Röportaj: Meltem Arıkan / Siber kaosun kutsal kitabı: Erospa

Fotoğraf: Erbil Balta

Yazdıklarıyla okuru yükselten, yönetimleri ise rahatsız eden Meltem Arıkan yeni romanı Erospa ile fantastik edebiyata adım attı. Romanlarında süregelen kaosu Erospa ile yıldızlararasına salan Meltem Arıkan’la romana en yakışır şekilde, internet aracılığıyla konuştuk. Artık Türkiye’de yaşamadığı için yüz yüze görüşemediğimiz Meltem Arıkan, Erospa ile çizilen sınırların “hiçliğine” yaptığı vurgularla, siber röportajımızın asıl “varlık” olduğunu görmemizi sağladı.

Hazırlayan: Mahir Bora Kayıhan

12 sene önce Yeter Tenimi Acıtmayın ile Türk edebiyatının göbeğine attığı ensest gerçeği romanın toplatılmasına, ardından tekrar salıverilmesine neden olmuştu. Aynı roman ile Türkiye Yayıncılar Birliği’nden ‘Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’nü alan Meltem Arıkan ardı ardına yazdığı kitapları toplatılmasa da hep belli bir kesimi rahatsız etti. Oyunlar yazdı, oyunları rahatsız etti. Makaleler kaleme aldı, rahatsız etti. Düşündü, rahatsız etti…

2000’lerin sonuna doğru yayımlanan Umut Lanettir adlı romanı ile ilk kez konuşma (röportaj yapma) şansı yakaladığım Meltem Arıkan, kanımca bu sınırlara fazla gelen, fazla derin düşünen kadın edebiyatçılarımızdan.

Zamanında Everest Yayınları’ndan çıkan Umut Lanettir büyük heyecanla okuduğum ve kitaplığımın en özel kitaplarından biri olarak edebiyat serüvenimde yer almış oldu.

Bu arada itiraf etmeliyim ki, Meltem Arıkan’la Umut Lanettir üzerine yaptığım röportaj ise edebiyat alanında en sevdiğim röportajlarımdan oldu ve internet ortamında en çok okunanlar arasına girdi.

Yıllar geçti… Meltem Arıkan’dan yeni kitaplar okuduk, oyunlar izledik…

Ve derken Erospa geldi. Bambaşka bir Meltem Arıkan’ın habercisi niteliğindeki roman aynı zamanda ülkemizin fantastik roman eksikliğine de cevap veriyordu. Kadın kalemin özgür kaldıkça çok güçlü sesler verebildiğine bariz bir örnek olan Erospa, okurun günümüz kaosuna yakışır bir roman okumasını sağladı.

Hal böyle olunca, ülkemizde Meltem Arıkan gibi kadın edebiyatçıların sayısı bir elin beş parmağı kadar bile olmadığından, yazdıkları onları daha bir önemli hale getiriyor.

Salt bir şekilde günümüz çerçevesinde ilişkileri, aşkları, düzeni, kaosu işleyen yazarların bir adım daha ileri gitmeleri gerektiğini düşünen bana seslenen ilk isim, Meltem Arıkan oldu.

Erospa ile yakından ilgilendiğim fantastik edebiyata güçlü bir imza atan Meltem Arıkan, bana bir kez daha O’nu takip etmenin keyfini yaşattı.

Bu ülkenin edebiyatını elimden geldiğince ve desteklendiğim ölçüde takip etmeye ve okurlara duyurmaya çalışan bir gazeteci olarak, günün birinde tüm kitapları üzerine yaptığım söyleşilerin toplandığı bir kitap çıkarma hakkım olsa, bunu Meltem Arıkan’dan yana kullanırdım.

Meltem Arıkan ve fantastik edebiyat! Okurları her romanıyla sarsan bir edebiyatçısınız, ama sizden fantastik bir roman geleceği aklımın ucundan geçmezdi. Bu süreç nasıl gelişti?

Dürüst olmak gerekirse “Özlemin Beni Savuran” isimli romanım bittikten sonra bana, “Bir gün fantastik roman yazmayı düşünür müsünüz?” diye sorsaydın, sana yanıtım “hiç sanmıyorum” olurdu… Diğer romanlarımda da küçük küçük fantastik öğeler olmasına rağmen fantastik roman yazmayı düşünmemiştim. Aslında son bir roman daha yazıp bir daha da roman yazmama kararı almıştım. O nedenle de, daha çok yurtdışında yayınlanmak üzere makaleler yazmaya ve sosyal medya aracılığı ile değişen iletişim biçimlerini ve bunların yarattığı yeni algıyı anlamaya ve anlatmaya odaklanmıştım. Erospa, tam o dönemde oluşmaya başladı ve işin açıkçası ben de kendimi romanın içinde buldum diyebilirim.

