tiyatrosu ile sanat yolculuğu başlayan Nuri Harun Ateş, yıllar geçtikçe sahne sanatlarındaki donanımını genişleterek yoluna başarılı bir şekilde devam eden sanatçılardan. Ender rastlanan ses rengiyle, farklı kostümleriyle ve özgün tavırlarıyla izleyicinin içine giren, izleyiciyi içine çeken bir sanatçı. Homojen Dergi’de yer alması gerektiğini düşünerek kendisine ulaştım ve röportaj sorularımı yönelttim. Sizleri bu harika röportajla baş başa bırakıyorum.

Hazırlayan: İlker Bozkurt

 

Ben seni ilk defa 2015 yılında düzenlenen 11. Hormonlu Domates Ödülleri’nde tanıdım. Muhteşem bir kapanış olmuştu. Tiyatro, Müzikal, Opera geçmişinin ardından her türden şarkılar söylüyor olman dikkatimi çeken ilk noktaydı. En başa saralım, Tiyatro’ya başlamaya nasıl karar verdin? Bu başlangıç aşamasında ailenden destek gördün mü?

Ben yolda, çalıştığım yerde, okulda, durmadan şarkı söylüyordum. Geldiler buldular beni. Yani gözüm sahnedeydi hayatıma çektim diyelim. Ailem uzun bir süre istemedi ama sonra pes ettiler ve zamanla başka bir alanda mutlu olamayacağımı anladılar, tabii hiç bıkmadan usanmadan binlerce kez anlattıktan sonra 🙂 Aile dediğin zehirli bir organizmaya dönüşebiliyor bazı hayatlarda ama dedikleri gibi seni öldürmeyen güçlendiriyor.

 

Türkiye’de olduğu kadar Avrupa ülkelerinde de birçok oyun ve etkinlikte sahne alıyorsun. Avrupa kapılarını nasıl araladın?

Beni çalıştığım yerde bulan Murat Daltaban‘dı ve onun sayesinde ilk oynadığım oyun Mustafa ve Övül Avkıran’ın yönettiği “Neos Cosmos” oldu, orada ilk defa bir kontrtenor olarak sahneye çıktım. Tabii okul gibiydi aynı zamanda, kadroda Derya Alabora, Ayşe Selen, İhsan Kılavuz, Sema Moritz, Serkan Altunorak, Şehsuvar Aktaş, Murat Daltaban ve tabii Mustafa ve Övül Avkıran vardı. İlk gittiğimiz Zürih Uluslararası Tiyatro Festivali’nin performans ödülünü kazandım ve izleyiciler arasında olan Zeynep Yerdelen’in bursuyla İsviçre’de okumaya başladım. Resmen topluca hayatımı değiştirdiler, minnet doluyum. Sonra Mustafa ve Övül Avkıran’ın “Aşhura” projesiyle yıllarca tüm Avrupa’da sahne aldık. Ve sonra İsveç Kraliyet Tiyatrosu, Danimarka Hotel Pro forma, Hollanda Rotterdam Opera Günleri, Almanya Freiburg Devlet Tiyatrosu ve Avrupa Şatolar birliği bünyelerinde çok sayıda gösterilerim oldu.

Görünürlüğü oldukça önemsiyorum. Cesur bir sanatçısın. Hem LGBTİ+ organizasyonlarında yer alıyorsun, hem de tavrın, duruşun, kostümlerin birçok kişiye göre aykırı sayılabilir. Kontrtenor oluşun bile belki bu topraklarda ötekileştirilmene sebep. Bu cesareti neredeyse hiçbir sanatçı, şarkıcı gösteremiyor. Öncelikle cesaretinden dolayı seni tebrik ediyorum. Bu cesaretin kaynağı nedir? Bu cesareti sence diğer şarkıcılar, sanatçılar neden gösteremiyor olabilir?

Diğerlerini bilemiyorum, herkesin kendince önemli engelleri, nedenleri vardır, böyle bir dünyada gayet anlaşılabilir bir şey bu. Bana gelince hiç cesaret diye, cüret diye düşünmedim. Olduğum gibi çıkıyorum karşılarına çünkü “beni” sevsinler istiyorum. Onlar için hazırlanmış bir imajı sevmeleri benim için hiçbir şey ifade etmez çünkü. İzin verildiği kadarına, uygun görüldüğü kadarına hiç razı olmadım, çocukken de şimdi de. Ama içlerinde ama dışlarında benim gibi olan koca bir kalabalık var biliyorum. Onlara da kendime de bu şekilde yalnız değiliz diyorum sanırım.

 

Tam da bu noktadayken Türkiye TV sektörü ve medyasını sormadan geçmeyeyim. Seni TV programlarında da zaman zaman görebiliyoruz. Son yıllarda aykırı sanatçılar TV programlarında da sansürlenir oldular. Sen bu konuda hiç sansüre maruz kaldın mı?

