Tunca’nın Müzik Kutusu: Aşkın “N” Hali

7 yaşındaydım, piknikteydik. Büyükler yeme, içme işlerine girişmişken arkadaşlarım kendilerini o piknik alanında mutlu edecek ne kadar oyun varsa oynamak ve icat etmek peşindeydiler. Bense bir köşede tek başımaydım. Hayır, kimse beni oyunlarına almadığı için değil, tam tersine bilhassa o oyunlardan bile daha çok sevdiğim bir dünyada kaybolmuş olduğum için. Elimde gazetenin verdiği şarkı sözleri kitapçığı ve o kitapçığı şarkı sözlerini kendi kendine mırıldanan ve ezberleyen ben… O an benden mutlusu yoktu. Her türden şarkı vardı o kitapçıkta: pop, TSM, halk müziği… Tür ayrımı yoktu ve ben kafamda çalan radyonun tek şarkıcısıydım her türde şarkı söyleyen. Benim şu an geniş bir repertuarım varsa bunda o şarkı sözü kitapçıklarının ve o pikniklerin büyük yeri vardır.

Müzik aşkı sonradan olmuyor. İçinizde varsa yaş filan dinlemeyip bir yerden fırlayıveriyor. Ben öyle bir çocuktum. Sivas’ın bozkırlarında büyürken bir kasetçi amcam vardı. Her hafta gider oradan on kaset alır, dinler, ertesi hafta onları götürür yenilerini alırdım. İlk kompakt diski de bir aile dostunun evinde görmüştüm o yıllarda (sene 1990 ya da 1991) Biri Leman Sam’ın Livaneli Şarkıları, biri MFÖ’nün Best Of’u, biri de Coşkun Sabah Anılar/Haykırmak İstiyorum albümü… Çocuk aklımla kasetten farklı olan bu değişik yuvarlağa hayretle bakmış, ayna sanmıştım. Bir de radyonun içinde insanlar olduğuna inanan çocuklardandım.

Sizlerle bu köşede dinlediğim albümlerden, gittiğim konserlerden, müzikle ilgili ilginç anılarımdan, dinlediğim şarkıların bende yarattıklarından aklıma estiği gibi, içimden geldiği gibi, belli bir kalıba girmeden bahsedeceğim kendimce. Albüm tavsiyeleri ve listelerimle içimdeki müziği size taşımaya çalışacağım, kısaca sizinle müzik üzerinden hayatı paylaşacağım. Benim için de çok yeni ve ilginç bir deneyim olacağına inanıyorum. Şimdiye kadar bloğumda kendim için yazardım, şimdi sizlere yazacağım. Bu müzik kutusunda her şey var. Okursanız ne mutlu…

AŞKIN N HALİ

2015 yılı benim için müzik açısından hayli verimli başladı. Uzun süredir albüm bakımından seslerine soluklarına hasret kaldığım nice dev isim bu sene arka arkaya albümleriyle arşivlerimin, gönlümün raflarındaki yerlerini aldılar. Bu yazı, bu dev isimlerin en önde gelenlerinden Nükhet Duru’nun kariyeri boyunca söylemeyi en sevdiği şarkılardan oluşan Aşkın N Hali albümü ile ilgili.

Bu bir “cover” albümü gibi görünse de aslında şarkılara bir Nükhet dokunuşu. İnsan Nükhet Duru gibi yılların süzgecinden hep iyi işlerle ve saygın bir isimle geçince istediği şarkıları söyleme hakkını ve keyfini yaşıyor gönlünce. Bu albüm de böyle. Albüm kartonetinde de yazdığı gibi “Sevdiğim şarkıları seçtim. Bana yıllar içinde dokunmuş ya da son zamanlarda dinleyip kalbime aldığım şarkıları”… Tek fark Nükhet Duru, şarkıları yeniden söylemiyor, yeniden yaşıyor ve birçoğu genç isimlere ait şarkıları zamanın süzgecinden geçmiş bir kadının hisleriyle söylüyor. Bu yüzden bu albüme bir cover albümü demek haksızlık olur bence. Tanımlama yapacak olursak bu albüm şarkıları Nükhetleme albümü.

