Mabel Matiz’in son klibi “Sarmaşık” izleyiciyi aniden ele geçiriveren işlerden biri. Klip, şarkıyla o derece incelikli ve zarif bir şekilde harmanlanmış ki; sanatın gücüne bir kez daha tanıklık ediyoruz. Çünkü üretilen iş üzerine söylenebilecek tüm sözler birbirine dolanıyor ve kendine rahatça akan bir yol bulamıyor. Her ne kadar benim için çok zor olmuş olsa da yine de, bu yazımda, bu klibin bende uyandırdığı hisler üzerine bir şeyler karalamak istedim.
Hazırlayan: hazineci
1) Kendini yiyen yılan (Ourubos) metaforu
Klipte ilk dikkati çeken şey, sanatçının, tokası yılan başı şeklinde olan kemeri. Belli ki, bu kemer mitolojide Ourubos olarak bilinen “kendini yiyen yılan” hadisesine bir gönderme. Bu sayede, kişinin biten aşk sonrasında kendini tüketişi ve kendini dönüştürmesini vurgulanmakta.
Aslında bu sembol oldukça yaygın olarak kullanılıyor, anlamı açısından da tek bir şey söyleyebilmek zor. Genel açıdan, tezat olan şeylerin yan yana ve bir arada bulunabileceğine, devinim ve dönüşüm içinde olduklarını anlatır. Kimi zaman da ying-yang gibi tezatların birleşimini simgeler. Yılan tokalı kemer adeta kuyruğunu yiyen bir yılan şeklinde ve sanatçının kıyafetleri de siyah bir pantolon üstüne beyaz atlet, yani ying-yang ilişkisi. Ayrıca, yan yana sıralanan halılar da bin bir bakımdan birbirine tezatlık oluşturan kişiliklerin bir arada var olabilmesine bir gönderme niteliğinde.
2) Güneş herkesin üstüne doğar
Klipte, halılar güneş altında kaldıkça güzelleşiyor. Ayrıca, güneş olgunlaşmanın simgesidir. Ve güneş kimseyi ayırt etmeksizin herkesin üstüne eşit olarak doğar, ışınlarını yayarken kimin kim olduğuna bakmaz. İyinin de üstüne doğar kötünün de. Yani bir bakıma kimseyi yargılamaz.
Güneş simgesinin bir başka örneğini sanatçının göğsündeki “Ra’nın gözü” dövmesinden anlamaktayız. Bilindiği üzere, Ra, Mısır güneş tanrısıdır. Bilindiği üzere de ebeveynleri olmadığına inanılır, kimilerince kendi kendisini yaratmıştır diye kabul edilir. Bu bakımdan, kişinin kendisini yaratışı, dönüşüm ilişkisi nedeniyle Ourubos metaforuyla da ilişkili.
Güneş’in yaratıcı gücü, bu dövme sayesinde yaratılmış olan üzerinde vücut buluyor. Olgunlaşma ile gelen bilgelik, kişiyi güçlendiriyor ve güzelleştiriyor. Klibin en sonunda, sanatçının merkezde yer almasını da güneş metaforunun devamı olarak görmek gerek. Keza Güneş’ten daha da güçlü bir yaratıcı güç, onun yokluğunda da gücünü yansıtacak hale bürünüyor. Güneş’ten alınan güç ile güneşe evrilen kişi, Güneş’in bile korktuğu evrede (gece) tüm çıplaklığıyla mevcudiyetini koruyor.
3) Beni öldürmeyen şey güçlendirir
Yanlış bilmiyorsam; aşk kelimesi Arapça “aşeka” kelimesinden geliyor ve aşeka da bir sarmaşık türü. Bir ağacın dibinden çıkıp ağacı sarıyor, ondan besleniyor ve zamanla onun bedeniyle birleşiyor. Şarkı da ana referansını “aşeka”dan alıyor.
