catgirl yazdı: Gökkuşağı renkli çocuk

Yıllar önce, acemi öğretmenlik dönemimde başımdan geçen ve benim için çok büyük bir tecrübe olan anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu anımı anlatırken karakterlerin isimlerini değiştirerek sizlere aktarmayı daha uygun buluyorum.

Öğretmenliğimin ilk yılında uzun iş arama sıkıntıları sonunda bir etüt eğitim merkezinde iş bulmuştum. Öğrenciler okuldan geldiğinde ödevi yaptırılacak ve varsa performans ödevine yardımcı olacaktım. Bana aynı okulda faklı sınıflarda okuyan üç öğrenci verildi. Öğrencilerden ikisi kardeşti ve okuldan alma işi de bana verildiğinden öğrencileri hem okul hem de etüt eğitim merkezi ortamında rahatça inceleyebiliyordum. Yazımın devamında bu iki kardeşten bahsedeceğim için üçüncü öğrencimin hiperaktivite dışında başka bir sorunu olmadığını belirtmek isterim. Çalışmış olduğum kurumun öğrenci kitlesi genel olarak dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve ailevi sorunlardan kaynaklanan psikolojik rahatsızlıklar yaşayan bireylerden oluşmaktaydı. İlkokul eğitimi alan bu öğrencilerden ailelerin tek beklentisi yıldızlı bir karne ve öğretmeninden övgü dolu sözler duymaktı.  Henüz çocuklarının sıkıntılarını kabullenmemiş ve çözüm işbirliğinden kaçınan ebeveynleri her yıl sonu yaşanan başarısızlık mağduriyetleriyle çocuklarına negatif tutum sergiliyorlar hatta sevgi mahrumiyetiyle cezalandırıyorlardı. Bunlar genelde sıkça karşılaştığımız onlarca sorundan birisiydi ve hazırlıklıydım. Asıl beni kendimle yüzleştiren ve mücadele etmemi kamçılayan sorun bana emanet edilen Halit ve Berk kardeşlerin yaşadığı problemlerdi.