Şarkılara geçmeden önce albüm detaylarından biraz bahsetmek istiyorum. Bir kere daha albümün kapağını rafta gördüğünüzde dikkatinizi çekiyor. Mor fonlu kapağın ortasında Nükhet Duru –ki kadın yaşlanmıyor, yaşlanmıyor, yaşlanmıyor, adeta Benjamin Button gibi zamanı dondurmuş gibi otuz önce önceki Nükhet dinçliğinde ve güzelliğinde- tüm zarafeti ile adeta şarkıları dinleyip mest olmuş bir yüz ifadesiyle gözleri kapalı duruyor ki bu albümün havasını en iyi yansıtan da bu duruş aslında. Her şeyi anlatıyor, bu albümü şarap eşliğinde mumlar yanmış hâlde dinlediğimi hayal ediyorum ve gözlerimi kapattığımda her şarkı beni farklı yerlere götürüyor, 2000’lerden 70’lere bir zaman tüneline girerken, o şarkıları Nükhet Duru –belki kendi yaşanmışlıklarını hatırlayarak- seslendirirken, size de kendi hikayelerinizi hatırlama alanı sunuyor. Hem nostaljik hem de modern ve dinamik bir yerlerde bırakıyor sizi. Albümü dinlediğiniz 38 dakika boyunca yaşamınızın her dönemine bir girip çıkıyorsunuz.

Mor renk asaletin, vakurluğun, olgunluğun rengidir. Bu albümde bu rengin kullanılması, gene bunu doğrularcasına, her biri klasik olmuş şarkıları olgun bir yorum ve hisle seslendirilmesine atıfta bulunuyor gibi. Nükhet Duru seviyor bu rengi, daha önce de Gece Saat On İki albümünde de gene Mor tonlarla çıkmıştı raflara ve şüphesiz bu renk çok yakışıyor Nükhet duygusuna.

Nükhet Duru’nun dinleyicilere hitaben yazdığı yazı ise samimiliğiyle Nükhet Duru’yu gördüğüm yerde sarılma hissi yarattı. O yazıda müzikteki 40 yıllık yolculuğuna sığdırdığı bütün duyguları, “heyecanı, mutluluğu, yalnızlığı, özlemi, acısı” ile bizimle paylaşmanın ve bir yerde bizim –çoğumuzu tanımasa da- sırdaşımız olmasının ona verdiği sevinci okudum ve hoşuma gitti. Zaten var olan kitlesinin yanı sıra ilk kez Nükhet Duru’yu tanıyacak olan müzikseverleri de es geçmemesini ise ayrıca alkışlanacak bir şey olarak görüyorum. Ben teşekkür notlarında çok dikkat ederim, o albümü alan kişileri de bir notla albüm sürecine dâhil eden sanatçılar bende hep ayrı bir hayranlık uyandırır.

Albümün dikkat çekici bir yanı Nükhet Duru’nun şarkı seçtiği günümüzden isimler. Şebnem Ferah, Halil Sezai, Doğan Duru, Yüksek Sadakat ve Cem Adrian gibi günümüz müzik dünyasının en popüler isimlerinden şarkı seçmesi, albümü ilk elime alıp henüz dinlememişken “Nasıl yani?” diye meraklardan meraklara savurdu. Müzikte sürekli ilerlemenin ve çağa uymanın en güzel örneğini verdi Nükhet Duru bu albümle. Ben hiç Nükhet’ten  bir Şebnem Ferah şarkısı dinleyeceğimi düşünmezdim mesela. Nükhet bu seçimleriyle yeni müzik dinleyicisine de el sallıyor. Kim bilir belki bir Halil Sezai fanı, şarkıyı dinleyince Nükhet Duru’nun önceki albümlerini de merak edecek ve daha önce Nükhet Duru dinlememiş bir müziksever —var mı ki öyle bir ihtimal— Nükhet Duru’nun müzikal zenginliğini keşfedecek. Zamansızlık böyle bir şey aslında. Eski(mez) ile yeni arasında incelikli bir köprü…

