Şeker Abla ile soru, cevap ve tavsiye köşesi

Sevgili yavrularım, hepinize tekrar merhaba, bu dergide ikinci kez sizlerle buluşmaktan dolayı çok mutluyum. Öncelikle hepinizin yeni yılını kutluyorum, bu yılı dileklerinizin gerçekleştiği, elemsiz kedersiz, sevdiklerinizle sevgi dolu bir yıl olarak geçirmenizi diliyorum. Son sayıdan bu yana yine bana kafanızdaki soruları, yaşadığınız sorunları ilettiniz, sizlere bir nebze de olsa yardımcı olmaya çalıştım. Sorduğunuz soruları ve verdiğim cevapları aşağıda bulabilirsiniz. Artık derdimi paylaşabileceğim kimse yok diye üzülmemeniz gerektiğini, bana her türlü sıkıntınızı, paylaşmak istediğiniz şeyleri yazabileceğinizi biliyorsunuz. Bana yazmak isterseniz ister sözlük üzerinden isterseniz [email protected] e-mail adresimden ulaşabilirsiniz. Sizleri dikkatle okuyor, elimden geldiğince detaylı şekilde ve yaşımın verdiği tecrübelerin süzgecinden geçerek tavsiyeler vermeye çalışıyorum. Biraz da olsa yardımcı oluyor, içinizi ferahlatabiliyorsam ne mutlu bana. Hepinizi çok seviyor, yanaklarınızda öpüyorum.

 “Sevgili Şeker abla;

Ablacığım 2016’da 39 yaşında olacak belli bir kariyeri fena olmayan bir hayata sahip biriyim. Bu yaşıma kadar hep yaşıtlarım ya da benden büyük insanlarla beraber oldum sevgili ya da sevgili adayı olarak. Fakat artık kendi yaşıtım ya da bana yakın yaştaki insanların yaşlı sınıfına girdiğini yani aslında yaşlandığını yeni anlıyorum. En son kendi bankamdan biri ile ciddi bir yakınlaşma yaşadık… Sağlam bir temel olması için olaya seks değil ilişki gözü ile baktık ama şunu anladım kendimden çok küçüklerle anlaşamıyorum ciddi anlamda sanki kuşak farkı var aramızda… Burada da o çıktı ortaya ve ileride daha fazla üzülmemek adına ilişki olmamasına karar verdik… Ne yapmalıyım ablacığım gençlerle hiç anlaşamayacak mıyım?

Sevgiyle öperim ellerinden…”

Sevgili yavrum,

Öncelikle insanın kendini hissettiği yaşta olduğuna inanan, rakamsal değerin çok da önemli olmadığını düşünen biriyim. Ayrıca her yaşın da kendi cazibesi vardır, olmasaydı bu yaşına kadar kendinden büyüklerle beraber olmazdın. Kendine yakın yaştaki insanların artık yaşlı sınıfına girdiğini yazmışsın. Sadece rakamsal ilerlemeden dolayı bu yargıya varmadığını umuyorum, o yaş grubuna gelmiş kişilerin çoğunluğunun davranışlarının ve hayata bakış biçimlerinin sana hitap etmediğini hisettiğin yönünde bir genelleme yaptığını düşünüyorum, bu da makul ve mümkün bir durum. Gerçi bana sorarsan 40‘lı yaşlar altın yıllardır, hayatın optimum noktasıdır. Hem hayata dair hırsların yerini kendini anlamaya bıraktığı, hem de hayat mücadelesinde yeterince tecrübe yaşanıp temkinli, sakin ve ne istediğini bilen bir noktaya ulaşıldığı yaşlardır. Gerçi tabii kişisine göre değişir elbette bu ama ekseriyette böyle. Gençlere bu yaş grubunun çekici gelmesinin nedeni de bu saydığım nedenler oluyor genelde. Bazen genç yaşında kendini yolunu kaybetmiş hisseden kişiler, kendilerine bu dünyada biraz da rehberlik edebilecek, kendilerini yanlarında sakin ve güvende hissedebilecekleri yaşça büyük kişilerde buluyor mutluluğu. Sen de zamanında kendinden büyüklerle olduğunda, sana neyin çekici geldiğini bir düşün istersen. Eşcinsel dünyasının belli bir kesiminde gençlik kültürünün fetiş derecesinde yüceltildiğinin farkındayım yavrum fakat bunun bir pazarlama ürünü olduğunu düşünüyorum, herkesin gençlerden hoşlanması gerekir diye bir kaide yok, belli bir yaşın altındaki kişileri tercih etmeyenler var. Bu nedenle illa kendinden gençlerle olmak zorunda hissetme.

