Röportaj: Tuna Kiremitçi

Tuna Kiremitçi: “İnsan ancak kendisinden farklı olandan yeni şeyler öğrenir. Bu yüzden farklı tercihleri olan arkadaşlarıma meraklıyım. Onlardan kolay kolay vazgeçmem!”

Hazırlayan: Tunca Tutkun

Geçmişini araştırdığımda yolunun Varlık dergisiyle kesiştiğini gördüm. Varlık dergisi edebiyatın temel taşlarından bir yayındı. Nasıl oldu bu buluşma? O dönemi anlatır mısın?

1994’te Varlık’ın verdiği “Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü”nü kazandım. İlk şiir kitabım “Ayabakanlar” bu sayede çıktı. Ama zaten birkaç yıldır Varlık’ta şiirlerim yayımlanıyordu. Edebiyat dünyasına ilk adımlarımı atmamı sağlayan da derginin o dönemki yayın yönetmeni Enver Ercan’dır. Enver Abi bizim kuşaktan pek çok yazar ve şairi keşfeden kişidir aynı zamanda.

 

Bu edebiyat sevgisi ve ilgisi sende ilk ne zaman başladı? Seni etkileyen kimlerdi?

Rahmetli babam şiir sevdalısıydı. Gizli gizli yazdığı pek çok şiiri vardı. Evimizde şiir kitaplarından oluşan bir kitaplık vardı. Küçükken hayalim gazeteci olmaktı. Babamın Olivetti daktilosuyla gazete hazırlar, fotokopiyle çoğaltıp eşe dosta zorla satardım. Sayfa boşluklarını da son anda patlattığım dörtlüklerle doldururdum. Sonradan gördüm ki o dörtlükler gazetemden daha çok ilgi görüyor.

 

Edebiyatın Tuna Kiremitçi lügatındaki karşılığı nedir?

Sevdiğim bir mesel var: İki genç balık yüzerken yaşlı bir balıkla karşılaşmışlar. Yaşlı balık “Selam gençler, su bugün nasıl?” diye sormuş. Gençler yarım ağızla karşılık vermişler. Yaşlı balık gittikten sonra ise birbirlerine sormuşlar: “Su da neyin nesi?” İşte edebiyat bize suyu ve onun ne anlama geldiğini anlatan şey. David Foster Wallace’ın çok güzel bir konuşması vardır bu konuda. Meraklıları internette bulabilir.

 

Sen şairlik, yazarlık, müzisyenlik birçok karpuzu bir koltuğa sığdırabilen çok yönlü bir sanatçısın, bu alanlar eserlerinde birbirini nasıl etkiledi? Sende bu çok yönlülük zaman içinde mi yolunu buldu? Yoksa en baştan ben bu sanat dallarının hepsinde de eserler vereceğim düşüncesiyle mi yola çıktın?

Aslında hayat tek bir sanat için bile kısa. Ama sanatı hep karşılıklı ilişkiler içinde bir bütün olarak düşünmeye çalıştım. Ama kendimi evimde hissettiğim yer şiir ve müzik oldu. Öte yandan arkadaşlık ettiğim romancılara, sinemacılara, ressamlara ve tiyatroculara da çok şey borçluyum. Şarkı yazarlığıma çok şey kattılar.

Varlık dergisi zamanlarından sonra müzikle yolun nasıl kesişti? Kumdan Kaleler grubunun kuruluş, yükselme ve dağılma sürecini anlatır mısın? Neydi devam edememenize yol açan?

Varlık’ın şiir ödülünü aldığımda Kumdan Kaleler grubuyla konserler vermeye de başlamıştık. O zamanki “Altın Kelebek” müzik yarışmasında aldığımız dereceler vardı. Aynı okulda okuyan, aynı evde kalan gençlerdik. Kafalarımız ve müzik beğenilerimiz farklıydı ama bir sentez yapabiliyorduk. Ne zaman ki bu sentezi yapamaz hale geldik, o zaman yollar ayrıldı. Ama bana sorarsan bir albüm daha çıkarmalıydı Kumdan Kaleler. O zaman her şey çok farklı olurdu.

