2012 yılında Adalet bakanı Sadullah ERGİN’in açıklaması üzerine LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel, interseks) bireylere özel ceza infaz kurumu 2017 yılında İzmir’de faaliyete geçip LGBTİ hükümlü/tutukluların tek tip ceza infaz kurumunda barındırılması hedeflendiği anlaşılmıştır. İlk bakıldığında trajikomik durduğundan eminim, ama insan düşünmeden de edemiyor; “Cinsel yönelim temelinde ayrımcılık!” olarak görünen durumun amacı ne olabilir? “Güvenlik” konusu her söylemde sürekli öne sürülürken içeriğinde gerçekten samimiyet var mı?
Hazırlayan: zagor
Trajikomik olan kısmı Türkiye’de sahiden LGBTİ bireyler var mıydı? Hatta LGBTİ ne demek? Yeni bir kavram mı atıldı ortaya? Açılımı yapılmayan bir kavram hangi aşamada neden ele alınıyor? Yıllardır birçok STK’nın çabalarına hiç kulak kabartmamış, yapılan eylemler hiç görülmemiş, onca insan öldürülmemiş gibi ne oldu da LGBTİ bireyler bir anda varsayıldı?
Bireylerin can güvenliğini sağlamak adına LGBTİ bireylere özel ceza infaz kurumu yapmayı hedefleyen bakanlık bunun yerine daha masrafsız ve daha pratik çözümlerle bu konuyu değerlendirebilirdi diye düşünüyorum. Örneğin 355 tane ceza infaz kurumu varken sadece 18 tanesinde LGBTİ bireyler bulunmakta, bunun sebebi kurumun tipi ve barındırdığı suç türleri ile alakalı fakat bunun yerine her şehirde bulunan ceza infaz kurumuna LGBTİ bireylere özel koğuşlar ekleyebilir, hem kimse bulunduğu şehirden İzmir’e koparılıp götürülmez hem de hükümlü/tutuklunun ailesi rutin ziyaretler ile şehirler arası yollarda yıpranmaz. Bunun yanında en önemlisi ise devlet; toplumun önyargıları-homofobik davranışlarıyla mücadele etmek, önyargıları önlemek ve LGBTİ bireylerin insan haklarını korumak adına hiçbir girişimde bulunmayıp “Güvenlik” adı altında kabul edilmelidir ki cinsel yönelim temelinde ayrımcılığı kurumsallaştırmaktadır.
Aynı zamanda özel LGBTİ ceza infaz kurumlarından tahliye olmuş kişilerle diğer tip ceza infaz kurumlarından tahliye olmuş hükümlü/tutuklular arasında göz ardı edilse de çeşitli farklar olacaktır. Öncelikli olarak özel LGBTİ ceza infaz kurumundan tahliye olmuş bireylerin damgalanacağı, böylesi homofobik bir toplum içerisinde aileleri ve çevreleri tarafından bireylerin cinsel kimliklerinin kendi iradelerinin dışında bilineceği-ifşa edilecekleri, ülkemizdeki LGBTİ bireylere uygulanan şiddetin her türüne kimlik ifşası gerekçesiyle bu tehlikelerin yolunu açacağı düşünülmektedir.
Adalet Bakanlığı’nın 2013 yılında Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST) bilgi edinmek için yazdığı yazıya verdiği cevaptan edinilen bilgiye göre, 15 Mayıs 2013 tarihi itibariyle 18 ayrı cezaevinde toplam 79 LGBTİ hükümlü/tutuklu bulunuyor.
Adalet Bakanlığı bu özel ceza infaz kurumunu planlarken herhangi bir Sivil Toplum Kuruluşu ile görüşüp müzakere etmemiştir. Bir bakıma yıllardır bu konulara hâkim bir şekilde varlığını sürdüren STK’lardan herhangi bir görüş almaması yine bir dayatma örneğidir. Sonuç itibariyle hiçbir STK özel LGBTİ ceza infaz kurumlarının açılmasını istemiyor.
Ceza İnfaz Kurumlarında çalışan personeller ile bu konu hakkında görüşüldüğünde ceza infaz kurumlarında barındırılmakta olan LGBTİ bireylerin sayısının şehirlere göre değiştiğini, ceza infaz kurumu koşullarının da tiplerine göre değişkenlik gösterdiği ifade edilmektedir.
İzmir’e yapılması planlanan ceza infaz kurumunun sadece LGBTİ bireylerden oluşması demek ülkenin en doğusundan da sevklerin bu ceza infaz kurumuna yapılacağını göstermektedir. “Gurbet mahkûmu” diye anılan farklı şehirlerden gelen hükümlü/tutuklular ailesinden ve çevresinden farklı şehirlerde cezasını infaz ederken oldukça zorlanmaktadırlar. Buna bir de aileleri eklemek oldukça can sıkıcı olduğu düşünülmektedir. Şöyle de bir detay var ki “ifşa edilen kimlikler” olduğunda aileleri ziyarete gelecek mi değerlendirmek lazım. Üçüncü bir yaptırım da bu oluyor kanımca: LGBTİ bireylerin kendi iradeleri dışında ifşa edilmiş kimlikleri ile ailelerini karşı karşıya getirmek.
Ceza infaz kurumu personelinin ceza infaz kurumlarında LGBTİ bireylerle nasıl çalışacağı konusunda bilgili olmadıkları, verilen hizmet içi eğitimlerin yeterli boyutta olmadığı ifade edilmektedir. Bahsi geçen ceza infaz kurumunun faaliyete geçmesiyle birlikte çalışacak personelin seçilmiş ve eğitimlerini tamamlamış kişilerden oluşacağı düşünülmektedir. Aynı zamanda uçsuz bucaksız “güvenlik” kavramı adı altında değerlendirildiğinde LGBTİ bireylerin güvenliğinin sağlanacağı planlanmaktadır. Sonuç itibariyle erkek bir hükümlünün koğuşunda gay olduğu bilindiğinde kişinin can güvenliğinin tehlikeye girdiği, psikolojik-fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığı ifade edilmektedir.
Kadın ceza infaz kurumlarında ise durum biraz daha farklı, kadın hükümlüler çocuklarını 6 yaşına kadar koğuşunda yanında tutabiliyorlar. Dolayısıyla ifade edildiği üzere koğuşlarda annelerinin yanlarında kalan bebekler lezbiyen ilişkilere şahit olabiliyor. Özel LGBTİ ceza infaz kurumu açıldığında bebeklerin bu şekilde göz ardı edilmeyip daha hassas davranılması gerektiği düşünülmektedir. Kurum içinde kreş benzeri gibi koğuşlardan farklı bir şekilde çocuklara uygun odaların olması gerektiği belirtilmektedir.
Sonuç itibariyle ceza infaz kurumu personelleri özel LGBTİ ceza infaz kurumunun açılmasını desteklemektedir. Planlandığı gibi LGBTİ bireylerin güvenliğinin sağlanacağına, böylesinin hem LGBTİ bireyler açısından hem de personel açısından daha uygun olacağına, daha profesyonel hizmet verileceğine inanılmaktadır.