Röportaj: Seyhan Arman

Fotoğraflar: Ömür Ersin

Seyhan Arman kendisini bildi bileli oyunculuk yapan, oynamayı seven ve ölene kadar oynamayı planlayan bir deli. Girmediği kılık yapmadığı iş kalmadı. Radyolarda Dj’lik yaptı. Yerel televizyonda program yaptı. Palyaço oldu, tıpa tıp taklitler yaptı, çocuk tiyatrosunda çalıştı. Tiyatroda yöneticilik yaptı, asistan olarak çalıştı. Ulusal ve uluslararası performanslarda görev aldı ve bugüne kadar hiç sahneden inmedi. Sahnede olamadığı zamanlarda da oynadığım zamanlar oldu diyen Seyhan’la harika bir röportaj gerçekleştirdik. Biz sorduk, o da tüm içtenliğiyle cevapladı…

Röportaj: İlker Bozkurt

Seyhan merhaba. Nasılsın? Günlerin nasıl geçiyor?

Merhaba, süperim. Gayet yoğun ve güzel geçiyor. Yani kötüyse bile ben pek farkında değilim; her halime şükrettiğim için bana süper geliyor. Dışarıdan nasıl görünüyor? J

 

Harika görünüyorsun. 🙂 Teslimiyet filmi trans bireylerin ve zorunlu seks işçilerinin hayatlarından gerçek bir kesit sunan başarılı bir filmdi. Bu filmi bize biraz anlatır mısın? Film fikri sana nasıl ulaştı? Çekimlerde neler yaşadınız? Film sonrası hayatında neler değişti? Filme olan tepkiler nasıldı?

Teslimiyet filmi mi kaldı artık J Üzerinden o kadar yıl geçti o kadar çok konuştuk bunları ama kısaca anlatıp seni kırmayayım. Filmin set ortamı bana çok şey öğretti. Bir filmin içinde olmayı, bir filmi gerçekten gönülden yapmayı ve bir filmde ne kadar zorluk yaşanabileceğini öğrendim Teslimiyetle. Eksikleri muhakkak var ama sadece bize değil birçok seyirciye de ‘’pozitif’’ anlamda çok şey kattı Teslimiyet. Birçok açıdan ilkleri barındırdığı için de sanırım bu kadar özel bir yerde.

Güven veren LGBTİ aktivistlerinin başında geliyorsun. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun? Bu güveni nasıl kazandın?

Aslında herkesi memnun etmek herkese güven sağlamak pek mümkün gibi görünmüyor bana. Evet bana güvenen, seven bir kitle var ama herkeste aynı duyguyu uyandırmam olası değil.  Sebebine gelirsek; net olmam. Çoğu zaman patavatsızlığa varan bir netlik olsa da ben dobrayım. Netim, yolum düz. Katakulli yok yaptığım işlerde. Sevmiyorsam, istemiyorsam laf olsun diye yapmıyorum hiçbir şeyi. Gerçekten canım yandıysa, gerçekten sevindiysem, şaşırdıysam vs. yazı yazıyorum. Gerçekten hissettiysem kampanya yapıyor ya da var olan yardım kampanyalarına katılıyorum. İşte sebep bu; gerçek olması. Yaptığım hiç bir şeyden prim sağlama amacım yok, birilerine sevimli görünmek gibi derdim de yok. Hele hele Facebook’tan like almak hiç umurumda değil. Tek amacım oluyor genelde; problemi çözmek. Bir de şeffaf davranıyorum. İçerisinde yer aldığım tüm kampanyaları her ayrıntısıyla yazdığım bir web sitem var. Kimden ne kadar almışım, nereye ne şekilde harcamışım hepsini yazıyorum. İsmi geçmesin isteyenlere bile kod verip bak bu kod sen demek istediğin zaman siteden bakabilirsin diyorum. Ayrıca süreci insanlara istemeseler de gösteriyorum. Örneğin bir kampanya için 100 lira gönderdin bana. Önce aldığımın onayını, sonra nereye harcadığımı ve son olarak kime/neye ulaştığını video/fotoğraf ya da yazı ile özel mesajla gönderiyorum. Böylelikle sen verdiğin o 100 liranın nereye gittiğini bilip amacına ulaşmış olmanın tatminini yaşıyorsun. Tabii bütün bu anlattıklarım maddi güven için gibi görünse de manevi güven içinde sebep aynı; gerçek ve net olmak. Herkese net geliyor muyum bilemem ama ben böyle olduğumu düşünüyorum.