Peki, bu bir risk değil miydi? Kemik okuyucunuzu kaybetmek gibi…

Tabii ki bu bir risk, ama daha önce de söylediğim gibi Erospa benim son romanım olacaktı.

Olacaktı! Demek ki olmayacak ve sizden yeni romanlar okuyacağız…

Evet, fikrim değişti, bugünlerde yeni romanım “Şeker”i yazmaya başladım… Riskin farkındaydım, ama Erospa’yı başka türlü yazabilmem mümkün değildi. Romanım çıktığında senin deyiminle kemik okuyucularımın yorumlarını çok merak etmiştim, neyse ki şimdiye kadar hiç olumsuz bir geri dönüş almadım.

Erospa’ya geçmeden önce biraz sizden konuşalım mı? Gerçi kendini “romanların dışında” anlatmayı sevmeyen bir yazarsınız, ama Erospa bana bu hakkı verdi! Çünkü Erospa’da en özeliniz, günlüklerinizden bölümler var… Romana günlüğünüzden bölümler eklemeye nasıl karar verdiniz?

Erospa biraz kendi kendini yazdıran ve hatta bana kendini dayatan bir roman oldu. Erospa’ya ilk başladığımda Türkiye’de yaşıyordum ve romanın içinde günlükler yoktu. Romanı yazma sürecimde sevgili Pınar Öğün’ün ısrarları üzerine “Mi Minör”ü yazdım. Oyun sahneye kondu, oynandı ve bitti. Daha sonra “Mi Minör” hedef tahtasına oturtuldu ve hayatımız yazdığım absürt tiyatro oyunundan daha absürt bir hal aldı. İşte o, en ufak absürtlüklerin bile aleyhimizde delil olarak kullanıldığı absürt günlerde, önce Erospa’yı silmek zorunda kaldım, sonra da bir gecede bir bavulla Galler’e gittim. Galler’de yaşamaya başladıktan sonra Erospa’yı silmenin acısını da hep içimde taşıdım ve en sonunda romanı tekrar yazma kararı aldım. Ancak bilgisayarın başına oturduğumda roman değil de günlük yazarken buldum kendimi… Bir yazar romanını yazarken eş zamanlı olarak o sırada yaşadıklarını da romana koysa nasıl olur diye düşündüm. Sonra da “neden olmasın” dedim. Aslında günlükler romanın içinde yer aldığından çok daha ayrıntılı ve uzundu, oldukça kısalttım. Aslında sırf günlüklerden bile bir kitap olabilirdi.

Sizi yakından takip eden biri olarak son dönemlerde yaşadıklarınız açıkçası yazım dünyanızı olumsuz etkileyecek diye düşünüyordum. Aksine bu sürecin sizi olumlu bir şekilde beslediğini gördüm…

Ben kaostan beslenen bir yazarım. Huzurlu ve sakin ortamlarda yazmam mümkün değil. Roman yazarken bir yandan televizyon açık olmalı, bir yandan müzik çalmalı. Hatta yazdığım ortam kalabalık olur ve sohbet edilirse çok daha mutlu olurum. Belli ki bu alışkanlık bende çok yerleşmiş ve yaşamım kabusa dönüştükçe ben daha çok üreten bir yazar oluyorum. Bir de bu süreçte yaşamla aramdaki dengenin ancak yazarak oluştuğunu anladım. Ayrıca yazmayı bıraksaydım eğer, bu toplumsal şizofreni içinde akıl sağlığımı koruyamazdım.

Romanları kadar oyunları da başına dert olan bir yazar olarak, üretim sürecinizin denetim altında olduğunu hissettiğiniz oluyor mu?

2004 yılında dördüncü romanım “Yeter Tenimi Acıtmayın”ın yasaklanmasından itibaren denetim altında olduğum hissi sinsi sinsi beni takip ediyordu, ancak üretmemi engelleyecek noktaya hiç gelmemişti. Arada sırada öfkelendiğim oluyordu, ama daha sonra geçiyordu bu his. Ancak Mi Minör’den sonra yaşadıklarım benim için son nokta oldu. O nedenle de Galler’e yerleştim.

