Röportaj: Hakan Küçükçınar

Hakan Küçükçınar, kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Müzik hayatınız nasıl başladı?

Müziğe Anadolu Lisesi yıllarında gitar çalan arkadaşlarıma özenerek başladım. Aslında daha öncesinde ilkokulda saz kursuna gidip biraz saz çalmaya başlamıştım, ancak hem gitarın sesi ve hem de arkadaşlarımın çaldıkları Beatles, Paul Simon, Bob Dylan gibi adamların müziği bana gitar çalıp şarkı söylemek için büyük ilham verdi diyebilirim. Sonra sazı bırakıp gitar çalmaya başladım.

Sonra bas gitara nasıl geçtiniz ?

İlk başlarda gitar çalan arkadaşlarıma bakarak öğrenmeye çalıştım. Sonra okul grubuna bas gitarist lazım olunca tesadüfen bas gitar çalmak zorunda kaldım. Bilinçli tercih değildi ama karakterime en uygun enstrüman çıktı neyse ki. Sonra biraz daha ilerletince içimden melodi yazmak geldi. Söz yazamadığım için şarilerin şiirlerini besteleme dönemi oldu başlarda.

İkinci solo albümünüz “Denize Düşürdüğüm Şarkılar” ı yayımladınız. Bu son albümünüzden biraz bahseder misiniz? Bütün söz ve müzikler yine size mi ait?

İlk albümüm Aşk Merdivenleri’ni 2012 yılında yayımladım. İlk albümde tüm söz ve müzikler bana aitti. Bu albümde yine ilkinde olduğu gibi 10 şarkı var. Tüm söz ve müzikler yine bana ait. Söz açısından tek istisna Nazım Hikmet’in “Kar Kesti Yolu” şiirine çok eskiden yaptığım bir bestenin yeni düzenlenmiş halidir. Vokaller dışında bas gitar akustik gitar ve ukulele çaldım. Düzenlemeleri albümde gitarları çalan Emrah Baban ve davulları çalan Gürcan Konanç ile birlikte yaptık.

İlk albümden farkı nedir bu albümün?

Denize Düşürdüğüm Şarkılar daha olgun bir saunda ve tavra sahip ilkine göre.
İlk albüm genel olarak sakin, akustik tınıların ağırlıkta olduğu bir albümdü. Bu albümde de yine bu ayarda şarkılar var, ancak ilkinde olmayan rock dozunun daha yüksek olduğu şarkılar da var. Aslında beni yıllarca Ankara’da rock barlarda bas gitar çalıp şarkı söylediğim Trip gibi, Kendinden Prensli At gibi cover gruplarıından hatırlayanlar ilk albümde biraz şaşırdılar. Daha sert bir vokal ve altyapı beklerken daha bir Ortaçgil vari bir tavırla karşılaştılar. Ancak ilk albümü sahnede çalınca özümdeki rockçı ortaya çıkıyordu. Özümün bu olduğunu düşündüm. Bu albümde asıl kimyamı daha iyi ortaya çıkardığımı düşünüyorum.

Yanılmıyorsam bu iki solo albümünüzden önce yayımlanmış olan çeşitli albümlerde ve çeşitli mekanlarda da çaldınız?

1993‘te Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiyken birkaç okul arkadaşımla “Çekirdek” adında bir grup kurmuştuk. “ Siste Yürümek “albümünü kaydettik ve yayımladık. İstediğimiz gibi söz yazamadığımız için şiir besteliyorduk o zamanlar. Bu albümdeki şarkılardan biri de az önce andığım Nazım’a ait şiirin bestesi o dönemden bir şarkıdır. Konuk olarak da çeşitli Ankaralı grupların albümlerinde bas gitar çalmışlığım var. Gölge bar, Limon, Manhattan gibi Ankara rock bar ve kulüplerinde de yıllarca cover çalan gruplarda yer aldım ayrıca.

Peki beste yaparken nelere dikkat edersiniz ? Örneğin bir aşk şarkısı yazarken gerçekten aşık mısınız ya da değilken de yazar mısınız ?