İlk tanışmamızda Halit’in özel bir çocuk olduğunu hissettim. Sarılması, öpmesi başka, gözlerindeki o sevinç bambaşkaydı. Berk tatlı bir çocuktu fakat kurallar içinde tıkanıp kalmış bir bireydi. Annesi Derya hanım ilk gün selamlaşmamızın ardından çocuklar hakkında herhangi bir ön bilgi vermeden kurumdan ayrıldı. Derya hanım tesettürlü ve şık giyinen, konuşkan, akıllı bir kadındı. Her zamanki gibi saat 14:00’de okul çıkışına öğrencilerimi almaya gittim. Zil sesiyle beraber sınıfın kapısı neşeli çocuk çığlıklarıyla açıldı ve içeriden koşarak öğrenciler çıkmayan başladılar. Birinci sınıftaki Berk’i aldıktan sonra Halit’i almak üzere üst kata çıktım. Halit üçüncü sınıfta okuduğu için sınıf sessiz bir şekilde dağılıyordu. Halit’i arayan gözlerle kafamı sınıf kapısından içeri uzattım. Göz göze geldiğimizde bana neşeyle “öğretmenim!” diye bağırıp uzaktan öpücük attı. Bu sırada sınıf öğretmeni kafasını bana doğru çevirdi ve sert bir ifade ile “siz kimsiniz? Size neden öğretmenim dedi?” diye hızlı hızlı soru bombardımanına tutmaya başladı. Dersin bitiş zili çalmış olduğundan Halit’i almaya geldiğimi ve onun etüt eğitim öğretmeni olduğumu söyledim.  Cevap vermeden gergin bir ifadeyle kafasını ön sırada hazırlanmakta olan erkek öğrenciye çevirerek “Hadi oğlum sinirimi bozma” diyerek çıkıştı. Ne olduğunu anlayamayan çocuk apar topar hazırlanıp çıktı. Bende çocukları aldığım gibi eğitim merkezinin yolunu tuttum. Yolda Halit, öğretmenin sürekli böyle sert davrandığını ve kendisine kafayı taktığını söyledi. Kafamda karma karışık olmuş düşünceler vardı. Etüt eğitim sınıfına geldiğimizde ödevleri çıkartması için Halit’in renkli çantasını açtım. Gülen gözlerle “size resim defterimi gösterebilir miyim öğretmenim?” dedi. Sevinerek “tabi” dedim. Açtığı her sayfa yeni bir dünya, renkli bir gökkuşağının ışığı gibi parlıyordu. Tüm renkleri kullanmış ve parlak simli kalemlerle çalışmasına kontör geçmişti. Bu yaş grubundaki bir öğrencinin böylesine güzel resim yapabildiğine ilk defa şahit olmuştum. Resim defterinin bittiğini gördüm. Yeni resim yapmak istediğini fakat defalarca söylemesine rağmen annesinin ısrarla resim defteri almadığını anlattı. Şaşkınlıkla bakakaldım çünkü maddi durumlarının sıkıntılı olmadığını biliyordum.  O anda annesinin çocuklarına karşı ilgisiz bir tavır takındığını düşündüm. Hemen müdür bey’in odasında bulunan fotokopi makinesinin içinden bir tomar kâğıt aldım ve Halit’in önüne koydum. Sevinçten çığlık atarak boynuma sarıldı. “Size kıyafet tasarlayacağım öğretmenim!” diyerek heyecanla boyalarını açtı. İlkokul üçüncü sınıf öğrencisi bir çocuğun tasarlayacağı kıyafet ne olabilir ki diye tebessüm ederek “sen ev ve aile resmi çiz” diye yönlendirdim. Bana kırgın ve tatlı bir ifadeyle”siz benim önceki defterimde çizmiş olduğum kıyafetleri görseydiniz böyle söylemezdiniz, maalesef o defterimi evde bulamıyorum annem aldı sakladı” dedi. Bu sırada küçük kardeşi Berk, Halit’e haykıran bir ifadeyle “O kadın şeyleri yapıyor annem o yüzden sakladı oh iyi de oldu” dedi. Bu alaycı tavır ve çıkışın karşısında Berk’e yaşının algılayacağı bir açıklama yapmak zordu. Hem tecrübesizliğin hem de şaşkınlığın vermiş olduğu bir ifadeyle “Bu konuyu annenizle konuşacağım sen bu konuda lütfen yorum yapma” diyerek konuyu kapattım. Bir akşam annesi Halit’i ve kardeşini almaya geldiğini gördüğümde Halit’in resim defterinin bitmiş olduğunu söyleyerek yenisini almasını rica ettim. Annesi hışımla “o resim defteri ona yılsonuna kadar yeterdi. Anormal abuk sabuk şeyler çiziyor. İstemiyorum!” dedi.  İki kelime edip çocuktaki resim sevgisinin sınırlarının olamayacağını, özgürce resim yapması gerektiğini, müdahale ederse özgüvenini kaybetmiş bir birey olarak yaşayacağını ifade etmeme fırsat vermeden çocukları alıp gitti. Çocuğun içindeki resim sevgisini yansıtmasını anormal şeyler olarak nitelendiren bir anneyle mücadele etmek zorundaydım.

Gün geçtikçe Halit ile paylaştığımız şeyler çoğalıyor bu da bizi mutlu ediyordu. Büyük bir hevesle ödevini bitirip boya kalemlerini çıkartıyor eline, yüzüne küçük bitkisel desenli dövmeler yapıyor bunları yaparken renk uyumlarına ve benzemesine özen gösteriyordu. Ona gizlice aldığım resim defterleri ve fosforlu bin bir renkli boyalarla yaptığımız resimleri sınıfın panosuna asıyor eskileri arşivleyip gizli dolabımıza saklıyorduk.