Artık Türkiye’de yaşamıyorsunuz… Böyle bir karara zorlanmak nasıl bir duygu?

Absürt bir oyun yazdım, daha sonra yaşamım yazdığım absürt oyundan çok daha absürt oldu diye özetleyebilirim bu süreci. Biliyorum bu yanıt sana da okuyucularına da yeterli gelmeyecektir, ama absürt günlerin henüz bittiğini düşünmüyorum ve ne yazık ki sinir sistemim dahasını pek kaldıracak durumda değil, o nedenle istersen sana söz vereyim daha sonra seninle sırf bu konuyla ilgili bir röportaj yapalım ve bu konuyu o zaman konuşalım…

Sözünüzü aldım, o zaman kitaptan devam edelim. Fantastik edebiyatı yakından takip eden biri olarak Erospa beni çok heyecanlandırdı. Böyle bir hayal dünyasından çıkacak daha birçok kitap olduğunu düşünüyorum…

Galiba haklısın… Daha önce de söylediğim gibi yeni bir fantastik romana başladım bile ve sanırım arkası gelecek.

Erospa’ya geçersek; karşımızda bambaşka bir Meltem Arıkan ve bambaşka bir dünya var! Meltem Arıkan ile hackerların buluşması nasıl oldu?

Bir yazar olarak dünyalarına misafir oldum diyelim…

Salt bir hacker romanı okuyacağım diye düşünürken adeta tokatlandım. Erospa’nın kurgusunu yaparken bugünden ve yarından beslendiğiniz aşikar, ama sanki bizim bilmediğimiz bir zaman dilimi daha var ve roman o zamana uzanıyor gibi?

Erospa’yı yazarken bizim “zaman” dediğimiz olguyla çok uğraşıyordum zaten… Zaman ve yaşam, zaman ve algı, zamansızlık, geçmiş ve zaman, gelecek ve zaman… Bilmediğimiz değil belki, ama algımızın dışında da zamanlar olabilir diye düşünüyorum ya da zamansızlıklar…

İnsanlıktan umudunu kaybeden bir hacker ve -ona yol gösteren- konuşan bir kobra? Aklıma Adem ile Havva’nın yılanı geldi. Wikka’yı kurgularken neleri baz aldınız?

Erospa’yı yazmaya başladığımda Marakeş’e gitmiştim ve orada zehri alınmamış bir kobrayı boynuma almıştım. Önce kobranın sahibi yılanı elinde tutuyordu, sonra ben yılanın başını da elime aldım ve yılanla göz göze geldim. O an o kadar büyüleyici bir andı ki… Yılanın sahibi eşime dönüp “aman Tanrım bu kadın yılan kadın, onu diğer kobraların yanına götürmem lazım” diye beni bir kolumdan çekerken diğer kolumdan da eşim “hayır” diye çekiştirmese, başı elimde bedeni boynumda asılı o kobra ile saatlerce kalabilirdim. O andan itibaren de yılanlarla çok garip bir bağım oluştu. Yılanlar zehirleri nedeni ile kötülüğün sembolü gibi algılanıyorlar. Bence esas kötü olan insanların zehri… O nedenle de ben yılanlardan korkmuyorum ve yılanların kötülüğün değil, şifanın sembolü olduğuna inanıyorum.

Meltem Arıkan romanlarında sakin bir anlatımla kaosa kulak verirken bu sefer çok sert bir sesle irkildik! Kaosun dozajını yükseltmenizin nedeni ülkenin geçirdiği kötü günler ve geldiği nokta mı?

Erospa’yı yazmaya 2011 yılında başladım ve 2014’te bitirdim. Daha yazmaya başladığımda bile dünyanın çok daha kaotik günlere doğru gittiğini savunuyordum ve zaman beni haklı çıkardı. Ben kaosa inanırım. Durgunlukta durursun… Yıllar bana gösterdi ki kaos öyle sakin sakin anlaşılmıyor!  Ayrıca da kaos geldi mi gerçekten de insanı irkiltiyor. Sanırım bu inancımın yansıması o sert ses…

Romanın ana karakterini Tanrı’nın annesi ile konuştururken Tanrı ile hiç konuşturmuyorsunuz? Bunun nedeni dişil bir roman kurgulamanız mı?