Albüm Cengiz Erdem/Deniz Erdem yapımcılığında Avrupa Müzik’ten çıktı ve albümde Nükhet Duru’yu aynı zamanda prodüktör olarak da görüyoruz. Müzik dünyasının en usta isimlerinden Osman İşmen’in müzik direktörü olduğu albümde, Nükhet’i albümün tamamını anlatan zarafet ve duyguyla yansıttığı için stylingi yapan Gülşah Saraçoğlu ve fotoğrafları çeken Müjdat Kupşi’ye de alkışları göndermeli. Grafik tasarımı ise Özlem Semiz’e emanet edilmiş.

Albümde çalan müzisyenlere baktığımda klavyelerde Osman İşmen, davulda OrhanTopçuoğlu, bas gitarda Hami Barutçu, gitarda Erdem Sökmen, vurmalı çalgılarda Müşfik Galip Uzun, keman/mandolinde Özcan Yılmaz, saksafonda Çağdaş Oruç, buzukide Erdinç Şenyaylar ve çelloda Hakkı Öztürk’ten oluşan gene dev bir kadro görüyoruz. Albüm, teknolojiden minimumda yararlanılmakla birlikte akustik olarak kaydedilmiş, bu da şarkıları Nükhet Duru yanı başınızda söylüyormuş gibi hissettiriyor.

Şarkılara geldiğimizde: Albüm Şebnem Ferah’ın hit olmuş şarkısı, 2004 yılı Kelimeler Yetse albümünde yer alan Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler ile açılıyor. Albümün de çıkış şarkısı olarak bu şarkı seçilmiş. Aslında bıçak sırtı bir şarkı, çünkü bu şarkı Şebnem Ferah denince akla ilk gelen şarkılardan biri olduğu için koyu Şebnem fanları ilk başta yadırgayabilir. Benim albümdeki en favori Nükhet yorumlardan biri olmamakla birlikte şarkıya Nükhet yorumunun enfes bir dokunuşu olduğu gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Nükhet Duru’nun bunu söylemesi, zor şarkıyı seslendirmesi çok cesurca ve Nükhet’in yeni gençliği yakalaması anlamında çok alkışlanası bir seçim. Orijinalinde 30’larındaki genç bir Şebnem duygusunu taşıyan şarkı, olgun bir Nükhet Duru duygusunda bambaşka bir havaya bürünüyor. Aradaki piyano ve kemanlı ara geçişe ise bayıldım! Bu albümde daha fazla sevdiğim Nükhet yorumları var lakin bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

2000’lerde bizi gezintiye çıkaran Nükhet Duru, albümü Hümeyra klasiği Sessiz Gemi ile 1975 yılına götürüyor. Şarkı klasik ama bahsettiği konu zamansız, bu dünyanın belki de değişmeyen tek gerçeği bu yüzden ne zaman söylenirse söylensin hep güncelliğini koruyor. Bu dünyadan göçmeyi konu eden şarkı, bilhassa arka arkaya büyük değerleri kaybettiğimiz bu yılda biraz daha etkili oluyor. Yabancı bir şarkıya bu kadar cuk oturan Yahya Kemal Beyatlı dizeleri bu hayatta belli sözlerin belli melodiler için yazılmışlığının evrenselliğini gösteriyor. Şarkıdaki keman düzenlemeleri şarkıyı resmen uçurmuş, Nükhet’in bu şarkıyı söylerken aklından çoğu hepimizin gönlünde yer eden, bu dünyadan göçmüş dostlarını geçirdiğini hissediyorsunuz. —Ben öyle hissettim en azından— İsyan yerine kabulleniş var sesinde “Birçok giden memnun ki yerinden, çok seneler geçti, çok seneler geçti, dönen yok seferinden.” derken. Özlemle karışık bir kabulleniş.