Sözler ilerledikçe “satırlar sende; ben beyaz boşlukta” dendiğini duyuyoruz. Bildiğimiz üzere; sayfanın satırlar haricindeki kısmı oldukça azdır. Bu yüzden, sarmaşık misali saran aşkın kişiden çok şey aldığını anlıyoruz. Zaten sonrasında da “öldür dersin, ölmez de” denmekte. Anlıyoruz ki, aşk acısı ölümü düşündürtecek denli büyük. Ve sarmaşık kişiyi oldukça boğmuş.
Klasik “beni öldürmeyen şey güçlendirir” hadisesi yayılıyor havaya. Ve klip sonunda oldukça güçlü bir kişi ortaya çıkıyor.
“Büyük aşkların tarifi imkansızdır” denir; çünkü kelimeler hissedilenleri anlatmaya yetmez. Aşkın tarifi bu yüzden idealize edilmiş bir haldedir. Göze her türlü kusur görünmez olur. Mükemmel olmasa bile acısını çektiğiniz şey size mükemmel bir şeymiş gibi görünür. Ve yeni bir aşk yolculuğunda da aynı mükemmelliği arar olursunuz. Geometrik öğelerin sıkça kullanılması bu mükemmelliğin arayışının bir sembolü niteliğinde. Gerek halılar üzerindeki desenler gerek harabe yapı üzerindeki taş oymalar bu havayı hissettiriyor. Belki planlanan şey bu da değildi ama harabe yapının bir prizma misali ışığı dağıttığı da söylenebilir. Çünkü sanatçı uzun ince bir halıda yürüyor ki, bu bariz anlamda LGBTİ+ sembolü olarak algılandı kimileri tarafından. Öyle de olabilir. Fakat ışık, prizmada kırılınca gökkuşağı renklerini dağıtır. Oysa o uzun ince yol, dağıtılan ışıkların birleşimi ki, bu da normal ışığı üretir. Haliyle sanatçının o uzun ince yolda yürüyerek ilerlemesi, bir bakıma güneşin yaratıcı gücünün devinimsel hali.
Buraya bir not düşmek isterim, o da “aşkın önlenemez oluşu”. Fark edildiyse uzun ince halı yer yer harabeye dönmüş yapının duvarlarının içinden kendine bir yol buluyor. Kısacası aşk, bir şekilde kendine yer bulabilmiş.
4) Anakarayla buluşma
Harabeye dönen yapı, aşık kişinin kalbini temsil ediyor. Aşk acısından serseme dönmüş olan kişi, önce tek başına baş aşağı vaziyette bir kilimin üzerinde gösterilmekte. Adeta “satırlar sende; ben beyaz boşlukta” durumu. Görsel açıdan rahatsız ediciliği de var bu görüntünün. Herkesten izole (bu kelime island (ada) kelimesinden gelir ve adalar anakaraya bağlı değildir. Anakara toplumu sembolize eder çünkü birbiriyle bağlıdır. Oysa adalar kopuk kara parçalarıdır.) olan kişi zamanla diğer insanlarla buluşma kararı alır. Bu yüzden harabeye dönük yapının girişi ve girişin az önceki bölge sıkça gösterilir. Bu bir karar anıdır çünkü ve eşiği aştığı anda da kapının kemerinin üstünde “güneş ışığı” parlar. Kişi artık çırılçıplak ortadadır. Dış dünyaya karşı savunmasız bir halde bulunmaktadır.
Girişin az öncesindeki bölgede uzun ince kilimde (bu kilim sadece tek kişinin yürüyebileceği kadardır, yani bu yüzden kişisel yolculuğu anlatıyor bence) yürüyen sanatçı, başka kilimlerle buluşur ve bir süre orada vakit geçirir. Ve bu halılar birbiriyle yer yer üst üste vaziyettedir. Bu halıları aşk acısı yaşayan kişinin bu derdini anlattığı ya da gölgesinde dinlendiği sevdikleri olarak yorumlamak gerek. Onlardan aldığı cesaretle de dışarıya çıkmaya karar veriyor çünkü.
Klibin sonuna doğru da o ince halının ortadan kalktığını görmekteyiz, bu da artık geriye dönüşün olmadığını anlatmakta.