Ben iki türlü de yazabiliyorum. Hayali bir aşk için de içli bir şeyler yazabilirim. Ama yaşanmış tecrübeler üzerine yazılanların sahiciliği ve derinliği tartışılmaz hiçbir zaman. En derin ve etkileyici eserler de yaşanmış gerçek mutsuzluk ve maruz kalınmış haksızlıklar üzerine yazılan eserlerdir bence. Hayattan ya da bir kadından güzel bir sille yediğimde veya haksızlığa uğradığımı düşündüğümde, hayata ve insanların yüzüne saydıramadığım lafları ya da içimde kalanları yazdığım şarkılarla çözmeye çalışıyorum belki de. Çok konuşan, dışa çok açık ya da kendini lafla iyi ifade eden insan daha zor eser yazar bana göre. İçe dönük kapalı insandan korkmak lazım sanatta.

Müzik tarzınızı nasıl isimlendirisiniz ? Bas gitarist olduğunuzu biliyoruz. Besteleri nasıl geliştiriyorsunuz?

Şarkı yazarı albümü gibi bir isimlendirme uygun olur. İlk albümde sözü, müziği ve vokali öne çıkarmaya gayret edince grup müziğinden ziyade şarkı yazarına eşlik eden bir orkestra duyarlılığında çalındı ve söylendi tüm albüm. Ancak şimdiki “Denize Düşürdüğüm Şarkılar” albümüm grup tınısının ve rock tadının arttığı bir albüm oldu. Albümde çalan arkadaşlarımla çaldığımız bir grubumuz da var. Grupta bas gitar çalıp şarkıları söylüyorum. Zaten ne çalsak istemesek bile rock havası oluşuveriyor. Bestelerimi de akustik gitarla yapıyorum.

Her iki albümünüze de baktığımız zaman sözler daha ön planda gibi gözüküyor. Şarkı sözü yazmaya ne zaman başladınız ve bu konuda kimlerden etkilendiniz?

19- 20 yaşımda artık şiir bestelemek istemediğimi hissettim, kendi sözümü müziklemenin daha anlamlı olacağını düşündüm ve birşeyler yazmaya başladım. Sonra yazdıkça olgunlaşmaya başladı sözler de müzikler de. Beatles gibi müzik yazıp Bülent Ortaçgil gibi söz yazmak istemiştim. Sanırım halen de bunu istemeye devam ediyorum. Tabii Fikret Kızılok, Mazhar Alonson gibi büyük müzisyenlerden de çok etkilendim.

Dinlemekten asla bıkmadığınız gruplar ve müzisyenler kimler? Son dönemde kimleri dinliyorsunuz?

Beatles’ın yeri biraz ayrı bende. Belki de sazdan gitara geçmeme neden oldular. Gitar arkolarını Beatles şarkılarını çalmaya çalışırken öğrendim. Son dönemde çok fazla yeni grup veya müzisyen dinlemiyorum, yeni müzisyen keşfetme güdüsü bir yaştan sonra düşüşe geçiyor. Leonard Cohen, Bob Dylan, Paul Mccartney gibi adamların çıkardığı yeni albümlerle de her zaman ilgilenirim. Bu isimlerin dışında Johnny Cash, Led Zeppelin, King Crimson aklıma ilk gelen, etkilendiğim adamlar.

Ankara rock müzik özelinde Türkiye’de çok özel bir noktada duruyor. Yıllar içerisinde birçok rock müzisyeninin, Ankara çıkışlı olduğunu gördük. Sizce Ankara’yı rock müzik özelinde bu kadar verimli kılan sebep nedir?

Her kentin kendine özgü bir ritmi, doğası ve güzelliği ya da çirkinliği var. Gerçi giderek güzelleşen şehir pek göremiyoruım çevremde son yıllarda. Ankara’nın aslında bir tarihi ve sanatsal geçmişi yok. Yüz yıl önce kasaba olan bir yer. Tarihi olmayan nadir başkentlerden olmalı. Ankara’yı bu konuda özel kılan şey bu şehrin yaşam ritmi olabilir. Sıkıntılı mekanlardan daha derin adamlar ve sanatçılar çıkar. Çünkü yoksunluk yaratıcılığı kışkırtan bir şeydir. Ben burada doğdum ve büyüdüm. En basitinden denize uzak yaşıyoruz ve bir Ankaralı için denizin, vapurun manası her gün gören birine göre daha derin olabilir. Seattle, Liverpool gibi kasvetli şehirlerin ikliminden üstün yetenekli grup ve sanatçılar çıktı ve rock tarihini değiştirdi. Ankara da belki biraz böyle bir konumda olabilir. Doğal ve tarihi güzelliklerden yıkılan bir şehir değil burası. Vakit geçirecek ve keyifle takılınacak yerlerin sayısı İstanbul ve İzmir’e göre çok daha sınırlıdır.Biz de aradaki farkı iyi müzisyen yetiştirerek kapatmaya çalışıyoruzdur belki.