Bildiğim kadarıyla hiç maruz kalmadım. Ama ülkeyi bilirsin sana sansür uygulayan yüzüne söylemez ki :))

 

Gelelim “Dar-ül Love” performansına. Bu performans Türkiye’de bir ilkti. Bir grup tarafından linçe bile uğramıştın. Nefreti bir kenara koyarsak performansın oldukça konuşulmuş ve beğenilmişti. Bu performans, hayatının geri kalanı için nasıl bir etki yarattı?

“Dar-ül Love” dönemi masal gibiydi benim için. Kalbimde ne kadar kırık varsa onlarla birlikte sahnedeydim. Murat İpek’in büyülü, muhteşem metni ve Ali Cem Köroğlu’un rüya gibi tasarladığı sahne, kostümler, ışık, reji ve tabii Kapsül’ün bestelediği elektro-opera türünün ülkedeki ilk ve şimdilik son örneği. Ne diyeyim ki, öldürüleceğimi bilsem bile yapacağım bir işti ve de yaptım. İyi ki de yapmışım.

Her röportajda sorulan sorulardan farklı olsun istiyorum benim sorularım. Örneğin Rukiye’yi sormak istiyorum sana. Nasıl da güzel, sanırım Persian. Ben de kedilerimle beraber yaşıyorum ve hayatımda oldukları için oldukça mutluyum. Rukiye ile ne zaman ve nasıl tanıştınız? Beraber yaşamaya başladığınız ilk günlerinizi anlatır mısın?

Ben Rukiye’mi 1 yaşındayken sahiplendim, terkedilmişti. İlk günlerimiz çok zordu hatta ilk 6 ay. Evimin onun evi olduğuna ikna olana kadar canıma okudu sonrasıysa aşk, anlatılmaz bir sevgi, tabii bunlar benim duygularım, bence o bana katlanıyor öyle bir hali var ?

 

İlk albüm birçok kişiye göre oldukça gecikmiş fakat çok da sevilmişti. İlk albümden sonra şu sıralar ikinci albümü soranlar mutlaka oluyordur. İkinci albüm çalışmaları var mı?

Çok kısa bir süre sonra yepyeni bir şarkıyla tekrar buluşacağım dinleyiciyle. Sürpriz bir düet bu. Bana “ölsem de gözüm açık gitmez artık” dedirten bir düet. Sözleri Çağlar Yerlikaya, bestesi bana ait, düzenlemesi ise Ogün Dalka. Düeti kiminle yaptığımsa sürpriz tabii.

Okul dönemi bandodaki zil çalan çocuktan Türkiye ve Dünya’nın diğer ülkelerinde sahne alan Nuri Harun Ateş’e geçen bu sürede senin başarın ve yeteneğin dışında sana en çok destek veren kimlerdi? Bu noktaya gelene kadar köstek olanlar da oldu mu?

O kadar çok kişi yanımda oldu ki saymakla bitmez ama özellikle Annem elimi hiç bırakmadı. Köstekler yahut yavaşlatanlar oldu tabii ama onlardan da çok şey öğreniyor insan. Hepsi hikâyenin bir parçası sağ olsunlar.

 

2015 yılı itibariyle İstanbul Onur yürüyüşleri valilik tarafından engelleniyor. Hatta 2018 yılında Ankara Valiliği tüm LGBTİ+ etkinliklerini süresiz yasakladı. Türkiye’de homofobinin, transfobinin geldiği son nokta anlatılır, açıklanabilir cinsten değil. Bu yasaklamalara, engellemelere karşı senin düşüncelerini de almak isterim.

Üzgünüm, kendi alanımda elimden geleni yapıyorum bir de şuna inanıyorum temel insan hakları ama öyle ama böyle geri alınacaktır. Bu engeller var olan koca bir kitleyi yok sayabilir ama yok edemez. Varız işte bugün olmasa yarın yürürüz zaten hepimiz sokaklarda yan yanayız, hiçbir farkımız yok birbirimizden. Belli ki ülkemizde çok yavaş olacak bu yan yana oluşu kabullenmek ve keyfini çıkarmak ama kaçınılmaz bu, kesinlikle olacak.

 

Türkiye’deki LGBTİ+ aktivizmini nasıl değerlendiriyorsun? Gözlemlediğin eksikler nelerdir?

İnsan doğası, egosu izin verdiği kadar mücadele içinde, bu her alanda, her harekette böyle. Tüm elini taşın altına koyanlar çok değerli hele ülkemiz şartlarında. İyi ki varlar.

 

Konserlerin bildiğim kadarıyla devam ediyor. Seni seven ve takip edenler için yeni dönemde hangi konserler var? Farklı projeler var mı?

Yeni projem “Barok Masallar” devam ediyor tabii konserlerim de. Önümüzdeki konser tarihleri; 21 Kasım Çarşamba DorockXL Kadıköy, 5 Aralık Çarşamba DorockXL Beşiktaş.

 

Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederim.

Ben de size güzel sorularınız için teşekkür ederim.

12. SAYI

HOMOJENOku

İndir

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 12. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.