Tolga Akyıldız’la 17. Açık Sahne

Tolga Akyıldız’ın artık gelenekselleşen festivali %100 Açık Sahne bu sene gene dünyalar tatlısı İpek Atcan’ın sunumuyla, 17. kez Beşiktaş If Performance Hall’de gerçekleşti. Hala bilmeyenler için (var mı öyle biri), bu şahane müzik etkinliği, müziğin kıdemlilerinin müziğin yeni nesil iyi sesleriyle sahnede bir araya geldiği, yılların deneyimli gruplarını izlerken yeni çıkan sesleri de keşfedebildiğimiz ve bir gecede adeta üç günlük bir müzik festivali ortamı yakaladığımız bir etkinlik.

Önceleri Garaj İstanbul’da yapılan etkinlik, ikinci defa Beşiktaş If Performance Hall’de yapılıyor. Gerek ortamı gerekse çalışan elemanları ile şahane bir konser yeri Beşiktaş If Performance Hall. Garson arkadaşlar çok güler yüzlü ve esprili, gece başlamadan çalan müzikler ise, İpek Atcan’ın da kendini tutamayarak ara sıra sahneden dile getirdiği gibi, şahane. Bu sayede geceye enerjiniz yüksek başlıyorsunuz.

Gelelim 9 Mayıs’ta 17. defa düzenlenen gecenin notlarına. Gecede 7 sanatçı sahne aldı. Performans gösteren yeni sanatçı/gruplar Damla Pehlevan, Yaşlı Adam, Seran Bilgi olurken, gecenin kıdemli kontenjanında sahne alan konukları Jehan Barbur, Sattas, Bulutsuzluk Özlemi ve Yüksek Sadakat oldu.

Gecenin açılışını Damla Pehlevan yaptı. Bir kere tarz olarak sahneye çıktığında bile imajıyla kendine baktıran bir kız Damla Pehlevan, sıcak, sevimli ve bence slovlarda daha başarılı. Performansını yazmadan önce Damla Pehlevan’ı araştırdım biraz. Resmi facebook sayfasına göre “8 yaşında MSGSÜ Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü’nü” kazandı. 10’lu yaşlarında TRT Gençlik Korosu’nda şarkılar söyledi. 2005 yılında katıldığı Frankofon Şarkı Yarışması 1.’liği, Candan Erçetin ile yollarını Galatasaray Lisesi’nde kesiştirdi. Hemen ardından Bulgaristan’da düzenlenen Uluslararası Corne d’Or Şarkı Yarışması’nda 2.’lik elde etti. Bir yandan tiyatroyla da ilgilenirken Profesyonel müzik kariyerine 2011 yılında Baba Zula ile katıldığı “Kingo Disco” programıyla oldukça hızlı giriş yaptı, devamında grupta vokalist ve keyboardist olarak çalışmaya başladı. Murat Ertel ile “Mavi Güneş” projesinin ilk kadrosunda dansçı ve müzisyen olarak yer aldı. Bir yandan alternatif müzik grubu Biz ile 2010’da “Rock N Dark” finalisti oldu. Keyboard ve back vokalde eşlik ettiği Biz ile 2012’de ilk albümünü yayınladı.”

Damla Pehlevan’ın söz müzik yazarı olarak en hoşuma giden yönü, müzikal olarak çok tatlı tınılar yakalarken, şarkı sözlerinin hayli ilginç, nev-i şahsına münhasır olması oldu. Bunda sanırım eğitimini aldığı İTÜ Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı bölümünün katkısı olsa gerek. Silikon diye bir şarkı seslendirdi. Günlük hayatında yaşadığı her şeyi, kullandığı terimceleri şarkılarına yediren şarkı yazarlarını ayrıca seviyorum, daha önce birkaç yazımda belirtmiştim. Pehlevan da o isimlerden oldu. Böyle özgün işler yapan yeni sanatçıları ayrı bir keyif ve heyecanla dinliyorum. Daha sonra otantik bir tınısı olan Eski Gül Günleri ve birkaç şarkı daha seslendirdi. Ben Damla’nın tarzını çok sevdim, yormadan su gibi akıyor yorumu, bu yeni sesleri dinlerken, onları kendimce değerlendirme kriterim acaba konseri olsa gidip dinler miyim oluyor ve Damla’yı izlerken bir an sıkılmadım veya şu şarkı da bitse artık diye düşünmedim. Sesiyle ve sahneyi doldurmasıyla gecenin beğendiğim performanslarından oldu. Ama dediğim gibi slovlarda daha başarılı buldum Damla’yı.

