Ütopyaların Homojenliğine Karşı: Foucault’nun Heterotopyası

Ütopyaların Homojenliğine Karşı: Foucault’nun Heterotopyası

Sözünü ettiğimiz kişi sarkacı olan Fransız Fizikçi Leon Foucault değil. Heterotopya kavramını öne süren kişi Michel Foucault. Kendisi Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyologdur. Kendisi insan anlayışını; ‘Bana kalırsa, insan kötü bir rüya ya da kâbus olmasa da kendine özgü, belirli ve kültürümüz içinde tarihsel olarak konumlandırılmış bir figürdür.’ şeklinde tanımlar.

Foucault’nun insan ve insanlık anlayışı oldukça komplike olsa da ona göre 19.yüzyıl öncesinde – bir birey ve subje olarak – gerçek anlamda insan yoktu. İnsan kavramı Faucault’a göre 18.yüzyılın sonlarında 19.yüzyılın başına doğru oluşturulan bir figürdü. 19. Yüzyıl gelene kadar insanın özne değil, nesne olduğu ile ilgiliydi. Ona göre insanlar modern çağda var olmuşlardır ve Foucault insanın kendisini öznel olmasıyla konumlandırması gerektiğini söyler. Ona göre 19. Yüzyıla kadar sistemin bir parçası olarak toplum ile ayrılmaz bir bütün olan nesnel bir insanlık vardı.

Heterotopya nedir?

Aslında tıbbi bir terim olan Heterotopya; normalde gelişmesi gereken yerde değil de başka bir yerde gelişen doku veya organ’ı tanımlar.

Ancak Foucault Heterotopya kavramını mekan ile ilişkili bir şekilde tanımlar. Buna Kentsel Heterotopya denir. (Urban Heterotopia)

Kentsel Heterotopya ise;

Sabit bir lokasyonu olmayan, plânsız, diğer bir ifadeyle herhangi bir anlama ya da amaca göre tasarlanmamış, kendiliğinden oluşan fiziksel yada zihinsel alanlar olarak tanımlanır.

Kelime anlamı ile Ütopya’yı çağrıştırsa da aralarında bazı temel farklılıklar barındırır:

Ütopyalar gerçek dışı kurgusal bir mekandır. Heterotopyalar ise plânsız ve kendiliğinden oluşmuş gerçek birer mekan olmasıyla bir anlamda Ütopya’nın karşıtıdır.

Tabi kurgu ile gerçeklik arasındaki tek fark ise; Kurgu mantıklı olmak zorundadır. Heterotopya’ya göre bir mekanın var oluşu herhangi bir anlam yada amaç içermeyebilir.

Heterotopyalar gerçek bir mekânın içerisinde bulunan birden fazla zaman ve uzam içerisinde bölünmüş olan yerlerdir. Örneğin: Müzeler, Kütüphaneler, Mezarlar vs. Yani ütopya gerçek olmayan kurgusal bir dünyadır ama Heterotopya ise zamana ve uzama göre şekillenir.

Foucault’nun Heterotopyası 6 ilke üzerine kuruludur.

  1. Evrenseldir ve çok çeşitli biçimleri vardır.

a – Kriz Heterotopyaları

Bu mekânlar, kriz durumlarında bulunan bireyler için geliştirilmiş, ayrıcalıklı, kutsal ya da yasak yerlerdir. Foucault kriz heterotopyalarının günümüz toplumunda yok olmaya başladığını ifade eder. Ona göre bunların yerini (bkz: sapma heterotopyaları) almaktadır.

b – Sapma Heterotopyaları

Toplumsal yaşamda davranışları normal olmayan ya da ortalamaya uymayan ve kuralları hiçe sayan insanların içine konulduğu heterotopyalardır. Akıl hastanesi ve Hapishane gibi mekanlar. İçerisinde bir kapatma pratiğinin olması ile bireyler toplumdan izole edilir. Bu şekilde sapma davranışları sergileyen kişilerin görünürlüklerini azaltırlar.

  1. Geçmişte toplumsal düzene dahil olan ancak zaman içinde işlerlikleri yer değiştiren mekanlardır.

Foucault, bu konuda mezarlıkları örnek göstererek Batı toplumlarında mezarlıkların, dönemsel koşullarla bağlantılı olarak farklı işlevlerle yüklü olduğunu ifade etmektedir. Foucault’nun anlatımıyla mezarlıklar 18. yüzyılın sonuna kadar kent içerisinde yer alırken, kutsallık atfedilen ve ölümsüzlükle ilişkilendirilen bir mekândır, ancak sonrasında ölümün bireyselleştirilmesi ile mezarlıklar şehrin dışında, öteki bir şehir olarak konumlandırılmıştır.

  1. Birden fazla mekânı tek bir yerde bir arada ortaya koyarlar.

Foucault bunlara örnek olarak tiyatro ve sinemayı göstermektedir. Tiyatro ve sinema salonları hem gerçek mekân ve kişileri hem de kurgusal mekân ve kişileri bir araya getirmektedir.

  1. Heterotopyaların zamansal boyutu ile ilgilidir.

Bunlara örnek olarak müzeler ve kütüphaneler gösterilmektedir. Zamanın bilindik işleyişinden kopulduğunda “heterokronik ilke” devreye girmektedir. Ölülerin mezarlıkta başlayan yaşamları buna örnektir. Müzeler ve kütüphaneler ise modernlik projesinin zamanları tek bir mekânda toplama idealine hizmet eder.