Küçük kardeşi tüm çalışmalarımızı yan gözle izliyor göz göze geldiğimizde kafasını çevirip robot gibi ödevini yapmaya devam ediyordu. Boyama etkinliklerine, oyunlarımıza onu da dâhil edebilmek için uğraşmama rağmen ısrarla abisini ötekileştiriyor “onun olduğu oyuna katılmam” diyerek başını kaldırmıyordu.

Yine bir gün ayna karşısında apar topar makyaj yaparken kapı aralığından kıkır kıkır gülme sesleri duydum. “Kim var orada” diye seslendiğimde “been” diye mutlu bir şekilde beni izleyen Halit’i gördüm. Bir yandan makyaja devam edip bir yandan ödevlerinin ne durumda olduğunu sorduğum Halit “bana da makyaj yap, ne olur!” diye çırpındığını gördüm. Makyajın onun yaşına göre bir şey olmadığını, yüzünün çok güzel olduğunu ve bunlara ihtiyacının olmadığını ifade ettim. Hoşuna gitmediği için küskün bir ifadeyle yüzünü asıp sınıfına döndü.

Ertesi hafta yine etüt dersinde herkes ödevini yaparken başka bir sınıfın performans ödevine yardımcı olmak üzere Halit ve Berk’in çalışmasını başlatıp kısa bir süreliğine sınıfımdan ayrıldım. Aradan geçen bir saatin ardından kendi sınıfıma döndüğümde kapıyı açar açmaz Berk’in “öğretmenim baak kadın gibi süslendi”, “kaaadın, kaaadın” diye bağırması ile irkildim. Halit’in masasına yaklaştığımda kırmızı kalemi tükürerek ıslatıp tırnaklarına oje gibi sürmüş olduğunu gördüm. Renkli tırnakları bana itici gelmiyordu ve zevk alarak yaptığının farkındaydım. Gülümseyerek başını kaldırmasını yanaklarına yapmış olduğu çiçek desenini çok güzel bulduğumu belirtip onları kimyasal içeren kalemlerle değil yüz boyalarıyla yapmayı teklif ettim. Berk’e abisinin yaptığının garipsenecek bir durum olmadığını, yanağındakilerden isterse yüz boyası ile kendisinin de yapabileceğini söyledim. Tuhaf gözlerle bana bakan Berk somurtuk bir ifadeyle dersine gömülüp davetimi geri çevirdi. Yüz boyama kalemlerini uzattığımda ilk olarak kırmızıyı aldı ve dudağını boyamaya başladı. “süslü oldum, çok güzel oldum” diye sevindi. Bir süre oynadıktan sonra ona “gel hadi birlikte aynaya doğru gidip ıslak mendillerle yüzümüzü temizleyelim” dedim. Aynanın karşısına geçtiğinde Halit, aynaya baktığında kendisinde ne gördüğünü sordum. “palyaço gibi oldum” diye karşılık verdi. Ona tekrar makyaj hakkında bilgi verip eğer makyaj yapmak istiyorsa bunun için erken bir yaşta olduğunu ve kendi yüzünün herhangi bir yapay renge ihtiyacının olmadığını anlattım. Al yanaklarının zaten allık sürmüş gibi olduğunu, dudağına süreceği kırmızının zaten dudağında bulunan rengi daha çok yapaylaştıracağından bahsettim. Yüzümüzdeki boyaları silerken Halit’e ellerini de yıkamasını ve tırnaklarındaki kimyasal kırmızı boyaların tırnağında olduğu sürece doğal güzelliğini ortaya çıkaramayacağını söyledim. Hemen çıkartıp bol sabun ile yıkadı. Kendi isteği ile boyaları silmesi için bir süre günümüzde sıkça gördüğümüz doğallık modası ile ilgili örnekleri anlatmayı sürdürdüm.

