Sineklerin tanrısı

William Golding’in 1954’te yazdığı ve orjinal ismi “The Lord Of Flies” olan Sineklerin Tanrısı, alegorik bir öykü olmakla birlikte birçok öğesi incelendiğinde ütopik bir hikaye olduğu da anlaşılabilir. Oldukça gerçekçi bir anlatıma sahip bu kitap, yazıldığında yirmiye yakın yayınevi tarafından geri çevrilmiş fakat basıldıktan sonra bomba etkisi yaratmış, okullarda okutulmuş, nobel ödülü almış ve kült olduktan sonra da 1963 yılında filme çevrilmiştir.

Hazırlayan: Büşra Köse

Kitap, ikinci dünya savaşında bir uçak dolusu Britanyalı çocuğu atom bombasıyla gerçekleşecek olan bir savaştan korumak amacıyla taşıyan bir uçağın vurularak düşürülmesi sonucu ıssız bir mercan adasında mahsur kalan, yaşları 6 ve 12 arasında değişen çocukların adadaki yaşam savaşını konu alıyor. Atom çağının akıllı çocukları cennet gibi güzel olan bu adadaki yeni hayatlarına masumca adapte olmaya çalışırken zaman geçtikçe adayı insani hırslarına engel olamayarak adeta bir cehenneme çevireceklerdir.

Öykünün karşımıza çıkan ilk karakterlerinden Ralph’i incelediğimizde zeki, iyi huylu, sevgiye, eşitliğe ve anlaşmaya inanan bir liderlik vasfına sahip olduğunu görüyoruz. Nitekim büyük bir deniz kabuğu bulup boru gibi öttürerek diğer çocukları etrafında toplayıp üzerlerinde hayranlık etkisi yaratarak lider seçilecektir. Ralph’in adada ilk karşılaştığı çocuk olan Domuzcuk, gerçek ismini bir türlü öğrenemediğimiz şişman, miyop ve gözlüklü, astım hastası, yoksul bir aileden gelen bir çocuktur. Aklı ve mantığı temsil eder. Belki de bu sebepledir ki diğerleri tarafından sıkıcı bulunup sürekli dışlanır, alaya alınır. Kitaptaki ana karakterlerden liderlik vasfına sahip olan diğer çocuk  Jack, Ralph’in belki de tam zıttı olarak zorba, kötücül, hor gören, baskıcı yönetime inanan, faşist özellikler taşıyan bir yapıya sahiptir. Ralph ile sürdürdüğü iktidar savaşında galip olabilmek için her yolu deneyecek ve zorbalığının dozunu gittikçe daha da arttıracaktır. William Golding tarafından ismini İsa’nın havarilerinden biri olan Simon Peter’dan aldığı belirtilen karakter Simon ise, saf iyiliği, temizliği, sezgiselliği, mistizmi temsil etmektedir. Simon’un tam zıttı olan Roger ise saf kötülüğü, acımasızlığı, gaddarlığı temsil ederek Jack’in liderliğini daha da kötülüğe yöneltecektir.

Adada küçük çocuklar arasında yayılan tuhaf bir korku; var olmayan kötü bir canavarın varlığına inandıran bir korku hakim olur ve Jack’in avlama ve öldürme tutkusuyla perçinlenir. Jack avlanma bahanesiyle domuzları öldürerek kendi içindeki öldürme ve canlı bir varlık üzerinde bu yolla hakimiyet kurma durumunun verdiği hazzı diğer çocuklara da bulaştırmak ister. Çılgınca korkulan hayali canavara kokuşmuş bir domuz başını bir kazığa çakıp sunarak korkuyu daha da somutlaştırır. Jack domuzları öldürmeye devam ettikçe içindeki vahşi ve zalim karakter daha da açığa çıkar.

Kitabı İngilizce aslından çeviren Mina Urgan, son söz bölümünde “Simon, bizden başka canavar yok belki derken, Golding’in de belirttiği gibi, insanlığın başlıca hastalığını dile getirmek ister. Kitaba adını veren Sineklerin Tanrısı, bu hastalığı, yani insanların içindeki kötülüğü simgeler. Sineklerin Tanrısı, üstüne sineklerin konduğu ölü bir domuz başıdır; Jack, ilkel bir insanın inancıyla karanlık güçleri yatıştırmak, kendini ve kabilesini canavardan korumak amacıyla, öldürdüğü bir domuzun başını kesip bir kazığa geçirmiş, kazığı bir put dikercesine toprağa çakarak canavara sunmuştur. İngilizlerin Belzeebub dedikleri şeytanın Kutsal Kitap’taki İbranice adı, Sineklerin Tanrısı anlamına gelen Ba-al-z-bub olduğu için de Golding kitabına bu ismi vermiştir.” şeklindeki açıklamasıyla bu konuda yeterince aydınlatıcı olmuştur.

Kitaba bütünsel olarak baktığımızda masum ve temiz olarak gördüğümüz çocukların kendi yaşam alanlarından uzaklaşıp yetişkinlerin baskısı olmadan ve tamamen izole bir ortamda savunmasız bırakıldıklarında tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi acımasızlaşıp kendi saf dünyalarının dışına çıkabildiklerini fark ediyoruz. Kitap ütopik olmasına rağmen korkunun tetiklediği kötülüğün, bireyler yaşadıkça değil doğumdan itibaren insanın içinde olan bir duygu olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bununla birlikte içinde kötülük ağır basan bireylerin dahi içlerinde iyinin olabildiğini hissediyoruz. Kitapta iyi, kötü, hem iyi hem kötü olan karakterler mevcuttur. Kitaptan çıkardığım sonuçlardan bir diğeri ise insanın içindeki iyiliği veya kötülüğü yönlendirme şansının yine kişinin kendi seçimine bağlı olarak değişebileceğidir. Sizlere bu ön bilgiler eşliğinde keyifli okumalar dilerim.

5. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!