 

 

Seni birçok yardım etkinliğinde başrollerde görüyoruz. Yardımseverliğin oldukça dikkat çekici. Ne gibi yardım kampanyaları var gündeminde? Yardım kampanyaları yürütülürken hiç sorunlarla karşı karşıya kaldın mı?

Bu durum özellikle yaptığım bir şey değil. ‘’Bak ne kadar iyi kalpliyim, zor durumda olanlara yardım ediyorum’’ diye bir tatminim de yok. Yaradılışım bu. Problem çözmeyi seviyorum galiba. Ve organizasyon yapabiliyorum. Normal hayatımda da böyleyim ben. Bir şeyi yapabiliyorsam karşı taraf yardım istemese de yapmaya kalkarım. Aynı zamanda ihtiyacım olan bir şeyi bir başkası yapabiliyorsa çok kolay talep ederim. Sorunlarla hayatın her alanında karşılaşıyoruz zaten. Bana çok normal geliyor. O çatışkı olmasa, hayat hayat mıdır? Hayatımız güllük gülistanlık olsa zaten anlamı olmaz. Bazen bazı arkadaşların dış etkenlerden sebep ‘’Bıktım artık, çok yıprandım, bir daha yardım yapmayacağım’’ tarzı serzenişlerini okuyor/duyuyorum fakat bende böyle bir durum yok. Bıkarsam, yorulursam bırakırım. Gücümü tekrar topladığımda yeniden devam ederim. Ya da manen içinde olmadığım hiç bir etkinliğe dahil etmem kendimi. Savunma mekanizmam güçlü. Her zaman önce can sonra canandır benim için. Uçakta basınç düşerse önce kendi maskeni sonra çocuğununkini takıyorsun ya o hesap. Ben nefes alamazsam çocuğumda alamaz. Her zaman önce “ben”i düşünürüm. Yani yok bir zorlanma. Sorunlar da çözülmek içindir. Ay Pollyanna mıyım neyim 🙂

 

Türkiye’deki LGBTİ mücadelesini nasıl değerlendiriyorsun? Eksikleri nelerdir? Yanlışları nelerdir? Daha etkili bir mücadele için sence neler yapmak gerekli?

Türkiye’deki durum neyse bizde ki durum da o. Henüz taşlar yerine oturmadı. Ama oturacak. Zamana ihtiyacımız var. Geçtiğimiz yolları, bulunduğumuz ortamı düşünürsek çok iyi bir yerdeyiz. Daha ne olsun. Tek sorunumuz: hiç bir şey yapmayıp dernekler şöyle, aktivistler böyle diye bık bık bık konuşanlar. E o zaman buyur sen yap. O da yok. Dedim ya aynı ülkemizin hali gibi. Hepimiz sosyal medyada “Dünyayı kurtaran adam” rolündeyiz ama gerçek hayatta tık yok. Facebook hesabımızda Akp/Hdp/Chp vs. li olan bir kişiye bile tahammülümüz yok ama normal hayatta tahammülümüz olmayan kişiler için çalışıyoruz. Neden? O çok güvenlikli hayatımız rayından çıkmasın diye. Fakat haklar ne etliye ne sütlüye karışmamakla alınmıyor. Ya mücadele edeceksin ya da edeceksin. Olmadı biraz susacaksın!

 

Nerdesin Aşkım? Adlı kısa filmde oynadın ve film oldukça gündem yarattı. Ödüller aldı. Yine trans dostlarımızın yaşadıkları sorunları ele alıyordu. Bu kısa film fikri sana nasıl ulaştı? Çekimde neler yaşadınız?

Trans dostlar ne ya? Çok tatlısın İlker ama bu ve benzer cümleler bana kendimi başka gezegenden gelmişim gibi hissettiriyor. Evet ortada trans bireylerin yaşadığı bariz bir zor hayat var ama “dostlarımız” gibi ajite edecek bir durum bence yok. Çünkü sadece biz yaşamıyoruz bu zor hayatı. Açlıktan ölen insanlar var hatırlatırım. Ya da yaşadığı mutsuzlukların farkında bile olmayan kadınlar/çocuklar. Ne olursa olsun ne transları, ne Kürtleri, ne kadınları, ne çocukları ne de zor durumda olduğunu düşündüğümüz hiç kimseyi “zavallı” konumuna sokmayalım.  Amacın bu değil biliyorum ama bu tür cümleler bana böyle hissettiriyor.