 

Bir röportajında “dağıldıktan sonra meşhur olan tek grup biziz” demiştin, Kumdan kaleler şarkıların şiirselliğiyle adeta bir edebiyat dergisinin sesli olarak yorumlanması gibi bir albümdü ve bu albümden sana dair, bu aşk burada biter gibi hitler çıktı. Nasıldı o dönemki edebiyat-müzik ortamın?

Grubu kuran, şarkıların çoğunu yazıp besteleyen, söyleyen ve ve grubun söylemlerini belirleyen bendim. Edebiyatla müzik arasında bir köprü kurmaya çalışıyordum ki 90’ların kültür-sanat ortamı bunun için aslında gayet müsaitti. Hayal ettiğim şeylerin bazılarını yaptım, bazılarını yapamadım. Ama dediğin gibi, geriye bugün de dinlenen bazı ürünler kaldı. Bu yüzden minnettarım Kumdan Kaleler macerasına.

 

Tuna Kiremitçi’nin ilham kaynakları nelerdir ve kimlerdir? Şarkılarında hep giden sevgiliye bir ağıt söz konusu, bunlar kendi yaşamından izler mi taşıyor? Yoksa gözlemlediğin hayatlar da yer alıyor mu şarkılarında?

Ne söylediğimizden çok onu nasıl söylediğimiz önemli. Sonuçta Aragon “Mutlu aşk yoktur” ya da Kavafis “Yeni bir şehir bulamazsın” derken sevgiliye sitem etmişler ama aynı zamanda toplumun ve bireyin o anki halinden de ipuçları vermişler. Aynı şey Fikret Kızılok ya da Leonard Cohen şarkıları için de söylenebilir. Şahsen bu ozan geleneğine bağlıyım. Bir sevda şarkısının asla sadece bir sevda şarkısı olmadığını düşünüyorum.

 

Şarkılarınızı başka seslerden dinlemek sizde nasıl duygular yaratıyor, sonuçtan tatmin olmadığınız oluyor mu, ya da keşke şunu şöyle söylemeseydi ya da helal olsun benden güzel söylemiş valla dediğin oluyor mu? o şarkıların yorumlanma sürecinde siz de müdahil oluyor musunuz yoksa yorumlayanın duygularına mı teslim ediyorsunuz şarkıları?

“Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları” albümünü kaydederken “Vay be, meğer ne güzel şarkı yapmışım!” duygusunu sık sık yaşadım. Solist arkadaşlarım kendi sesleri ve ruhlarıyla beraber çok şey kattılar çünkü. İçinde olmadığım yorumları dinlerken de genellikle keyif alıyorum çünkü şarkımdaki benim fark etmediğim bazı potansiyeller açığa çıkabiliyor. Haluk Levent’in “Bu Aşk Burada Biter” ya da Gülay’ın “Mucize” yorumundaki gibi.

 

Bu düet albümü gerçekten cıstaklardan yorulmuş akustik müzik dinleyicilerine ilaç gibi geldi ve çok da ilgi çekti. Daha önce anlatmış olsanız da bir de bizim için anlatır mısınız? Şarkılar nasıl seçildi, albümde yer alacak kişileri nasıl belirlediniz?

Proje Pasaj Müzik’in sahibi arkadaşım Murat Doğan’ın bir fikri olarak ortaya çıktı. Bir gün beraber çay içerken “Yıllardır şarkılar yazar durursun, gel sana özel bir proje yapalım” dedi. Her ay YouTube kanalımızda bir şarkı yayımlayıp sonradan albüm haline getirmek de onun fikri. Düet yapacağım solistler hayranı olduğum kadınlar olsun istedim. Seslerine, duruşlarına ya da çizgilerine… Evde bir şarkıyı gitarla çalarken bazen gaipten Gonca Vuslateri’nin ya da Jehan Barbur’un sesini duyuyordum.

Sanatçılar da artık albüm ve konserlerinde hep böyle oda müziği gibi ya da iki-üç enstrümanlı müziğe yönelmeye ya da eski şarkılarını böyle düzenlemelerle yeniden yorumlamaya başladı. Bunun sebebi ne olabilir sizce? Yeni şarkılar neden tatmin etmiyor bizi?