Bu noktada ciddi bir yol kat etmeye başlamışken yeni bir konu ile başa çıkmak zorunda kaldım. Her zamanki gibi öğrencilerimi almaya sınıflarının kapısında bekliyordum ki Halit’in öğretmeni okul koridorunda beni görüp hızlı adımlarla yanıma geldi. Bana Halit’in normal olmadığını, sürekli kızlarla oynadığını, kız gibi kahkaha attığını ve sürekli ellerini- yüzünü boyadığını ve annesiyle konuşup hormon testi yaptırması için doktora yönlendirdiğini, sonucu merak ettiğini söyledi. Anlatılanları sakin bir biçimde yorumlayarak öncelikle normalden kastının ne olduğunu sordum. Halit’in içinden geldiği gibi davrandığını kız ya da erkek diye bir kalıba sokulmasının yanlış olduğunu belirttim. Halit’in sağlıklı bir birey olduğunu, yapmış olduğu resimlerin kendi zevkini yansıttığını, yaşıtlarının benzeri resim yapmakla onu sınırlamamamız gerektiğini anlattım. Zil çalar çalmaz koşarak yanıma gelen Halit yine sevgi dolu bir ifadeyle sarılıp beni bol bol öperek ne kadar özlediğini söylerken sınıf öğretmeni hasteli bir tavırla sınıfına döndü. Öğrencilerimi alıp etüt merkezine geldik ve her zamanki gibi güzel bir gün geçirdik. Akşam Halit ve Berk’in annesi çocukları almaya geldiğinde Halit’in durumu hakkında konuşmak istedim. Sınıf öğretmeniyle karşılaşmamızı anlattım. Annesi Derya Hanım; Halit’in kız gibi davrandığını, bundan rahatsız olduğunu ve söz konusu hormon testini yaptırdığını, sonuçların yaşıtları ile aynı değerlerde olduğunu söyledi. Defalarca psikoloğa gittiklerini, doktorun çocukla annesinin çok fazla vakit geçirdiği için annesini model aldığını, babasının üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini anlattı. Babanın sürekli işi gereği il dışında olması ve dominant tavırlı bir annenin erkek çocuğa baskın olduğu bir ailede benzer sorunların sıkça yaşandığını, tek çözümün anne babanın sorumluluklarını yerine getirerek iş birliği içinde evlatlarına zaman ayırması olduğunu ifade etti.

Bu konuşmamızdan kısa bir süre sonra etüt eğitim merkezine karşı olduğunu belirten sınıf öğretmeninin dayatmasıyla öğrencilerim kurumdan alındı. Maddi sıkıntılar yaşayan etüt eğitim müdürü kapatma kararı alınca iş değiştirip başka bir eğitim kurumuna geçtim. Bağlarımı hiç kopartmadığım Halit ve Berk kardeşleri fırsat buldukça okullarında ziyaret ettim. Son görüşmemizde Derya hanım beni kırmayarak çay içme davetimi kabul etti. Halit’in kendisini boyama ve kızlarla oynama alışkanlıklarını azalttığını fakat yine de modaya olan düşkünlüğünden vazgeçmediğini, simli resimler boyamaya devam ettiğini söyledi. Son sınıf olan Halit’in seneye ortaokula gideceğini, ayrıca babası ile aldıkları ortak kararla yatılı olarak cemaat yurduna vereceklerini öğrendim. Kendi fikrimce ailesinin yanında olmasının onu daha çok mutlu edeceğini, kimsenin anne ve baba yerini dolduramayacağını, böylesi bir çözümün Halit’i duygusal olarak inciteceğini açıkladım. Vedalaşmadan önce Halit’in kulağına beni istediği zaman arayabileceğini ve istediği an yanına gelebileceğimi, hep yanında olduğumu unutmamasını fısıldadım.

5. SAYI
HOMOJENOkumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!