Sorunun cevabına gelirsek: Türkiye’de çok ses getirmeyecek belki ama Avrupa ve Amerika’da birçok festivale damgasını vurdu “Nerdesin Aşkım?”. İnsan Hakları Ödülü ve En Mükemmel Film Ödülü gibi iki önemli ödül aldı. Ve birçok insan zavallı gibi görünen ama kendisine biçilmiş hayata canı pahasına hayır diyen bir trans kadını izledi. Yaşadığı hayata rağmen nasıl güçlü bir kadın olduğunu gördü. Bu sebeple ben bu filmi seviyorum. İyi ki Merve Gezen bu rolü bana teklif etmiş, iyi ki kabul etmişim. Tabii ki konu trans bireyler olunca yine zorluklarla, kösteklerle, işinin ehli olmayan insanlarla çalışmak durumunda kalarak ve zorlanarak çektiğimiz bir film oldu ama sonucu nefes aldırdı. Her şeyden önce teknik ekip çok iyiydi. Profesyonellerdi ve tüm aksaklıkları çözmek için ellerinden geleni yaptılar. Ez cümle; iyi ki bu filmde oynamışım.

 

Sosyal medyayı etkin kullananlardan birisin. Bize destek verenlerden birisin,  Ayı Sözlük 5 yıldır yayınına devam ediyor ve LGBTİ bireylerin en önemli kaynaklarından biri haline geldi. Ayı Sözlük ve Homojen Dergi ile ilgili görüş ve düşüncelerin nelerdir?

Her ikisini de hiç beğenmiyorum. Saçma sapan işler yapıyorlar. Bence bir an önce kapanmalılar. Dur dur kalbine inmesin şaka yaptım J Zaten sizin dergiye röportaj verirken nasıl kötüleyebilirim ki? Homojen’nin sanırım ilk iki sayısına 2 yazı yazdım, sonrasını getiremedim ama elimden gelirse ve yazı yazma modum olursa yazmaya devam edeceğim. Kendilerini seviyoruz efenim. Ayı Sözlük’te de yazarım. Gerçi çok faal değilim ama olsun üyeliğim var en azından. Bazen girip bakıyorum neler dönüyor, adıma açılan sayfalara bakıyorum kötü bir şey yazılmış mı diye  J  Zaten kötü bir şey yazılırsa sana telefon açıp sildiririm sanırım hah hah ha. Bu da uyarımız olsun; sayın yazarlar hep iyi şeyler yazın benim için.  Sen değil de başkası sorsa iyi şeyler söylerdim ama sana karşı şimdi yalakalık gibi olmasın. Kısaca şunu söyleyeyim gerisini sen anla; her iki oluşumunda bir şekilde içindeyim. Demek ki…

 

Seni yeni hangi projelerde göreceğiz? Gündeminden bize biraz bahseder misin?

Kırk tilki dolanıyor aklımda ve önce neyi yapsam bilemediğim için hepsiyle aynı anda uğraşıyorum. 2 tane uzun metraj film projesi var bu yaz için. Birisi ana kastta oynayacağım bir komedi filmi, diğeri çok önemli yönetmenlerin filmi. Artı Youtube dizisi için bir teklif geldi ve prensipte anlaştık ama olabilir mi bilmiyorum. Göreceğiz. Artı baş belam Matmazel Coco var. Ne yapsam da onu gündemde tutsam diye çabalıyorum. Şimdi de Dj’lik yapacak Coco. Daha doğrusu zaten yapıyordu ama proje halinde başlayacağız ve halka arz edeceğiz. 6 Haziran’da Moda Sahnesi’nde “Ortaya Karışık 1” diye bir konser var;  “ünlü” oyuncular şarkı söyleyecek. O konseri sunacak Coco. Bir yandan her hafta sonu Xlarge Club devam ediyor bir yandan hafta içi yazlık mekanlarla ilgili görüşmeler falan. Yoğunuz çok şükür.

 

Bu yoğun programında dinlenmeye tatile zaman bulabiliyor musun?

