Röportaj: Atilla Gündoğdu

Fotoğraf: Oytun Pank

1983 İstanbul doğumlu olan Atilla Gündoğdu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Opera bölümünden 2011 yılında mezun olmuştur. Birçok koroda ve operada yer almış, kendi oyununu yazıp yönetmiş, aynı zamanda birçok tiyatro oyununda rol almıştır. Fazıl Say´ın kuruculuğunu ve genel sanat yönetmenliğini üstlendiği Nazım Hikmet Korosu´nun hem yönetiminde bulunup operasyon sorumlusu olarak hem de koro şarkıcısı olarak çalışmalarına devam etmekte ve aynı zamanda sanat ile kurumsal eğitimi birleştiren atölyeler tasarlayıp, eğitimlerini Diem Akademi bünyesinde vermeye devam etmektedir.

Hazırlayan: İlker Bozkurt

 

Grup Opal ve Lambda ile yani dolayısıyla LGBTİ bireyleri yansıtan tiyatro ve müzikal çalışmalarda yer aldınız. Bu çalışmalardan ve sonuçlarından bize bahseder misiniz? Ne gibi kazanımlar sağlandı, merak ediyorum.

Grup Opal ile tanışmadan önce Trans bireyleri tanımıyordum ve açıkçası çekiniyordum. Nasıl çalışırız anlaşabilir miyiz? Beni aralarına alırlar mı? diye düşünüyordum. Tanımadıklarım konusunda çok aceleci davrandığımı farkettim. Çalışmalara başladığımız ilk provalardan bugüne kadar samimi ve güzel bir aile içinde buldum kendimi. Grup Opal´in kuruluş amacı da ilgimi çekti. Çünkü kurucusu ve oyun yazarı/yönetmeni olan Dilruba Saatçi´nin planladığı üzere lgbti bireylerinin çektiği sıkıntıları başlık edinmek yerine “biz de varız, bu hayatta söyleyecek sözümüz var!” diyerek varoluşlarına kendi bakış açılarından bakmayı hedefliyorlardı. Bu bana çok samimi geldi. Burada yaşadığım en büyük tecrübe benim açımdan kendi varoluşunu hiçbir etiketle sınırlandırmadan yaşamak ve sadece “ben de varım!” demek oldu. Bence Lgbti bireyleri açısından da en büyük kazanım, sahnede bir trans kadın oyuncunun bir kadın karakteri canlandırarak sahne sanatlarının içinde varolması diyebilirim. Grup Opal ile provalarda yaptığımız çalışmalarda ses eğitmeni olarak ilk grup derslerimi gerçekleştirdim. Bunun ardından Lgbti bireyleri ile birikimimi eğitmen olarak paylaşmaya devam etmek istedim ve Lambda İstanbul bünyesinde bir müzikal Atölyesi gerçekleştirdik.

 

Sanat sizce LGBTİ mücadelesi içinde hangi konumda? Ve son dönemdeki ülkenin durumu göz önüne alındığında LGBTİ’ler Türkiye’deki sanatın neresindeler?

Sanat cinsiyetsizdir. Ne yaratıcısı ne de performe eden kişi açısından böyle bir ayrım olmadığını düşünüyorum. Konuya lgbti olarak bakmak yerine bir insanın sanat üretimi içerisinde ne yapmak istediğine bakmak gerekiyor.

Sanat cesaret ister. Bence Lgbti bireyleri, varlığını yaşama  sırasında zaten samimi bir cesaret gösteriyorlar. Geriye kendilerini sanat eğitimi konusunda geliştirmeleri ve donanımlı bir birey olarak sanat projelerinde cesaretle bulunmaları kalıyor. Tüm bunların sonucunda yaşadıklarına ve gözlemlediklerine kayıtsız kalmayacağını düşünüyorum.

 

Türkiye’deki sanat konumunu değerlendirir misiniz? Neresindeyiz, eksikler neler?

Bence kendini tanımayan ve kendisini kabul edemeyen kalabalıklar içerisinden sanat üretimi beklemek doğru olmaz. Kişi önce kendisini tanımalı ve kabul etmeli. Ardından bu yaşamda söyleyecek sözü olmalı. Fakat çoğu kişinin değil bunu söylemeye çoğu zaman dinlemeye cesareti olmuyor. “Cesaret tek bir ses ile başlar” der Ariel Dorfman. “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler” oyununun ilk cümlesidir bu. Ya o tek sesi siz çıkaracaksınız yada o sesten ilham alarak kendi sesinizi çıkaracaksınız. Türkiye´de sanat, bu gerçekleri kabul ettiğimizde daha iyi bir noktaya gelecek diye tahmin ediyorum. Şuan sayımız çok az, yine de umutsuz değilim.  Prodüktörlerin de daha girişimci ve cesaretli olması gerekiyor. Yapımcıların risk almaması sonucu birbirine benzeyen projelerin ortaya çıkması olasılık dahilindedir. Aynı zamanda sanat projelerini izleyip, değerlendirebilecek bilgiye sahip seyircilerin çoğalması gerekiyor.