Damla’nın arkasından viral bir büyüme yakalayan Yaşlı Amca grubu sahne aldı. Websitelerinde yazdığı üzere, “Yaşlı Amca 2013 yılında kurulur ve aynı yıl “Kurtar Beni Meyhane” adlı ilk demo kaydına amatör bir klip çekerek Youtube’da hatırı sayılır bir kitle oluşturur. Daha sonra 2015 yılında Yaşlı Amca’nın ilk EP çalışması “Sabaha Kadar” tüm dijital platformlarda sevenleriyle buluşur. Konserlerle geçen bir büyüme evresinden sonra Yaşlı Amca asıl ilgiyi “Giderdi Hoşuma” isimli single çalışmasıyla çeker. Klip de şarkı da çok sevilir ve kısa zamanda Spotify viral listesine girer. Çok geçmeden “Ve Ben” isimli yeni bir single çıkartırlar ve bu şarkının klibini kendileri çekerler. “Ve ben” ve “Giderdi hoşuma” parçaları bir ay boyunca Spotify listelerinde yükselmeye devam eder. Ardından “İstanbul Beyefendisi” şarkısını klipsiz yayınlarlar ve 1 Eylül 2017’de ise grubun ilk albümü “Akşamüstü” yayınlanır.” Artun Özoğlu (vokal / ritim gitar / akustik gitar), Sarper Sonbay (Lead gitar / akustik gitar / geri vokal), Hüseyin Tosun (Bas gitar) ve Barış Kutlu’dan (Davul / perküsyon) oluşan grup, yeni dönemde milyonlarca liralar saçmadan büyük kitlelere nasıl ulaşılacağının bir kanıtı gibiydi. Zira ben daha önce adlarını duymamıştım ama oradaki kalabalığın alkış kıyamet eşlikleriyle tanık olduğum üzere hatrısayılır bir kitle edinmişler kendilerine beş senede. Viral yoldan adları büyüyüp üne kavuşan grupta yer yer Teoman ve Duman havası olsa da bunu özgün biçimde kendilerine uyarlayabilmişler.

Yeni isim yapmış bir grup olarak grubun genel olarak biraz fazla “mesafeli” “rock star” duruşu beni pek sarmasa da, belli ki çok seviliyorlar. Mesela bas gitaristin, grubun adının neden Yaşlı Amca olduğunu soran İpek Atcan’a paparazzi görmüş şarkıcı gibi “bunu şimdi anlatmak istemiyorum” demesindeki tavrına takıldım mesela. Bununla birlikte gecenin en çok alkış alan grubu oldular. Giderdi Hoşuma, Ve Ben, Kediler ve Şarkılar ve grubu üne kavuşturan Sabaha Kadar şarkılarıyla önleri ve yolları açık olsun…

Benim için gecenin en bitmesini istemediğim performansı ise, bu gecenin yıldızı olarak gördüğüm Seran Bilgi’den geldi. Aslında kimya mühendisi olan ve Tüpraş İzmir’de planlama şefi olarak çalışan Seran Bilgi, müzik aşkıyla dolu bir çocukluk geçirmiş ve şan dersleriyle bu tutkusunu bir adım ileri taşımış. Erken yaşta piyano dersleri, üniversite yıllarında şan eğitimi almış. İstanbul’da, İzmir’de ve Antalya’da tanınmış orkestralar ile konser ve resitaller vermiş. Avusturya, Hollanda ve Almanya’da orkestralarda, festivallerde ve konserlerde yer almış ve 2010 yılında şef Kim Scharnberg’in desteğiyle Avrupa’nın ünlü bestecileriyle çalışmış. İzmir’den çıkma bu yetenekli sanatçı, İzmirli grup Sunshine Band’in solistlerinden biri aynı zamanda.

Kendi şarkılarını söyleyerek başladığı geceye, Metin Türkcan’la bir performans sıkıştıran, üstüne Show Must Go On coverıyla ağzımı açık bırakan Seran Bilgi gecenin yıldızıydı bence. Onu izlerken, sesinin tınısı beni benden aldı ve kendi kendime Şebnem Ferah ilk çıktığında nasıl heyecanlandıysam Seran’da da o heyecanı hissettiğimi fark ettim. Show Must Go On’u bir kadın yorumuyla bu kadar beğeneceğimi düşünemezdim, zira kült şarkıların sadece orijinal sanatçılarından dinleme taraftarıyım, ama Seran’ın şarkıyı söylemeyip yaşaması beni nefessiz bıraktı. (İngilizce “speechless” deniyor”) Söz Müziği kendisine ait Ne Yapayım, Hiç Gibi ve Pentagram klasiği Sonsuz’a getirdiği yorum çok acayipti. Şarkılarının yanı sıra, sahneyi kullanışı, oradan oraya koşturması, yılların sanatçısı gibi mikrofon ve sahne hakimiyeti ile Seran Bilgi’nin adını ilerleyen yıllarda daha çok duyacağız gibime geliyor. Şahsen ben konser olsa izlenecekler listeme aldım.