Genç bağımsız sanatçılardan çıkan çok güzel şarkılar var. Mesela Sofar kanalını izlerken görüyorum. Popüler müzikse çok fazla fabrikasyon. Eskiden Sezen Aksu popüler müzikle alternatif müzik arasında köprü olabiliyordu. Bugün alternatif müzikteki yaratıcılık popüler tarafa akamıyor. Ama istisnalar var tabii. Popüler olup da özgün şarkılar yapan Mabel Matiz, Mehmet Erdem, Jehan Barbur gibi. Bizim kuşağın Teoman, Aylin Aslım gibi gerçek ozanları da hâlâ güzel şeyler yapıyorlar.

 

Bu düet serisinin devamı gelecek mi? Eminim heybende daha birçok şarkı var çıkmayı bekleyen.

Evet, cep telefonum tek gitarla kaydedilmiş onlarca şarkı taslağıyla dolu. Yavaş yavaş olgunlaşıyorlar. Bir sonraki albümün konseptini ise henüz bilmiyorum, herhalde yılsonunda Murat ile oturup karar vereceğiz. Şimdilik derdimiz bol bol konser vermek.

 

Siz kendinizi romancı, şair ve müzisyen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Eleştiri yapıyor musunuz ya da şarkılarınızı ilk kimler dinler? Kitaplarını ilk kimler okur? kimlerin fikirlerini dikkate alırsınız ilk?

Açıkçası kendimi önemli bir romancı olarak görmüyorum. Zaten romancılık kariyerime geçen yıl son verdim. Şiir ve müzikse 13-14 yaşımdan beri içimde kol kola gelişiyor. Zaten kardeş sanatlar, birinden öbürüne geçmek doğal. Şairliğim müzikten, şarkı yazarlığım da şiirden çok etkilenmiştir.

 

Siz bu düet albümün yarattığı rüzgardan memnun musunuz? Özellikle albüm satışlarının daha doğrusu satmayışlarının yakınmalarıyla dolu bir dönemde tutan bir albüm yapmış olmak size ne hissettiriyor?

Güzel ve özgün bir iş yaptığımızı en başından beri hissediyorduk. Yayınladığımız her şarkıda dinleyiciyle aramızda bir çeşit yol arkadaşlığı kuruldu. Sonunda albüm olarak çıktığındaysa yankısı farklı oldu tabii. Alternatif kulvardaki bir müziğin ilgi görmesi tabii ki çok sevindirici. Şarkıların farklı mahallelerden, farklı görüşlerden insanların hayatlarına dokunması… Ama bu benim olduğu kadar Pasaj Müzik’in de başarısı. Böylece müzik sektörüne yeni bir öneri getirmiş oldular.

 

Yeni projeleriniz ve konser seriniz tam gaz sürüyor, ikinci albümde olmasını hayal ettiğiniz isimler var mı?

Birsen Tezer’in olmasını isterdim mesela… Kendi albümüne yoğunlaştığı için bizimle olamadı. Aynı şekilde yine bir düet albümü yaparsak Aylin Aslım, Aynur ve çok sevdiğim genç şarkı yazarı Deniz Tekin ile de şarkı söylemek isterim.

 

Bir konserinizde gelenlere Marteniçka bileklik getirenlere imzalı albüm hediyesi verdiniz. Nedir bu Marteniçka bilekliğin olayı?

Marteniçka, ailemin vaktiyle yaşadığı Bulgaristan’daki bir bahar adeti. Mart gelince kırmızı-beyaz bileklikler takıp dilek tutarsın. Mart bitene kadar da çıkarmazsın. Bana çok sevdiğim Bulgaristan’ı hatırlatıyor. O yüzden Mart başındaki konserimizde öyle bir espri yaptık. Baharı kutlamak için.

Son zamanlarda saygı albümleri, düet albümler, coverlar derken yeni şarkıcılar eski şarkılardan medet umar hale geldi, işin tuhafı kıdemli şarkıcılar da eski şarkılarından medet umar hale geldi, bu tükenmişlik neden? Bir yandan da sesini duyurmaya çalışan çok yetenekli söz müzik yazarları ve solistler var şans verilmeyen. Nasıl çözülür bu müzik piyasasının kısırlık sorunu?