Sanatçının tek yalın ayak olmadığı sahne sarı renkte bir kumaşın üstünde olduğu an, ki sarı renk hüznün rengidir. Diğer bölümlerde sanatçı hep yalın ayak vaziyette. Hissettiklerine karşı çırılçıplak olarak dünyaya duruş burada da vurgulanıyor.
5) Dünyada herkese yer var
Birbirinden farklı her halıyı, birbirinden farklı kişilikler olarak görmek gerek. Dokuma halıda, dokuyucu dertlerini, isteklerini ve hayallerini halı vasıtasıyla anlatmaya çalışır çünkü. Klipte toprağı boydan boya kapatan birbirinden farklı ebatlarda ve renklerde olan halıların toplumdaki insanları temsil ettiği söylenebilir. Demokratik bir biçimde her halı başka bir halının üstünü (klip sonu ve kemerin olduğu bölüm hariç) örtmüyor. Bu bağlamda yan yana ama birbirine karşı mesafeli duran toplum yapısını yansıtıyor da denebilir. Halıların birbirine değmesini harabeye dönmüş yapının girişinde ve klibin sonunda tanık olmaktayız. Bu anlar dertlerin paylaşımı olarak görülmeli.
Bir yandan, baştan beri halıları seren kişinin sanatçının kendisi olduğu da düşünülebilir. Klibin sonuna kadar başka kişileri görmemekteyiz. Sanatçı güçlü bir yapıda gösterilirken, sanki orada yokmuşçasına etrafındaki halılar toparlanmaktadır. Son sahnede halılar toplandığında oluşan boşluk, “kalp” şeklinde. Ayrıca, sanatçı klipte halılar sermektedir. Ve dikkatli bakarsanız yere yattığındaki halı, elinde gezdirdiği halıdan da farklıdır. Elinde gezdirdiği halıyı “biten aşkın ağırlığı”, halılar üzerinde gezinmeyi “yeni aşk arayışı” ve en son üzerinde yattığı halıyı da “bulunan sevgi” olarak da değerlendirmek mümkün. Açıkçası, ben kişinin başkasına verdiği değerler çerçevesinde değerlendirdim yerdeki halıları. Bana göre, serilmiş halıların dokuyucusu sanatçının ta kendisi ve bir nevi yaratan güç pozisyonunda. Ve klip sonunda da yaratan güç, yeni bir başlangıç için tek tek dokuduğu halıları yok ediyor. Bu yorum, “kendini yiyen yılan” metaforuyla da uyumlu bence.
Bazı kişilerin fark etmiş olabileceği üzere; ilk sahne ve son sahne aynı. Sadece ilk sahnede, son sahnede sanatçının üstüne yattığı halı yok. Klip kurgusu bu bakımdan oldukça değerli çünkü ying-yang felsefesiyle de mükemmel bir uyum içerisinde. Bu sahne çok farklı şekillerde yorumlanabilir. Fakat “herkesin toplumda bir yeri var” şeklinde değerlendirdim ben. Yani, dünyada herkese yer var. Burada “tanrı bakışı” olarak çekim yapılmış, kısacası, taraf da tutmuyor. İşte, klip başında ve bazı bölümlerde gördüğümüz uzun ince gökkuşağı renginde halıyı LGBTİ+ ekseninde düşünmek bu açıdan oldukça anlamlı. Ve hepimiz, biten bir aşk sonrasındaki zor durumu çevremizle paylaşamamanın ve bu durumun yalnızlığını biliyoruz.
Açıkçası bu klip ve şarkı üzerine konuşulacak çok şey var kanımca. Klip, son dönemde gördüğüm en başarılı sanatsal işlerden birisi. Sanatçının farklı halleri sanıyorum ki aşkın kişiyi dönüştürdüğü farklı kişilikler olarak da okumak mümkün. Albüm, var olan kültürden ilham alırken, onu tüketmekten ziyade üzerine daha da koyar nitelikte. Ve şurası artık kesin ki bu sanatçıdan ve onu çeşitli açılardan besleyen ekipten ileride daha da başarılı işler göreceğiz.
Sevgiler…
Ve işte o klip…
12. SAYI