Bir çocuk gelin gerçeği: Halam Geldi

Halam geldi filmi 2013 yılı yapımlı bir film olmasına rağmen yeni izlediğim bir film. Öncesinden ismini duymama rağmen, barındırdığı ağır konu sebebiyle izlemekten kaçındığım filmlerden biriydi.

Hazırlayan: pisinge

Günlük hayatımız politikadan bağımsız değil elbette, bir şekilde etkileniyoruz politikalardan. dahası da var, sistemin dayattıklarından, toplumun sıkıştırmasından, ataerkillikten, toplumun giderek gericileşmesinden “illallah” etmiş biri olarak, “aman canım, sen de! Hayatımızdaki meselelerin canımızı sıktığı yetmiyormuş gibi, boğucu (!) filmlerle zaman mı kaybedeceksin, delirdin mi!” düşüncesinin hakim olmasından dolayı, kendi canımı sıkmak istediğim zamanlar dışında ki inanın, bu konuda oldukça rahatıma düşkün biriyimdir. Gün içinde zaten sıkılmış olan canımı akşamında pek sıkmak istemem. Kendimle baş başa kaldığım zamanlarımı zihnimi arındırmakla geçirmeyi tercih ederim. Sosyal mesaj güdülü filmler izlemeyi pek tercih etmem genelde. refleks olarak kaçıyorum anlayacağınız yani. Bu sefer bir değişiklik yapayım dedim ve bilgisayarın karşısına geçtim!

Filmin konusu, çocuk gelinler… Bu gerçekliği bilince koltuğunuza pek rahat oturamıyorsunuz açıkçası, gerginlik omuzlarınıza yükleniyor. Nitekim film başlarken, konusunun gerçekten uyarlama olduğu yazısı geçtiğinde iyice huzursuzlandığımı fark ettim.

Film Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde geçiyor. Kıbrıs barış harekatı sonrasında bölgeye göç eden Diyarbakırlı 3 çocuğun (Reyhan, Huriye ve Halil) hayatlarından kesitler sunarak çocuk gelinler gerçeğini anlatıyor.

Filmin başlangıcında küçük bir kız çocuğu portakal bahçesinde koşuyor ve o esnada ayakkabısı çıkıyor. Kamera buraya “zoom” yaptığında hafif bir tebessüm belirdi doğrusu yüzümde, ayakkabı “köy ayakkabısı” diye tabir ettiğimiz lastik ayakkabılardan… Sahne gayet iç açıcı, portakal bahçeleri falan… Tabi bu sahneye aldanmayın çünkü hemen meselemiz başlıyor!

Küçük kız çocuğu, portakal bahçesinde bulunan Reyhan’a, ablası Huriye’nin iletmesini istediği “halam geldi” mesajını iletiyor. Bu tabii ki de bir şifre, huriye regl olduğunu bu şekilde Reyhan’a iletmiş oluyor. Regl olmak ise filmimizdeki kız çocukları için büyük bir problem çünkü regl olduklarını aileleri anladığı an, okuldan alınarak zorla evlendiriliyorlar. Bu büyük problem karşısında reyhan, koşarak arkadaşının yanına gidiyor. Zira Huriye’nin “gitmesi” demek kendisinin de “gitmesi” demek; Huriye’nin okuldan alınması demek, kendisinin de alınması demek. 2 arkadaşın, 2 kız çocuğunun kaderleri ortak anlayacağınız. Başkaları tarafından kendilerine çizilmiş bu kaderi reddetmek istiyorlar, film biraz da bu reddedişin etrafında yani kız çocuklarının mücadelesi etrafında şekilleniyor. Huriye’nin regl olduğunu ailesinin anlamasını önlemek, öncelikli hedeflerden (esas mücadeleyi bu oluşturuyor) biri.

