Yeni Punk

Güneş gibi parlayan sarı saçlarını dimdik taradı. Biraz jöle gerekiyordu. Ne yapıp edip jöleyi de buldu, dünyanın belki de en dağınık banyosunda…

Aynaya baktı her sabah yaptığı gibi. İşaret parmağını aynaya çevirip göz kırptı kendi yansımasına. Sıska, dövmeli kolları, belinden düşen pantolonu ve renkli atletiyle bu sabahki halini beğenmişti. Minik göğüslerini dahi gizliyordu, vücut hatlarını göstermekten nefret edercesine…  Mecbur da değildi ki zaten buna. “Butch? Galiba tam da buyum” diye düşündü. Djarum sigara paketini aradı hışımla… Karanfillisi favorisiydi ve en zor bulunanıydı. Tüm arkadaşları derse gitmişken o, aylak aylak gezip, çok da bayılmadığı ama başka yerde de dengini bulamadığı kafelere uğrayacaktı. Sigarasını yakacak ve yeni birileriyle tanışma umuduyla güler yüzünü takınacaktı. Kapısında renkli bayrağı olan kafelerden bahsediyorum. Her gittiğinde hayalkırıklığına uğratan ama bir türlü de vazgeçemediği loş bazen sessiz bazen fazla gürültülü kafeler.

Erkeklerle daha rahattı kimi zaman. Kadınlar zordu ama kadınlardaki derinliği, büyüyü, asaleti erkeklerde bulamıyordu. Erkekler oyun arkadaşı gibiydi daha ziyade. Onlarla gülüyor, şakalaşıyor, kardeşçesine iyi vakit geçiriyordu. Kadınlarda hep gizemli bir karanlığı anlamaya çalışıyordu. Tüm bu anlarda kendini erkek çocuk gibi hissettiği anlar ağır basıyordu. Asi çocuk, tomboy. Sıfatların çok da bir önemi yoktu, kısıtlayıcıydı hepsi… Kafasından tüm bu düşünceler geçerken, hala uykulu gözlerle dışarı fırladı. Sokaklarda hızla yürüyordu. Kalabalığı çok da sevmiyordu. Aklından çıkaramadığı bir kadın, bazı sabahlar erken saatte ismi güzel ama maalesef ortamı sıradan olan Zaman KAfe’de oluyordu. Ya bir köşe başına ilişmiş, buğulu camdan dışarıya bakarak derin düşüncelere dalıyor ya da dergilere göz gezdirip telefonunu kurcalıyordu. Sırf kadınla denk gelebilmek için, sabah erkenden kalkıp okul ders saatlerini çok kez ekmeyi göze alıyordu.

Amacı neydi? Bilmiyordu. Aslında kadınla konuşacak cesareti hiç yoktu. Konuşsa ne diyecekti? Güzel bir sohbet olsa, ona iyice bağlanmaktan korkuyordu. Kadının erkekleri seven, flörtçü ve sıradan biri olduğunu düşünüyordu ama nedense O’nu izlemekten büyük keyif alıyordu. Bir bakışta anlıyordu bir kadının yönelimlerini. Zamanla bu konuda ustalaşmıştı, sezgileri ve gözlem yeteneği güçlenmişti. Sigarasını yakışından, garsonlarla ve barmen ile konuşmalarından, okuduğu dergilerde nerelere odaklandığından, etrafa attığı bakışlardan sıradan bir kadın olduğunu anlamıştı ama bir şekilde kadının en gündelik hallerinde kendine tam tasvir edemediği bir çekicilik buluyordu. Uzaktan O’nu gözlemlemek yeter bana demişti kendine.