Benim hayatım tatil zaten. Yoğunluğu ya da boşluğu kendim ayarlıyorum. Sabit devam eden işlerim var ama ekstraları ben belirliyorum. İstemezsem o projede yer almam ya da o kampanyaya dahil olmam. Ama bu yoğunluğu ben kendim istiyorum ve memnunum bu durumdan. Çok şükür mecbur olduğum bir iş yapmıyorum. Sevdiğim şeyleri yapıyorum onlar da bana para kazandırıyor ve hayatımı idame ettiriyorum. Artı anladığımız anlamda tatil de yapıyorum. Geçen yaz araba ile Güneydoğu Anadolu turu yaptım mesela. Bodruma gittim. Ailemle Kız kalesine gittim vs. Daha ne olsun. Ramazan ayında yurt dışı tatili planlarım var. Vize alabilirsem Amerika sonra Berlin ve Paris. Bir de zaman bulabilirsem yeniden Amsterdam’a gitmek istiyorum. Zayıfladım ya enerjim arttı, fıldır fıldır geziyorum J

 

Evet çok zayıfladın. Ben de merak ediyordum ve ayıp olmasın diye sormamıştım.

Yok ya neden ayıp olsun.  Sonuçta 3-5 kilo değil ki 45 kilo verdim. İçimden bir insan çıktı neredeyse, tabii ki sorulabilir. Tüp mide ameliyatı oldum. Sen sormadan söyleyeyim hiç bir problem yaşamadım. 1 yıl oldu ve gayet memnunum.

 

Sevindim senin adına. Tiyatro sahnelerinden biraz uzak kaldığını hissediyorum. Oysa ki tiyatroda da çok başarılı olduğunu biliyorum. Dahil olduğun yeni tiyatro projeleri var mı?

Evet uzak kaldım ama 3-4 sezondur tek kişilik bir oyun yapmak için çabalıyorum. Aslında 10 dakika sonra sahneye kendimi atıp en az 1,5 saat ilgiyi üzerimde tutarım ama benim istediğim o değil. Beklentim büyük. Kendimi kendime ispatlayacağım bir rol ve tekst olsun istiyorum. O kadar oyun okudum hiç birini beğenmedim. Manyak mıyım neyim? J  Mükemmeliyetçi olduğum için beceremedim galiba. Çok sevdiğim kendisine ve işine aşık olduğum Engin hocam “Ne yapacaksan yap da görelim” dediği için kolları sıvadım, işi hızlandırdım. Yeni bir ekiple bu sezon sonuna yetişmesi muhtemel bir oyuna başladım ve bugün yarın çıkması planlanan oyunda yönetmenin egoları devreye girdi. Yönetmenim zannettiğim kişi beni velim zannedince ve çizgiyi aşınca oyunu bıraktım. Tiyatro yapacağım diye hiç kimsenin boyunduruğu altına giremem. Biat etmek genlerimde yok. Zaten tiyatro yapmam için birilerinin egolarının altında ezilmeye ihtiyacım yok. Çok şükür yeteneğim var. Biraz da aklım. Tiyatro dediğin nedir ki? Bir oyuncu bir de seyirci varsa tamamdır. Çok şükür 16 yaşımdan beri her zaman her platformda seyircim oldu. Zaten seyircime olan saygımdan dolayı ince eleyip sık dokuyordum ama artık zamanı geldi. Eteğimdeki taşları bir dökeyim ve kendim bir oyun yazayım dedim. Tabii o kadar kolay değil o iş. Neyse yazdım bir şeyler ve dramaturg Sinem Özlek ile çalışmaya başladık. Bakalım o metni beğenirsek önümüzdeki sezon tek kişilik bir oyunla sahnelerdeyim.  Artı Emek Sahnesi’in bir projesi var, olursa onda oynayacağım. Kısacası kısmet. Amacım tiyatro yapmak. Hep beraber göreceğiz.

 

En beğendiğin oyuncular kimler? 

Hiç böyle bir soruyu kendime sormuyor ve yanıtlamıyorum açıkçası. En diye bir şey yok ki. Bir oyuncuyu bir projede çok beğeniyorum bir sonrakinde ay bu da hep aynı diye bık bık konuşuyorum J Elbette sevdiğim oyuncular var ama ne bileyim tek tek isimlerine gerek yok. Zaten bu soruyu da hiç sevmem J Ama dönem dönem değişiyor diyerek geçiştireyim bari.

 

En çok takip ettiğin ve dinlediğin şarkıcılar kimler? 