  1. Tecrit edilme ve dahil olabilmeye elverişli mekanlar. (Açılma ve kapanma olgusu)

Foucault heterotopyaların bu özelliğini şu şekilde açıklamaktadır;

“Heterotopyalar her zaman bir açılma ve kapanma sistemi gerektirirler; bu, heterotopyaları hem tecrit eder hem de nüfuz edilebilir kılar. Genel olarak heterotopik bir mevkiye bir değirmene girilir gibi girilmez. Ya orada zorla kalınır; kışlanın, hapishanenin durumu budur ya da kurallara ve arınmaya boyun eğmek gerekir. … Tersine, düpedüz açık olan, fakat genel olarak, ilginç dışlamaları gizleyen başka heterotopyalar da vardır; bu heterotopik mevkilere herkes girebilir, fakat doğrusu, bu bir yanılsamadır: insan girdiğini sanır, oysa girilmiş olunduğu için bile dışlanılmıştır.

  1. Diğer bütün mekanlarla ilişki içerisindedir ancak bağımsız bir oluşum olarak kendisini gösterir.

Gerçek mekânımız ne kadar komplike ise, heterotopyalar o kadar düzen içindedir. Bu nedenle heterotopyalar, “öteki” bir gerçek mekân yaratırlar.

Heterotopya’da mekânlar toplumun kendi dinamik yapısı içinde bir bütünün parçaları olarak evrimleştiğinden, bir mekânın işlevini yitirip başka bir mekânsal kategoriye geçmesi gibi başka bir mekânla birleşmesi de mümkündür.

Foucault, mekânları şu ölçütlere göre belirlemiştir;

Ayrıcalıklı, ayrılmış kutsal ve yasak yerler: cezaevi, kilise

Toplum için işlevsel mekânlar: mezarlık

Birden fazla mekânın bir arada olduğu yerler: yerleşke, AVM

Zamanın aşıldığı mekânlar: müze

Kontrollü ve izole mekânlar: otel

Heterotopyalar, karşıtlıkları ve tutarsızlıkları bir arada barındıran, mevcut olanın doğruluğunu sorgulatan, yerleştirilebilir olsa da tüm alanların dışında olan, ötekileşmiş, uygulanmış, hayata geçirilmiş gerçek mekânlardır. Bunun tersi olarak ise Ütopyalar kurgulanmış içinde bulundukları sistemle bütünleşmemiş ve onu değiştirmeye çalışan gerçek dışı mekanlardır.

Foucault’a göre Ütopyaların karşıtı Distopya değil Heterotopyadır. Ancak yine de Ütopyalarla Heterotopyalar arasında ortak bir deneyim bulunmaktadır ki Foucault’a göre bu şey: Ayna’dır.

Kapanışı Foucault’nun “Ayna Ütopyası” üzerine yaptığı bir konferans konuşması ile yapalım:

“Ayna bir ütopyadır; çünkü yeri olmayan yerdir. Ayna da kendimi olmadığım bir yerde görürüm, yüzeyin ardından sanal olarak açılan gerçekdışı bir mekanda görürüm. Ordayımdır, olmadığım yerde. Kendi görünürlüğümü bana veren, olmadığım yerde kendime bakmamı sağlayan bir tür gölge: Ayna Ütopyası. Fakat gerçekten var olduğum ölçüde ve benim bulunduğum yerde bir tür geri dönüş etkisine sahip olduğum ölçüde, ayna aynı zamanda bir Heterotopyadır. Kendimi orada gördüğümden, bulunduğum yerde bir geri dönüş etkisine sahip olduğum ölçüde bir Heterotopya. Kendimi orada gördüğümden, bulunduğum yerde olmadığımı aynadan yola çıkarak keşfederim. Aynanın öte yüzünde olan bu sanal mekanın dibinde, bir anlamda bana yönelen bu bakış dolayısıyla kendime geri dönerim ve gözlerimi kendime doğru yöneltmeye ve yeniden kendimi bulduğum yerde oluşturmaya yeniden başlarım. Ayna; aynaya baktığım anda işgal ettiğim bu yeri, hem kesinlikle gerçek hem de kesinlikle gerçekdışı kıldığı anlamda – çünkü algılamak için oradaki bu sanal noktadan geçmek zorundadır- bir heterotopya gibi işler.”

Foucault’nun Heterotopyası akademik çevrelerde kendine yer bulamasa da mimarlık başta olmak üzere birçok alanda sosyolojik tartışmaların başlamasına ve Işığı konu alan luminotopya’lar, ses heterotopyası olan fonotopya’lar, ısıl thermotopya’lar, sanayi heterotopyaları olan fabritopya’lar, ruhsal spiritopya’lar, hazcı libidotopya’lar, fallik phallotopya’lar, queer kuramın öncülük ettiği kuirotopya’lar gibi birçok yeni tanım ve uygulamanın ortaya çıkmasına neden olur. Kentsel Heterotopya ise sosyolojideki ve kent mimarisindeki tanımına bağlanır.

“İnsanlar mekanı yalnızca tecrübe etmez, aynı zamanda onun aracılığıyla düşünür ve hayal kurarlar. Dolayısıyla mekan yalnızca halihazırdaki toplumsal dünyayı değil, eylem esinleyebilen ve kolektif düşleri ifade edebilen başka mümkün toplumsal dünyaları da şekillendirir.”

– Stavros Stavrides / Kentsel Heterotopya

Kaynaklar:
XXI: Mimarlık ve Tasarım
Academia: Baki Kalma

Hazırlayan: çıldırdım