Gençler bunu kendi yöntemleriyle çözüyor aslında. YouTube’da kanallar yaratıp dinleyicileriyle buluşuyorlar. Bayat televizyon şovlarına falan hiç bulaşmadan konser verebilir hale geliyorlar. Güzel ve samimi müzikler er-geç adresini buluyor. Pek çok yeni şarkı yazarı çıkıyor bu sayede. Galiba gelecek oralarda. Biz de projemize başlarken aslında gençlerin o enerjisinden feyz aldık.

 

Mesela Tuna Kiremitçi bir projesinde yeni veya eski şarkılarını bir proje çerçevesinde seçilmiş yetenekli no name isimlerle de gerçekleştirebilir mi dersin?

Tabii ki isterim öyle bir ortak çalışma. Simge Pınar, Gözde Öney ya da Ali Ahmet Arslan ile müzik yapmak fikri bile heyecan verici. Kaldı ki az önce bahsettiğim ortamdan dolayı onlar artık pek “no name” sayılmazlar. Kendi dinleyicileri var.

 

Roman yazmayı neden bıraktın? Kalemin mürekkebi mi bitti? Anlatacak hikayelerin mi bitti? Yoksa sayfaya baktığında notalar mı görmeye başladın?

Çok önemli bir sebebi yok. Yazmak istediğim romanlar bitti o kadar.

 

Sen de edebiyat ve müzik sektöründe 20. yılını devirdin bu yıl itibariyle. Geriye baktığında nasıl bir geçmiş görüyorsun? Yapmak istediğim her şeyi yaptım bundan sonra keyfime bakacağım artık aşamasında mısın yoksa 20 yıl dediğin nedir ki durmak yok çalışmaya devam mı diyorsun? Yeterli gelen ve hala yapmak istediğin ya da yapamadığın neler var?

Aslında müziğe benimle başlamış çoğu arkadaşım kadar üretken olamadım. Hayat gailesinden ya da başka sebeplerden. Kalan ömrümde bunu telafi etmek ve bol bol müzik yapmak niyetindeyim.

 

40’lı yaşlarındaki Tuna 20’li yaşlarında yolun başındaki Tuna’ya ne söylemek isterdi?

Bol bol şarkı yap, başka da hiçbir şeye kafanı takma!

 

Senin bir vatandaş ve sanatçı olarak ülke meselelerine bakışın nedir? Açık açık fikir beyan etmekten yana mısın yoksa derdimi sadece müzikle anlatırım, düşüncelerim beni ilgilendirir mi diyorsun ya da sanatçıların politik düşüncelerini beyan etmesi konusunda ne düşünüyorsun?

Siyaset büyük bir illüzyon. Medya bize gerçeğin sadece küçük bir kısmını veriyor. Biz de buzdağının ucuna bakıp birbirimizi gaza getiriyoruz. Şarkı yazmak ve söylemek bana çok daha gerçek geliyor. Siyasi amigoluk alkış almanın kolay yolu ama sanatçı için uzun vadede zararlı. Şahsen şarkılarım farklı siyasi görüşten insanlar arasında empati yaratabilsin isterim. Sanatın bir görevi olacaksa bu olmalı. Bize siyasetten daha önemli şeyleri, gönül bağlarımızı hatırlatmak.

 

Yaşadığımız çalkantılı dönemde Tuna Kiremitçi’nin gündeme dair en çok etkilendiği olaylar hangileri oldu?

Suruç’ta yaşanan katliam derin yara açtı bende. Orada ölen masum gençler bugün yaşadığımız kaosun da başlangıcıydı. Bugün hiç sözünün edilmemesi de çok acayip.

 

Toplumun en çok kanayan yaralarından biri kadınlar ve çocukların yanı sıra lgbti’lerin de erkek egemen sistemde yaşadığı, çoğu zaman ölüme kadar giden insanlık dışı muameleler. Bunlar çözülmek bir yana şiddet gitgide artmakta. Yakın vadede çözülecek gibi de durmuyor. Yaşam hakları elinden alınmaya çalışılan lgbti’lere Tuna Kiremitçi nasıl seslenmek ister? lgbti meselesine bakışı nedir?