Bunun bir nedeni dişil bir roman kurgulamam, bir nedeni de romanımdaki tanrının konuşmaya hakkı olmamasıydı. Ona verilen şansı son derece kötü kullanmakla kalmayıp, kendi gerçekliğini kaybeden birinin konuşmaması gerek bence… Ben ikinci bir şansa inanmam…

Fantastik edebiyatta konu bu denli sert iken romantik esintiler içermesini ilk kez deneyimledim. Renkleri kullanarak uzayı romantik bir mekana dönüştürmekteki amacınız neydi?

Benim için uzay eğlenceli, renkli ve bilinmezlerle dolu sürprizli bir bilmece. O nedenle de “Erospa”da kendi uzay algımı okurlarımla paylaştım.

Röportajın başında konuştuğumuz gibi, yazım aşamasını ve en sancılı dönemlerinizi işaret eden günlük bölümleri çok etkileyici. Hem yazım aşamasını hem de ülkenin bugününü aynı anda okuyoruz…

Erospa’yı yazarken yaşanan süreç nedeniyle, ilk defa ülkenin içinde bulunduğu durum ister istemez romanıma da yansıdı. Günlük bölümlerinde yaşadıklarımı ve duygularımı olabildiğince paylaşınca, doğal olarak bu okura hem yazım aşamamı, hem de ülkenin bugünkü durumu paralel okuma alanı yarattı… Aslında senin de yanıtlarımdan anlayacağın gibi Erospa birazcık yazarına kendi kendini dayatan bir roman oldu.

İnsanlığın roman karakterlerinden Witchy’e bir notu var ki, çok acı… Peki, insanlığın size de böylesine acı notları oldu mu?

İnsan denen malzemeye güvenmiyorum desem…

Ülke basını Erospa’yı nasıl karşıladı? Şimdiye kadarki eleştiri ya da röportajlar içinize sindi mi?

BirGün gazetesinden Özlem Özdemir, Habertürk’den Betül Memiş, Vatan kitap ekinden Cemre Nur Meleke ve L-Manyak’tan Mesud Ata ile gerçekten içime sinen keyifli röportajlar yaptım. Şimdiye kadar herhangi olumsuz bir eleştiri okumadım.

Peki, Erospa daha iyi anlaşılması adına, üzerine konuşulması gereken bir roman mı?

Buna okurlar karar verecek diye düşünüyorum…

Erospa’daki fantastik dünya çok çok derin, anlatım dili ise çok yalın… Bu aynı zamanda yepyeni bir Meltem Arıkan dili… Bu dili özellikle mi kurguladınız, yoksa Erospa içinize geldiği gibi mi çıktı?

Sanırım ikisi bir arada oldu. Sözcüklerin içlerinin boşaltıldığı, anlamların anlamlarını yitirdiği bir süreçte gerçekten başka bir dil yaratmayı çok isterdim. Erospa tam da bu çaresizliği yaşadığım dönemde gelişti. Erospa bittikten sonra yazdığım yazılarda da fark ettim ki dili kullanış biçimim tamamen değişmiş. Sanırım eskiden anlaşılmak ifade etmekten daha önemliydi, şimdi ise ifade etmek anlaşılmaktan daha önemli  benim için…

Okuyucuyu roman boyunca bir sona doğru sürüklediğinizi düşünüyorum… Peki, o sonu doyurucu olarak verdiğinizi düşünüyor musunuz?

Okuyucularım bir çoğu bu kitabın daha uzun olması gerektiğini söylediler. “Tadı damağımızda kaldı, keşke daha yazsaydınız” dediler. Ama ben bu romanın daha fazla uzatılmaması gerektiğini düşündüm.

Bir hacker dünyası olarak ele alınan, ama çok farklı bir çizgiye ulaşan Erospa okuyucuya zamanın içinde çok ciddi sıçramalar yaşatıyor. Türk edebiyatında sadece bugün, dün ve yarına alışık olan okuru zorluyorsunuz…

Bazı okurlarımı biraz zorladığım doğrudur, ancak Erospa’yı çok severek yazdım, o nedenle de okurun işini kolaylaştırmak için sevdiğim bir romanı değiştirmek istemedim.

Erospa bir gün filme çekilse hangi yönetmenin çekmesini ve hangi oyuncunun “Erospa” karakterini oynamasını isterdiniz?

Erospa bir gün filme çekilirse filmi yönetmen Özgür Uyanık çeksin isterim, başrolde ise benim için vazgeçilmez ve tek isim var Pınar Öğün.

3. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 3. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.