İlişkine gelecek olursak, anladığım kadarıyla kendinden yaşca bir hayli küçük, mesela 20‘li yaşlarının ortasında birisiyle beraberliğin olmuş. Eşcinseller arasında çok da nadir görülen bir durum değil bu biliyorsun evladım. Hatta eşcinsellerin en sevdiğim yanı sanırım böyle yaş, sosyal statü, kültür farkı gibi genelde toplum tarafından insanlara zorlanan kıstasların ilişkilerinde önemini yitirmesi, sevdiklerini seçerken daha özgür davranabilmeleri herhalde. Öte yandan kuşak çatışması durumu da hiç olmayan birşey değil. Sadece aradaki yaş farkının getirdiği bazı anlayış, hayata bakış, zevk farklılıkları olabilir ve bunlar çok normal. Yine de temel belirleyici faktörün yaştan ziyade karakter meselesi olduğunu düşünürüm ben. Gayet sakin yaradılışlı, daha olgun muhabbet etmesini seven gençler olduğu gibi, daha zevkine, eğlencesine düşkün, gününü gün etmeyi seven orta yaşlı insanlar da var, bu nedenle ilişkiler konusunda daha ziyade karakter uyumu aramak lazım derim. Tam olarak ilişkindeki sorun neydi yazmamışsın, o nedenle neyin ters gitmiş olabileceğini kesin söylemeyeceğim yavrum ama demek istediğim sorun yaş farkından kaynaklanmıyor olabileceği gibi, belki de sen gereksiz yere kendini gençlerle beraber olmak zorunda hissediyor da olabilirsin. Eğer yaş farkının senin için bir problem teşkil ettiğini düşünüyorsan, bunu da görmüş oldun, bundan sonraki adımlarını ona göre atarsın.

Bir de “sağlam bir temel olması için olaya sex değil ilişki gözü ile baktık” diye yazmışsın. Bununla tam olarak neyi kastettiğini bilemiyorum fakat kısaca şunu söylemek isterim, cinsellik çoğu durumda bir ilişkinin olmazsa olmaz parçası ve partnerine sevgini göstermenin en güzel yollarından birisi. İlişkimiz sağlam olsun, ciddi olsun deyip işin cinsellik boyutunu önemsiz veya çok sonraları gelmesi gereken bir şey olarak da ele almayın. Bilakis cinsellik iki insanı birbirine daha çok yaklaştıran, aralarındaki bağı sağlamlaştıran, hatta kimi durumlarda sorunları bile çözme, arayı yumuşatma gücüne sahip bir etken. Bu nedenle cinsellik eşcinsel dünyasında maalesef ayağa düşmüş, biz ciddi bir şey yaşayacaksak bunu baştan cinsel arzular temelinden uzakta tutalım diye bir yanılgıya düşmemenizi tavsiye ederim yavrum, bu sadece işleri daha da zorlaştırır. Uyumlu ve sevgi dolu bir cinsellik üzerine bir ilişkiyi daha kolay inşaa edersiniz. Umarım birazcık da olsun yardımcı olabilmişimdir. Gözlerinden öpüyorum.

“Şeker abla merhaba yine ben 🙂

Eklemek istediklerim var . Geçen hafta xxxxi evime çağırdım ailemle tanıştırdım onu ve çok güzel geçti odama geçtik onunla yatağıma uzandık film izledik ve filmi çok beğendi. Filmin adı “Kader” ve yabancı bir yapıt. Konusu çift cinsiyetli bir kadının geçmişte yaşadığı olayları anlatıyor ve zamanda ameliyatla erkek olarak (ama bu kendi isteğiyle değil doktorun buna haber vermeden yaptığı bir ameliyat… Zorunda kaldığı) yolculuk yaparak kendisiyle tanışıp aşık oluyor kendisine ve bu zamanda başına gelen olaylarda hepsi kendisi oluyor çocuğu da kendisi sevdiği kadın da adam da karmaşık beyin yakan 🙂

Her neyse xxxle uzanıyorduk yatağımda. Bir anda elim xxxin dudaklarına gitti parmak uçlarımla dudaklarını okşadım ve şöyle dedim; “ne güzel dudakların var” dedim ve baktım öylece xxx fazla bir şey demedi belki de utandı bilemiyorum. Sonra ben ona “benimkiler incecik seninkiler ne güzel” dedim. O an çok utandım ben de dayanamamıştım ona, kalbim küt küt attı ve kulaklarımdan ateş fışkırdı çok etkilenmiştim. Bir vakit xxx‘in yüzüne bakamadım utandığımdan. O yanımda mı şimdi bu gerçek mi diyordum kendime. Sanki yanımda değilmiş de ben halüsinasyon görüyorum gibiydi. Ama gerçekti yanımda uzanıyordu. Benim pijamalarımı giymişti. Kokusu hala duruyor pijamamda sabahları onu kokluyorum. Evet aşık olmaktan korkuyorum galiba aşık olmaya başladım gibi.