 

Fazıl Say’ın kurucusu ve genel sanat yönetmeni olduğu Nazım Hikmet korosunda yer almak size ne hissettiriyor?

Fazıl Say, onunla çalışmak bizler için çok keyifli. Genç insanlara elinden geldiği kadar destek oluyor. Bu koroya girmem ve kuruluşunda bulunmam Fazıl Say´a attığım bir mesaj ile gerçekleşti. Koronun hem kurucu yönetiminde hem bariton olarak koroda görev alıyorum.  Korolarda şarkı söylemek, benim için bir bütün ile birlikte tek bir amaç için şarkı söylemek. Solist eğitimi almama rağmen korolarda bu yönümü dengeleyip, birlikte müzik yapmanın keyfine varıyorum. Bunun gerçekleşmesine vesile olduğu için de Fazıl Say´a teşekkür ediyorum.

 

Alanında Türkiye’deki ilk sendika olan Oyuncular sendikasının bir üyesi olarak sendikanın hak mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sahne sanatları ile ilgili çalışanlar için genelde iki yargı vardır. Ya çok para kazanıyorlar derler ya da hiç paraları yok sefil bir hayat sürüyorlar. Aslında ikisi de değil. Zira bizler sanat işçileriyiz. Çalışıyoruz, emek veriyoruz ve her çalışan işçi gibi bizim de haklarımız var. Yıllarca bizleri siz sanat yapıyorsunuz, sanat para ile ölçülmez deyip bu haklarımızı unutturmaya çalıştılar. İşverenler işçi kelimesini “sanatçı” kelimesi ile yanyana getirmemeye çalıştı. Oyuncular Sendikası sinema, tv, mikrofon ve sahne işçileri için 2011´de kurulmuştur. Sendikanın amacı, öncelikle oyuncuların hakları konusunda onları bilgilendirmek ve yönlendirmektir.

 

Ekonomik ve sosyal haklarını kazanmak için harekete geçen ve bunun mücadelesini veren oyuncular, sendikanın kurulduğu 2011 yılından bugüne ne gibi kazanımlar elde edebildiler?

Kurulduğu 2011´den bu yana sendikamız başarılı sonuçlar elde etti. Daha önce bizim meslek tanımlarımız yoktu ve bu çok komik bir durumdu. Sendika kurulur kurulmaz opera, dans, oyuncu, seslendirme oyuncusu ve figüran meslek tanımları yapıldı.

Setler ve sahneler az tehlikeli sınıftan tehlikeli sınıfa alındı. Bu da iş güvenliği konusunda alanımızda ciddi çalışmaların başlamasına vesile oldu.  Aynı zamanda çocuk oyuncular için geçtiğimiz yıl iş kanununa yeni bir madde eklendi. Çocuk oyuncular artık çıkarılacak yönetmelik kapsamında çalıştırılabilecek. Sendikanın en önemli kazanımlarından biri budur. Aynı zamanda haksızlıklara uğrayan oyunculara hukuki danışmanlıklar sayesinde birçok kişinin sorununun çözülmesini sağladı.

 

Aynı zamanda eğitmensiniz, eğitmenlik rolünüzde ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

Eğitmenlik beni en çok geliştiren deneyimlerimden. Bilgimi paylaştıkça büyüyor, gelişiyorum. Çünkü anlattıkça ve eğitmenlik yaptıkça farklı insanlarla tanışıyorum ve hepsine ulaşacak bir yol bulmak için çalışıyorum. Ülkemizde özellikle sahne sanatlarında eğitmenlik bir can kurtaran simidi gibi görülüyor. Bu aslında işleri daha da çıkmaza sokuyor. Çünkü henüz tecrübe kazanmamışken eğitmen olmak  ya da gerçekten birine bilginizi aktarmak konusunda bir niyetiniz yoksa öğrencilerinize faydadan daha çok zararınız dokunuyor. Bunu konservatuvarların egosuyla yüzleşememiş ve öğrencilerinde ciddi travmalara yol açan eğitmenlerden de gözlemledim. Kendime bir soru sordum; “Gerçekten öğretmek istiyor muyum?” 3-5 yaş arası çocuklarla anaokullarında, tiyatro öğrencileriyle kurslarda, kurumsal çalışanlarla atölyelerde bunu  deneyimledim. Anladım ki öğretmek ile sahnede olmak benim için benzer özellikler taşıyor. İkisinde de hedef söyleyeceklerini aktarmak, ulaştırmak. Hiç şarkı söylememiş birisiyle çalışarak onun bu konuda özgüveninin yerine geldiğini gözlemlemek de ayrı bir keyif veriyor. Bu aşamadan sonra kişi sosyal hayatında kendini daha iyi ifade ediyor. Şuanda 3-5 yaş arası çocuklar ve velileriyle drama ağırlıklı solfej eğitimi veriyorum ve Semaver Kumpanya´da oyunculuk atölyelerinde ses eğitmenliği yapıyorum. Aynı zamanda özel öğrencilerimle beraber şan derslerine devam ediyoruz.