Albümün üçüncü şarkısı, sesi ve yorumuyla asla dinleyemediğim Halil Sezai’den Sonbahar parçası, Nükhet Duru yorumuyla albümdeki ikinci favorim oldu. Şarkı resmen sıfır şarkı gibi tınlıyor Nükhet Duru’nun sesinde. Şarkıyı dinlerken, “Vay bee ne güzel sözleri varmış, hatta ne güzel şarkıymış bu!” diyorsunuz. Halil Sezai’nin ağzının içinde yuvarladığı sözleri Nükhet Duru anlamanızı sağlıyor ve mutsuz bir insanın kendiyle dertleşmesini hissediyorsunuz. Şarkıdaki hüzün sonbahar üzerinden anlatılıyor. Orijinalde kendiyle ve insanlarla derdini bir adamın hissiyatıyla dinlerken, bu defa konuya bir kadın bakışıyla bakıyorsunuz Nükhet Duru yorumuyla. Enfes saksafon introsu, fonda piyano ve keman geçişi de şarkıya hoş bir caz havası katıyor. Buzuki girişleri ile müzikal zenginliğe güzel bir katkı. Halil Sezai’nin kalemini anlıyorsunuz. Onun yorumunu da çok beğenenler var muhakkak ama ilk kez bir şarkıyı orijinal şarkıcısı yerine başka bir sesten dinlemeyi daha fazla sevdim. Albümde üzerine oynanması gereken ve klip çekilmesi şart şarkılardan… Albümün en iyilerinden…

Sıradaki şarkı çok özel şarkılardan Dario Moreno ve Tanju Okan gibi büyük ustaların klasiklerinden Sarhoşum Ben, 2015 yılında Nükhet Duru yorumuyla albümde yer alıyor. Bu şarkıda Nükhet Duru sevdadan ve düşünmekten bitap düşmüş bir kadını canlandırıyor. Canlandırıyor diyorum çünkü şarkıyı dinlerken kulağımda adeta sahnelenen bir müzikalden bir sahne canlandı. Gözünüzü kapattığınızda o meyhane sahnesini görüyorsunuz. Şarkının arasında Tanju Okan’a selamı ise çok hoş bir detay olmuş. Bu selamla, Sessiz Gemi’de bahsettiğim göçmüş büyük müzisyenlere selam konusu somutlanıyor. Dario Moreno’yu da ansaydı diye geçti içimden ama ona da selamı ben yollayayım buradan. Tabi söz yazarı Fecri Ebcioğlu’na gitsin dualarla alkışlar.

Albüm bir Nilüfer klasiği Söyleyemedim ile devam ediyor. Sözleri Ülkü Aker’e ait bu şarkı benim için özel şarkılardandır. Olgun bir kadının yıllar sonra gelen itiraf ve pişmanlığını anlattığı şarkıda Nükhet Duru’nun duygusu içimize işliyor. Şarkıdaki hikayeyi anlatan kadın, taa eskilerden bir zamanlar çok yakını olan ama artık uzak düştüğü, bir türlü aralarındaki ilişkinin adını koyamadığı ve/veya bir türlü duygularını açamadığı adamla yıllar sonra karşılaştıklarında nihayet dilindeki, ağzındaki baklayı çıkarıyor “Seninle şöyle bir gün baş başa konuşmak isterdim. Sevgimizden, umutlarla dolu tozpembe, o güzel günlerimizden.”. Ama biliyor ki ikisi için artık çok geç ve köprünün altından çok sular akmış. Biraz da bunun rahatlığıyla artık daha sakin yaklaşıyor duruma “Ne sen o ne ben o eski ben, biz miydik yoksa zaman mı değişen?” derken. Bence tam bu yaşların şarkısı bu şarkı. Nükhet duygusuna çok yakışan bir şarkı olmuş. Nükhet Duru usul usul anlatıyor ve söylerken gözündeki şefkati bile hissediyorsunuz. Bu şarkı son zamanlarda çok revaçta sanırım belli bir yaşa gelen kadın sanatçılar arasında, zira şarkıyı Nükhet’in albümünden bir ay kadar önce çıkan Başucu Şarkıları 3 albümünde Zuhal Olcay da söyledi. Albümün en iyilerinden.