Bu soruya cevabım da bir önceki ile aynı. Gerçi oyuncuları takip ediyorum ama şarkıcıları pek değil. Yani bu konuda daha zayıfım. Ayrıca benim birinci, bir şeyci olmakla ilgili takıntım var galiba. Galiba değil kesin var. Hiç kimse benim için en olamıyor maalesef.  Birisinin bir şeyini seviyorsam sevmediğim başka şeyleri oluyor vs. Bu sebeple en sevdiğim diye bir şey yok. Tarkan’ın albümlerini alırım mesela ama DVD’ye koyup dinledin mi diye sor cevabım hayır olur. Son albümü hariç tutayım. O albümü dinledim üç beş sefer ve zaman zaman dinlerim diye düşünüyorum.  O Tarkan olduğu için sevdiğim için, bir zamanlar çok beğendiğim ve sanatını takdir ettiğim için alıyorum albümlerini. Kibariye de öyledir mesela. Hiç tarzım değil ama Kibariye albümlerini alırım; sırf satış yapsın ve Kibariye var olsun diye. Az önce söylediğim gibi çok uzun yıllardır alıp dinlediğim tek albüm Tarkan’ın Ahde Vefa albümü oldu. Onun dışında zaten clupte çalışıyorum orada dinliyorum son şarkıları şarkıcıları ve bazen evde müzik kanallarından o kadar. Evet dengesizim J

 

Ünlü gizli eşcinsellerin ikiyüzlülüğü hakkında ne düşünüyorsun? Sence neden gizleniyorlar ve heteroseksüeli oynuyorlar? 

Kast ettiğin şey açılmamaksa; bunun ünlüsü ünsüzü diye bir şey yok.  Bu hayatta herkesin farklı kaygıları olabiliyor. Ünsüzü annesi/babası üzülmesin, evinden/işinden dışlanmasın diye açılamıyorsa ünlüsü de gözden düşer işinden olur diye düşünüyor olabilir. Hiç kimse açılmak zorunda değil zaten. Burada beni ifrit eden şey açık olmadığı halde baskın bir şekilde rol yapıyor olması. Zırıl zırıl olduğu halde 3-5 kadınla takılıyor olması. Maçoymuş gibi rol yapmaya kalkması ve bunu yüzüne gözüne bulaştırması. Yoksa ister açılsın ister kapansın bana ne. Bu onun hayatı, onun sorunu. Uzaydan baktığında bile belli olan “lubunyalığını” değilmiş gibi yutturmaya kalmasın yeter.  Nasılsa o olsun. Eşcinselim diye bağırmasın ama maçoymuş gibi gözümüze baka baka ve abartarak yalan söylemesin. Zaten erkekliğiyle kadınlığıyla eşcinselliğiyle vs. sorunu olmayan kişi onu gözümüze sokmuyor. Çünkü sokmasına ihtiyacı yok, ne olduğunu biliyor. Tevekkeli değil orada burada aslan kesilen  homofobiklerin homoseksüel oluşu. Gidip bir eşcinselle ya da trans bireyle birlikte olup orgazm sonrası onu öldürmesinin altında ne yatıyor olabilir. Bir insan arasında anlaşmazlık çıkan bir başkasını öldürse bile 70-80 bıçak darbesi ile yapmaz. O nefretin bir sebebi olması gerekiyor. Kendisi ile yüzleşemediği için yapıyor. Her bıçak darbesi engellemeye çalıştığı cinsel yönelimi ile baş edememesinin hıncı. Mahkemelerde savurulan “Ben onu kadın zannettim” ya da “Bana ters ilişki teklif etti” gibi cezadan indirim alınan savunmalar boş laf. E zannettin de ne oldu, anladığın zaman dön arkanı git. Ya da ters ilişki teklif ettiyse kabul etme, çok zorlarsa döv, söv olmadı bıçakla buna da razıyız da 40 bıçak darbesi ne mana? Yani canım gizli eşcinsellik bu bahsettiğim durum; kendisine bile ifade edememe veya eylemlerini gizli yaşama. Ama diğeri açılmama ya da açılamama farklı. Bize ne, ister açılsın ister kapansın. Onun sorunu J Hep söylediğim bir şey var; Bütün dünyada bir kampanya/anlaşma yapılsa, şu gün şu saatte herkes bulunduğu ortamda cinsel yönelimini açıklayacak denilse. Ve gerçekten herkes ne olduğunu söylese eşcinsellik gibi bir sorunumuz kalmaz. Ne de olsa önüm arkam sobe J

 

Seyhan’cığım, çok teşekkürler bu güzel röportaj için. 

Ricoş cnm J

5. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!