Gecenin son nispeten “kıdemsiz” solisti Seran Bilgi’nin sahneden ayrılmasıyla gece sahnenin kıdemli müzisyenlerine kaldı. Bu isimlerden Jehan Barbur şarkılarını ben sahneden sanatçının kendine has dansları, mimikleri ve jestleriyle izlemeyi seviyorum. Belki bu yüzden, albümlerini dinlerken bir şeyin, bir heyecanın eksik kalması. Bu teşhisi yeni koydum kendime. Jehan Barbur’u komple izlemeyi seviyorum ben, salt dinlemeyi değil. Velakin Evim Neresi albümünden Kendime şarkısı ile başladığı performansında kıyafetiyle, duruluğuyla, sesiyle adeta bir Barbie bebek gibi sahnede süzülüp ağzımızı açık, kulaklarımızı hayran bıraktı. Ey Hayat ile coşkuyu doruğa çıkardı. Sonra Türk Sineması’nın kült filmlerinden Selvi Boylum Al Yazmalım’a yazdığı sözler dökülüyor ağzından. Bu şarkının hikayesini anlatıyor önce, sonrasında kendimizi o bildik melodilerin bu defa sözlü versiyonuna bırakıyoruz Jehan Barbur’un sesinde. Bu şarkıya bu kadar uyumlu duygulu sözleri ancak Jehan Barbur yazabilirdi zaten diye düşünüyorum.

Seyirciyle diyalogu da çok sıcaktı ve tabi seyirciden gelen tezahüratlar da o da şimdiye kadar izlediğim en güzel performanslarından birini gerçekleştirdi, öyle ki bir an Açık Sahne’de olduğumuzu unutup istek şarkılar başlayınca, şakayla karışık “o şarkılar uzun konserde” diyerek takıldı izleyenlerine. Jehan Barbur şarkılarını sahnede canlı izlemek öyle keyifli ki, salt dinlemek yetmiyor, insan izleyerek deneyimlemek istiyor şarkıları…

Jehan Barbur sahneden ayrıldığında, daha önce de birkaç kere %100 Açık Sahne sahnesine adını yazdıran Türkiye’nin ilk reggae grubu Sattas çıkıyor sahneye. Orçun gene bir an yerinde durmadan oradan oraya zıplarken biz de trombonların, saksafonların, gitarların vücuda getirdiği reggae ritimleriyle coşuyoruz. Orçun’un doğal bir ışığı var ve göz alıcı. Her yaptığı hareketi takip etmek ve bir anını kaçırmamak istiyorsunuz. Seyirciyi de performansa katması ilgiyi hep canlı tutuyor. Nispeten diğer sanatçılardan daha kısa kalıyorlar sahnede, ne ara çıktılar da ne ara bitti olduk. Meğer o arada üç dört şarkı söylemişler bile. Ama o kadar keyifliydi ki, onlara ayrılan sürenin sonuna geldiğimizi fark etmedik bile.

Sattas’ın arkasından benim için gecenin en beklediğim performansı olan Bulutsuzluk Özlemi sahneye çıktı ve salon klişe tabirle “yıkıldı”. Alkış çığlık kıyamet eşliğinde, Birbiri arkasına bombaları saldı Nejat baba salona, şarkıya girizgâh olarak “şu an bize en çok ne lazım” diye sorduğunda “özgürlüüüük” cevabıyla salonun çınlaması pek manidar oldu tabi ama esas cevap şarkıda geldi. “Acil Demokrasi”… Arkasından Güneye Giderken, Uçtu Uçtu ve tabi ki Sözlerimi Geri Alamam ile acayip bazı adamlar bu dünyaya bizleri kısa süreliğine de olsa bu dünyadan uçurup başka diyarlara götürmek için gelmişler.

Bulutsuzluk Özlemi şarkıları hep böyledir, özeldir, Nejat Yavaşoğulları’nın yazdığı her bir şarkı, size kendi yaşamınızla ilgili başka hikayelerin kapısını açar, orada aşk da vardır, toplumsal bilinç de, ilk gençlik zamanlarınız da vardır, aklınızın başınızda uçtuğu uçarı halleriniz de, hayat memat meseleleri de vardır, isyanlarınız/hezeyanlarınız da, siz varsınızdır o şarkılarda ve o şarkılar yaştan bağımsız ve evrensel duygular yer aldığı için her dönemi yakalar, çünkü bireysel olarak yaşadığımız duygular üç aşağı beş yukarı aynıdır. Benim de çocukluk ve ilk gençlik dönemlerime eşlik eden şarkıları belki bininci kez sahnede izlerken bunlar geçti aklımdan.