Daha gitar girişiyle beni benden alan, gene sözleri Ülkü Aker’e ait O Günler adeta bir önceki şarkı Söyleyemedim’i tamamlıyor ve o şarkıdaki kadının o şarkıda “söyleyemediği” veya dışa vuramadığı şeyleri bu şarkıda söylüyor: “O günler, o günler, şimdi yabancı gibiler, bir günlük mutluluğa, bir ömür alıp gittiler, ne günlerdi ah o günler!” Demek ki önceki şarkıdaki kadın, şarkıda bahsedilen adamla kısa ama güzel bir şey yaşamış ve şimdi kadın o günlerin nostaljisini yaşıyor, gülümseyerek anıyor ve kadın diyor ki şimdiki aklıyla: “Bir daha dönülse, şu yalancı dünyaya, bir ömür verirdim ben yine, seninle bir günlük mutluluğa.” Bir önceki şarkının pişmanlığı bu şarkıda yerini buluyor. Nükhet Duru’nun usul usul yormayan yorumu şarkı bittiğinde insanda bir “Ahh!” duygusu yaratıyor.

Albümün 7. Şarkısı Yalnızlığım Zuhal Olcay’ın ilk albümü Küçük Bir Öykü Bu’dan bir Mehmet Teoman-Vedat Sakman şarkısı ve bu albümde yer alması isabetli şarkılardan biri olmuş. Duygusuyla albüme seçilen şarkılarla bir bütünlük taşıyor. Zira albüm boyunca genel olarak “yalnız” bir kadın çizen Nükhet Duru’nun bunu en net ortaya koyduğu şarkı. Yalnızlığıyla dertleşen kadın, önceki şarkılarla tutarlı şekilde, bu dünyadan göçüp gitmiş sevdiklerinin ya da bir türlü sevdiğini söylemediği adamın arkasından kendi kendine kalışını, bunun onda yarattığı duyguları ve kendiyle ilgili yeni yeni fark ettiği bazı şeyleri anlatıyor. Tepeden tırnağa hüzün şarkısı olan bu şarkıda, kadın yalnızlığını kabullenmiş ve onunla bir dost gibi konuşuyor. Her yaşanmışlıktan sonra gene kendi kendine kalmasını “Yeni tanıştık belki de, ama kimbilir belki de hep vardın, eşlik ediyordun, sessiz ve sinsice, belki de, Şimdi seni anlıyorum kurnazca ayırdın beni belki de, lime lime savurdun sevdiklerimi belki de.” sözleriyle anlatırken, şarkının devamında bunca zaman kadının aslında içten içe yalnızlığını sevdiğini ve alışık olduğunu anlıyoruz: “Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin.”, “Yalnızlığım, tek bilebildiğim sen benim vazgeçilmezimsin.” Çünkü kendine kalıyor insan eninde sonunda, şarkıda Nükhet Duru, bütün bu özlemler, yaşanmışlıklar, keyifli anlar, hüzünler, aşklar, sevdalardan insanın gene en nihai sonuca yani yalnızlığına döneceğini söylüyor. Nükhet Duru’ya Melankoli ile birlikte çok yakıştırdığım bir diğer şarkı oldu bu.

Ve geldik albümdeki favorilerimin favorisi şarkıya… Müzikal olarak herkesin çok beğendiği, benimse bir sebepten ısınamayıp hiç dinleyemediğim Cem Adrian’a ait “Ben Seni Çok Sevdim” şarkısı albümün incisi. Şarkı tıpkı Sonbahar gibi adeta sıfır şarkı gibi duruyor. Ben de şarkıyı daha önce Cem Adrian’dan dinlemediğim için bence Nükhet Duru yorumu tektir. Cem Adrian’ın kelimeleri ve metaforları kullanışı çok ustaca, bu şarkıda bunu net görüyoruz, ama bu şarkıya Nükhet dokunuşu, “Ben seni çok sevdim.” derken sesine yerleşen o acı, beklenti, duyulma isteği aynı zamanda karşısındaki kişiye verdiği kıymet, gözünden sakınma duygusu insanın boğazını düğümlüyor. Bu şarkıda da bir itiraf var aslında, şimdiye kadar sevdiğini sözle söyleyemeyen bir kişinin “Söyleyemeyesem de gözlerime bak da anla.” yakarışı bu şarkı. Bazıları öyledir ya, sevdiğini söyleyemez, nasıl göstereceğini bilemez, ama aslında saçının bir teli için dünyaları yakmaya hazırdır, bu şarkı o insanlardan birini anlatıyor aslında. Nükhet Duru bu şarkıyla yorumculuğunun da zirvelerini aşıyor. Klip klip klip…