Geçen hafta atölyedeydim resim kursundayım mola vermiştik. Kalemi kağıdı tam bıraktım bir baktım ki telefon çalıyor arayan xxxdi. 🙂 çok şaşırdım ve mutlu oldum. ‘‘Napıyorsun canım ben geldim insene aşağıya‘‘ dedi. Ve indim aşağıya çok heyecanlandım yanına giderken. Yanağımdan öptü bi sigara yaktı konuşuyoruz o an ben de gözlerinin içine bakıyorum kalbim küt küt atarken. Ve dedi ki “geçerken uğramak istedim seni göreyim” dedi. Ben de gelsene dedim. Ailesinin yanına gideceğini söyledi. Yarın buluşsak ya dedi. İçimden bi ses ayyyyyy dedi. 🙂 olur buluşalım dedim. İçimden işte tam sırası artık anlatmanın ben demeden o dedi. Bi tek beni çağırdı sanmıştım. Oysa öyle değilmiş yanında 2 erkek arkadaşı daha varmış bunu ona mesaj attığımda öğrendim. Ne fark eder dedi. Ben de seninle bi konu hakkında konuşmak istiyorum bu akşam anlatacaklarım vardı önemli dedim dertleşmeliyiz dedim. Ya da yarın olur madem arkadaşlarını da çağırdın dedim. Yarın olsun dedim. O da tamam dedi.

Gittim yanlarına gayet neşeliydim zaten o varken hep yanında neşeliyimdir onu görünce mutlu oluyorum. Arkadaşlarını ilk defa görmüş olsam da tanışıp kaynaşabiliyorum bu hep böyledir. Xxx‘in dudağına dokunmam neler hissetti acaba örenmeyi çok istiyorum. İşte artık bu akşam ona her şeyi söyleyeceğim bi aksaklık çıkmazsa şeker ablacım. Ona gül almayı düşünüyordum fazla abartı olur herhalde güle kendi parfümümü sıkıp sim döktüreyim diyordum. Yanına gittiğimde ona anlatırken elini tutacağım ve etkilenebilmesi için bileğini parmak uçlarımla okşayacağım. Bunu yapmam çok etkiliyormuş kadınları içi ürperiyor insanın ve o bakışlar nasıl bakabilirim gözlerinin içine ondan hoşlandığımı nasıl gözlerimle anlatabilirim bilemiyorum ama şu bi gerçek ben onu seviyorum ve hoşlanıyorum. Bu akşam onun yanında kendim olacağım nasıl hissediyorsam öyle konuşacağım. Şunu da biliyorum ki; olumsuz da olabilir ki büyük ihtimal olumsuz olacak ama ben arkadaşlığını kazandığım için ona minnettarım ve söyleyeceğim senin gibi bir arkadaş kazandığım için çok mutluyum. Biz artık dostuz inan ki sen istemeden sana bir şey yapmam benden korkma sen benim gibi değilsen zaten seni bu konuda rahatsız etmem emin ol ama senden ricam beni böyle kabul et. Beni mutlu ediyorsun eskisi gibi arkadaşlığını sürdürmeni istiyorum benden uzaklaşma lütfen ben sadece içimdekileri sana söylemek istedim paylaşmak istedim ve ilk günden beri senden hoşlanıyordum yalan değil. Arkadaşımsın, bunu düşünmemem gerekti fakat elimde olmadı bu durum hislerim böyle çünkü sende bana karşı çeken bir şeyler var. Bilmiyorum senden çok etkilendim. Senin de bu duygulara karşılık vermeni çok isterdim ama kısmet değilmiş. Seni de zorlayamam zaten değiştiremem de ama denemeni çok isterdim neyse uzaklaşırsan benden arkadaşlığını kesersen çok üzüleceğim bilmeni isterim. Bunu bana yapmanı istemem sonunda kimseye söyleyemediklerimi içimdekileri sana söylediğim için çok mutluyum, üstümden bir yük kalktı hafifledim. Seninle vakit geçirmek çok güzeldi deyip uzaklaşırım yanından belki de. İşte böyle düşüncelerim şeker abla.”

Sevgili kızım, düşüncelerini ve hissettiklerini paylaştığın için teşekkür ederim. Bir önceki mektubun ve cevabım biliyorsun Homojen Dergi‘de yayınlandı. Orada bu kızla olan ilişkin hakkındaki tavsiyelerimi yazmıştım. Bu yeni mektubunu da okudum, umarım durumlar istediğin gibi gelişir ama yine de temkinli olmanı ve aynen yazdığın gibi, olabilecek bir olumsuz duruma karşı, kendini çok üzmemek adına, kendini hazırlamanı tavsiye ederim. Eğer bu olmazsa da, kendini çok üzüp bu tür ilişkilere kendini kapatmamanı, daha sonrasında mutlaka kendi cinsiyetinden birisiyle bir ilişki yaşamanı tavsiye ederim ki ileriki hayatında bu durum içinde ukde olarak kalmasın, bu tip bir ilişkinin iyi ve kötü yanlarını, güzelliklerini ve zorluklarını görmeni tavsiye ederim. Hayatın ne getireceği belli olmuyor, bazen bir evlilik yapmak için toplumsal baskı görebilirsin, bu bizim toplumumuzda olmayan şeyler değil, bu nedenle hazır görece daha özgürken bunları yaşa, ona göre yolunu çiz derim. Bunun için de yöneliminden emin olduğun birisi için uğraşmak, en azından önündeki “acaba o da benim gibi kızlara ilgi duyuyor mudur” şüphesini kaldırarak, işini biraz daha kolaylaştırmış, olası bir terslemeyi önlemiş olacaktır. Bir de kızım, belli bir yaşın üstünde, yani en azından senin yaşlarına yakın veya senden büyük birileriyle olursan, bu kişi kendini ve cinselliğini keşfetmiş, zorlukları güzellikleri bilen biri olur, hem seni kendi kabullenme sıkıntıları ile boğmaz, hem de sana bu tip ilişkiler için bir rehber olur, ondan öğrenirsin. Maalesef eşcinsel ilişkiler okulda, ailede ya da arkadaş arasında konuşulup da öğrenilecek şeyler değil, hep kendin keşfetmen, senin başkalarını bulman, bu dünyada öğrenmen gerekenleri kendi çabanla öğrenmen gerekiyor. Sana tavsiyelerim bu şekilde güzel kızım, umarım her şey gönlünce olur, böyle güzel bir kalbin var, umarım hiç boş kalmaz, sana senin verdiğin kadar sevgi verebilen birileriyle tanışmak nasip olsun dilerim. Öpüyorum güzel gözlerinden güzel kızım.