Denize Düşürdüğünüz Şarkılar’ı çalmayı düşündüğünüz konserleriniz olacak mı?

Evet, mart ve nisan aylarında Türkiye ve Kıbrıs’ta albümü tanıtmak üzere konser turnesi planlamalarını şu sıralar yapıyoruz. Herkesi konserlerimize bekleriz.

Türkiye’deki homofobi ve transfobi son yıllarda tırmanışa geçti. Bu nefreti nasıl yorumlarsınız?

Türkiye’de son yıllarda kendisi gibi olmayan ve kendisi gibi düşünmeyen, karşıdaki taraftan nefret etme ve dışlama eğilimi genel olarak yükselişte. Sadece homofobi olarak görmemek lazım. Makro bir nefret atmosferinden LGBTİ bireyler de kendi paylarına düşen nefretle muhatap oluyorlar. Tabii bu nefreti tahrik etmek de bu ülkede ve bu dönemde maalesef pek kolay. İnsanların eğitim düzeyi düştükçe tahrik edilmeleri de kolaylaşıyor. İslam coğrafyasına bakarsanız eş cinselliğin ölümle cezalandırıldığını görürsünüz. Orta Doğu’da bu konuda büyük bir tahammülsüzlük ve nefret var ve Türkiye de giderek daha bir Orta Doğu ülkesi olmaya özendirildikçe ve hedeflendikçe bu nefretin de geçmişe göre daha yükseltildiğini düşünüyorum. Homofobi ve transofobinin ülkedeki geleceği, ülkenin ne yöne doğru evrileceği ile ilişkili. Cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki gibi bir yüzünü Orta Doğu ülkesi olmaya değil de bir Balkan ülkesi olmaya doğru çevirirse bu nefretin de azalmasını beklemek doğal olur.

Şarkılarınızdan birine LGBTİ temalı klip çekmeyi düşünür müsünüz?

Şimdiye kadar hiç aklımdan geçirmemiştim açıkçası bu temeda bir klip çekmeyi. Şarkılarımda genel olarak ulaşamadığım ya da elimden kaçırdığım kadınlardan ve o hayal kırıklıklarından bahsediyorum. Bunun dışında Aşk Merdivenleri albümünde “Her Şey Yolunda” şarkımda veya “Denize Düşürdüğüm Şarkılar” da yer alan ve Gezi Parkı Direnişi sırasında hayatlarını kaybetmiş kardeşlerimiz için yazdığım “En Güzel Ağaçlar” gibi sistemden rahatsızlığımı ifade etmeye çalıştığım protest şarkılarım da var. En Güzel Ağaçlar şarkısı için bir klip yapabilirim. Bu klipte haksızlığa karşı direnen insanları vurguladığımız zaman içinde LGBTİ bireyler de doğal olarak kendilerini bulacaklar. Zira 2013 haziranında birlikte gaz soluduk ve birlikte direndik. LGBTİ bireyleri ve destekçileri hep birlikte en güzel dayanışmayı ve kardeşliği gösterdiler. Haksızlığa karşı ve özgürlük arayışında omuz omuza direnildi. Böyle bir klipte LGBTİ hakları için direnen bireyler ve destekçileri klibin başköşesinde yer alacaklar elbette.

Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederiz.

Asıl ben teşekkür ederim, umarım okuyanlar keyif alır. Sevgiler, selamlar.

Röportaj: İlker Bozkurt

2. SAYI
HOMOJEN
Okumak İçin Tıklayın!
İndirmek İçin Tıklayın!