Saatler ilerlemiş ama coşku bir an eksilmemişken gecenin son konuğu Yüksek Sadakat çıktı sahneye. Önceki bazı %100 Açık Sahnelerin aksine, salon hala hıncahınç doluydu. Bu da sanatçı sayısını azaltıp şarkı sayısını arttırmanın ve saatlerin buna göre daha iyi planlanmasının katkısı büyük doğrusu. Kenan Vural’lı Yüksek Sadakat gecede Kafile, Haydi Gel İçelim gibi klasik şarkılarının yanı sıra, ilk kez orada seslendirdikleri iki şarkıyla katıldılar geceye. İlki Nazım Hikmet efsanesi ve Cem Karaca klasiği Ceviz Ağacı düzenlemesi idi, ama pek beni açmadı bu versiyonu, yeni çıkardıkları şarkı “Yunus”u daha çok sevdim. Ceviz Ağacı çok fazla gürültülü olmuş. Ya da belki kaydı olunca daha güzel gelebilir, o gece geçmedi o enerji bana o şarkıda.

Gece bu şekilde sona ererken geceye dair son notlarım şunlar oldu. İpek Atcan etkinliğin olmazsa olmazı. Bunu bir kez daha anladım. Hem zarafeti, hem sunumu, hem bilgileri, hem seyirciyle diyalogunun yanı sıra onun da sunuculuğunu unutup kimi zaman gecenin sürpriz performanslarını heyecanla beklemesini görmek pek keyifli. Bu geceyi ondan başkası bu kadar güzel sunamaz. Hülasa pek seviyorum efendim kendisini.

Müzik dünyası için yaptığı bu etkinlikle, Tolga Akyıldız isminin Türk Müzik Tarihine yazılacağını kestirmek zor değil, ayrıca bu zamanda hem bu kadar büyük bir iş yapacaksın, hem bu kadar mütevazi olacaksın, hem yaptığı işin beğenildiğini duymaktan çocuk gibi sevineceksin, olur şey değil… Bu zamanlarda egolarını böylesine rafa kaldırmış ve salt müzikle ilgili iyi şeyler yapma amacından başka bir amacı olmayan insanları bulmak zor, bulunca da haliyle paçasına yapışıyor insan… Benim de dört yapraklı yonca idollerimden olan, hem müzikal bilgisine, hem abiliğine, hem dostluğuna, hem vefasına, hem muhabbetine, hem her bişeyine hayran olduğum Tolga Akyıldız, bence bu dünyadan değil… Ondan öğrendiğim ve öğreneceğim daha çok şey var. Bu etkinlikle ana akım müzik medyasının kulağını tıkadığı ve sesini duyurmak için çırpınan nice yetenekli ve “iyi” müzisyenle tanışmamıza vesile olduğu için hem o yeni sanatçılar, hem de biz “iyi müzik severler” ona ne kadar teşekkür etsek az.

Seyirciler çok coşkulu ve tam bir konser izleyicisi gibi izlediler etkinliği. Öyle ki bazen salondaki konuşmalar ve uğultulardan sahnedeki sanatçıyı duymaz olduğum geceler yaşadım. Bunda ise herkes çok güzel eğlendi, tezahürat etti ve gerçekten etkinlikle ilgilendiler. Bu açıdan Beşiktaş’ın mı farkı nedir, ben de çok keyif aldım keyif alan bir müzik dinleyicisiyle bu etkinliği izlemekten. Şarkılara eşlikleri, alkışları ıslıkları gecenin coşkusuna coşku kattı ve yerinde ve dozunda olunca sahnedeki sanatçılar da ayrı bir keyiflendi bunu da dile getirmesem olmazdı. Zira konserlerde/etkinliklerde en büyük can sıkan olay konser izleme kültürü gelişmemiş güruhla hasbelkader bir konserde denk gelmek. İçen dağıtan, mütemadiyen konuşan, etkinlikle filan ilgisi olmayan öyle güruhlarla etkinlik izlemek işkence olur ki son zamanların pek çok sanatçısının da kanayan yarası bu konu. Bu gece ise adeta özel seçilmiş seyirciler vardı ve birlikte çok eğlendik.

Etkinlik için katılan sanatçı sayısının azalması çok iyi olmuş, böylece hem katılan sanatçılar daha fazla şarkı seslendirebiliyor, hem de bir yerden sonra gerek sanatçılar gerekse izleyiciler için kulaklar ve ayakların yorulup gecenin son sanatçılarını dinleyemeyecek kopmak söz konusu olmuyor. Dinamizmi sürüyor gecenin sonuna kadar. Bu açıdan %100 Açık Sahnenin yeni sezonu, vakitlice başlayıp vakitlice, yormadan ve tadında bitmesiyle daha bir keyifli oldu. Bu gece sonrasında Tolga Akyıldız’la %100 Açık Sahne de yeni sezona kadar tatile girdi ve tabi bana da yeni Açık Sahneleri heyecanla beklemesi kaldı.

Hazırlayan: Tunca Tutkun

 

11. SAYI

HOMOJENOku

İndir