Sevgili şeker abla,

Bugün Ankara‘da Türkiye psikiyatri derneği‘nde aylık düzenlenen Ankara gökkuşağı aile grubu toplantısına katıldım. Listag gibi lgbt kişilerin ailelerinin katıldığı, psikiyatrist Koray Başar ve psikolog Sinan Tetik‘in de aralarında olarak kendi deneyimlerini paylaşıp birbirlerinden öğrendikleri, aktivizm soslu psikoterapi seansı gibi bir şey. Bu toplantılardan haberdardım ama aileler dışında kişilere açık olmadığı için katılmaya uğraşmamıştım ama Ankara‘da da açılma sohbetleri toplantıları düzenleme hevesimi bir kaç platformda ifade etmemin doğurduğu bir dizi olay sonucu edindiğim kontaklar ile biraz da kendi girişkenliğim sonucu kendimi burada buldum. Orada yirmi kadar orta yaş ve üzerinde anne ve baba karşısına Koray hocanın davetiyle çıkıp, Lambda‘daki kendi deneyimlerimi paylaştım, o toplantıların nasıl inanılmaz duygu dolu ve öğretici geçtiğinden bahsettim, burada da benzer bir şey yapmak için görüşlerini almak istedim. Sonuç olumlu oldu gibi, 20 Şubat‘ta Kaos GL‘de ilk toplantıyı, buradan da bir iki gönüllü anne babanın katılımıyla yapmayı deneyelim, bakalım katılım olacak mı, sonuç nasıl gelişecek diye bir karar aldık, organizasyonun sorumlusu da ben olacağım. Bilmiyorum haddimden büyük işlere mi kalkışıyorum, bana patlar mı ama Koray hoca bayağı cesaretlendirdi beni, bu işe gerçekten sahip çıkacak ve sorumluluğunu üstlenecek, aileler ile Kaos‘un arasında mesafede durup ikisinin koordinasyonunu sağlayacak biri lazım ve bir başkası da yok dedi. Aldım gazı yani, allah sonumuzu hayrede. Ailelerden katılım olur da, duyurusunu iyi yapabilecek miyiz, gidip oraya katılıp İstanbul‘daki gibi kendi açılma sürecini paylaşacak insanlar bulunur mu, hiç bilmiyorum. Tek bildiğim olursa hem herkes için çok faydalı olacağı, hem de altından kalkabilirsem bana çok iyi geleceği.