 

Kar Konferansı´16 adlı projede bir kadın karakteri canlandırıyorsunuz. Bu oyundaki canlandırdığınız karakteri anlatır mısınız?

Kar konferansları´16; “Özdeki Güç” temalı, birbirinden eğlenceli üç karakterin sunumuyla gerçekleşen interaktif bir konferans. Yarım mask (Comeddia del´arte) tekniği ile gerçekleştirdiğimiz sunumda, Dünyanın en ünlü ses eğitmeni Lal Hanımı canlandırıyorum. Lal hanım karakterini çıkartırken oldukça heyecanlıydım ve sahnede bir kadın karakteri canlandırmak konusunda endişelerim vardı. Çünkü bir erkek kadın karakterini yaşatırken biraz çizgiyi aşarsa abartılı ve avam durabiliyor. İlk oyunumuzu oynadıktan sonra “Sahnede bir hanımefendi gördük.” eleştirileriyle rahatladım. Bu bugüne kadar aldığım beni en mutlu eden eleştiriydi. Lal Hanım ile bir bütün olduk. Maskı taktıktan sonra, artık Atilla´yı uğurluyor ve Lal Hanımı ağırlıyorum bedenimde. Lal Hanım benden daha sakin ve sabırlı bir karakter. Bense tam tersi çok heyecanlı ve sabırsızımdır. Ondan öğreneceklerim var. Bu karakteri canlandırırken kadınların özellikle topuklu ayakkabı konusunda ne kadar sıkıntı yaşadıklarını da görmüş oldum.

 

“Ses çıkart” isimli atölyenizden bahseder misiniz? Neyi amaçlıyor?

Ses Çıkart; eğitimim ve gözlemlerim sonucu oluşturduğum, her insanın ses çıkartabileceğini ispatladığım, ses çıkartmak için gerekli fiziksel ve piskolojik hazırlığın yeterli olduğunu gördüğümüz bir grup atölye çalışmasıdır. Atölyenin birinci bölümünde ses ve nefes tanımlarını, fiziksel sistemin nasıl çalıştığını görüyor ve uyguluyoruz. Dolayısıyla önce kendimizi tanıyor ve ses çıkartıyoruz. İkinci kısımda ise topluluk ile birlikte şarkı söylemenin yani  ses çıkartmanın tanımı yapıyor ve uyguluyoruz. Atölyenin sonunda herkes ses çıkartmış hatta topluluk olarak birlikte farklı sesler çıkartmış oluyoruz. Bu atölyede, kendimizi tanımaya başladıktan sonra ilk işimizin önyargılarımızdan kurtulmamız gerektiğini katılımcılara gösterip, bunu deneyimlemelerini sağlıyorum. Atölyenin sonunda bir kez daha anlıyorum ki herkes ses çıkartabilir yeter ki söyleyecek sözü olsun.

 

Atilla Gündoğdu’nun içinde bulunacağı yeni projeler var mı?

Geçen yıl başladığım “Akustik Hikayeler 90´lar” isimli bir konser projem var o devam edecek. 1990´lı yılların tanıdığımız hatta anılarımızın olduğu şarkılarla bir hikayenin anlatıldığı akustik konser. Bunun dışında bu yıl sunum tekniği çok farklı olacak olan bir klasik müzik konseri ve geçen yıl ananemin anısı için tasarladığım, onun bana öğrettiği Rumeli Türkülerinden oluşan bir konser projesinin hazırlıkları devam ediyor. Bunların dışında Kar Konferasları´16 İstanbul Film Müzikleri Orkestrası ile ortak bir tiyatral konser gerçekleştirecek. Aynı zamanda Fazıl Say ile beraber gerçekleştireceğimiz solo projeler planlanıyor.

 

Atilla Gündoğdu’nun önümüzdeki süreç içinde hedeflerinde neler var?

Biriktirdiklerimi uygulayabileceğim farklı projeler tasarlamak ve beni geliştireceğine inandığım sahne eserlerinde şarkı söylemek istiyorum. Bunun dışında işletme yüksek lisansa devam ediyorum. Sahne sanatlarının gelişimine yardımcı olacak sistemler üretmek ve sektörün gelişimine katkıda bulunmak istiyorum.

6. SAYI

HOMOJENOku

İndir