Sıradaki şarkı albümde Nükhet Duru yorumuyla içine giremediğim tek şarkı: Yüksek Sadakat’ten Döneceksin Diye Söz Ver. Şarkı giden birinin ardından yazılmış bir özlem şarkısı ve ben şarkıyı dinlediğimde gene bu gidişin bu dünyadan göçüp gitmiş birinin gidişi gibi yorumluyorum. —hatta nedense bu şarkıyı dinlerken aklıma hep Barış Akarsu gelir— Nükhet Duru gene iyi yorumluyor ama ben nedense duygusu ile örtüştüremedim. Olmasa olur şarkılardan benim için. Dinlemem lazım daha çok.

Doğan Duru’nun kalemi zaten çok lezzetlidir, bir de Nükhet Duru yorumuyla birleşince enfes bir chilling tarzı şarkı olmuş. Bu şarkının yanında bir şey içilecekse şampanya ya da beyaz şarap olurdu. Sahilde, akşamüstü, güneş batıyor, kumlarda elinde kadeh, kumlar ayaklarından kayarken onu hatırlamak ve hüzünlenmek, boğazının düğümlenmesi… Bu şarkı güzel bir anıda akla gelen bir çocuğu akla getiriyor, belki de geçmiş günlerdeki çocukluğa bir özlem, geçmişten bir kare, bir an… Şarkı usul usul akıyor gidiyor ve uzatmadan bitiriyor.

Nükhet Duru, albümü gene kendisinin 1978 yılında hayat verdiği Ali Kocatepe şarkısı Hayat Umutla Başlar ile kapatıyor ve bu sene 37 yaşına basan şarkıya, umuda özellikle çok ihtiyacımız olan bu dönemlerde modern bir dokunuş yapıyor. Baştan sona umut ve pozitif duygular aşılayan şarkı bir yerde bize en can sıkıcı anlarda bile içimizdeki umutla her şeyin üstesinden gelebileceğimize inandırıyor. Ali Kocatepe’nin naif ve hep gülümseyen kalemine sesini veren Nükhet Duru albümü “Ne olursa olsun umut etmekten, sevmekten, dostluktan vazgeçme.” diyerek önceki tüm umutsuzluk duygularını silerek kapatıyor. Yorumu su gibi, akıp gidiyor, yormadan ve kulaklarımızda bir tatlı seda bırakarak bitiriyor albümü, insanda “Hadi bir daha, hadi bir daha!” isteği uyandırarak ve bir bakıyorsunuz albümün en başına dönüvermişssiniz.

Hülasa, Nükhet Duru albümün adını da doğrularcasına, Aşkın Nükhet hâline sesini veriyor. Bu arşivlik albümü sakin yaz akşamlarında dinleyin, bilhassa güneş batarken ayrı bir keyifli olur dinlemesi. Nükhet Duru benim için 2015 yılının en üst düzey albümlerinden birine imza atmış, bana da oturup hissettirdiklerini yazmak düştü. İyi ki bu ülkede Nükhet Duru var. Sesiyle, yorumuyla, şarkılarıyla başka bir ülkenin sanatçısı olsa çok kıskanırdım.

Hazırlayan: tunatuan
1. Sayı

1. Sayı

Okumak için tıkla

İndirmek için tıkla

1 Trackbacks & Pingbacks

  1. 1. SAYI – HOMOJEN

Comments are closed.