Şeker abla, bunları anlattım burada ama, asıl sana anlatmak istediğim bir durum yaşadım. Orada, o hiçbirini tanımadığım ailelerin arasında heyecanlı heyecanlı kafamdakileri anlatırken, bana bakan yüzlerin arasında bir annenin ben anlattıkça gözlerinin dolması, ona baktıkça benim sesimin de titremeye başlaması gibi bir durum yaşadım. Kim bilir neler yaşadı, hangi süreçlerin sonucunda o toplantıdaydı, umutlu muydu, umutsuz muydu, ben anlatırken ne düşündü, neler hissetti, neden öyle doldu, bunları bilmiyorum. Ama az çok tahmin edebiliyorum zira o tür paylaşma toplantılarında yaşanan, herkesin kolayca anlatamadığı çok özelini açması nedeniyle ortaya çıkan duygu yoğunluğunun getirdiği etkiyi iyi biliyorum. Kendi annesinin onu nasıl dışladığını anlatırken gözyaşlarına hakim olamayan 18 yaşında bir çocuğa, “gel bakayım sen buraya” deyip herkesin ortasında bağrına basıp acısını paylaşan Pınar anne ile beraber bütün o salondakilerin gözyaşlarını tutamaması gibi çok güçlü ve kelimelerle anlatmanın neredeyse imkansız olduğu anlara şahit olmuşluğum var. Annelik babalık nasıl bir duygu bilmiyorum ama çok güçlü ama aynı zamanda çok hassas bir enerjisi var. Bu nedenle bütün bu lgbt konuları içerisinde en duygusal dozajı yüksek olan durumların aile ilişkilerinin paylaşıldığı, konuşulduğu ortamlar olduğunu gördüm. Herhalde o nedenle benim çocuğum filmi de o kadar etkileyici, o kadar yüreklere dokunabilen bir film. Ben konuşurken bana bakıp gözleri dolan annede kendi annemi gördüm ben biraz. Benim annem o kadar çok her şeyden kaçma eğiliminde biri ki, uzun yıllardır onla hiçbir şey paylaşamıyorum. Paylaşma girişimlerimin de çok garip, bazen de çok kırıcı tepkilerle karşılanması beni annemden o kadar uzaklaştırdı ki, orada o anneyle o kısacık zamanda kurduğum sözsüz duygusal bağda kendi annemi ne kadar özlediğimi fark ettim. Bu başka türlü nasıl ifade edilir bilmiyorum, uzun zamandır içtenlikle sarılamadığım kendi annem yerine gidip o kadına sıkı sıkı sarılasım, o kadınla benzer acılarımız için ağlayıp ağlayıp rahatlamayı, o kadar ağlamanın sonunda birbirimize bakıp gülmeyi istedim. Çok saçma bir şey anlatıyorum galiba ama, ben orada o kadının dolu gözlerinin içinde kendi annemi hakikaten ne kadar özlediğimi, ne kadar onla bir şey paylaşmaya hasret kaldığımı fark ettim. Ve ilginci, bütün bu duygular çok kısa zaman içerisinde orada oluştu ve salondan ayrıldım ama etkisi benim nezdimde büyük oldu. O kadın ne hissetti bana bakarken, işte onu hiç bilmiyorum, o da belki benim gözlerimde kendi oğlunu gördü. Bilmiyorum. Anlatması çok zor şeyler bunlar.

Bu kadar çok şeyi neden anlattım sana Şeker abla? Senin de anne olduğunu yazdığını hatırlıyorum, sana sormak istediğim şu, bir insan evladından neden kaçar? Neden onla konuşmaz, neden araya duvarların girmesine izin verir? Hayat kısa, dünya fani değil mi? Bugün var yarın yok değil miyiz? Böyle bir dünyada çok mu önemli korkular, değer yargıları, şartlanmışlıklar, şunlar bunlar? Bir anne oğluna neden “ben artık senin sorunlarını duymak istemiyorum” gibi bir laf eder? Bunu dediği kişi de öyle işinde gücünde, sorumluklarını sırtlamış, kimseye bir yük olmayan, sadece ne yöne gideceğini kestiremeyen ve bunu annesiyle paylaşmaktan başka bir arzusu olmayan birisiyse. Annemle yıllardır yüzeysel konulardan başka, derinliği olan, hayata dair hiç bir konu konuştuğumu hatırlamıyorum. Okul nasıl, iş nasıl, başkaları ne yaptı, dolma yer misin? Aile ilişkileri çok uzun zamandır bana bir tiyatro oyunu gibi geliyor Şeker abla, böyle herkesin ilişkileri diplomatik seviyede tuttuğu, dostlar alışverişte görsün, aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza bey modunda ilerleyen ilişkiler. İnsan ailesiyle özelini paylaşamıyor, aile içinde bile kimse kimsenin derdini dinlemek istemiyor, o nedenle herkes psikologların peşinde bence. Tüm aileler böyle değil ama biliyorum, Listag‘da ne mangal yürekli anne babalar gördüm, çocuğuna sahip çıkan, derdini dinleyen, bizzat gelip oralarda başkalarına annelik babalık yapan adamlar kadınlar gördüm. Az herhalde ama böyle kişiler. Öte tarafta da evlatlarını öldüren anne-babalar var gerçi, o tarafı da düşünmeli ve halimize şükretmeliyiz herhalde. Ailesinin şiddetinden ve ölüm tehdidinden kaçıp tek başına sokaklara düşmüş kişileri de tanıdım. Hayat çok garip şeker abla, ben pek anlamlandıramıyorum, çok düşünmemek, çok kafayı da takmamak lazım herhalde. Ama ailelerle çalışırsam, daha neler yaşayacağım buna benzer, ben de bilmiyorum.

Şeker ablacım, kusura bakma gece gece yazdıkça yazdım. Pek tutarlı da olmadı anlattıklarım sonuna doğru, bu kadar uzun bir şey okumayabilirsin, seni sıkabilir, artık sözlükten gittin mi onu da bilmiyorum gerçi, ama bugün yaşadığım o kısacık an beni etkiledi, bir anne olarak belki sen de görüş belirtmek istersin diye yazmak istedim. Sıktıysam kusura bakma. Gönderip yatayım ben bu yazıyı. Cevap yazmazsan da sağlık olsun, ellerinden öperim, selamlar, sevgi ve saygıyla ablacım.”