Yönelimleriyle gurur duysunlar ve kimsenin özsaygılarını zedelemesine izin vermesinler. Hiçbir baskı ortamı insanın içindeki cevheri karartamaz. Onu ancak biz pes ederek karartırız. Aslolan insanın kurban rolünü reddedip hayatı için savaşmasıdır. Bunun verdiği özgüveni hiçbir onay mekanizması elimizden alamaz.

 

Eşcinsel evlilikler lgbti’lerin kendi içinde bile tartışmalı bir konu ve lgbti’ler bile ikiye ayrılmış durumda, bir kısım eşcinsel evliliği toplumsal heteroseksüel ilişkiler gibi kabul görmek için önemli görüyor, bir kısmı ise iki gönül birse yüzüğe ne gerek, toplumu da düşüncesini de yemişim diyor. Sen ne düşünüyorsun, eşcinsel evliliğin kabul edilmesi sence lgbti dünyası için önemli bir gelişme olur mu, yoksa bu o kadar büyük anlamlar yüklenecek bir durum değil mi dersin?

Şu an mutlu bir evliliğim var ama yine de evliliği ne kadar tavsiye ederim bilmiyorum! Şaka bir yana, mutluluk için belediyenin onayını beklemek saçma. Esas olan iki insanın birbirine sahip çıkması. Ama böyle bir şey mümkün olursa simgesel değeri büyük olur, o ayrı.

 

Bu sorunlar yakın zamanda çözülecek gibi değil de, fikir olsun diye sence ne olması gerekir herkesin cinsiyet, statü ortak paydada buluşup barış içinde yaşaması için? Bir mucize mi gerek bize yoksa?

Bazı dostlar dünyada yaşanan kötülüklere bakıp “İnsanlık öldü mü?” diye soruyorlar. Hayır arkadaşım, insanlık daha doğmadı bile! Şu an yaşadıklarımız ise doğum sancıları. Bize de bu insanlık-öncesi dönemi yaşamak düşmüş! Yapmamız gerekense karanlığın içinde ışığı yaşatmak. İnşallah gelecek kuşaklar takdir ederler bizi.

Mucize demişken, şarkılarında dikkat ettim de hep bir mucize beklemek var, sence güzel günlerin gelmesi mucizelere mi kaldı ya da ne yapmamız lazım bu mucizelerin gerçekleşmesi için? Mucize beklemek kadar biz de bir şeyler yapabilir miyiz dersin?

“Mucize” şarkısı aslında yıllar önce sahnelenen “Mucizeler Komedisi” müzikali için yazılmıştı. O yüzden sözleri öyledir. “Sana Dair” ise mucizelere inanan bir gencin şarkısı. O genç içimde hâlâ yaşıyor. Dediğin gibi, asıl mucize bu kadar kötülüğe rağmen hâlâ umudu diri tutabilmemiz. Şahsen üreterek direnmekten yanayım.

 

Tuna Kiremitçi röportajlarında lgbti’lere desteğini her fırsatta dile getiriyor, lgbti’lerden geri dönüş alıyor musun? Herhangi bir lgbti+ derneği ile iletişim halinde misin? Ya da lgbti etkinliklerinde ya da mesela yürüyüşlerinde, kampanyalarında yer aldın mı ya da düşünür müsün?

İnsan ancak kendisinden farklı olandan yeni şeyler öğrenir. Bu yüzden farklı tercihleri olan arkadaşlarıma meraklıyım. Onlardan kolay kolay vazgeçmem! Fazla sosyal birisi olmadığımdan örgütsel bağım yok ama bir hayrım dokunursa sevinirim tabii.

 

Bundan sonrası için planların neler? Son söz olarak ne söylemek istersin?

Planım bol bol şarkı kaydedip konser vermekten ibaret. Son sözümse her zaman aynı: En sağlam direniş kalbi temiz tutmaktır.

 

8. SAYI

HOMOJENOku

İndir

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 8. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.