Bol pantolonunu her zamanki gibi bir bıçak darbesiyle daha yırtıp, paçozluğuna paçozluk kattı. Seviyordu kendini böyle. Rahattı. Bir de konuşabilseydi o kadınla… Yetiniyordu onunla aynı yerde bulunmakla. Aynı havayı koklamak, aynı masalarda oturmak, aynı pencereden bakmak büyük bir mutluluktu. Kadın gittikten sonra biraz daha kalırdı orada. Kapuçinosunu içip masaya bıraktı. Masadan tam kalkacakken, sol eliyle değdiği bardağa sağ eliyle de  dokunması  gerektiğini düşündü. Tam bunu yapacaktı ki garson bardağı alıverdi. Konuşmaktan nefret eden Gözde, hızlı nefes almaya başladı, adeta kan beynine sıçramıştı. Kalp atışları hızlanınca, garsona aniden “Bardağımı geri alabilir miyim? Henüz kapuçinom bitmedi!” deyiverdi. Galiba bunu gereğinden fazla yüksek sesle söylemiş olacak ki, sadece garson değil etraftaki masalardakiler de erkek çocuk gibi giyinmiş, salaş kıyafetli, alnından terler damlayan, asabi  kıza kınayan gözlerle bakmışlardı. Gözde bir anda utanarak kafeyi terk etti. Boş bardağı obsesif bir şekilde geri istemiş olması umrunda değildi. Masadakilerin bakışlarına ve kendi hakkında birbirlerine fısıldadıkları saçmalıklara takılmıştı aklı. Sinirlerini alt üst etmişti diğer müşteriler. Küçümseyen gözlerle kendisine gizli bakışlar atan şımarık iş adamları ve kokona hatunlar gözünün önüne geldi. Gidip en yakın tuvalete kustu. Neler oluyordu böyle? Kadını bir daha göremeyeceği korkusuyla tuhaf bir takıntı mı geliştirmişti? Bir elinin değdiği bardağa diğer elinin de değmesi gerekliliği  nereden çıkmıştı? Dayanılmaz bir karın ağrısıyla kendini evine attı. Neyse ki ailesi evde yoktu. Yatağa ilişti ve anında uyuyakaldı.

Rüyasında kadını gördü. KAfede aniden bir sohbete dalıyorlardı. Gözde anlattıkça, kadın şuh kahkahalar atıyordu yüksek sesle. Müthiş zaman geçiriyorlardı. Birden olan oldu. “Kadın Gözde’ye, ne kadar esprili bir oğlansın sen.” deyiverdi. Gözde adeta kalbine yumruk inmiş gibi oldu ama bu yumruk ona iyi geldi.  Ani bir sevince dönüştü yaşadığı şok. Hiç bozuntuya vermedi ve o saniye kadından telefon numarasını istedi. Kadın, çok rahatça telefonunu söyledi Gözde’ye. Gözde kendi rahatlığına ve kadındaki samimiyete inanamadı. Bu gerçek değil mi diye sordu kendine defalarca. Kadın, Gözde’ye kolundaki dövmelerinin anlamını sordu. Gözde, gözleri parlayarak anlatmaya başladı. Kadının sigarasını yaktı. Kadın ona Djarum karanfilli ikram etti. En sevdiği sigara! İşte bir ortak yön. Pek sağlıklı olmasa da hayatın keyfine ortak olmalarından daha güzel ne olabilirdi ki? Gözde, kadının at şeklindeki kolyesini çok beğendiğini söyledi. Biraz yanakları kızardı bunu söylerken. Kadın aniden kolyeyi boynundan çıkarıp Gözde’nin boynuna astı. “Senin olsun!“ dedi. Bu basit ama zarif cevap Gözde’nin kalbinde yer etti. Bir daha görüşememe korkusunu daha baştan yenmişti kadının telefon numarasını alarak. Birbirlerine isim sormadılar. Gözde, kadının telefonunu isimsiz kaydetti. O kadın yazdı rehbere. Böylesi daha hoşuna gitti nedense. Gizemliydi isimleri bilmemek. Berbat bir ismi olmasa bile herhangi bir ismin uyandırdığı çağrışımlar, büyüyü bozmaya yeterdi. Bir gecelik ilişki yaşamış gibi havalarda uçuyordu Gözde, sevinçten.

O anda, omzunu sarsan annesi, “Okula hala gitmedin mi sen yine?” diyerek Gözde’yi dürttü. Gözde, rüyanın bitmesini hiç istemezdi. O berbat kafeye tekrar nasıl gidecekti. Artık yüzü yoktu orada çalışanları ve müşterileri görmeye. Rüyasını gerçekleştirme şansı var mıydı? Neden sevdiğim o renkli kafelere gitmiyor ki bu kadın diye isyan etti içinden. Birden parlak ama saçma bir fikir geldi aklına. Aklında net bir şekilde kalan telefon numarasını çevirdi. Rüyada aldığı bir telefon numarası olsa da deneyecekti şansını. Telefon çabucak açıldı. Karşıdaki tanıdık kadın sesi, “Alo? Kimi aradınız?” dedi sakince. Sesleri çok iyi tanıyan Gözde, durduğu yerde titredi. Ses, o kadının sesiydi.

Hazırlayan: Ece Dorsay

 

7. SAYI

HOMOJENOku

İndir