Sevgili yavrum, ne güzel böyle uzun uzun ve güzel şekilde içini dökmüşsün, bana güvenip bu denli içini açmana çok sevindim, teşekkür ediyorum sana. Atalarımızın bir lafı vardır, derdini söylemeyen derman bulamaz diye, işte buna çok inanırım ben de yavrum, bu nedenle herkesin güvendikleri birilerine içlerini açmalarını, dertlerini paylaşmalarını, sıkıntılarını, elem ve kederlerini içlerine atmamalarını tavsiye ederim. O sıkıntılar paylaşılmazsa büyür büyür, içinden çıkılmaz hale gelir. Dertler başkalarıyla paylaşa paylaşa azalır. Eşcinsel çocuklarım için en çok buna üzülüyorum, dertlerini paylaşacak birilerini bulmakta en çok sıkıntı yaşayan gruplardan biri oluyorlar çoğunlukla. O yüzden sizlerle bu ortamı paylaşmayı ve gönüllü olarak üstlendiğim bu görevi önemsiyorum. Neyse, gelelim mektubuna.

Bu duygulu mektubun için ellerine sağlık diyorum öncelikle. Yazdıklarını okurken inan duygulandım, ne kadar güzel bir şey yapmışsın böyle bir sorumluluk üstlenmekle. Başkalarının acılarına, dertlerine ortak olmaya çalışmak, başkaları için sorumluk almak ve çaba göstermek hem çok onurlu hem de insana çok şey katan, yüce gönüllü bir iştir yavrum, seni tebrik ederim. Olmaz mı acaba, nasıl yaparım, boyumdan büyük iş mi aldım demişsin ama ben yazdıklarından zaten tutkulu ve hevesli biri olduğunu anladım, üstelik bu heyecanını başkaları ile de paylaşabiliyorsun. İçinde madem böyle bir istek var ve buraya kadar çabalamışsın, bunun devamını da getireceğine eminim yavrum. Bu tür şeyler özveri ister ama en çok da sabır ister. Her şeyin bir anda olmasını bekleme, karşına çıkması muhtemel sorunlar karşısında da yılma derim. Sonuçta amacın lgbti aileleri ile lgbti çocukları buluşturmak gibi bir görev olacaksa, aslına bakarsan bence bu ülkedeki lgbti hakları için tarihi bir çabanın bir ucundan tutmuş olacaksın demek olur. Senin de yazında bahsettiğin filmi, gözlerimde yaşlar ile ben de izledim yavrum. Çocuk sahibi olmak ne demek biliyorum. Ben evlatlarımın saçlarının teline bir şey olacak diye uyku uyuyamazdım, onlar için de elbette kafamda bir mutlu gelecek hayali vardı. Fakat gün geliyor, onların ayrı bir birey olduklarını, kendi seçimlerini kendilerinin yapmaları gerektiğini fark ettiğin bir nokta oluyor, işte o noktada anne olarak onların kararlarına ve seçimlerine saygı duymak ama onların yanında olduğunu ve hep çok seveceğini de belirtmek gerekiyor.

Sevgili yavrum, anne olmak oldukça karmaşık ve duygusal bir iş, sadece akılla bakmamak gerekiyor duruma. Annen de büyük ihtimalle her anne gibi seni her halinle ve her günahınla ve sevabınla seven birisi. Muhtemelen de fazla hassas ve duygusal biri. Her insanın da hayattaki zorluklarla savaşma yolu başka başka oluyor. Mektubunda annene açıldın mı onu belirtmemişsin, ya da senin cinselliğinin farklı olduğunu bir şekilde anladı ama bunu dile getiremiyor. Ama düşünmelisin ki, annenin bu durumları konuşacak belki bilgisi, belki de cesareti yok. Bu durum karşısında muhtemelen senden daha yalnız durumda, onun derdini paylaşacağı bir Ayı Sözlük’ü, bir Şeker Ablası da yok, belki bu konularda bilgilenebileceği bir kaynağın varlığından bile habersiz. İnsanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar yavrum, senin özelinde onun karşı karşıya kaldığı durumda koca bir bilinmezlikler denizi muhtemelen ve bundan korkuyor. Sana sormaya da cesareti yok, muhtemelen sen de ona bu konuda fazla yardımcı olmuyorsun, hem de dertlerini paylaşmıyor diye ona kızıyorsun. Onun perspektifinden olaya bakmayı denedin mi hiç? Bu durumu muhtemelen hiçbir şekilde ifade edemeyecek, korkuları, sıkıntıları ve kafasındaki sorular, kafasında kurduğu muhtemelen çoğu gerçekten olan bitenlerle çok alakasız, abartı fanteziler ile baş başa kalacak. Bunlar zor durumlar yavrum, keşke böyle olmasa, insanlar, ya da en azından aile bireyleri duyguları ve düşünceleri konusunda birbirlerine açık olabilseler ama bize açık olmak değil saklamak, gizlemek öğretildi, elalem ne der öğretildi, bu nedenle bazı şeyleri açık açık konuşmak çok zor geliyor. Bu nedenle de belki de herkesin açıklayamadıklarını açıklayacak, içini dökecek psikolog arayışında olduğu tespitinde haklısın. Doğru psikolog ve psikiyatristlerin lgbti çocuklarımın dertlerini paylaşmaları için ben de gayet olumlu görüyorum aslına bakarsan. Eğer bir psikoloğa gidiyorsan, böyle bir yardım alıyorsan, belki bir seferliğine annene de söyleyebilirsin, konuşamadıklarınızı konuşabilmek için iyi bir yol olabilir diye teklif edebilirsin. Böyle bir teklife ne der bilmiyorum ama o da çok bunalmışsa bir denemeyi olumlu değerlendirebilir, belki böyle psikoloji konusunda otoritesi olan birisinin moderasyonunda bazı şeyleri konuşması çok daha kolaylaşabilir.