Filmde değinilmesi gereken kilit sahneler var, bunlardan birisi Reyhan’ın Huriye’ye tokat attığı sahne. Huriye şaşırarak bunu neden yaptığını (biraz da sinirlenerek) sorduğunda, Reyhan bunun bir gelenek olduğundan bahseder ve “ben olduğumda sen de bana atarsın, ödeşiriz” cevabını verir. Film burada tipik Anadolu geleneğine göz kırpmaktan kaçınmıyor zira kendim yaşamasam da benden büyük kadınların şok atlatma gerekçesiyle tokatlandığını biliyorum. Burada laf gelmişken değinmeden olmaz; sünnet olan yurdum erkeğini, “erkekliğe” ilk adım diyerek düğün derneklerle kutlama gerçekliği varken, kız çocuğuna reva görülen o tokat; tipik eril zihniyete sahip toplumun ikiyüzlüce tutumunun yansıması aslında. Ki bunun bir kadın tarafından yapılması ise bir kara mizah olarak karşımıza çıkıyor. (Aslında güldürmeyen, ağlanacak halimize güldüren yani.)

Diğer kilit sahnelerden birisi; tuvalet sahnesinde Huriye, Reyhan’a yüzünü ekşiterek (kendinden iğrenen bir vaziyette) pis koktuğundan bahsederken, Reyhan ona doğru eğilerek Huriye’nin pis kokmadığından bahseder. Burada değinmek istediğim bir şey var, evet biz kadınlar toplumun dayatmalarından dolayı gayet fizyolojik olan bir şeyi “pis” ve “ayıp” olarak atfedebiliyoruz, kendimizden nefret eder hale gelebiliyoruz. Film bu açıdan da biraz göz kırpıyor bize doğrusu.

Filmin üçüncü çocuğundan bahsedelim biraz da, Halil. Halil, Türkiye’den Kıbrıs’a yeni gelmiş bir çocuk. Reyhan’la Huriye’nin sınıfına düşüyor ve kendini birden bir hengamenin ortasında buluyor. Farklı yetiştirilme tarzından dolayı kendisine oldukça normal gelen şeyin nasıl anormal karşılandığına bizzat şahit oluyor. Burada yine kilit sahne, Reyhan’ın Halil ile baş başa kalmaktan endişe duyarken Halil’in buna anlam veremeyip “neden, biz arkadaş değil miyiz” sorusu oluyor. ( Tabii yine burada erkek çocuğu olma rahatlığı da var.)

Filmden küçük anekdotlar aktardık, sonundan bahsetmeyeceğim. İzlenmesi gerektiği düşüncesindeyim zira. Filmde Kürtçeye yer veriliyor, aileler Diyarbakırlı aileler ve töre kavramı da var. Dolayısıyla filmden, çocuk gelinler probleminin sadece belirli bir topluma özgü olduğu gibi bir çıkarımda bulunulabilir. Filmin çekilirken böyle bir algı yaratma düşüncesinin güdülmediğine inanmak istiyorum zira çocuk gelin sorunu belli bir topluma ait olmaktan ziyade ataerkilliğin hakim olduğu toplumlarda daha yüksek. Hatta ortalığı karıştırayım biraz, kişisel fikrimi belirteyim; dinin de bir faktör olduğuna inanıyorum.

Genel geçer olarak şu tespitleri yapabilmek mümkün. Kız çocuklarının zorla evlendirilmesi çocuk istismarının (üstelik yasallık atfedilen bir istismar bu! en tehlikeli olanlardan biri) yanı sıra aynı zamanda da bir şiddettir. İnsan hakları ihlalini de eklemek mümkün. Ülkemizde pek çok kız çocuğu zorla evlendirilmeler yüzünden, hem fiziksel şiddete hem de cinsel şiddete maruz kalıyor, tecavüze maruz kalıyor. Kız çocukları henüz gelişimsel dönemlerindeyken, fiziksel ve psikolojik gelişimlerini tamamlayamamışlarken zorla evlendirilerek bedenlerinin yanı sıra emekleri de sömürülüyor. Eve hapsedilmiş oluyor, oyun çağında olan bir çocuğun, daha gelişimini tamamlamamış bir çocuğun omzuna aile sorumluluğu yüklenmiş oluyor. Henüz bedensel gelişimini tamamlamadığından hamilelik sonucunda hayatlarını kaybeden pek çok çocuk var. Kısacası “çocuk gelin” gerçekliğini sorgularken kültürel yapı, cehalet gibi sınıflandırmalarda bulunmak olası olmasına rağmen asıl düşmanı görmek gerekiyor: Erkek egemen dünya yani patriyarka!

4. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!İndirmek İçin Tıklayın!