Umarım sorunlarına bir nebze de olsa yardımcı olabilmişimdir yavrum. Sözlükten de ayrılmadım, çok sık olmasa da ara ara gelip bakıyorum ne konuşuyorsunuz, bir derdiniz tasanız var mı diye. Bana her konuda yazabileceğinizi bilin, sizin yanınızdayım ve sizleri çok seviyorum. Şu yapmayı planladığın toplantılar gerçekleşirse de ne olup ne bittiğini bizlerle paylaş olur mu, cidden merak ettim, çok güzel haberler vereceğine de eminim yavrum. Güzel gözlerinden öpüyorum.

Merhaba Şeker abla,

Az önce itiraf başlığı altında da yakın zamandan beri yaşadığım bu sorunu dile getirdim.

Şöyledir ki;

“tabi ki her bulunduğumuz ortamdaki insanlar cinsel yönelimimizi bilmek zorunda değil ve söylememiz de gerek değil ama bunu saklamak, bilecekler korkusu vb kaygılar yaşamakta çok moral bozucu gerçekten.

İnsan kendini “gizli” hissederken özgür olma duygusunu da kaybediyor.

Kendimi hiç özgür hissetmiyorum.”

Ve bu benim gerçekten motivasyonumu düşürüyor. Şuan bulunduğum öğrenim hayatımda yani okulumda da zaten onların o cinsiyetçi konuşmalarına, cahilliğine, faşistliklerine susarken, susmak zorunda kalırken. (çünkü ne kadar konuşsan da anlamıyorlar) bir yandan da bilecekler korkusu. Çünkü içleri kötülükten başka bir şey olmayan insanlar. Tek işleri başkalarının hayatını eleştirmek ve aşağılamak. Ki bir kaç böyle insan da dedikodumu yapıyor ve onlarla aynı ortamda bulunmak zorundayım. Duymamazlığa, bilmemezliğe geliyorum ama benim hakkımda konuştuklarını her öğrendiğimde o günümün içine ediliyor. Kendimi duvarların arasında sıkışmış gibi hissediyorum. Özgür değilim. Ve kimse benimle aynı hayat bakış açısına sahip değil ve yalnızım. Şahsen yaştan da olsa gerek bu cahillik ve daha oturmamış düşünceler. Ama gerçekten zor. Mutlu değilim.

Ve size de ne yapabilirim diye sormak istiyorum. Ya da ne iyi gelir. Dışarı çıktığımda mutluyum çünkü beni anlayan insanların olduğunu biliyorum. Ama oraya gittiğimde böyle değil. Evet hepimizin yaşadığı ve hala yaşıyor olduğu durumlar bunlar.

Peki ne yapmalı?

Sevgili yavrum, sorununu anlayabiliyorum, cinsel kimliğin kişiliğinin önemli bir parçası ve bunu zoraki olarak saklıyor pozisyonunda olmak hem can sıkıcı bir şey, hem de insanlarla arandaki samimiyetini bir noktadan sonra engelleyen bir şey. Ama gene de gizli kalmak çoğu durumda katlanılamayacak bir durum değil, ayrıca özellikle bulunmak zorunda olduğun okul gibi, iş gibi ortamlarda eğer ortamın uygun olmadığını sezersen, bu şekilde gizli olarak ortamlarda bulunmaya devam etmek mantıklı. Herkesten duyarlı olmasını maalesef bekleyemiyoruz yavrum, hele bu ülkede çoğu yerde homofobi halen yaygın ve kabul edilir bir durum.

Öğretim hayatının hangi noktasındasın bilmiyorum, üniversitede olduğunu tahmin ediyorum. Üniversite ortamı genelde ülkenin ortalamasına göre görece daha özgür, daha kendini istediğin şekilde ifade edebilmenin kolay olduğu ortamlar. Hatta pek çok eşcinsel için üniversite kendilerini keşfettikleri ve cinselliklerini daha kolay yaşayabildikleri bir yer oluyor. Bir de üniversite çağı insanın daha kendi başına ayaklarının üzerinde durabildiği, kendini mutlaka dar bir grubun içerisinde bulunmak ve o normlara uymak zorunda hissetmediği bir yaş oluyor. Bu nedenlerle eğer üniversite öğrencisiysen neden boş zamanlarında seni düşünce ve tavırlarıyla rahatsız eden bir arkadaş grubu ile hangi zaruretten dolayı birlikte olmak zorunda hissettiğini bilemedim. Biraz olsun laftan anlayacak insanlar olduklarını düşünüyorsan, kibar bir dille konuşma üsluplarını yanlış ve rahatsız edici bulduğunu, yanında bu şekilde konuşmamalarını rica ettiğini söyleyebilirsin. Belki böyle bir karşı çıkış, bu konular hakkında mantıklı bir tartışmanın başlangıcını da oluşturabilir ve hepsini olmasa da belki bir kısmını yaptıklarının yanlış olduğu konusunda ikna edebilir. Fakat eğer gerçekten laftan anlamayacak insanlar olduklarını düşünüyorsan veya daha önceden durumu anlatmaya çalıştığın halde başarısız olmuşsan, o zorunlu şekilde aralarında bulunman gereken sürede aralarında bulunup, o sırada da söylenenlere kulaklarını tıkamanı, bunları söyleyen insanları da düşük zekalı veya eğitimsiz görerek onlara kızmaya, onlar için moralini bozmaya değmeyeceğini kendi kendine hatırlatarak, o zamanın olabildiğince az sinir bozukluğu ile geçmesini sağlayabilirsin. Bu söylediklerim kolay değil belki ama ne herkesi sevmek, ne de herkesten de seni sevmelerini beklemek mümkün değil yavrum. Ayrıca çoğu durumda insanların düşündüklerini, onlara öğretilmiş şeyleri de değiştirmek mümkün olmuyor, bu gerçekleri kendine hatırlatarak kendini rahatlatmanı tavsiye ederim. Hakkında yapılan dedikoduları da duymamazlığa gel, bunun yerine de orada olabildiğince derslerine yoğunlaş. Derslerine yoğunlaşman hem kafanı sorumluluklarına odaklamanı ve etrafındaki saçmalıklardan etkilenmeni engeller, hem de orta vadede sana başarı getirerek hem kendini iyi hissetmeni ve başarılı bir gelecek için kendine yol açmanı hem de etrafındaki insanlar arasında daha çok saygı duyulan biri olmanı sağlar. Başarının böyle bir güzelliği de var yavrum, etrafına bir koruma kalkanı geçiriyor çoğu durumda, bu nedenle de baskı gören eşcinsel gençlerin ortalamadan daha çalışkan oldukları konusunda istatistiki veriler var. Çalışmaktan zarar gelmez, bu tür can sıkıcı insanları senin başarın için birer katalizör olarak da görebilirsin.

Dışarıda senin halinden anlayan insanların olduğunu bildiğinden bahsetmişsin. Bu tür insanlardan bir, arkadaş ortamı da kurmuş olduğunu umarım. Böyle bir ayrı arkadaş ortamın varsa (bu illa kalabalık bir grup olmak zorunda da değil, bir-iki halden anlayan arkadaş bile yeterli), olabildiğince onlarla zaman geçirmeye çalış, sıkıntılı olduğun konuları onlarla paylaş, canını sıkan insanları onlara anlat ve olan bitenlerle beraber dalga geçmeye çalışın, saçma sapan laflar eden kişilerin yüzüne söyleyemediklerini o ortamda dile getir, söyledikleriyle alay edin, gülün. Bunlar seni rahatlatacak, içini hafifletecek, ertesi gün o ortamın içine dönmek zorunda olduğunda kendini çok daha rahat hissetmeni sağlayacaktır.

Bir de şunu da ekleyeyim bitanem, okul dediğin aslında şu anda hayatının merkezinde olan, tüm dünyanı kaplayan bir şey gibi gözükse de, aslında şıp diye geçip gidiveren bir dönem. Emin ol, o seni rahatsız eden insanlar senin hayatında fazla uzun süre daha bulunmayacaklar, bir beş yıl sonra adlarını bile hatırlamayacaksın. Bu dönemde edindiğin tecrübeler ile ileride iş hayatına atıldığında, düzgün kurumlarda çalışma fırsatı bulabilirsen, bu tür gereksiz muhabbetlerin olduğu ortamlarda bulunma olasılığın oldukça düşük. İş hayatının elbette kendine has başka durumları oluyor ama eğer işini iyi yapan birisi olursan, hem sana daha fazla hareket alanı sağlar hem de insanların bu tür rahatsız edici konuşmalarını dinlemek zorunda kalmazsın. Bu nedenle durumuna biraz daha uzun vadeli bakmanı, şu anda yaptıklarının ve katlandıklarının, ilerideki çok daha güzel bir hayat için çabaların olduğunu kendine hatırlatmanı ve kısa vadedeki rahatın veya kızgınlıkların yerine, daha uzun vadeli bir rahata ve huzura odaklanmanı tavsiye ederim. Gözlerinden öpüyorum yavrum.

3. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!